Değerli dostlar, bugün sizlerle AKP iktidarının özellikle "Büyük Ortadoğu Projesi" (BOB) "Büyük Osmanlı Projesi" adı altında toplumumuza neler yaptığını, bunu kılıfıyla nasıl perdelediğini ve bu yolla toplumu nasıl bir hipnoz altında tuttuğunu anlatacağım. Sözlerim sadece bir şahısa, partiye ya da gruba değil; toplumsal uyanışımızı sağlamak için bir çağrı niteliğindedir.
BOB ve Büyük Osmanlı Projesi- Bir Maskenin Ötesi
Bir düşünün: AKP iktidarı, "Büyük Osmanlı Projesi" gibi göz alıcı bir isimle ortaya çıkıyor. Tarihi mirasımıza olan sevgimizi, Osmanlı'ya duyduğumuz hürmeti manipüle ederek bize bir hayal satıyor. Oysa bu "Büyük Osmanlı Projesi" denilen planın, aslında ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi"nin bir parçası olduğunu göremedik. Amaç Osmanlı'yı diriltmek değil; Ortadoğu'da sınırları yeniden çizmek, kaynakları sömürmek ve bölgede yeni bir dizayn oluşturmaktı. Peki, AKP bunu bize nasıl kabul ettirdi?
Değerlerimizi Kalkan Yaptılar
Bir toplumu uyutmak istiyorsanız, önce onun en kutsal değerlerini kullanırsınız. AKP de tam olarak bunu yaptı. Vatan, bayrak, din, cami, Kuran, türban gibi toplumun çok hassas olduğu değerleri öne sürerek, her hamlesini bu değerlerle meşrulaştırdı. Örneğin:
Vatan ve Bayrak: Her eleştiriyi "vatan hainliği" ile yaftaladılar. Bu yolla muhalifleri susturdular, sorgulamaya cesaret edenleri toplumsal linçe maruz bıraktılar.
Din ve Kuran: Dinî değerlerimizi siyasi emellerine alet ettiler. Camilerde propaganda yaptılar, şehvetle "Allah'ın bir lütfu" dedikleri olaylarla toplumu korkutma ve sindirme yoluna gittiler.
Türban: Türbanı siyasetin odağına yerleştirerek hem muhafazakar kesimi manipüle ettiler hem de toplumun diğer kesimlerini kutuplaştırdılar.
Medya Manipülasyonun Merkezi
Bir rejimi ayakta tutan şey, kitlelerin gerçekleri fark etmesini engellemekten geçer. AKP, bunu "kartel medya" diye adlandırılan kendi medya organlarıyla başarıyla başardı. Bu medya organları, yalanı gerçek gibi gösterdi, toplumu sürekli olarak "büyük tehditlerle" korkuttu ve AKP'yi bu tehditlere karşı "tek kurtuluş yolu" olarak sundu.
Ekonomik Zorluklar Bir "Lütuf" Gibi Sunuldu: İnsanlar çalışıyor, didiniyor ama kazançları faturalarına yetmiyor. Yine de bu tabloyu "sabır" ve "fedakarlık" olarak paketleyip bize sundular. Kendileri saraylarda yaşar, lüks içinde hayat sürerken halka "krizi aşkla dönüştürdük" diyerek manipüle ettiler.
Hedef Göstermek: Her zorlukta bir düşman yaratıldı: Bazen "faiz lobisi", bazen "dış güçler", bazen "içimizdeki hainler" suçlandı. Halk, gerçek problemin kim olduğunu sorgulayacak durumda bile bırakılmadı.
Toplumu Hipnotize Etmek
AKP’nin uygulamaları, toplumu çok iyi analiz eden bir stratejiye dayanıyordu. Toplumun zaaflarından faydalanarak, insanlara kendi gerçeklerini sorgulatmayacak bir hipnoz hali yarattılar. Bu hipnozun temel unsurları şunlardı:
Korku Ortamı: Özgür basın susturuldu, muhalefet tehdit edildi. Halk, "konuşursam başıma bir şey gelir" korkusuyla susturuldu.
Duygusal Sömürü: Her siyasi hamle "milli dava" olarak sunuldu. Örneğin, "Ayasofya’nın açılışı" gibi sembolik adımlarla toplumun duyguları manipüle edildi.
Kutuplaştırma: Toplum ikiye bölünüyordu: AKP'ye oy verenler "vatansever", diğerleri "hain" ilan edildi. Bu kutuplaşma, insanların birbiriyle tartışmasını ve gözlerinin gerçeklere kapanmasını sağladı.
Manipülasyonun Sonuçları
Bugün geldiğimiz noktada şunları görüyoruz:
Toplumsal değerlerimiz yozlaştı.
Ekonomik kriz derinleşti.
Adalet sistemi zedelendi, insanlar hukuka olan inancını kaybetti.
Eğitim sistemi ideolojik bir yapıya dönüştü, bilim ve eleştirel düşünce dışlandı.
Genç nesiller, geleceklerini yurt dışında aramaya başladı.
Çıkış Yolu Uyanış ve Bilinçlenme
Değerli dostlar, bu hipnozdan kurtulmanın tek yolu, toplumsal bilinçlenmedir. Gerçekleri görmek, sorgulamak ve kendi kaderimize sahip çıkmaktır. Vatan, bayrak, din, cami, Kuran gibi kutsal değerlerimiz, bir siyasi aracın gölgesinde kalmamalıdır. Bu değerler, bizi ayrıştırmak için değil, birleştirmek için vardır.
Halk olarak, ekonomik zorlukları "kader" olarak değil, sistemin bir sonucu olarak görmeliyiz. Adaletin, hukukun ve eğitimin yeniden bağımsız bir zemine oturtulması için mücadele etmeliyiz. Medyanın tek sesliliğinden kurtulup özgür bir basını desteklemeliyiz. Ancak bu şekilde, manipülasyonların ve algı oyunlarının esaretinden kurtulabiliriz.
Unutmayalım ki, bu mücadele sadece bir siyasi partiye karşı değil; toplumsal değerlerimizin ve haklarımızın savunulması mücadelesidir. Geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini korumak için uyanmak zorundayız. Artık gözlerimizi açma ve harekete geçme zamanı geldi.
Erol Kekeç/10.01.2025/Namazgah/İST