Bu Blogda Ara

1 Mart 2022 Salı

POLİTİK CAMBAZLAR SİYASETE GÖNÜL VEREMEZ


Siyaset bir toplumda, inançlar ve insanların zaaflarının açığa çıkacağı duygusallıklar üzerinden yapılıyorsa, orada siyaset yapılmıyor demektir. Bir siyasi lider hiçbir zaman, insanların doğal yaşam alanlarıyla ilgili sorumluluklarını yerine getirdiği zaman, onlar için ayrıcalıklı bir ortam oluşturduğu vehmine kapılmamalıdır. Siyasetin temel amacı, toplumsal yaşamı en üst düzeyde nasıl yaşanabilir, onların yollarıyla ilgili çalışmalar yapmak, toplumsal birlik, kaynaşma, toplumsal süreklilik ve toplumsal yaşamın işleyiş kurallarını, herkese aynı yakınlıkta olmak kaydıyla doğru uygulamaktır.

Siyasetçi, kendi görev alanını ve görevinin amacını doğru algılarsa, kendisini toplum içinde farklı bir yerde görmemesi gerektiğini çok iyi anlar. Toplumdan ayrı bir yere çıktığını düşünen ve çıktığı yerden topluma bakarak, toplum için bir takım lütuflarda bulunuyormuş gibi davranırsa, o siyasetçi olma kimliğini kaybetmiş demektir. Siyasetçi, içinde yaşadığı toplumun bir aynasıdır. Aynı zamanda toplum da, siyasetçilerin hem terazisi hem de aynasıdır. Siyasetçi toplumsal yaşam içindeki yaşamdan etkilenmiyorsa hiç kendisini tartmıyor demektir. Hayatında bir değişim düzeltme ve yenileme yapmıyor dediğim dedik çaldığım düdük diyorsa, hiçbir zaman aynanın karşısına çıkmıyor demektir ki, aynada kendisini görmezse ancak böyle davranabilir.

Siyaset, Boşta kalmış insanların kanunlara dayanan gücün arkasına sığınarak güç sayesinde yaşam koşullarını erişilmez kılmak ve kanunların tanımış olduğu kanuni imkânları kendi çıkarlarını korumak ve çoğaltmak için kullanmakta değildir. Siyaset, toplumsal yaşamı kucaklamaktır. Toplumdaki insanları ideolojik, etnik köken ve inançlara göre sınıflandırıp ötekileştirerek kendisine yakın bulduklarını kollamak diğerlerini düşman bilmek hiç değildir. Siyaset, İdealizmin reel yaşama aktarılmasıdır. İdealleri olmayanların siyasete girmesiyle siyaset kirlenir. Gördükleri ve sahip olduklarının, hayatını anlamlı kıldığını düşünen ve onunla mutlu olup kimliğini sahip oldukları ile tanımlayanlar, siyasete girdikleri zaman siyasetin çıtasını çok aşağıya çekerler. Siyasetin çıtası ideallerle yukarı çekilir, reel toplumsal yaşam ile doğal yaşamın kanunlarına uygun davranmakta, siyaseti sürekli hale getirir ve devamlılık ortaya çıkar.

Medeni diyebileceğimiz düzeyde kanunları insani olan toplumlarda siyaset daha çok hukuk çerçevesinde devam eder. Bu hukukta siyasetçilerin belirlediği kurallardan oluşmaz, o alanda uzun soluklu çalışma yapmış bilim adamlarının birçok kez denemeleri neticesinde oluşmuş, sonuçlarının etkisinin herkese dokunduğu ya da kimseye olumsuz iz bırakmadığı kurallardan oluşur. Buna göre hareket etmek medeni toplumlardaki siyasetçilerin temel görevidir. Siyasetçiler birlikte yaşadığı toplumun savunma ihtiyacını yerine getirmek, yaşam kalitesini arttıracak ortamlar açmak, Fırsat eşitliğinin çeşitliliğini çoğaltarak dezavantajlı kimse bırakmadan, imkânları herkese sunmaya çaba sarf etmek, Kucaklayıcı davranarak, kendisini seçip seçmemesine bakmaksızın herkese hizmeti ve hoşgörüyü esas alarak toplumsal birliği korumakla görevlidir. Bunları görev tanımı içinde doğru algılamayan siyasetçiler, siyasetçi değil, sadece politik cambazlık peşinde koşarak kendi menfaatlerini toplumun genel menfaatleri gibi sunarak, onları arkasına alıp rahat hareket etme derdindedir.

Medenileşememiş toplumlarda kanunlar gücü ele geçirmiş iktidar sahiplerini korumak ve toplumla aralarındaki ayrışmanın aşılmaması için kullanılır. Toplumdan ayrılması onu yücelttiğini düşünüyor olmalılar ki, kendini seçenlerden kendisini korumak için kanunlar ve güvenlik birimleri oluşturarak farklı bir yaşam tarzını oluşturup, onu korumaya çalıştıklarını da bilmezler. Onlara sorsan her şey Millet içindir, kendileri için yapıyorlarsa namertler, ne hikmetse kendileri erişilmez fildişi kulelerinde yaşamaya başlarken, içinden çıkıp geldikleri toplum yerlerde sürünürken onlara dua etmekte de asla bir tereddütte düşmezler, hatta yedi canlı olsalar, altısını yöneticilerine verirken biriyle sürünerek yaşamayı göze alırlar… Çünkü onlar için önemli olan onları temsil edenin güllük gülistanlık bir hayatı olursa onlar da ondan kendilerine bir pay çıkarabilirler… Ama yönetenler pejmürde bir ortamda yaşarlarsa, bu onlara hiç yakışmaz çünkü yöneten her türlü haklara sahiptir. Onlar, Tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak görülür ve o gölgeye dokunanı ateşe atmak imanİ ve ibadi bir görev haline gelir. Bunu yapmak için kanun hukuk gerekmez herkes kendince bu hakkı yerine getirebilecek meşru haklarının olduğuna inanır. Dolayısıyla böylesi ortamlarda her an bir başkasının yaşam hakkının elinden alınabileceği göze alınmalıdır.

Politik oyun kurucularını siyasetçi olarak gören toplumlar başlarına gelene katlanmak zorundadırlar. Politikanın içinde çok kişiliklilik de barınır, dolayısıyla sizin içinizde iken farklı vaatlerde bulunan, sizin içinizden makama geçtiği zaman farklı davranıyorsa, buna gücenme hakkınız olamaz; çünkü birçok kişilik ve kimliğinden, bulunduğu yere en uygun olanını oynamak zorundadır politikacı… Politikacı uzun soluklu bir bilimsel raporun uygulayanı değildir. Günlük tıkandığı yeri nasıl aşarım diye düşünür, günlük ve anlık düşünceleri toplumsal yaşamın uzun soluklu koruyucu kuralları haline getirmeyi de bir marifet bilir. Sonrasında buna itiraz edenler de kamu düzenini yıpratmakla suçlanarak ötekileştirilip, toplumsal yaşam içinde kuduz mikrobu taşıyan biri gibi dışlanarak aforoz edilir. Bu toplumlar medeniyetten yoksun oldukları gibi, bunları yöneten politikacıların da buraya medeniyet getirmesi mümkün değildir. Bu politikacıların olduğu yerde medeniyet olmaz, medeniyet varsa, oradaki yöneticiler, siyaset bilen insanlardan oluşur. Siyasetin toplum yaşamını cendereye alma yeri olmadığını anlamayanlar, toplumsal hayatı cehenneme çevirirler.

Üçüncü dünya ülkelerindeki yöneticiler tamamıyla çıkarlarını korumak üzere şartlı olarak yönetime gelmiş ve gözleri onun dışında başka bir şey görmeyen cambazlardan oluşur. Cambazlar ile cambazları seyretmek için gelen izleyiciler arasında nasıl bir ilişki var ise, bu toplumlardaki politikacılar ile yönetilen halk arasında da öyle bir ilişki vardır. Sirkte bulunan cambaz nasıl özel bir yapıya sahip ise, orada kimsenin o işi yapma beceresi nasıl yoksa bu toplumlarda yöneticilere de öyle bakılır ve onların dışında bir başkası bu işe yöneldiği zaman seyirciler tarafından imha süreci, kanuni güce gerek kalmadan hemen devreye girer. Her şey Vatan Millet ve devlet adına yapılır, çünkü devlet ile yönetimde olan politikacı aynı anlamı taşır. Onlara göre devlet yöneten, yöneten de devlettir. Dolayısıyla devlete karşı yapılacak saldırılar da kanuni olarak cezalandırılacak bir gerekçeye sahip olduğundan hemen devlete asi olarak adlandırılıp katli meşru hale getirilebilir. Bu toplumların karakterini, Hz. Yusuf dönemindeki halk çok iyi ortaya koyuyor. Önce Yusuf’a inanmakta zorlanan ve onu dışlayan halk, ne zaman ki ona uyduğunu söyledi ve onu gözlerinde yücelttiler, ondan sonra başka birinin onun yerini almasının mümkün olmadığına inandılar. Hatta Yusuf (as)’dan sonra, Allah kesinlikle bir başkasını göndermez diye yemin ederek, sapıklıklarında zirve yaptılar.

Üçüncü dünya ülkelerinin kaderi, siyaset adıyla politikacıların kurbanı olmak olmuştur. Bu toplumlarda insanların yaşam kalitesini yükseltecek çalışmalar olmaz, varsa yoksa yöneticilerinin hayatının kalitesinin yüksek olması önemlidir. Çünkü onlar zaten kendilerini yönetenleriyle özdeşleştirerek, ha sen yemişsin ha ben diyerek kendileri acından ölse de, yönetenleri işkembesini şiirmiş ise onlar da tok olduklarına inanır. Çünkü kimlik kişisel olmaktan çıkmış, toplumsal bir hüviyet kazanmıştır. Burada akılcı tutum ve davranışlar neredeyse yok gibidir. Duygular şaha kalkar, aşırı gerilim olur, bakışmalar bile insanlar arasındaki refleksleri hareke geçirmek için yeterli olabilir. Dolayısıyla insanların yaşamını düzenleyen kurallar objektiflik esasından uzak, ortama kişilere ve yönetimi ele geçiren politik anlayışa göre şekillenir. Ondan dolayı da herkes birbirine kuşkuyla bakar, toplumsal bağlayıcılık ve mana etrafında kaynaşma yok denecek kadar pısırık olur. “Gemisini kurtaran kaptan” deyimi toplumsal algının ne boyutta olduğunu ortaya koyması açısından çokça kullanılan bir söz olduğuna şahit olabilirsiniz. Bal tutan parmağını yalar gibi veciz sözler, insanları bağlayıcı bir hukukun olmadığını, herkesin sahip olduğu mevki ve makamın kazandıracağı imkânlardan rahatlıkla istifade edeceği meşru bir hak haline gelir. Oysa medeni toplumlarda İnsanlar bulundukları makamdaki rollerini oynayarak oradan elde ettiği kazancı ile başka taraftan ihtiyaçlarını karşılar ya da oradan karşılayacağı bir şey varsa herkesin sahip olduğu şartlarda istifade eder. Burada bal tutan parmağını yalayamaz, o parmağı hukuk kırar. Hukukun kıramayacağı bir parmak varsa, orada icrayı idare edemeyen bir siyasetçi var, ya da kırılacak parmağa gerekli cezai müeyyideyi uygulayacak hukuk sistemi işlevini yerine getiremiyordur veyahut ta işlevini kaybetmiş yeniden yapılanması gerekecektir.

Tüm bu açıklamaları yapmamdaki amacım, politik kurnazlıklarla toplumsal idareyi ele geçirmiş olanlar, kendilerini siyasetçi olarak tanımlıyor olsalar da siyaset ile politik algılar birbiriyle çok farklıdır. Siyaset, seyisten gelir. Bir atın tımarı nasıl yapılır, onu rahatsız etmeden ve kimseye tekme atıp başkasına zarar vermeden nasıl rahatlatılır; onu çok iyi bilmek ve uygulamak kaçınılmazdır. Bir atı tımar edemeyenler toplumsal yaşamı nasıl rehabilite edebilirler ki! Atları birbirine düşüren seyis nasıl ki seyislik görevini yerine getiremiyorsa, toplumsal barış, kardeşlik, toplumsal hukuk, toplumsal paylaşımcılık, toplumsal hedef birliği, yaşam kalitesinin getirdiği toplumsal mutluluk vs. yoksa orada yönetici siyasi bir yönetimi icra edemiyor demektir.

Bir yönetici, eğer toplumun bir kısmının sahip olduğu inançlar ve düşünceler üzerinden siyaset yapıyorsa bunun adı siyaset olamaz. Çünkü siyaset toplumdaki tüm insanları avantajlı duruma getirebilme sanatıdır. Toplumdaki grupları birbirine karşı avantajlı duruma getiren bir yönetici siyasetçi değil, olsa olsa politik kurnazlıklarıyla kendi ikbalinin kökleşmesini sağlamaya çalışıyor demektir. Buna en güzel örnek te firavundur. Firavun kendi halkını parçalara böldü, Kıptiler avantajlı duruma geldiler, İsrail oğulları ise avantajlı değildi. Hatta çoğu zaman öldürülüyor, öyle bir zaman geldi ki erkek çocukları ve erkekleri toptan öldürüldü. Firavunun buradaki temel amacı kendi bekasını sağlamlaştırmak için halkı fırkalara bölerek onlar birbiriyle uğraşırken kendisinin hedef olmaktan çıkarılmasını sağladı. Üçüncü dünya ülkelerinde ki yönetimlerin istisnasız hepsinin içinde firavunluk geni taşındığı için bakın hep insanlar birbiriyle uğraşır kimse yönetimin onları ne hale getirdiğini bilmez. Bu durum onların sömürülme katsayılarının artmasına neden olduğu gibi, yöneticilerinin de ömürlerine ömür katar. Bu zulmü sonlandırmanın tek yolu var, farkındalık bilinçlenme, toplumsal barış kaynaşma ve hedef birliği oluşturmaktır.

Siyaset, yöneticilerini seçerken ideal ve reel yaşamı kaynaştırarak, hukuk çerçevesinde bir yaşamı devamlı kılmak ve herkesi yönetimin şemsiyesinde gölgelendirecek, gücü ele geçirince menfaatlerini korumak için değil, adaleti tesis etmek için kullanacak yöneticileri belirlemeye, dikkat eder. Tarafsız olması çok önemlidir. Bir yönetici her tür inanç ve ideolojiden olabilir ancak onun uygulamaları bundan bağımsız olmak zorundadır. Yöneticilerin uymaları gereken yasalar daha önceden bilimsel ahlaki ve insani kriterlere göre objektif olarak oluşturulması gerekir ki, keyfi uygulamaların faturası kabarmasın. Yasama yürütme ve yargı birbirinden bağımsız olmadığı zaman kimsenin hakkı garanti altında değil demektir. Yasalar, tüm inanç ve yaşam tarzlarını dikkate alarak yapılmalıdır. Yasaların temeli ve üst çatısı insan, aradaki bölümlerde, yaşam tarzları ve inançlar yer alır. Âmâ hiçbir inancın bağlayıcılığı, bir başkasına baskı kurma hakkına sahip değildir. Bunu sağlayacak olan siyaset kurumudur. Siyasi olanlar kendi toplumunda ötekileştirici bir politika takip ederse, o politik anlayışa sahip olanlar gücün getirmiş olduğu rahatlıkla kendi dışında kalanların yaşam hakkının olmadığına bile inanabilir. Onun için siyasiler her ortamda söylemlerini iyi seçmek ve uygulamalarına dikkat etmek zorundadırlar. Padişah bir başkasının bahçesinden bir meyve koparırsa habersiz, adamları bahçeyi yağmalarlar sözünün gerçek olmaması için, siyaseti bilmek ve siyasi davranmak gerekir. Bunun yolu kuşatıcılık kucaklayıcılık doğallık, adalet ve etik değerlere dikkat ederek ne olursan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değil, ister Yahudi, ister Mecusi ister putperest ol ne olursan ol yine gel diyerek herkesi kucaklayan siyasetçiler hukuka göre davranıyorlarsa bilin ki, o ortama medeniyet gelmiştir.

Medeniyetin kuşatıcılığında yönetilen bir halk ve yönetimi medeni esaslar üzerine kuran hukuk, toplumun aynası olup adaleti omurga bilen, yöneticilerin yönettiği devlete hasret kalmışlar olarak, o güne kavuşmak ümidiyle, herkese mutlu gelecekte yaşamanın nasip olmasını diliyorum…

Selam ve sağlık dileklerimle…

Bahadır Hataylı/01.03.2022/00.40

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!