05.07.2014/İST
EROL KEKEÇ
Günaha batan toplumlar, bu
günahların hafiflemesi için sürekli bir kurtarıcı arar, ancak kurtuluş için
yularlarını din pazarlamacısının eline teslim ederek kedisini kurban eder.
Neden böyle söylediğimi merak edebilirsiniz, ancak şunu bilmenizi isterim ki,
toplumları kandıracağınız en hassas yumuşak karın, korku duyduğu alandır.
Toplumsal gerçeklikleri dikkate alanlar, tüm toplumlarda, istisnasız insanlar
en zayıf ve sürekli tedirginlik yaşadıkları yönleri dini yaşama karşı
zayıflıklarından kaynaklanan korkuları olduğunu görür…
Dini eksikliklerinden kaynaklanan
zayıflıkların kandırılması ve doldurulması da o oranda kolaydır. Her dönemde,
kitlelerin avutulmasının arkasındaki en güçlü iksirin din olduğunu görürsünüz.
Ancak bu dinler tamamıyla o toplumu sömürmek isteyen zihniyetlerin,
kurguladıkları sömürü dinidir. Sömürü dinlerini kurtuluş reçetesi olarak kabul
edenler, şunu bilmeliler ki, tüm kitlelerin ruhlarının imha edilerek,
bedenlerinin de köle olması böyle gerçekleşmektedir.
Hakka dayanan bir dinde diriltmek
esas iken, bu sömürü dinlerinde beyinleri çıkarılmış insanların, tüm
sermayelerini sömürerek onları köleleştirmek esas alınmıştır. Eğer bir toplumda
dini değerleri ve gücü elinde tutan bir anlayış varsa, orada iğdiş edilmiş ve
yakında tarihle yüzleşecek itibarı kalmamış, onursuz haysiyetsiz varlıklar
çoğalmaya başlar. Bu varlıkların çoğalması, çok tehlikeli bir yaşamın veba gibi
toplumu sarmasıyla, hakikat eksenine dayanan bir anlayışın ve yaşamın
anlaşılmasının önündeki tuzaklar da çoğalmış olur…
Firavunu sistemlerin en belirgin
özellikleri, Hem güce dayanması hem de Dini otoriteyi kendi tekelinde
biçimlendirmesidir. Firavunluk, zaten yaratıcı ile güç yarışına giren haddi
aşan tüm anlayışların ortak adıdır. Haddi aşan ve kendisini erişilmesi güç bir
varlık olarak lanse eden yaşamların tümü, hücrelerinde Firavunluk genleri taşır.
Firavunluk genleri, herkes tarafından kolayca anlaşılmaz, çünkü bu genlerin
beslendiği ana kaynak dini literatüre dayanır. Mısır firavunuyla bu konuyu
biraz açıklayacak olursak, sanırım konunun önemi ve vahameti daha iyi
anlaşılmış olur. Firavun, her yönüyle sömürdüğü ve kanlarını emdiği İsrail
oğullarını, Musa(as)’ın gelişinden sonra nasıl kandırdığına bakacak olursak,
firavunluk sistemi ile dinsel doğmalar arasında nasıl bir ilişki olduğunu daha
yakından tanırız. Ey rabbimiz bizi bu firavunun zulmünden kurtar, ne olur
dayanacak gücümüz kalmadı, katından bir yardımcı gönder diye yalvaranlara,
Kurtarıcı geldiğinde, dini dogmalarla karşılarına çıkan firavunun kucağına
oturmaları o kadar zor olmuyor. “Ey İsrail oğulları! Musa ve Harun’un sizin
dininizi değiştirmesinden endişe ediyorum…”Be zalim haydut aşağılık, sen değil
miydin o ana kadar, o halka zulmeden onların dinleriyle alay eden, kendi
oluşturduğun dine o halkı inandıran… Ama ne yazık ki, din dendiği zaman akan
sular duruyor ve onları Kurtarmaya gelen kurtarıcılara hemen saldırıya
geçiyorlar. Ey yeryüzünün Firavunlarının kulu kölesi olupta kendilerini,
yaratıcının kulu zanneden ahmak topluluklar, bu anlayışlarınızın ve yaşamınızın
faturasının çok kabarık olarak size döneceğini bilmenizi isterim… Zulümler ve
acılar, din adına olmadığı zaman çok kötü de, içine biraz din karışımı kokteyl
yapıldığı zaman neden hemen değişebiliyor, bunu anlamazsanız, daha çok
kokteyller sizi bekliyor…
Bu gün içinde bulunduğumuz
dünyada da her yanımızdan bu kokteyller bize ikram ediliyor, ancak ne yazık ki,
verdiği tattan bayılıp, kendimizden geçiyoruz. Neden içinden din kokusu geliyor
koku varsa değmen benim gamlı yaslı gönlüme… Bu durumu Temelin bir fıkrasıyla
özetlemek istiyorum, kusura bakmayın içinde bazı kavramlar setredilmemiş olsa
da, olduğu gibi anlatmaya niyetliyim belki konumuzun anlaşılmasına hizmet eder.
Bir kadın kocasını aldatmayı kafasına koyar, ancak cehennemde kalma korkusu var
bunu gideyim Hocaya sorayım der… Tabi ki, köyün hocası da Temeldir. Temele
gelir, hocam ben kocamı aldatacağım ancak cehennemden korkuyorum, aldatırsam
cehennem de çok kalır mıyım der. Temel Hemen söze başlar be kadın aldatacağın
kişiye bağlıdır. Çobanla aldatırsan,7 yıl kalırsın, Eğer köyden sıradan biri
ile aldatırsan, 5 yıl kalırsın, öğretmenle aldatırsan 3 yıl kalırsın, muhtarla
aldatırsan 2 yıl kalırsın der demez, kadın olaya girer, peki hocam imamla
aldatırsam kaç yıl kalırım der. Temel biraz düşündükten sonra kadına döner ve, gavurun
kizi sen cennete girmeyi düşüneysun demek ki…”Evet dinle aldatılanlar,
aldatıldığına inanmadığı gibi bir de karşılığında alacaklı duruma geçiyorlar…
Bu konuyu anlayan varsa anlatsın…