“Sabah uykusu rızkın önüne konulmuş pusudur…”Doğal yaşamda hayat, sabahın aydınlanmasıyla başlar. Kuşluk vaktine kadar yaşamın en verimli ürünü ortaya çıkar. Öğleye kadar ikinci mesai başlar günün ortasında mesai biter ve sosyal yaşam başlar, onun için insanlar arasındaki ilişkiler çok güçlü duygusallık baskın biz anlayışı egemen ve yaşam mutluluk üzerine oturur.
İslam, insanların doğal yaşamlarını dikkate alarak değerlerini
insanlara aktarır. Yani fıtratın sesiyle uyumlu olmak en büyük hedefidir. İslam
doğal fıtri eğilimlere ters bir anlayış ve yaşam ortaya koymaz. Onun için İslam’ın
hayata egemen olduğu ortamlarda insanlar mutlu ve huzurlu yaşarlar. Eğer bir
ortam huzur ve mutluluktan uzak ise oraya İslam yaşam olarak girmemiş demektir.
İslam, günlük yaşamı sabah namazından hemen sonra başlatır. İnsanın en zinde ve
verimliliğin yüksek olduğu bir anı uykuda ölü olarak geçirmeyi istemez. Onun
için İslam’da ibadetlerin sistematik dizimi ile günlük yaşamın programlanması
arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Sabah vaktindeki namaz, gecenin şükrünü
yaparak, güne sağ selim çıkan insanın, kendisine bu yaşamı bağışlayanı
hatırlayıp Ona hamd ettikten sonra hayata başlaması için start vermesidir. Bu
başlama hareketi sağlam bir temele oturmalı ki, günün diğer kısımları verimli
geçsin ve insan ziyana uğrayanlardan olmasın.
Sabah namazı ile başlangıç yapan hayatlar huzurlarından bir
şey kaybetmezler. Çocukluğumuzda köyde yaşarken bizim için hayat ortalık
aydınlanırken başlar ve akşama yakın güneş batıda ufka yaklaşıp gölgelerimiz
ile boylarımız arasında bir ilişki kuramayacak duruma geldiğimizde sona ererdi.
Bu günlerin hayatımıza kattığı huzur ve mutluluğu ondan sonra hiçbir sistem
içinde yakalayamadık. Gün boyunca tatilde olsakta huzurlu değiliz günde iki
saat çalışıp diğer zamanları istediğimiz yerde geçirmiş olsakta mutlu
olamıyoruz. Çünkü hayatın mutluluğu için gerekli olan başlangıç noktasını
tahrip ettik, başlangıcı Allah’ın belirlediği zamandan başka saatlere
kaydırdığımızda hayatımızın kaydığını da idrak edemedik. Sonrasında neden mutlu
olmuyoruz huzur bizim mıntıkamıza uğramaz oldu diye dert yanmaya başladık.
Sabahın erkeninde hayata başlamayanlar mutluluk hayal etmesinler. Sabah
dağıtılan rızkı tepeleyenler hangi rızkı nerede günün hangi saatinde bulmayı düşünüyorlar.
Sabah rızıklar dağıtıldığında biz uykuda horul horul yatarken rızkımız bizden
uzaklaşıp yol aldığında, hangi eforu harcarsak harcayalım o rızkı yakalamak ve
ona ulaşmaktan mahrum kalırız. Onun içindir ki, İslam yaşamı sabahın erken
saatinde başlatır ve insanları bu konuda çok ciddi bir ruhi eğitimden geçirir.
Öncelikle rahat olmayı, acelecilikten uzak durmayı, rızkın peşinde koşan değil,
rızık sana takdim edildiğinde rahatlıkla onu alabilecek düzeyde olmayı ister.
Rızık denildiği zaman hemen maddi bir ihtiyaca karşılık gelen nesneler anlaşılmasın,
bunlar rızık olduğu gibi insana bağışlanan her türlü maddi ve manevi genişlikler
birer rızıktır. Bu rızıkların paylaştırılması gecenin içinden başlar sabaha
kadar devam eder,o saatlerde uyanık olanlar bu rızıkları alır fazladan kalanlar
da ona ulaşacak diğer talihlileri bekler.
Köy yaşamları fıtri yaşamlar için tahsis edilmiş mekanlar
gibi, hayat üzerinde çok olumlu izler bırakmaktadır. Köyümüzde sabah erkenden
yazlı kışlı dış kapılar hemen açılır ve içeriye gece inen rahmetin gelmesi ve
içeriyi kuşatması istenirdi. Bu davranış neden ve niçin yapıldığı belki bunu
yapanlar tarafından pek bilinmiyordu, bilinse de yeterli bir alt yapısı yoktu
ancak gelenek olarak devam eden güzel bir eylemdi. Bu eylemin huzura giden en
önemli bir yol olduğunu, bugün ki şehir yaşamından bunaldığım zaman anlamaya ve
sorgulamaya başladım. Burada yaşam saatlere sıkıştırılmış mesai saatleri diye
belirlenen o zaman aralığına göre çalışmak zorundasın, ancak o zaman aralığında
senin maddi manevi bir rahatsızlığın dikkate alınmaz, verimli olup olmaman değil,
mesaide ne kadar kalıp kalmadığın önem arzeder.Yani ne sen çalıştığın işten haz
alarak çalışıyorsun, ne de ortaya çıkardığın sonuç insanlara haz vermektedir.
Peki bu sonuç neden hep böyle olmasına rağmen devam ediyor diye bir sorgulamada
yapılmaz. Oysa kırsal yaşamdan gelen, yaşama başlangıç anımız ve çalışma
saatlerimiz dikkate alındığında, işte geçirilen zaman mı yoksa işte verimli
geçirilen zaman mı önemli bunlardan hiç ders alınmaz. Herkes verimliliği
insanın ruhi açıdan olumlu ve olumsuzluğu dikkate alınmadan, iş ortamında
geçirilecek zamanla doğru orantılı olarak görmektedir. Durum böyle olunca
yaşamın hep karanlık yönü ile karşılaşmak en doğal süreç olmaktadır. Karanlık
ortamlarda helal rızık aramakta, güneşin göbeğinde gül yetiştirmek istemeye
benzer sadece yanarsınız. İşte böylesi hayatlarda rızık aramak için yola
çıkanlar ne gittikleri yolun ne olduğunu ne de kendileri için rızık olarak
takdim edilenler gerçekten helal olan rızık mı onu anlamakta zorlanırlar ve
sadece elde etmek isterler. Bu çırpınış insanları çırpındıkça batan bufalalar
gibi çamur deryasında boğar.
Sabah uykusuyla rızkın dağılımına şahitlik yapamayanlar,
rızık diye yeryüzünde tüm haram lokmaları midelerine indirerek, aydınlık ve huzurlu
bir hayatı sadece düşlerler ama ona kavuşamazlar. Aydınlık hayatın yakıtı,
sabah alınmalıdır. Sabah alınan yakıt halis ve arı durudur aynen ana sütü gibidir.
Bundan mahrum kalmak ile köpeklerin yaşamları arasında bir benzerlik göze
çarpar.Köpeklar gece boyunca hep havlayarak oraya buraya koşuşturur dururlar
ancak bu havlamaları onlara bir rızık getirmez. Çünkü onlar güneş tam doğarken
derin bir uykuya dalarlar. Ondan sonra her gördüklerine kuyruk sallayarak bir
şeyler isterler, onlar verirse yerler vermezlerse aç kalmaya mahkûm olurlar. Çünkü
köpekler kendi başlarına bir yiyeceğe ulaşamazlar. Bu durum sadece köpeklere
özgüdür diyebiliriz. Diğer hayvanlar, karınlarını doyurmak için mutlaka bir
bekleyişte olmazlar, en kestirme yoldan avlarına saldırırlar. Bu özellik
köpeklerde pek görülmez, olsa da çok nadir ve bu özelliği sarsacak düzeyde
değildir. Onlar kendilerine yemek verene sadık kalırlar ve hep ondan beklerler.
Onun içinde sahibi olmayan köpeklerin yaşamının neredeyse yarıdan fazlası aç
olarak geçer. Elde ettikleri de onları idare edecek türden değil sadece
canlılıklarının devamını sağlayacak boyuttadır. Neden insanla benzerlik kurduğumu
merak edenleriniz olabilir. Sabah Güneş doğmadan rızıklarını aramak için yola
çıkmayanların neredeyse tamamı başkalarına bağımlı yaşamaya mahkûm olmuşlardır.
Kendi başlarına bir işin üstesinden gelemezler, daima birilerinin kendisine iş
vermesini ve ceplerine bir şeylerin girmesini isterler. Yani rızkın sahibi ile
doğrudan bağlantı kuramazlar, onun için çok yorulurlar ama yorulmuşlukları
onlara bir şey bağışlamaz. Sabah teşekkürü ile yaratıcıya hamd etmeden uyuyarak
günün içinde kalkıp bir iş yerine gidip orada geçireceği mesaiden sonra ay
başında ona bir maaş verildiğinde o maaşı veren kişiyi rızkın sahibi olarak
görme ve ona yönelme farkında olmadan bir davranışa dönüşebilir. Bu eylemin zamanla
alışkanlık haline gelmesiyle kişi o işten çıktığı zaman rızkının kesileceğine
de inanmaya başlar ve işvereni doğrudan rızık sahibi olarak görür. Bunlar sabahla
birlikte, yürekleri açılmayanların içine düşeceği bunalımlı hayat tablolarından
birer örnektir.
Sabah namazı ve sonrasında hayata başlamak rızkın kimden
geldiğini ve nasıl verildiğini anlamaktır. Bu ruhi eğitimden mahrum kalmak,
rızkın bulunduğu her ortamı rızık sahibi olarak algılamaya neden olur. İnsan
söz ve düşünceleriyle bunu inkâr etse de yaşamın içindeki tutum ve
beklentilerine baktığınızda böyle olduğunu rahatlıkla anlarsınız. Nasıl ki,
köpekler kendilerine yiyecek verenlere kayıtsız şartsız itaat ederek ona kuyruk
sallarlarsa, insan da kendisine iş ve aş vermede bir araç olanları, doğrudan
işin kaynağı olarak görür ve onlara bağlanmaya başlar. Bu durum insanı hakiki
maddi ve manevi helal rızıklardan uzaklaştırır. Bu rızıklara alışkın olmayanlar
için her yol mübahlaşır.Her yolun meşru olduğu hayatta, mutluluk ve huzur
kapıları kapanır, insan yaşadığı ortamda patlamaya hazır fitili tutuşturulmuş
dinamit topuna döner ve her ortama stres ve gerilim götürür. Sonrasında da
helal haram deme ver Allah’ım, kulun ne bulsa her zıkkımı yer Allah’ım diyerek
alıştığı hayatı mutluluğa çevirmeye çalışır ancak beyhude çırpınışlar olur.
Sabah deyip geçmeyeceksin, sabaha kement atmayanlar, rüzgâra
çadır açanlardır. Rüzgâra çadır açanların evi asla huzur bulmaz, çünkü
çadırlarının hiçbir zaman sabit bir kazığı olmayacaktır, çadırları
sabitlenmemiş olanların ruhen sükunete ulaşmaları mümkün olabilir mi?
Sabah namazı ile başlayan hayat, sabır,sebat,dayanma,merhamet,sadakat,hakkaniyet,dürüstlük,adalet
sevgi, saygı ve hoşgörü ile ilk adımını atan bir hayattır. Bu hayatın üzerine
konulan ağırlıkları bu hayat çekebilir. Diğer hayatlar bu ağırlığın altında
bunalır ve her şeyi birbirine katarak karanlıklarda kaybolmaya mahkûm olur.
Çünkü rızkın sahibini tanımadığından rızıklar dağıtıldıktan sonra rızkı fazla
olanların yanında çalışarak onlardan payına düşeni alırken onları
ilahlaştırarak kendine de ihanet eder. Dolayısıyla karanlıklarda kalmak böylesi
yaşamların kaçınılmaz sonudur.
Sabah aydınlığı ile başlayan hayatlara selam olsun, onlar günün
ilk ışıklarını günün sonuna kadar avuçlayanlardır. Bu ışıkları söndürmeden
hayatın her noktasını aydınlatmak için rızkın sahibi ile yapılan antlaşmaya
sadık kalarak tanımadığı insanların huzur ve mutluluğu için mücadele edenlere,
yarın doğacak apaydınlık bir güneş ve huzurlu bir günü armağan ediyorum…Selam
muhabbet saygı sevgi ve dualarımla…
Erol KEKEÇ/01.05.202101.59