İnsanlığın kapitalizmin Nirvana’sına çıktığı an, insanlığın yok oluşa en yakın olduğu zamandır. İnsan ancak kendi varlık gayesine ait bir Nirvana’ya çıktığı zaman insanlığın kurduğu en muhteşem medeniyetin temsilcisi olur.
Nice muhteşem medeniyetler diye tarihin sayfalarında gördüğümüz
yaşamların, tarihin çöplüğünde esamisi bile okunmuyor. Bunların en açık nedeni
ise, dönemin kapital yaşamının kölesi olarak zirvede yaşadığını sandıkları bir
zamanda, ansızın yok olup gitmeleridir. İnsanlık, insanın yaratılış gayesi
çevresinde oluşturduğu medeniyetler olduğu sürece ansızın bir yok oluşun
pençesinde can vermemişlerdir. Onların ölümü Kâinat yasası ölçeğinde taktir
edilen ecele göre gerçekleşmiştir. Ancak Kapitalizmin zirvesi her daim farkında
olmadığı bir yıkımla karşılaşmıştır, kendisi bu yıkımın ne geleceğinden haberi
olmuş ne de o taraftan gelecek yıkıma karşı bir önlem alacak güç ve kuvvete
sahip olamamıştır.
Küresel çapta baktığımızda, kapitalizmin çağının zirvesinde
olduğunu sanıyorum görmeyen yoktur. En küçük bir noktadan en üst karmaşık
denkleme kadar, her fert kapitalizmin çarklarını işleten bir kobay durumuna
gelmiştir. Bu çarklar işlerken, kendi yaşamsal değerlerini yükselttiğini ve bir
değer kazandığını sanarak kendisini aşındırarak yok oluşun içine yuvarlandığını
fark etmez.
Yeryüzünde kendi kendini imha eden bir varlık var mı insan
gibi? Hayretle seyrediyorum, her gelen gün insanı ve insanlığı imha ederken, nasıl
oluyor da idrak sahibi olduğunu bildiğimiz bu varlık, idrak sahibi olduğu bu
özelliğinden bir dirhem faydalanmaz…Yeryüzü Baronlarının kurduğu oyunun içinde,
kendine ve varlık gayesine ihanet eden insandan başka kimse yoktur…İnsan neden
böylesi karanlık bir evrende kendisini oksijensiz bırakarak, kendisi gibi
yaratılmış ancak şeytanın askeri olmuş bu yeryüzü ifsat güçlerinin oluşturduğu
kapanların dışında temiz bir hava solumayı istemez. Ey insan! sen ve senin gibi
idrakten yoksun gayesinden habersiz yaşayanlar, kapitalizmin ürettiği araçları
kullanarak, onların belirlediği hedefe göre bir yaşam çizgisi üzerinde
yaşayarak, insanlık evreninin Nirvana’sına çıkacağınızı sanıyorsanız, ancak ve
ancak yok olursunuz ve o yok oluşunuzun da farkına varmazsınız.
Bugün insanlık hakikaten insanlık dışında karanlık bir
evrenin havasını sabah akşam soluyarak, kendilerine doğal yaşamın oksijeninden
haber verenleri bir kaşık suda boğmak isteseler de bir gün, hem de çok yakın,
yakından da yakın bir zamanda solunumsuz kalarak, oldukları yerde can
verecekler ve üzerlerinden sadece bir rüzgâr esecek sonrasında hesap sırasına
dizilmek olacaktır.
Ey insan! ne zaman varlık gayeni anlayarak o çerçevede bir
insan olarak yaşama azmi içinde olacaksın. Sen böyle bir hayatın senin için var
olma gerekçen olduğunu anlamadığın ve bunları sana hatırlatanları
alışkanlıklarının yılmaz bir savunucusu olarak öldürmeye kalktığında, sen
kendini öldürdüğünün farkında olmayacaksın. Yaşaman için gerekli olan abu hayat
kanallarını kapatırsan ya da onları parçalarsan, yaşam kanalların yok
olduğundan senin ölümün doğal bir son olacaktır.
Bu karanlıkların evrenimizi kuşattığı veya o hale getirilmek
istendiği bir zamanda, en küçükten en üste kadar her idrak sahibi varlık
bunlardan sorumludur. Sorumluluklarından kaçan ama her olumsuzluğu birilerinin
sırtına vurarak kendi rahatlama seanslarınızı oluşturacağınızı düşünseniz de
öyle kolay bir rahatlama usulü yoktur hayatta…Şeytan sorumluluğu kendi
üzerinden atıp Adem (as) ve Havva validemizi suçlu ve sorumlu göstererek nasıl
ki rahatlamadıysa bizler de asla rahatlayamayacağız…”Başımıza gelenlerin hepsi
kendi ellerimizle yapıp ettiklerimiz yüzünden “diyerek bu hissiyat ve idrakle
hayatımızı anlamlı kılmaya çalışırsak, belki Kapitalizmin Nirvana’sında yerimiz
olmaz, İnsanlığın Nirvana’sına imzamızı atacak güç ve kuvvete kavuşuruz.
Evrenimizde olup bitenleri anlamayacak çapta varlıklarsak
zaten konuşacak bir şey yoktur. Şunu her insanın anlaması zorunlu ve kaçınılmazdır.
Küresel ifsat güçleri bu ifsat için Küresel bölgesel ulusal ve yerel güçler
dikkate alarak bu ifsat düzeninin Hiyerarşik yapılanmasını oluşturdular. Her
ülkenin Genel ve yerel yönetimleri olmak üzere o alanlardan kafalarına uygun
olanları o hiyerarşik sistem içine aldılar ve onlara belli görevler verdiler. O
görevleri layıkıyla yerine getirmemiş ulusal yöneticiler olsaydı evrenimiz aynı
yönde bu kadar kirlenmiş olamazdı. Evrenimizi hiçbir sınır tanımadan imha
etmeye yemin etmiş bu küresel müfsitler ile onların alt katmanlarındaki
yöneticiler sizleri cehennem çukuruna taşıyorlar, bunu ne zaman anlayacak
duruma geleceğiz. Dünyayı yöneten yüzde birlik bir Şeytan üçgeninin
tasarımcıları var, ulusal bazda bu rakamlar yüzde beşlere kadar çıkıyor. Tüm
yönetimler bu azınlıkta olan şeytanın askerlerini ve taşıyıcılarını beslemekle
meşgul ve memur. Ondan dolayı, Her ülkenin yüzde doksan beşi ya bunların
ürettiği ürünlerin abonmanı ya taşıyanı ya kanlarıyla bağış yaparak onların
yaşamasını sağlayan sürüngenler topluluğu haline getirilmiştir. Bunların
belirlediği çerçevede yaşamak istemeyenler de kendilerini avutarak elde
ettikleri kazanımları ile kendilerine bir getto oluşturarak etkisiz yetkisiz,
hayır hasenat yaptığını sanan, manevi haz depolamaya çalışan pasif eleman
durumuna getirilmiştir. Tüm ulusları dikkate aldığımız zaman insanların yüzde
seksenden fazlası tek hücreli amipsel bir varlığa dönüştürülmüştür. Bunların
beklentileri bu hiyerarşik yapının kendilerine sunacağı ne varsa onunla tatmin
olmak ve onunla yetinerek şükür sabır kanaat gibi uyuşturucular edinerek, bu
asil tavır ve kavramları kendi inlerine hapsederek anlamını yok etmişlerdir.
Sabır İnsan için en onurlu bir kavram iken, pasifize eden bir uyuşturucuya
dönmüştür. Dağların zirvesine çıkarken, mücadele kızıştığı zaman, tüm
imkanlarını seferber ederek çabalarken acılara katlanarak yol alabiliyorsan sabrediyorsundur.
Sabır bir bekleyiş değildir. Bir direnme denklemidir. Bu direnç
inandığın değerler uğruna canın pahasına azimle kararlı duruş ortaya koyduğunda
topukların üzerine gerisin geriye dönmeden,” Allah ne güzel ve vekil ve o ne
iyi yardımcıdır…” diyerek yol alabilmektir. Oysa sabır kavramı günümüzde
insanları kış uykusuna yatırıp baharda uyanınca homurdayan bir ayıya
dönüştürdü…Şükür Küresel şeytanların adamlarının bizlerden aldıklarını, bize
verirken sadece biyolojik bir canlı olarak kalıp, insani değerlerimizi
kaybettirerek yaşattıkları rezilliği bir lütuf gibi görüp onlara dua ederek
kendimizi kandırmak değildir. Şükür, kâinatın sahibinin bize verdiği
rahatlatıcı en harika ve güven veren bir değer iken, şimdi bizi zindana
hapseden bir tünele dönüştü herkesin oluşturduğu uyumlu ses cümbüşü ile
baygınlıktan kendimizden geçerek dans etmek değildir. Kanaat Elimizdekileri
paylaşarak herkese yaşama imkânı sunarak eksik kalan yanlarımız için
dayanabilmektir. Oysa bizler kavramların ırzına geçmiş onlara tecavüz etmiş
şeytan ve uşaklarının tanımladığı gibi hayatı anlamak istersek işte bize yaşamı
böyle zehir ederler. Zirveye çıktığımızı sanırken bir tufanla savruluruz ve
kimse bir parçamızı bulamaz.
Ey insan! Sen seni ve içindeki cevheri anlamaktan neden aciz
düştün ve bunu anlamamak için de hala direniyorsun, sen buna bir anlam
verebiliyor musun…Şeytanın evrenimiz üzerine oluşturmaya çalıştığı tılsımın
bozulmasının yegâne sebebi insan olduğumuzu fark edip, insan olarak yaşama ilk
adımı atmaktır. Küresel şeytanın ayak izleri hepimizin kalbine kazıldı. Çünkü
kapitalizm şeytanın at oynattığı çayır ve mera alanıdır. Sakın ola ki şeytanın
merasında otlanıp hakikatin şahitliğini yapacaklar sanmayalım kendimizi…Allah’ın
yolu ile şeytanın oluşturduğu yol bellidir. O yolları anlamak için Allah’a
hakkı ile kul olmak günahlardan arınmak gerekir. Bunu yapanlar doğru ile yanlış
arasındaki farkı ayırt eder ve Kapitalizmin zirvesine çöken bu karabulutların
bir gazap olduğunu bilerek, insanlığın zirvesine çıkmak için yarışa
başlar…Benim bu çırpınışlarımın hiçbirisi kendimi temize çıkarmak veya kendimin
bir halt olduğunu anlatmak maksatlı olmadığını bilmenizi isterim…İnsanlığın
şeytana kurban edildiği ve şeytanların Allah’ın yarattığı kainatta biz
istediğimizi yaşatırız istediğimizi öldürürüz diye kendilerini kanıtlamak
istediği ve insanlara, mutlak yaratana giden yolları unutturmaya çalıştığı bir
sirk alanı olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Şunu iyice idrak edelim ki, Evrenimizde oynanan oyunların ve
ülkelerin ekonomik bunalıma götürülmesinin ana hedefi, insanların yaşam zorluğu
ile bunaltılması kesinlikle bir tesadüf veya sınırlı kaynaklar diye
kandırdıkları alanların tükenmesiyle alakalı değildir. Korkunun esiri
olanlar kendilerini korkuttukları şeyleri ele geçirmek için önce ruhlarını imha
ederler, sonra bedenlerini satarlar en sonunda da ölmeyi bir kurtuluş olarak
görürler. Zaten Küresel şeytanın varmak istediği hedef bu olduğu için, insanlar
kendi seçenekleriyle bu kıvama getirilmiş olurlar. Benim burada ki düşüncem,
Ruh Allah’tan üflenmiştir. Allah yerin ve göklerin sahibidir. Tüm hazineler
onun katındadır. Peki böyle bir ruha sahip olan insan, neden kendi cinslerinden
şeytanın askerlerine teslim olarak kendi cehenneminin mimarı olur…Biz kendimize
cehennem değil ancak Cennet oluşturacak yaşam ortaya koyarsak, yaratılış
gayemize uygun yaşarız. O zaman da ne küresel ne bölgesel ne ulusal ne de yerel
ifsat güçleri bizi yanıltamaz. Biz mutlak ruhun isteklerini yaşam edinirsek,
şeytan ve aveneleri kendi pisliklerinde boğulurlar.
Son olarak hatırlatacağım hakikat, “Şeytan sizin apaçık
düşmanınızdır, sakın onun dediklerine uymayın ancak bana kul olun dosdoğru yol
sadece budur…” Hiçbir şeytanın organizeli ekibinin size şeytan olduğunu
söyleyerek yaklaşmayacağını bilin, şeytan ve aveneleri dosdoğru yol üzerine
oturarak kendi hedefine götüreceği insanları onların hoşuna gidecek sözlerle
kendisine asker edinecektir. Bu bizden biri dediğiniz nice şeytanlar,
yeryüzünün dengesini bozdu ey insan sen hala akıllanmayacak mısın?
Sanıyorum anlatmak istediğim meramım anlaşılacaktır, selam
saygı muhabbet ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla….
Erol Kekeç/25.07.2023/Namazgah/İST