Gün geçmiyor ki, ülke gündemi yeni ve farklı uyaranlarla karşılaşmış olmasın. O kadar hızlı değişimler ve problemlerle karşılaşılıyoruz ki bunların hangisinin gerçekten ironi hangisinin gerçek olduğunu anlamakta da zorlanıyor insan...
Herkesin alabildiğine saldırıya geçtiği ve neredeyse bir
kaşık suda boğmak istedikleri, Antalya Serik’teki 17 yaşındaki Anadolu
Lisesindeki öğrencilerin nahoş ve bir o kadar da düşündürücü çılgınlıklarını
konuşuyor. Konuşulsun konuşulmasına da acaba bugün konuşmamız gereken bu
gençlerin değerlere karşı alaya aldıkları eylemleri konuşmak mı daha iyi, yoksa
bu gençlerin dünyaya ışık olacak çabaları olsaydı da onları konuşsaydık daha mı
kötü olurdu. Ne yazık ki ne ekiyorsak onu biçiyoruz ama soğan ektiğimiz
tarlalardan biz hala gül yetişmesini bekliyoruz. Peki, bu çelişkili ve çatışmalarla
yoğrulan halimizi nereye koymayı düşünüyoruz.
Toplumsal yaşam bireysel davranışları biçimlendirip
yönlendirmesine rağmen, toplum aklı başında ve değerlerine sadakati zirve yapmışsa
böyle bireysel eylemlerin ortaya çıkması ne kadar mümkün olabilir dersiniz?
Eğer toplum değerlerine sadakat gösteriyorsa, toplum içindeki bireylerin bu
değerlere sadakatsiz davranışlarını alenen gözlemlemeniz mümkün değildir.
Farklı anlayış ve ideolojide olanlar iç dünyalarında o değerlere karşı hınç ve
kin beslemiş olsalar da, toplumsal reflekslerin nasıl bir reaksiyon
göstereceğini bilirler. Ondan dolayı da böylesi eylemlere girişmezler. Peki, bu
tarz hastalıklı davranışlar nasıl ortaya çıkıyor olabilir.
Bu eylemlerin arkasında çok önemli iki unsur, ateşleme yapmış
olabilir. Çünkü bu eylemler bu etkileyici unsurların ikisinin de işine
gelebilir. Bu eylemler, İktidar muhaliflerinin kaşımasıyla olmuş olabilir.
Çünkü bu eylemler, muhalif kanadın herkese dönük bir oy alma kaygısı böylesi
eylemlerin yayılmasında etken olabilir. Şöyle ki, Ey halkım sizin dindar olarak
gördüğünüz ve sizi değerlerinizle yaşattığını söylediğiniz iktidar bakın sizin
değerleri ne hale getirdi. Hatta en kutsal kitabınızı tekmeletecek nesillerin
yetişmesine neden oldu. Peki, bu iktidarı hala destekleyecek misiniz diye
mesajlar aktarmak isteyebilir. Böylece Muhafazakâr bir iktidarla dini ve ahlaki
değerlerin nasıl erozyona uğradığını seçim meydanlarında kullanarak bunlardan
menfaat devşirme peşinde olabilir. Böylece Muhafazakâr kitleler ne hale geliyoruz
bu iktidar gitmeli diyerek muhalefete yönelebilir. Ancak bu davranışların
arkasında İktidar kanadı da olabilir. Çünkü sonuçta her ikisinin de işine
gelebilecek getirileri var.
İktidar kanadı ise bu olayları diğer taraftan okuyarak
kitlelere seslenebilir. Biz iktidardayken bunlara rastlamadınız, bizim
zayıflamaya başladığımız anda bizi götürmek isteyen güçler bakın nasıl harekete
geçti, ilk icraatları da gençlerimizi kullanarak kutsal kitabımızı
tekmelettiler. Dolayısıyla bizim gitmemizle sizin kutsallarınızın nasıl
yerlerde sürüneceğini görün ve oylarınızı ona göre kullanın diyerek muhafazakâr
kesimlerin azgınlığa dayanan davranışlarını yeniden kendi etrafında toplamak
istemiş olabilir. Yani bu tür toplumda nahoş eylemler her iki kesimin de işine
gelebiliyor, dolayısıyla bunların arkasında şu var bu var gibi şartlı
refleksler geliştirerek tepki vermek, olayların anlaşılmasından sizi
uzaklaştırır. Onun için bu tarz toplumsal sapkın eylemlerin oluşmasındaki temel
dinamikleri iyi araştırıp tahlil etmemiz gerekir. Yoksa bu sorunlar
genişleyerek insanların gündemini oluşturmaya devam eder.
Ben sapkın eylemlerin arkasında yatan bilinçaltı birikimleri
de tahlil etme tarafındayım. Soyunarak bir farklılık ortaya koymak isteyenlerin
de bilinçaltları dolu, Kutsal kitaba tekme atan çılgın gençlerin de bilinçaltı
kaynama noktasında, onun için bu olayları bir bütünlük içinde ele almamız
zorunlu ve kaçınılmazdır. Şunu anlamak herkesin üzerine farz olduğunu
düşünüyorum. Hiçbir olumsuzluk, karşısında şiddeti yüksek bir kitle tepkisi ile
karşılaştığında yok olmuyor. O davranışlara yol açan ve o davranışların
beslenmesini sağlayan ortamlar ortadan kalktığı zaman yok oluyor. Bu sosyolojik
ve insani bir gerçektir. Peki, o zaman ne yapılması gerekir, diyecek olanları
buradan görüyorum.
Gençlerin Kutsal kitabın yazılı müsveddesine tekme atması
elbette hoş ve normal karşılanacak bir tutum olamaz ama ondan önce onların
zihninde bu kitabın o kadar rahat tekmelenecek hale getirilmesine neden olan
düşünce eylem ve geleneklerimizi sorgulamamız gereklidir diye inanıyorum. O
açıdan bakmadığımız zaman, reflekslerden beslenen ve o uyaranlara tepki
verildiğinde çok büyük işler yaptığına inanan hipnoz kalabalıklar olup
çıkarız.%99'u Müslüman olan bir ülkede yaşadığımızı hep söyleriz, peki bu kadar
Müslümanın olduğu bir ortamda bu gençler kutsala böyle bir tekme atıp onu
sosyal paylaşım hesaplarından yayarak bir eğlence alanı oluşturabilirler mi
dersiniz? Benim kanaatime göre böyle bir davranışta bulunmak için akıl yoksunu
ve kesinlikle muhakeme yapabilecek özelliklerini kaybetmiş olmaları gerekir.
Ancak bu çocuklar öyle bir durumda olmadıkları halde bu eylemleri yapıyorlarsa,
orada farklı etkenler aramak zorundayız.
İlahiyatçıların neredeyse hepsinden duyduğum bir gerçek var,
Gençlik dinden uzaklaşıyor ve Deist oluyor diyorlar ve onun için de, çok
çeşitli etkileme ve önleme yolları oluşturmaya çalışıyorlar. Hatta Diyanetten
yetkili ağızlardan da böyle açıklamalar duydum. Hatta son Dönemde Sayın
Cumhurbaşkanı' da biz Gençlerimizi kimseye yem etmeyiz diyerek o gidişlere
gönderme yapmıştı. Peki devletin tüm yetkili ve etkin birimleri Gençliğin
gidişinden ve yöneliminden memnun değilse, bunların yeniden değerlere nasıl
döndürüleceğinin hesaplarını yapıyorsa, böylesi bir eylemde bulunmalarının
doğal olduğunu kabullenmek zorundalar. Bu eylem üzerinden gerilim oluşturmanın
hiçbir anlamı olmayacaktır.
Gençler mesajlarını çok net veriyorlar ancak anlamak
istemeyen ve hala bu konularda direnç gösteren etkili ve yetkililer oluşan
yöneticilerimiz kulaklarını kapamış olduğunu düşünüyorum. Yöneticiler bu
gençlere kulaklarını kapadıkları sürece, bu gençler yakın gelecekte sizlerle
anılacak olan hiçbir değer sistemini takmayacaklar, hepsini tepeleyip
geçecekler. Bu geleceğin bir tahlilidir.
Adaleti anlatan, kardeşliği anlatan, paylaşımı anlatan, insan
olmayı dayanışmayı saygıyı sevgiyi kritiği, insanlara kul olmamayı, liyakati,
mücadeleyi doğruluğu ve yeryüzünde mal mülk yığarak devleşmemeyi anlatan bir
kitap, bu gençlerin sorunlarına bir deva olmuyorsa, bunun ne anlamı var diye
atılan bir tekme görüyorum... Gençlerin bu yaşamlarını sorgulayarak istenilen
bir sonuca varılmayacaktır. Onun içindir ki, Yaşamda karşılığı olan bir kitabı
Kimliğine kavuşturursak, o zaman bu tekmeler hiç bir zaman alenen böyle
savrulmayacaktır. Kendi yaşam alanlarımızı iyice gözden geçirmemiz kaçınılmazdır.
Bakkalın terazisine, anne babanın davranışlarına, kurumların uygulama biçimlerine,
hocaların söylemleri ile eylemlerine yani kısaca hayatın tamamına müdahale
etmeyen bir kitap ancak tekmelenir ya da boş bir top haline gelmiştir, denen
bir bilinçaltı yansıması görüyorum. Onun için aslında tekmelenen kitap değil, o
kitaptan bahsedip, hayatları ile kitap arasında hiçbir ilişki bulunmayan tüm
hayatlaradır o tekme... Her türlü olumsuzluğu ortadan kaldırıp insanları mutlu
ve huzurlu yaşatmak isteyen kitabın, hayatımızda bir karşılığı yoksa ne anlamı
var bu müsveddeyi korumanın dercesine, bilinçaltında biriken tortuların açık
kapı bulunca ortaya çıkmış halini görmekteyiz.
Yaşam alanlarımızdaki bu keşmekeşliği anlamlı bir zemine
çevirmediğimiz müddetçe bunları hep konuşan ve refleksler gösterenler olmanın
ötesine geçemeyeceğiz. Öncelikle Müslümanım diyenlere çağrım Kitabın
müsveddesini tekmeleyenlere yönelerek, hayatımızın hiç bir yanına değer
katmayan ve yetim bırakılan bu kitabı yetim olmaktan ne zaman çıkaracağız.
Yetim olanlar herkes tarafından tekmelendiğini sanıyorum bilmeyen yoktur. Kitap
yetim, hükümleri yetim ama o kitapla ilgili konuşan çok, onun içindir ki, bu
yetimliği ortadan kaldırmayanlar, konuşma ve söz söyleme hakkına sahip değilidr.
“Rabbimiz fakirleri doyurun onlara yardım edin" derken, nasıl ki bizler
yetim ve yoksullar için dua ile geçiştirip Allah'ım bunları doyur diye Allah'a
talimatlar yağdırıp bu eylemimizden hiç utanma duymuyorsak bu durum da onun
gibidir. Allah kendi mesajını nasıl koruyacağını çok iyi bilir. Önemli olan o
mesajların bizlerin hayatında ne kadar olduğudur. Kitaba göre yaşamayan ve
hayatlarının kıyısında köşesinde Allah'ın hükmü olmayanlar, Zibidinin biri
Kitabı tekmeledi onu şöyle yapacaksın böyle yapacaksın diyerek toplumsal yaşamı
gerilimli hale getirmeye hakkı yoktur.
Yıllar öncesinde karşılaştığım bir nahoş eylemi bu vesileyle
sizlerle paylaşarak ayrıntıya inmeden makalemi tamamlamak istiyorum. Ramazan
ayında üniversite de oruç tutmayan gençleri dövmeye çalışanların gizli bir
yerdeki kafede çay içtiklerini görünce, hani kardeş sizler üniversitede oruç
yiyenlerle kavga ediyorsunuz ama burada kendiniz de aynı işi yapıyorsunuz dediğimde,
aldığım cevap çok manidardı, âmâ abi oruç tutmayanları dövmek için karnın tok
olacak ki dövesin, ama biz açıktan yemiyoruz diyerek gerekçelerini söylemişlerdi.
Eğer bu din sizin korumanıza kaldıysa vay bu dinin başına geleceklere demiştim...
Hakikaten vay ki nasıl vay!
Evet, Kitabı hayatın dışında taca atanların kitapla ilgili
olumsuz bir davranış gördüklerinde yırtılmaya hakları yoktur. Kitabın emrine
göre bir yaşamımız olsaydı, o genç bu kitabı baş tacı yapar onu yapmaktan hicap
ederdi. Ama yetim gördüğü için elinden geleni arkasına koymamış. Durum bu
olunca kendimizle ilgili sorgulamayı yapmadan ortaya çıkan bir eylem üzerinden
herkesin mücahit kesilmesi ne kadar gerçekçi olur. Dolayısıyla tüm İman
edenleri yeniden selim bir akılla düşünmeye ve gerçek kutsal olanı, kutsal
olana yakışır şekilde hayatımıza aktaralım ki, bunlarla karşılaşmayalım.
"Ey iman edenler yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz,
Allah katında en sevilmeyen şey yapmadıklarınızı söylemektir."
Kitap hayatımızda yer bulursa yetim olmaktan çıkar ve kimse
yetim olmayan kitaba saldırmayı aklının köşesinden bile geçiremez. Ama yetim
kaldığı için herkesin tekmeleyeceği bir kitap haline geldi; yazıklar olsun bize
ki, kendimizi görmeden, içimizdeki serseri mayınları patlatarak cihada
çıktığımızı sanıp mikrobu yaygınlaştırmaktayız. Vay o kimselere ki, onlar yaptıklarından
gafildirler...
"Siz insanlara iyiliği anlatırsınız da kendinizi unutur
musunuz oysa kitabı da okuyorsunuz, hala aklınızı başınıza almayacak
mısınız?"
Rabbimizin bu ayetleri gayet net bizi bize anlatırken, biz
başkasını ikaza çalışmaktayız."...Ne mutlu onlara ki, Onlar rablerinden
razı rableri de onlardan razı, onlar mutmain kullar için ayrılmış özel cennete
girecekler..."Rabbim bizleri o kulları arasına katsın ve Kur'an'a göre
yaşayan kullardan eylesin...
Selam muhabbet ve dualarımla her dosta aklımızı gereği gibi
kullanmayı tavsiye ederim... Akıldan yoksun olanlar necistir.
Erol KEKEÇ/09.06.2022/13.43