Kaybolan yılların, sönmüş fenerle arayanları olmak
istemiyorsak, kaybettiklerimizi kaybolan yerlerde aramaktan uzaklaşıp aydınlık
ortamlara bakmak gerekir. Nasreddin hoca bir gün yol üzerinde bir arayış
içindeyken birisi gelip selam verir ve der ki, hocam herhalde bir şeyinizi
kaybettiniz ve aleyküm selam evlat, evet anahtarımı kaybettim. Peki hocam
burada kaybettiğinizden emin misiniz? Hayır evlat emin değilim ancak en
aydınlık yer burası olduğu için burada arıyorum der. Evet dostlar bizler
kaybettiğimiz zamanı ve zamanın içindekileri nerede arayacağımızı bilmezsek, hep
karanlıklarda kalmaya mahkum oluruz.
Eski yaşamlarına eleştiriler yaparak yeni bir yol arayışı içinde
olanlar, eski yaşamlarından kopmamaya yemin etmişcesine yaşamlarındaki
karanlıkları sürekli eski denklemlerle çözmeye çalışıyorlarsa, yeni bir yol
arayışına asla ihtiyaçları yoktur demektir. Onun için Kur’an’ın mesajlarına
baktığımızda eski yaşamlarından ve geleneklerinden kurtulmadan hakikati
kavrayamayacaklarını dile getirmektedir. Tarihi sürekli örnekleme diyenlerin
olacağını biliyorum, ancak şunu algılamak gerekir ki, yer zaman ve toplumlar
farklı olsa da insan fıtratı ve yaratılış hamurları aynı olduğundan her dönemde
bu davranışlara rastlamaktayız.
Alışılmış yanlışların programlı bir hayatı çoğu zaman
zorlaştırdığına hepimiz şahit olmaktayız. Örneğin trafik lambalarının olmadığı
bir yerde araç sürmesini öğrenmiş insan, trafik levhalarının olduğu bir yerde
araç kullanmaya başladığı zaman hep eski alışkanlıklarıyla kuralları ihlal
ederek hiçbir kural tanımadan yaşaması gerektiğini düşünerek, hep cezalar alır.
İki parmak daktilo yazmayı öğrenen biri de 10 parmak daktilo öğrenmek istediği
zaman, daktilo yazmasını hiç bilmeyen ve yeni öğrenmeye başlayanlara uyum
sağlayamadığı gibi, her zaman iki parmak yazarak, on parmak yazmada zorlandığı
için programlı öğrenmenin çok kötü ve gereksiz olduğunu anlatarak kendi
yanlışlarının daha önemli olduğunu anlatabilir. Hayatta böyledir. Çoğu zaman
insanlar alışılmış yanlışlarının köleliğinden çıkamadıkları zaman herkesi
yanlış ve kendilerinin de en doğru olduğuna inandıkları gibi diğerlerini de hep
yanlış yapmakla suçlayarak rahatlama yolunu tercih edebilirler. Böylesi bir
algı ile yola çıkmakla, sönmüş fenerle aydınlık bir ortama gittiğini sanıp
karanlıklarda boğulmak arasında hiçbir fark yoktur.
Babadan dededen ecdattan bir din algısına sahip olup öylece
yaşayanların, aklı ve idraki çalıştırarak okuyup anlayarak yaşamlarını devam
ettirenlerle aynı noktada buluşmaları çoğu zaman imkânsız olmaktadır. Çünkü
yeniliklere açık olanların doğruya ve hakka ulaşma dışında korumak zorunda
oldukları herhangi bir beklentileri olmadığından her gün kendilerini yenilemeleri
gerektiğine inanarak yaşarlar. Oysa bir değeri önceden bildiklerine inananlar
ise önceden sahip olduklarının yanlış olduğunu söyleseler de daima eski
bildiklerinin etrafında kümelenmek isterler. Yani bu insanlara, sahip
olduklarından çok güzelini hatta hayatta karşılaşmayacağı en güzel şartları
sunsanız da bunlar daima eskiyi gündem yaparak, odununun ücreti ödendikten
sonra beni merkebiyle şuraya götür diyen adama peki benim odunum ne olacak,
yahu kardeşim senin odununun bedelini ödedik ya demesine rağmen ya benim odunum
ne olacak diyenden hiçbir farkı yoktur.
Allah'a iman ettiğini söylemelerine rağmen Kızıl denizi
geçtikten sonra kısa bir süre yalnız kaldıklarında, onların taptıkları putları
vardı bize de buzağıdan bir put yap, biz de ona tapalım diyen
İsrailoğulları’nın yaşamı buna en güzel örnek verilebilir. İnsan denen varlık
hep eskiyle kendisini avutmayı en güzel hayat olarak telakki ettiği sürece
güzellikler bahçesindeki gülleri koklamaktan mahrum kalacaktır. Bugünün
gençlerine doğru mesaj verdiğini ve vereceğini söyleyen herkes, örnek olarak
geçmişten başlayarak örnekler verir. Biz böyleydik babalarımız şöyleydi, nerede
o günlerin tadı, keşke hep o günlerde kalsaydık gibi yakınmalar ve rahatlama
seansları hiç kimseyi doğru bir yörüngede yaşatmayacaktır. Dengeli düzenli ve
yenilenmeye açık bir hayatın ortasında adam gibi adam olmak istiyorsak, eskimiş
ve demode olmuş yaşamlarla yeni bir güne imzamızı asla atamayız. Dünün
Güneşinin bugünün gölgesini kaldıramayacağını anlamadığımız sürece içinde
bulunduğumuz sisleri dağıtma gücüne asla kavuşamayacağız.
Gelin hep birlikte yeni bir dünya kuralım bu yeni yaşamın
manifestosu insan harcı da adalet olsun…
Erol KEKEÇ/19.12.2018