Bu Blogda Ara

28 Kasım 2013 Perşembe

DERSHANE BAHANE KARANLIKLAR ŞAHANE!

Osmanlı imparatorluğunu parçalayan güçler, Osmanlının külleri üzerinde mirası devam ettiren devletin, Osmanlı gibi çok dinli, dilli, özgürlükçü, tüm ulusları ve etnik kökeni farklı toplulukları bir arada tutan bir sitemin yeniden inşa edilmesinden, çok korktukları için tüm karanlık oyunları tezgâhlamak için gece gündüz çalışmaktalar…
Herkes çok iyi bilir, barış süreci ile ilgili çalışmalar ilk başladığı günlerde, İsrail, Mavi Marmara’da yaşananlarla ilgili özür dilediğini bildirdi. Akabinde hemen Suriye’nin Golan Tepelerini bombaladı. Bu olayların peşi sıra birbirini takip etmesine bakarsak, tesadüf olmadığını göreceğiz. Başbakanın Diyarbakır çıkarması ve Barzani, Şıvan gibi uluslararası kamuoyuna mal olmuş, isimlerle Güneydoğuda boy göstermesi, bu bölgelerde sükûneti istemeyen güçleri çok rahatsız ettiği muhakkak. İşte bu olayların sonrasında zaman gazetesinin, Milli Eğitim Bakanlığında dershanelerle ilgili bir çalışma taslağı olduğunu ve bunu sızdırarak kamuoyu ile paylaşmasını bir tesadüf olarak göremiyorum.
Bu ülkeye mal olmuş, kısa sürede esen rüzgârların hormonel yatay büyüttüğü her toplumsal oluşumun mutlaka uluslararası güç odaklarıyla göbek bağıyla bağlı olduğuna inanmaya başladım. Neden böyle bir kanıya vardığımı düşünenleriniz olabilir, ancak siyasal analizler yaptığınız da birçok oluşumun birbirinden bağımsızmış gibi görülmesine rağmen bağlantılı olduğunu anlayacaksınız. Siyasal mekanizma ve ülke genelini aşarak, küresel ölçekte bir genişleme yaşayan hareketlerin, dünyaya yön vermeye çalışan güçlerin kontrolünün dışında gerçekleştiğini düşünmek, kendimle alay etmek gibi geliyor bana…
Osmanlıdan sonra dünyaya hükmeden güçler, dünyanın neresinde olursa olsun o ülke halkı ile bütünleşme yaşayan sivil ve siyasal hareketlerle doğrudan ya da dolaylı temaslar kurarak, bu oluşumların yönetim mekanizmalarına müdahale ettiğini görmekteyiz. Bizim ülkemiz için de durum bundan farklı değildir. Küresel, ekonomik, siyasal ve teknolojik gücü elinde tutan emperyalist güçler, kontrol edemeyecekleri bir gücün bu kadar yaygınlaşmasına ve dünyaya meydan okuyacak duruma gelmesine müsaade etmiyorlar. O halde bizim ülkemizdeki toplumsal ve siyasal örgütlenmeye dönüşen sivil uhuvvet hareketlerini bu oluşumların neresine monte etmek doğru olur.                                         Şahsen ben monte etme taraftarı değilim, çünkü oluşum ve yaygınlaşma şekline baktığım zaman, tam da odağına müdahale edildiği kanısındayım. Bir hareketin üst segmentine müdahale varsa, orta ve alt segmentlerin bunu bilmesi ve farkına varması ancak, beklentileri ile farklı bir yaşamı gördüklerinde ortaya çıkar. Böyle bir durumun gerçekleşmesi için hayati değişimler söz konusu olmadığı sürece bunların ortaya çıkması da mümkün değildir.
Cemaatin Dershaneler sürecindeki direncinin arkasında, sadece masumane dershane çıkışının olmadığının anlaşıldığını sanıyorum. İktidarın cemaate karşı kendini kanıtlamak için böyle bir yola başvurduğunu düşünmüyorum. Çünkü iktidar 2003 seçimlerinden sonraki programlarında böyle bir durumun olduğunu hep vurgulamıştır, ancak bu işi göğüsleyecek ve arkasında duracak cesareti gösterecek bakanlar olmadığından bu güne kadar uzamıştır. Bu dönemde bu kadar gündem oluşturmasının arkasında cemaate ait basın yayın organlarının olduğunu biliyoruz. Tüm dershanecileri de bu eksende bir araya toplayarak sivil bir başkaldırı olduğunu kanıtlamak için, önceden hesaplı düşüncelerini ortaya koyduğunu düşünüyorum. Bu kanıya vardığım noktaların başında, Cemaatin iktidarı öteleme davranışlarının arkasında, AB ile uzaklaşması, i,İsrail’le gerilimli bir politika izlemesi, İran, Rusya ve Çin gibi ülkelere yakın olduğunu söyleyerek, düşünce alt yapısını oluşturması gelmektedir. Bu anlayışta olan cemaatin İktidarı rehabilite etmek için kullandığı çeşitli yöntemlerden sonuç alamamasından sonra, Sayın Başbakanın 16 Kasımdaki Diyarbakır çıkartmasının hemen sonrasında, dershanelerle ilgili taslağı gündeme getirerek, iktidara yüklenmesi, tamamıyla halka karşı kendisini masum göstermek amaçlı bir çığırtkanlık hareketi olduğunu düşünüyorum.                                                                                                    
Böyle karmaşık gibi görülen denklemde, bilinenleri yerine koyduğumuz zaman bu problemin çözümü de bir o kadar kolaylaşıyor. Benim bu kitaptan okuduklarımı anlatmamı isterseniz, kısaca şunları ifade edebilirim.
2003 yılından bu güne kadar Hükümete destek veren cemaat, milli görüşü hiç desteklememiş olmasına rağmen, neden acaba milli görüşün içinden gelen bu ekibi destekleme kararı aldı ve herkesten çok sahiplendiler.2000 yılı öncesinde ABD’ye yerleşen hoca efendinin yakın arkadaşlarının, isimlerini vermek istemediğim lobilerce, toplumun ibresinin Recep Tayyip Erdoğan’a kaydığını dolayısıyla bu hareketin mutlaka kuşatılması gerektiğini, ondan dolayı da sahiplenmelerinin zorunlu olduğuna inandırılmış olmalarıdır.
Hükümeti kuşatmayan, sadece çıkarlar ölçüsünde anlaşma yapmanın, iktidara söz geçirme de etkili olamayacağı düşüncesinin, ortak bir kanı olarak belirmesi…
Dünyanın çok çeşitli yerlerinde daha hızlı yayılma ve çoğalma da etkili olacak, iktidar nimetlerinden en iyi şekilde yararlanma ve iktidarın gücünü desteğini arkada hissettirme…
Milliyetçi çevrelerin gözünde daha etkili görünmek için Türkçe olimpiyatlarla gündem oluşturarak, bu kurumları devletin sahiplenmesini sağlamak…
Türkçe olimpiyatlarla Tüm Türkleri kuşatmak, Hükümete destekle Milli görüşle köprüleri yeniden kuruyor görünmek, Geziye destek tavırlarıyla, iktidar karşıtlarının gözünde meşrulaşmak, Yurtlar ve öğrenci evlerinde kızlı erkekli kalmanın sakıncalı olduğu anlayışındaki tartışmalara karışarak, Kemalistler ve değer dejenerasyonun öncülerine ışık yakmak gibi birçok eylemleri gerçekleştirdiğini görmekteyiz…
Dinler arası diyalog gibi yeni bir din anlayışı ile iğdiş edilmiş bir dinin oluşumuna katkıda bulunma, Mavi Marmara da, otoriteden izin alınmadan böyle bir işe girişmek doğru değil anlayışları ile İsrail’in yaptıklarının meşruluğunu, mavi marmaradaki şehitlerinde otoriteye karşı gelmek ve izin almamakla bir isyancı sınıfına sokulması tesadüf değildir.
Irak ABD savaşında İsrail’e atılmış olan birkaç tane füzeden sonra, İsrail deki çocuklara acıyarak ne kadar hümanist bir hareket olduğunu anlatanların, Mısır’da Zalim Sisi’nin yaptıklarını eleştiremeyen ve oradaki masum halkın katledilmesini lanetleyemeyen ve Müslümanların yanında olduğunu açıklayamayan ya da kıytırıktan ifadelerle geçiştirenlerin, yaptıkları sanırım tesadüf değildir…
Başbakanın Diyarbakır gezisi ve orada verdiği mesajların hemen akabinde Cemaat, dershane gibi bir sorunun hemen gündeme gelmesi tesadüf olmasa gerek. Ben buradan şunu çıkarabilirim, bu ülkenin sorunsuz yaşamasının bir mucize olduğunu artık görmek zorundayız. Çünkü Orta doğuda Kürt realitesini anlayan ve sorunlarını çözen ülke Orta doğunun cazibe merkezi haline geleceğini anlayan küresel güçler, bu sorunun gündem dışı kalmasını sağlamak ve başka meselelerle milleti uğraştırmak için böyle bir sorun yaratmış olmaları muhtemeldir… Merhum Fehmi Şinnavi’nin deyimiyle”İslam Ümmetinin yetimi Kürtler’”in sorunsuz bir toplum olmasını istemeyenlerin, bir yön değiştirme politikalarının uzantılarının başlangıcı olduğunu okuyorum… İnşallah Milletin gözünde bir değer ifade eden hizmet anlayışı, girdiği bu karanlık dehlizin karanlıklarını bir an evvel anlar diyorum…
Yukarıdaki tüm açıklamalarım kimseyi suçlamak ya da töhmet altında bırakmak için yazdığım bir yazı değildir bunun bilinmesini isterim. Son günlerde farklı dillerde yazılan bu toplumsal eylem kitabını okuduğumda geçmişteki uyaranlarla bağlantılandırdığım zaman benim lügatimde bu kitabın tercümesini böyle okuyorum…
Rabbimin bir ayeti ile konuyu sonlandırarak, nefislerimizin zebunu olmaktan rabbim bizleri kurtarsın ve şeytana uşaklık yapmaktan korusun…”Rabbim bizi ve içimizdeki aşırılıklarımızı bize bağışla bizden önce yaşamış Müslüman kardeşlerimiz için kalbimizde bir kin bırakma…”Haşr:10
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
27.11.2013 (20.15-21.30)
Çengelköy/İST
                                                                  

                                                                                                                     

25 Kasım 2013 Pazartesi

İZ BIRAKANLAR!

Yol bir dağa benzer, ne kadar tırmanırsanız, o kadar yükselir. Tırmanmadan aşılmaz ki dağlar. Çıkılırsa yola edilmiştir mutlaka her şeye elveda. Elveda denirse bir kere, yürümek kolay olur virajlı yollarda. Virajları bir bir geçerken dikkatte olursa kayma, yuvarlanır insan uçurumlara. O halde tırmanma şeridine girince, her şeyi söküp atmak gerekir yürümeyi engelleyen ne varsa…
Yollar bazen çok uzun, bazen karanlık, bazen kaygan ve bazen de uçurumlardan geçebilir. Bunları dikkate alarak karar vermek gerekir. Verilen bir karardan geriye dönmek zillettir. Zilleti günlük hayatta barındıran köledir. Köleler karar veremezken nasıl olur da yüksek dağlara tırmanmayı göze alabilir. Hayatta birçoklarının köle olduğunu rahatlıkla söylemek mümkündür. Kölelik denince hemen fiziksel yaşamların karantinaya alınması anlaşılmamalıdır. Kölelik, kararlar üzerinde, irade dışında etkili olan ne varsa, onun egemenliği altında yaşandığı sürece vardır.
Birçok insanın köle olduğunu söylerken büyük abartı gibi görünse de, söylediklerimin arkasında duracak kadar cesur olduğuna inanan biriyim. Arabanız çok sevimli değil mi olmazsa olmazlarınızdan, işinizi büyütebilmek, emrinizde çalışanların sayısını arttırmak, piramidin tepesine oturmak ve adınızı silinmeyecek harflerle hiçbir ekrana sığmayacak kadar büyük puntolarla yazdırmak çok sevimli değil mi? Fazla uzatmaya gerek yok, dışınızda sizi yönlendiren bazı tükenmez güdülerin bulunduğu muhakkak, o halde köle olmadığınızı nasıl söylersiniz…
Dağları aşacak zirvelere çıkacak beyinler ve yürekler, bazı sistemlerce bilinçli ya da bilinç dışı, kalıpsal olarak hayatları ipotek altına alınmamış olanlardır. Neden onlar, çünkü aşkın insanlardır da ondan… Aşkın olmadan aşamazsınız, aşmak için aşındırmanız gerekir, ayakları, yeri, yolları ve teni, yoksa dona kalır her şey…
Yükseklere çıkacaksınız sesiniz çok az duyulacak,kimse sizi görmeyecek,ama mesajınız net ve özgün olarak anlaşılacak,bir turna ötüşü gibi;çünkü yollar hep yüksektir.Aşağıdan yukarıya düzgün doğrusal bir grafik eğrisi çizerek koşanlar,nefes nefese kalmaz,sonunda rölantide gider.Bu yol eğrisi, doğrusu,çamuru,virajı ve kayganlığıyla işaretlere dikkat edilerek yürümeyi gerektirir.İşaretlerin birincisi kölelik zincirlerini kırıp atmaktır.Bu durum uçmayı düşünen kuşların kanatlarındaki yüklerden kurtulması gibidir.
Aşkın insanlardan söz ettim, bunların bazıları kilise baskısına rağmen, siz ne kadar söyleseniz de”yine de dünya dönüyor”diyen Galileo. Bir diğeri, Ben bu gençleri uyandırdığım için beni cezalandırıyorsanız, bunu severek çekmeye hazırım. Çünkü sizler beni öldürerek, hiç rahatsız olmadan uyumak istiyorsunuz değil mi? Diyen Sokrates… Evet, bunlar uçtu ve gittiler göçmen kuşlar gibi geldikleri yere. Kölelere emanet bir yaşamın tuzaklarına aldırmadan aşındırdılar dağları ve yolları… Tırmanmak gerekir yükseklere çıkmak için, yükseklere çıkıldığında güllük gülistanlık bir bahçe var zirvesinde dağların… Yarım kalan yollar aşınıp gitmiştir, iz bırakanlar başkalarının izine takılmadan, kölelik bağlarını kırdılar ve yürüdüler, yürüdüler, yürüdükçe kabuklarına sığmaz olup dışarıya fırladılar. Çünkü onlar biliyorlardı, tepesinde dağların kocaman bir soluk var, Güneşin doğumunu orada karşıladılar…
Yıl:11.03.2004
Saat:12.40-13.15
Yer: Kadıköy/İST
Erol Kekeç

23 Kasım 2013 Cumartesi

DERSHANE KAPATILMASI MI,KUDRET SAVAŞI MI?

Dershane kavgası ya da paranoyası aldı başını gidiyor. Ülkenin neredeyse tüm kurumlarında konuşulan ana gündem maddesi dershanecilik ve yapılmak istenen oldu. Dershane üzerinden kudret savaşını alevlendirmek isteyen bir anlayışın, neden böyle bir kışkırtma ile gündemi işgal ettiğini soran birine rastlamadım. Ondan olsa gerek bu gün o konuları okuduğum ve anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım.
Cemaatin içindeki şahin kanadı, yeter artık on bir yıl size birçok alanda hizmet verdiğimiz felsefesiyle harekete geçti. Ak partinin parti tüzüğünden de istifade ederek, Sayın Başbakan 3. Dönemini doldurarak Köşke çıkacağına göre, tamamıyla parti içi kudret biz de olmalı anlayışının bir savaşı olduğunu anlamak gerekir.Bu anlayış birçok kurumdaki yerini korumasına rağmen doğrudan iktidarı hedef aldığında daha net ortaya çıktı.Bu durum Başbakan ve ekibini doğrudan yok etmeye yönelik olduğundan bir kıvılcımla ayrılma noktasına gelmesi gerekiyordu.Cemaatin önde gelen ağabeyleri Hoca efendiyi de kendi kudret savaşlarının ortasına çekerek doğrudan,dershane üzerinden iktidarı yıpratmaya başladılar.Hiçbir gerekçe cemaatin bu gizli anlayışını örtmeye yeterli olamadı.İktidar Dershane konusundaki düşüncesini yeni oluşturmadı,2004 yılında gündeme gelen bir düşünce ve üzerinde çalışılan bir taslak var,cemaat bundan haberdardı ve hatta birçok noktasında kendileri bunları düzenlerken ne oldu da,bunlar tamamıyla Mit müsteşarı,gezi olayları ve gündemdeki olaylarla patlak vererek gün yüzüne çıktı.
Önümüzdeki yerel seçimleri dikkate alarak, bu seçimler üzerinden cemaatin ağababaları, bir çıkar grubu olarak iktidarın elini bağlamaya çalıştılar ve o kadar aşırı gittiler ki, ülkenin her köşesine bu anlayışlarını dershane üzerinden satmaya çalışıyorlar. Hatta o kadar dozu arttırdılar ki, Anayasa Mahkemesi Başkanını da bu işin içine çekmeyi becerdiler kutluyorum.(!)Çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir ilke gözetmeyen bu anlayışın sosyolojik olarak yerini belirleyecek bir sosyolog olursa ben de sevinirim. Şahsen ne tarafa koysam hiçbir tarafa uymuyor da ondan soruyorum. Sayın Başbakanın herkes tarafından pervasızca eleştirilmesini, şiddetle kınıyorum. Dershaneler eğitimin neresinde bunu soran yok, bilgi öğreten yapılar ne zamandan beri eğitimin temel dinamikleri haline geldi. Zamanın manşetini unutmadım, Eğitime büyük darbe, başlığıyla verilen bir haberin içini okumadan nereleri hedef aldığını ve kastının ne anlama geldiğini anlamayacak kadar aptal değilim. Şahsen bu manşet kıvılcımlanmanın fitilini alevlendirmiştir diyorum.
Herkes iktidarı hedef alan bir eylem karşısında birleşebiliyorsa ben orada düşünürüm. Cemaat ağababaları kendince seçim öncesi ölümü göstererek, acaba iktidarı sıtmaya razı edebilirmiyiz diye bir yanlışın içine girdiler. Sayın Başbakan olayların hepsinin bilgisine sahip, ancak bilmedikleri bir şey vardı, o da kefenimi giyerek ben bu yola çıktım diyen Başbakanın kararlılığından habersizlerdi. Geçmiş dönemdeki iktidarlardan belli menfaatler karşılığında hedeflerine ulaştıkları gibi, burada da bunu rahatlıkla yapacaklarını sandılar. Ancak öyle bir insan var ki karşımızda, kararlı olduğu ve inandığı konularda, hak için ona yanaşıp hatırlatmalarda bulunanlar hariç, diğerlerinin hiçbirini dikkate almayacak kadar dik duruşuyla her geçen gün insanların gözündeki yerini daha bir kökleştirmektedir…
Bu yerel seçimler öncesinde farklı niyetlerle ortaya çıkan hangi anlayış olursa olsun, hedefine ulaşamayacaktır. Cemaat, bir an önce yerini ve duruşunu belirlemeli, baskı grubu olarak ortaya çıkıp siyasal güç olma yolundaki amacını açıkça deklare etmelidir. Bu güne kadar yazdığım yazılarda hep mutedil olmaya çalıştım ancak geldiğimiz noktada bu açıklamaları yapmamın kaçınılmazlığını görüm…
Eğitim sisteminin neden bu kadar başarısız olduğunu anlatmayacağım. Eğitimin birçok alanında şu ana kadar, cemaat mensubu insanlar olmasına ve tüm talim terbiyedeki düzenlemelerde bunların imzası olmasına rağmen, bu gün kalkıp yersiz eleştirileri yapmanın mantığını anlamış değilim. Ben buradan şunu çıkarırım, bir ortamın sorumlusu kimse orayı iyice karıştırdıktan sonra, tam bir kaos yaratırım, hedefime varmak için de kendimi tam bir havari olarak gösterip, o taraftan sorumluluk sahiplerine yumuşak karnından tekmeyi basarım. İşte Cemaatin ağababalarının şu an yapmaya çalıştıkları tam da budur. El insaf ve vicdan lazım inasa! Milli Eğitim Bakanlığı Tamamıyla sizin kışlanız gibi hareket edeceksiniz, istediğinize kavuşabilmek için kalkıp kıyameti koparıp, biz sadece hizmet ediyoruz diyerek, amacınızı gizleyerek saldıracaksınız… Ben bu anlayışı Allah’a havale ediyorum. Şunu biliniz ki, Hep bağıranlar ve ortalığı toz dumana katmak isteyenler, doğruluklarını anlatmazlar, aslında içlerinde sakladıkları gizli hesaplarını uygulamaya sokmaya çalışırlar… İnşallah cemaatin ağababaları bu anlayıştan vazgeçer, bu hizmete gönül rahatlığı ile götürüp çocuklarını teslim eden ve her türlü desteklerini esirgemeyen cemaat müntesibi kardeşlerimizin keplerindeki burukluğu dağıtırlar, yoksa bu dağılış toplanması imkânsız olan bir dağılışa dönebilir…”Bu bir hatırlatmadır, sen hatırlat, ancak iman edenlere öğüt fayda verir…
İktidarın da yapması gereken biz yaptık oldu anlayışını yeniden gözden geçirmesini istiyorum, dershanecilik sorunun bitirilmesi şu anda eğitim sisteminin düzelmesi anlamını taşımıyor. Şahsen ben eğitim sektöründe dershanelerin okula dönüştürülmesini isterim, ancak okula gelmeden her gün müdür ve müdür yardımcılarının sürekli öğrenci yoklama fişlerini doldurarak, okula gelmeyen öğrencileri, gelmiş gibi gösteren ve sınav sorularını vererek sınıf geçiren 10 binlere öğrenci alan kaç tane okulu gösterebilirim. Bu anlayışla okula dönüştürülecek, dershanelerin okullardan daha iyi olduğunu düşünüyorum… Tüm bunların üstüne, bu işe gönül veren vefakâr ve fedakâr öğretmenlerimizin öğretmenler gününü en içten kutluyorum, umuyorum ki, bu çatışmaların kurbanı bu güzide beden, beyin ve yürek emekçilerimiz olmazlar…
Bu konular şu andaki sorunların gerçek sebebi olmadığını bildiğim için, özellikle cemaatin ağababalarının tutarlı ve pazarlıksız samimi olmalarını temenni ediyorum…
SOSYOLOG-EREOL KEKEÇ
23.11.2013/İST                                                                                                                    

                                                                                                                                  

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!