Hırsızların çoğaldığı, cellâtların
uykuya daldığı bir dönemde, herkes korkudan kaçacak delik aradığı bu günlerde
hırsızlara soru sorma hakkı da bana kaldı. Be hey adam! Neden çaldın, hırsızlık
yapıp yapmadığını sormuyorum. Benim lügatimde savunma kavramlarına yer yoktur.
Çaldın mı çalmadın mı diye sormayacağım, çünkü adı duyulmamış dehlizlerden
savunma gerekçeleri toplamanı istemiyorum.
Ben ne hakimim ne de savcı, fakat
adaletin timsali olan Ömer(r.a)in neferiyim. Nasıl soru sorulacağını ondan öğrendim.
Önce bir suç oluşturup, o suçu üstlenecek suçlular oluşturmak bizim
felsefemizde yoktur. Canları tatlı çektiği için tatlı çalan üç tane küçük
çocuğun ömürlerinden fazla mahkûmiyet cezası aldığı Patagonya’nın hukuk
sisteminden bir şey anlamayız. Pozitif hukuk diye, insanların yaşamını
negatiflikten öteye götürmeyen, bu beşeri hukukları anlamayacak kadar zekâ
özürlü olduğumu söylesem yerinde olur.
Adaletin tecelli ettiği bir dünyayı
görsem, ayakta alkışlamaya ahdim var. Ancak öyle bir dünyada yaşıyoruz ki,
nehirlere küçük sular karışmıyor, her ağaca kuşlar konmuyor, neden mi; adalet o
kadar güçlü ki, adaletin keskin kılıcından korkanlar ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar.
Adalet deyip geçmeyeceksin, adaletin terazisini belirleyen sırtınızdaki, postun
derisinin kalınlığıdır. Beşeri kanunların tümü, Montaine’nin dediği gibi,”küçük
böceklerin takılıp kaldığı, yırtıcı büyük hayvanların parçalayıp geçtiği,
örümcek ağlarından farklı değil… Farklı olduğunu söyleyenler varsa anlatsın da
bize görmek ne kadar nasip olmadıysa da belki duymak nasip olur.
Nice cambazlar bilirim hep denizi
överler ancak, denize girdikleri hiç görülmemiştir. Bu yaşamlara çokça şahit
olduğumdan yerimde duramıyorum. Kalemi aldım elime son sürat ilerliyorum,
ilerde nelerle karşılaşırım onları da hesaba katmadan son sürat gaza basıyorum.
Neyle karşılaşırsam karşılaşayım hiç umurumda değil, benim işim düşünmek,
yazmaksa kalemin görevi. Kalemi yazdıklarından dolayı cezalandıracaklarsa, işte
o zaman içime atarım, sesiz çığlıklarımı Selda Bağcanın “adaletin varmış
dünya”(!)türküsü eşliğinde kolbastı oynayarak kendimi rahatlatmaya çalışırım.
Selda Bağca gibi sesim olmasa da o boru sesime umarım katlanırsınız.
Bir köylü yıllar öncesinde, balık
avlama mevsimi dışında balık avlamaya çıkmış, balık tutma mevsimi dışında balık
avlamanın cezasını bildiği halde, bir kış geçmiş olmasına rağmen çocuklarına
bir tane balık yedirememenin ızdırabıyla, cezayı hiç hesaba katmamış. Almış
ağını birden suya serpmiş, o anda görevlilerce etrafının sarıldığını gören
köylü, ya ağalar kusura bakmayın şeytana uyduk loo demez mi?
Kim dinler köylüyü, yıllarca
Patagonya’daki tüm şeker fabrikalarının içini boşaltan mali müşavir oymuş gibi,
alır götürürler ve mahkemeler sonrasında mahkûmiyete mahkûm ederler. Köylünün
mahkûmiyeti biter ve ceza evinden çıkar. Patagonya’nın hukukçuları karar
verirken vicdandan çok cüzdana göre karar verdiklerinden, tahliye olan köylünün
durumunu duyduklarında, nasıl olmuş yahu buna da pes doğrusu diyerek timsah
gözyaşlarını akıtmaya başlarlar. Böyle adalet olur mu diye bir de öz eleştiri
yaparlar…
Doğru, elbette öyle adalet olmaz.
Ancak Patagonya da adaletin ne olduğunun bir tanımı olmadığı için oluyor işte.
Patagonya’nın adaleti şöyle dursun, biz neferi olduğumuz Hz Ömer’in dönemindeki
adaletten kısaca bir örnekle konumuzu sonlandıralım. Ömer’e hırsızlık yapmış
bir adam getirilir. Ya Emirel müminin bu adam hırsızlık yaptı,el kesme cezasını
uygulayacak mıyız,diye Hz Ömer’e bir soru yöneltilir.Emirel müminin hırsıza
dönerek,ey adam sen neden hırsızlık yaptın diye sorar.Onun hırsızlık yapıp yapmadığını
sormaz.Çünkü hırsızlığa neden olan şartlar ortadan kaldırılmadan,o şahıs hırsız
muamelesi görmez.Adam konuşmaya başlar,Ey Ömer!vallahi çocuklarım evde
perişan,patronum kaç aydır hakkımı vermiyor,bu durumda ben hırsızlık
yapmasaydım çocuklarım açlıktan öleceklerdi,ben de bir baba olarak buna göz
yumamazdım deyince;Ömer(r.a)ın gözünden yaşlar dökülmeye başlar.Hemen bu adamın
patronunu çağırın der,patronu çağırırlar,Ömer(r.a) adamın söylediklerinin doğru
olup olmadığını patronuna da sorar,patron da cevaplar.Ey Ömer!Vallahi doğru
söylüyor,son dönemde işlerim iyi gitmediği için hakkını vermekte zorlandım ve
veremedim der.Ömer(r.a) patrona dönerek der ki:”Bu adam bir daha hırsızlık
yaparsa onun kolunu değil,vallahi senin kolunu keserim der.”
Evet, dostlar çalmaya neden olanları
ortadan kaldıracak bir adalet mekanizmanız yoksa hırsızların ancak sayısı artar
ve hırsızlık meşru bir eyleme dönüşür, sonrasında adı”Bal tutan parmağını yalar”atasözü
gibi karşımıza çıkar. Öyle bir yaşama bürünürüz ki, ey adam neden çaldın
diyecek cesarette ve yüreklilikte adamları bulmakta da zorlanırız… O günlerle
karşılaşmamak için benim gibi bir deli çıkmış soruyor işte:
Ey adam!”neden çaldın”.
07.05.2013(16.35-17.45)
ESENEVLER-ÜMRANİYE/İST
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ