Geçmişten kalan bakiyeyi yiyip tüketenler geleceğe borçlu girerler… Geleceğe borçlu girenler hangi alanlardan kar edelim de bu borçlardan bir an evvel kurtulalım diye çırpınırken, bir de bakarsınız sırtlarındaki borcun miktarını biraz daha kalınlaştırmışlar… Hayat böyle, bazen ummadığınız yerden sırtınıza yeni yükler vurmakta çok mahirdir, siz farkında olmadan iki ayağınızı bir pabuca sokar, bazen de ayakkabıları size ters giydirir, kafası yerde ayakları yukarıda sizi yürütürken doğru yaptığınıza sizi ikna eder.
İkna olunmayan bir düşünceyi eyleme
geçirmekte zorlanabilirsiniz, ancak size öyle yaldızlı cümlelerle bunu anlatır
ki, siz bunu bir an evvel pratiğe aktaralım diye yerinizde duramazsınız.
Yıllardır dillerden düşmeyen ama yaşamda hiç iz bırakmayan bir ifade değerler
eğitimi… Değer, olumlu olumsuz ölçülebilen, düşünsel ve eylemsel yaşama iz
bırakan kazanımlardır. Bu kazanımlar bazen mutluluğumuza damga vurur, bazen
estetik beğeni duygularımızı biçimlendir, bazen de entelektüel birikimlerimizi
geliştirerek düşünsel ayrım yapabilme becerilerimizi canlandırır. Bunları
yapamıyorsa o zaman değer değil, değersizlik yaşama damgasını vurmuş olur.
Son 15 yıl içinde özellikle ilahiyat
camiasında değerler eğitimi diye gündemden düşmeyen, ancak daha öncesinde
Rahmetli Ahmet Şişmanın çalışmalara bir ön ayak olmasıyla, çeşitli ellerle
sistematik bir bilgi haline getirilerek, MEB’in programı içine alınmak istenen,
zamanla bu öneriler kabul bularak; çeşitli okullarda pilot uygulamalarla yaygınlaştırılmasına
karar verilen değerler eğitimi, bundan sonra ilkokuldan üniversiteye kadar okul
müfredatlarına alınmasına karar verilmiş. İyi mi kötü mü oldu diye, o
sorgulamalara girmeyeceğim, ancak benim zihnimde bir yer oluşturmayan bu
açılımı, düşünsel olarak kritiğinin yapılmasına inandığım için, bu gün onu biraz
sorgulamayı düşünüyorum…
Ahlak, bir değerdir, ahlakın
kodlarıyla oynandığı bir çağda hangi değer sisteminin eğitimini vermeyi
başarabilirsiniz? Batıda bu kavramların belki bir anlamı olabilir ve yeni bir
algıymış gibi insanlara heyecan katabilir. Ancak Kendilerine Müslüman diyen
toplumlarda bu kavramın çok da heyecan katacağına inananlardan biri değilim.
Müslümanın hayatı baştan sona, tepeden tırnağa bir değer olmasına rağmen o
değerler hayatınızın hiçbir noktasında karşılık bulmazken, değerler eğitimi diye yeni bir algı
oluşturuyormuş gibi, farklı isimlerle anlatılan reklam kokan çalışmaların
hiçbirisi, bu tür toplumların tezgâhında karşılık bulmaz ve müşterisi de olmaz.
Onun için kendisiyle barışık, inandıklarıyla hem hal olan yaşamlar anlamlı
kılındığı zaman bunları dillendirmek bile Fuzuli olduğu anlaşılacaktır. Bizim
toplum için sorguladığımız zaman, değerler eğitimi nasıl bir karşılık bulur
dersiniz?
Sayın Cumhurbaşkanımızın çok güzel
bir açıklaması vardı geçmişte, olumsuzluklar mesela hırsızlık babadan oğula
geçer derdi. Yani çocuklar babalarına bir olumsuzluk aktarmaz, baba ne
yapıyorsa çocuklar onları taklit ederler ve onların izinden giderler diyordu.
Çok doğru ve yerinde bir açıklamaydı. Ancak yaşam alanlarımıza baktığımız zaman,
öncekiler her türlü olumsuzluğu yaşarken, sonrakilere olumlu ve güzel
yaşamların ne olduğu bir ders olarak anlatıldığında, çocuklar kitaplardan
aktarılanlara mı uyacaklar, yoksa atalarının gittiği yoldan mı gidecekler? “Ön
tekerlek nereden geçerse arka tekerlek oradan geçer, otu çek köküne bak ”gibi
atasözleri, yaşam hakkında az da olsa bizlere bazı ipuçlarını vermesine rağmen,
bunları hiç dikkate almadan değerler eğitimi diye tutturulup gidilen yol,
sahiden ne kadar tutar dersiniz?
Oğlum kızım yalan söyleme, hırsızlık
yapma, yerlere çöp atma, saygısızlık yapma vs. gibi öğütler dışarıdan bakıldığı
zaman bir değer deposundan akan nasihatler gibi görülür. Oysa bunları bu
şekilde ifade etmek doğrudan doğruya o nesilleri bunları yap diyerek onlara yol
göstermek anlamı taşır. Çünkü bunları yapma diyenler neden bunların
yapılmamasını öğütlerler, bunları yapanların hayatlarının ne kadar kötü
kokuşmuş ve tutarsız olduklarına şahit olduklarından, olumsuzlamayla değerleri
yerleştirmek isterler.
Oysa değerler, insanın yeteneklerinin
geliştirilmesine ve yaşam alanlarında kendisinden başkalarına da katkı sunacak
iyi-doğru ve güzel olan özellikleri içinde barındırmalıdır. Sevdiğinizi korumak
kollamak ve ona bir zarar gelmesin diye hassasiyetle üzerine eğilirsiniz.
Sevmediğiniz ve yaşamınızda hiçbir karşılığı olmayan devinimlerin yaşamınızdaki
karşılığı ne kadar olabilir. İşte, değerler eğitimi diye getirilmek istenen
eğitim anlayışına, bu çerçevede baktığımız zaman anlamsız içi boş sadece
yıpranmışlıkların ve duyulan acıların dindirilmesi adına ne olduğu ve ne
getireceği etraflıca tahlil edilmeden gündeme sokulmak istenen torik bir çaba
olduğunu görüyorum.
Evinde küçük çocukla konuşmayan,
onunla dertleşmeyen, ona söz hakkı vermeyen, onu bir fert olarak görüp onun
görüşlerine saygı göstermeyen, doğru insanların öyküleriyle onları eğitmeyen,
onlar gibi yaşayarak birlikte bir yolculuğu yapmayan, ne pahasına olursa olsun
doğruluğa yaklaşmayan, imkânlarını başkalarıyla paylaşmayan, cimri malı
yığdıkça yığan, başkalarının görüşlerine değer vermeyen onları ötekileştiren,
kendinden başka kimseyi düşünmeyen, kendisi tıka basa yerken başkalarının
açlığından etkilenmeyen, ölçüyü tartıyı bozan, çifte standartlılıkta üstüne
kimseyi tanımayan yaşamların, toplumsal hayatın omurgası haline geldiği
toplumda, hangi değerler eğitimini ders olarak anlatmayı düşünüyorsunuz sahiden
ben de merak ettim(!)
Ehli olmayan insanları toplumsal
kurumlarda istediğiniz yere yerleştirerek, sonrasında çocuklara haktan hukuktan
hakkaniyetten adaletten ehlillikten bahsedeceksiniz ne için ve ne adına… Ülkeyi
soyan soyana, herkes kendi gemisini kurtarma derdinde iken, vatan millet
sevgisini anlatacaksınız; nasıl ve kimleri ikna edeceksiniz? Televizyon
ekranlarından Allah’ın Resulü şöyle aç kalırdı, böyle karnına taş bağlardı diye
anlatacaksınız, âmâ siz ömrünüzde bir defa olsun onun çektiği acının havasını
bile teneffüs etmekten kaçınacaksınız, peki hangi değer anlatılan sahiden…
Estetikten bahsedeceksiniz, âmâ estetik olan ne kadar obje varsa hiçbirinin
yaşamda bir karşılığını bırakmayacaksınız! Hakaretin iyi olmadığını
anlatacaksınız ancak toplumda hakaret etmeden yaşayan bir ferde hasret
kalacaksınız, sahiden bu anlatılan nerenin değeri demez mi bu nesiller sizce?
Bu örneklemeleri vermemdeki gayem,
neyi niçin ve ne adına yapmak zorunda olduğumuzu bilmeden anlamadan; uygulama
alanlarında örneklerine rastlanmazken böyle bir değirmende buğday öğütmenin
nasıl un olacağını düşündük mü onu anlamak istiyorum… Geviş getirmeye alışmış
olanlar, dışarıdan gıda almadan, sürekli gevişle kendilerini doyuracaklarını
sanıyorlarsa, büyük bir yanılgı içinde olurlar. Geviş getirebilmek için, yemiş
doymuş olmak gerekir ki, onu hazmedebilmek için o uğraş verilsin… Yani durup
dururken hayvanlar bile geviş getirmezken, insanların tekerlemeler öğrenerek,
büyüklerime saygı, küçüklerimi sevmek, milletimi özümden çok sevmektir diye
ezberlettiğinizde; sahiden değer sahibi mi yapmış oluyorsunuz?
Değerler yaşamdan doğar. Yaşamda
karşılığı olmayan bir değer olamaz. Konuşurken sizin dışınızda farklı
düşünenlere tahammül edemiyorsanız, istediğiniz kadar hoşgörünün ne olduğunu
okuyun… Bir pazara gittiğinizde pazarcının öne dizdiği gösterişli meyveleri
değil de arkadaki çürükleri seçip poşetinize koyup sizi eve gönderdiğinde
istediğiniz kadar dürüstlüğü anlatın… Çok güzel ses sanatçılarının o güzel
deyişleri, sizin tarafın sözleri değilse, onu ıslıklattıranların ne kadar da
sanatı sevdiğini söylemesi, sizlerin derste sanat ve sanatçı hakkında
anlattıklarınızın ne kadar karşılık bulmasını sağlayabilir?
Onun için diyorum ki, değer sahibi
insanları yaşamdan silerek değerler eğitimi dersi vermekle değerli insanlar
oluşturamazsınız. Değerli ilkeli insan olmak demek herhangi bir inanç ve
ideolojiye taraf olmak demek değildir. Sadece insan olmak ve insan olduğu için,
kendi cinslerine de aynı hakları tanıyarak onlarla eşit olarak yaşamaktır.
Değer yaşamın kendisi olmalıdır. Değer bir ders ve öğreti değil yaşam
biçimidir. Muhammed-ül Emin olmak bir değerdir. Bunu teorik olarak istediğiniz
kadar, istediğiniz dilde, istediğiniz yaldızlı kelimeleri seçerek anlatın,
davranış olarak emin olunan bir anın karşılığı asla olamaz ve olamayacaktır.
Değerler yukarıdan aşağıya doğru bir takip süreci izler. Balık baştan kokar
dememiz ondandır. Yani büyük olan ne yaparsa geridekiler onun aynısını
yaparlar… Kral halkın bahçesinden bir meyve koparırsa, adamları bahçeyi tarumar
eder. Değerler eğitimi diye tutturulan anlayış aslında, pasifleştirme ve aktif
zihni köreltme metodudur. Bunun yerine sorgulama, tanıma, tanımlama kritik
yapabilme ve ayırıcı özelliklerle neyin doğru neyin yanlış olduğunu
anlayabilecek, beyni mekanizmalarını çalışır duruma getirme; bana göre en iyi
değer eğitimidir.
Eğer bu nesle yapılacak bir iyilik
olacaksa, basmakalıp ezbere dayanan zihni körelten yanlış geleneklerin
hamallığını yapan, insanları yaşamdan bıktıran, kurumsallaşmış eğitim
mottolarının kıskacından kurtulmak gerekir. Yaşamda karşılığı olmayan ve
uygulanmayan bir eğitim, eğitim olamaz. Eğitim, adı üzerinde öğrenmenin, yaşam
alanında davranışlarla ifadesidir. Kalıcı ve sürekli davranış değişimleri
içselleşerek yapılıyorsa bunun adı eğitimdir. Çünkü bilişsel bir öğrenmenin
yaşam alanında kendisini ifade etmesidir. Şartlı uyaranlara gösterilen şartlı
tepkilerle oluşan değişimler, insani bir kavrayış olamayacağı için, bunları
şahsen ben eğitim sınırı içinde değerlendiremiyorum… Onun içindir ki, değerler
eğitimi başlığı altında yaygınlaştırılmak istenen eğitimin içeriği, “bizim
çocuk bina okur döner döner yine okur “ifadesinin basamak atlayarak eğitim kurumlarında ders olarak resmileşmesi
olarak değerlendirilmesidir diye düşünüyorum…
Son olarak diyorum ki, Özellikle
bizim gibi duygu kodları her an kıvılcımlanmaya hazır olan toplumlarda,
eleştirel ve sistematik düşünme ve kritik yapabilme yetilerini ortaya çıkaran
dersler konulmalı ve o derslerle çocuklarımız biraz beyinlerini çalıştırır
duruma getirilmelidir. Bu dersler iyi kötü-doğru yanlış-güzel çirkin gibi
değerleri birbirinden ayıklayacak ve seçecek donanıma ulaşırlar. Bunu
kazandırabilmiş bir eğitim kurumu görevini başarıyla yerine getirmiş olur.
Naçizane devletteki bu üst akla benim önerim, çocukları yeni bir dolambaçlı yola sokmadan,
doğrudan insan olma melekelerini en iyi kullanacakları zeminlere taşımanın
mücadelesini okullarda ön plana çıkarmanızdır…
Selam ve muhabbetlerimle…
Erol KEKEÇ/08.03.2022/01.25