“Peki, yüzüstü kapanarak yürüyen mi daha düzgün gider yoksa dosdoğru yol üzerinde dik ve düzgün yürüyen mi? “Mülk/22
Kitaba göre yaşamak mı yoksa kitabı ortama uygun hale
getirerek yamultmak mı, daha doğru yoldur…İnsan, ancak kendisi için yaratılma
genlerine yüklenmiş yazılıma göre hayata başlarsa insan olarak yaşar, onun
dışındaki yaşamlarının tamamı insan müsveddesi olmanın ötesine geçmez…
İnsan, insan olarak yaratılma özelliğindeki yüceliği
anlamadığı zaman, kendisine verilmiş olan o iradeyi kendi menfaatlerini okşayan
tarzda kullanması kaçınılmaz olur. İnsan, yaratılış hamuruna mutlak ruhun
kendinden üflemesi ile yüce bir özellik kazandığını unutacak kadar, karar
verebilme becerisi olduğundan, çoğu zaman kendindeki o karar verme gücünü,
kendi istediği gibi kullanarak kendisini erişilmez bir güç olarak görebiliyor.
İnsanın bu mütekebbir çıkışı, onu öyle bir hale getiriyor ki, kendisi bile
yaratılma amacına uygun bir gözle kendisine baktığında inanmakta zorlanabiliyor.
Hakikaten insan bu mu diyebiliyor, ancak sonrasında gerekli tavrı koyarak
yeniden rotaya girecek kararlılığı göstermediği için, bir sürüngen olarak
yaşamaya mahkûm oluyor. Peki yüzü üstü kapanarak sürünerek yaşayan mı yoksa dosdoğru
yol üzerinde düzgün ve dik yürüyen mi insan olmaya daha layıktır.
İnsan, yaratılış yüceliğinden aşağıya düştüğünde, yukarıya
çıkma düşüncesi geliştireceğine daha çok bulunduğu ortama uygun yaşama isteği oluşturuyor.
Hatta çoğu zaman yaşadığı ortama uymayan hakikatler olduğu zaman, ne yapıp edip
onları da kendi ortamına uygun hale getiriyor yahut ta onları görmezlikten
gelerek sürüngen hayatından taviz vermek istemiyor. İnsanın, insan olarak
sürüngen bir hayatı kendisine layık görmesi aslında kendi hakikatinden
uzaklaşmasıdır. Peki, böyle bir durumda dimdik düzgün ve dosdoğru yaşaması
gereken bir varlık bu yaşamın dışına çıkmışsa, ona hala yaratılma yüceliğinde verilen
isimle hitap ederek, onu olmadığı yerde görmek ne kadar hakikatle uyumlu olur.
Demek ki, insan sürüngen bir varlığa dönmekle, insanlık kimliğini de kaybetmiş
oluyor. İnsanın bu kimliği gönül rahatlığıyla atarak, sürüngen bir yaşamı hayat
olarak seçmesi, onu yeni bir isimle adlandırmayı zorunlu kılmaktadır.
“Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, aklettiklerini mi
sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.”
Fussilet/44
İşitmeyen anlamayan akıl etmeyenler, hayvanlar gibi hatta
onlardan daha aşağıdadır diyen Rabbimiz, bu beyanı öylesine söylemediğine göre,
bu beyanı doğrultusunda yeni bir isimle bu varlığın adlandırılması sanıyorum
abartılmış olmayacaktır. Allah’ın kitabında insan için o kadar çok uyarı
ifadeleri var ki, bunlardan bazılarını dikkate alırsak, sanıyorum hayvanlar
düzeyine hatta daha aşağılara düşmemiş olacağız. Anlamıyor musunuz,
yaratıldığınıza bakmıyor musunuz, sizi bir damla sudan yarattım, gezip
dolaşmıyor musunuz, sizden önce yaşayanlardan yalanlayanların akıbeti ne oldu,
onların kalıntıları üzerinden sabah akşam geçiyorsunuz, hala ders almayacak mısınız,
insan yaratıldığına bakmadan kalkıp, kendisini yaratan rabbine karşı hasım kesildi…
Ey insan kerim olan rabbine karşı seni aldatan nedir? Gibi ayetlerin dikkat
çekmek istediği nokta, insan olarak kendimizi tanımamız ve o tanıma uygun
yaşamamızdır. Bu tanıma uygun yaşamadığımız zaman en necis varlık olup çıkıyoruz,
aklını kullanmayanlar necistir.
Bu kadar donanımlı bir varlık yaratan ve ona gerekli yazılımı
yerleştiren yaratıcı, acaba neden bu kadar uyarılarda da bulunmuş olabilir.
Yaşam içinden bir örnek verecek olursak, haşa benzetme değil sadece bir örnek
olması için yazıyorum. Bir baba, çok zengin her türlü imkana sahip, mal
varlığını kendisi hayatta iken, bir tek evladı var ona kullanım hakkı veriyor
ve diyor ki, evladım bunları kazanmak için çok çalıştım, ancak hiç gözüm yok
onlarda, bunu kullanma ve onu en güzel şekilde amacına uygun kullanırsan, Allah
daha fazlasını verir. Ancak sen kendi isteklerini öne çıkarır, sadece onları
doyurmak ve onun peşinde koşmak için harcarsan, bir gün sende yok olursun, o
günlerle karşılaşmaman için sana bu uyarıları yapıyorum. Sanma ki ben bunları
sana söylüyorum diye senin iradeni biçimlendiriyorum., sadece hatırlatıyorum
kendi iraden var dilediğini yaparsın…Ancak kendi iradenle yaptığın işlerin
sorumluluğunun sonucuna katlanırsın, hayırda kullanırsan, fazlasıyla
karşılığını alırsın, şerde kullanırsan onun da karşılığını alırsın ve
saygınlığın biter; bugün etrafında olanların hiçbirini bulamazsın…Öyle bir
yaşamla karşılaşmadan bunları da bil istiyorum, yoksa bir baba olarak çok
üzülürüm…
Bir babanın oğluna nasihatlerini, oğlunun iradesine baskı kurmak
olarak görmediğimiz halde, insan öyle nankör ki, kendisini yaratan bunca
rızıkları önüne seren, Allah’ın önüne koyduğu yollardan birini seçtiği zaman,
sonucuna katlanacaksın sorumluluğunun getirisini, Allah’ın kaderle bizi
kuşattığını, bizi bize bırakmadığını düşünürüz. Hayır yaptıklarımızın tümünün
sorumluluğu bize aittir. Dolayısıyla hayvanlardan daha aşağı sürüngen bir
hayatı isterken, Allah’ın bize böyle bir hayatı reva gördüğünü söyleyerek
yalanlarımıza daha büyük yalanlar katmaktan uzaklaşıp insan olma kimliğimize
sahip çıkalım ki, kaybedenlerden olmayalım.
Yukarıdaki örneklere baktığımızda, insanın yaratılış gayesine
uygun eksende yol almadığı zaman, içine girdiği karanlıkların verdiği acıları hafifletmek
için, Kitabın emirlerini karanlık yaşamını destekleyecek hale getirmeyi
kendince bir kurtuluş sanır, oysa bu, Allah’ın verdiği aklı yaratılış
yüceliğine uygun kullanmamaktır. Yaratılış ekseninin dışında bir yaşama insanın
kendisini mahkûm ederek, sonrasında bu mahkumiyetin devamı için, kitabın
dışından kurallar oluşturup, o kuralların kitapta olup olmadığını araştırmaya başlaması,
insanın çıldırmışlıkta level atlamasıdır. Yani aşağıların en aşağısına düşmesidir.
İnsan, böyle olur mu diyeceğimizi biliyorum, ben de diyorum insan böyle
olmamalı ve olamaz, ancak yaşadığı hayat insanı bir sürüngen haline getirdi.
Dünya ve içindekilerin sahibi olabilmek için hangi deliği açık buluyorsa oradan
girip dünyalık hedefine varmak istiyor. Bu durum hiçbir zaman dosdoğru düzgün
yolda yürümek gibi olur mu?
İslam alemi diye ifade edilen ancak böyle bir alemin
varlığına şahsen ben inanmıyorum, ancak Müslüman olduğunu söyleyen insanların
çoğunlukta olduğu yerler var; buralar sadece öyle bir özelliği taşıyor. Oradakilerin
bugün yerlerde sürünmesinin tek sebebi dosdoğru yolda düzgün bir yaşama sahip
olmamalarıdır. Şunu iddia edebiliriz, bizim dışımızdaki ecnebiler bizim
topraklarımızı elimizden aldılar, imkanlarımızı yok ettiler, bizi sömürdüler,
kültürümüzü tarumar ettiler, insanlığımızı elimizden aldılar; biz ne yapalım
böyle bir sonla karşılaştık…İşimiz Allah’a kaldı, Allah’ım bize yardım et diye
gece gündüz hep dua ediyoruz diyerek sorumluluktan kurtulamayacağımızı
anladığımız gün; onlar bizi sömüremeyecektir. Melekler, bu bahaneye sarılarak
yaşayanların canlarını almak için geldiğinde, siz neler yapıyordunuz
dediklerinde, biz mazlumduk, imkânlarımız yoktu, onun için Rabbimize kul
olamadık diyecekler. Melekler Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret
etseydiniz diyecekler ve onlar yüzü koyun cehenneme girecekler…Bu açıklamalar
sanıyorum bizleri de kapsıyor. Yoksa bu ayetler sadece öncekiler için mi indi
diyeceğiz…(!)Bunu söylememdeki maksat, yaşadığımız olumsuzlukların faturasını
ya olaylara ya zamana ya başkalarına ya da imkansızlıklara bağlayarak kendimizi
avutmamızdan kaynaklanıyor. Her ne kadar avunmak için gerekçelerimizi çoğaltsakta,
ayağa kalmak için haklı bir nedenle ya Allah diyerek adam gibi dosdoğru düz bir
yolda hakka gitmezsek kurtulamayacağız…
Şeytanın şeytan olmasının gerekçesini anlamadığımız müddetçe
yerlerde sürüneceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın…Bizler Ademin neslindeniz,
Onun için Rabbimiz diyor ki, “Ey Âdemoğlu, şeytan sizin atanız ademi
saptırdığı gibi, sakın sizin de başınıza bir bela getirmesin, ancak bana kulluk
edin dosdoğru yol işte budur.”
Şeytanın Ademi saptırdıktan sonraki gerekçesi, sapmasından
dolayı ona sunulan imkanlar elinden alındığı zaman, Rabbim sen Ademi
yaratmasaydın ben sapmayacaktım. Onu topraktan yarattın beni ateşten yarattın
ateş toprağı yakmasına rağmen bana onu kabullenmemi ve onun için eğilmemi
istedin ben de onun küçüklüğünü gördüğümden ona eğilmedim. Dolayısıyla benim şu
an ki sapmamın nedeni Ademdir dedi. Peki, bu bahane ve kendince aklı kullanması,
aslında aklı rotasından çıkararak kullandığının farkında değil, onu doğru yaptı
mı kesinlikle…Âdem (as) ne dedi. Rabbim biz kendi nefsimize zulmettik, senin
yasakladığın ve yaklaşmayın dediğin ağacın meyvesini yedik, eğer bize acımaz
merhamet etmezsen ebediyen senin gazabına uğrayanlardan oluruz…” Görüyor muyuz,
hakka gidecek olan ile, Haktan kopacak olanın gerekçesini…Peki, bugün Müslüman
olduğunu söyleyen bizler neden hep şeytanın taktikleri ile kurtulacağımızı
sanıyoruz. Oysa Rabbimiz diyor ki, sakın Şeytan, sizin başınıza bir bela
getirmesin…
Evet dostlar ya hayatımızdaki olumsuzlukların tercümesini
doğru okuyarak ayağa kalkarız, ya da şeytan gibi Hakikati kendimize uygun hale
getirerek okuruz ki, ebediyen cehennemdeki yerimizi hazırlarız. Rabbimiz, o
kadar merhametli ki, aklımıza gelmeyecek örneklerle bizi uyandırmaya çalışırken,
bizler hala içine saplanıp kaldığımız bu bataklıkta battıkça batmayı tercih ediyoruz.
Allah, nefsini temize çıkarmak için bahaneler üreterek gerekçeler oluşturanları
değil, Nasuh bir tövbe ile kendisine yönelenlere hakkı gösterir. Onlara doğru
ile yanlışı birbirinden ayıracak kabiliyeti verir. Kitabı ve hikmeti onlara
bağışlar. Kitabın ortasından okuyacak olanlar, ancak kitabı yaşarlar. Allah
onlara hikmeti bağışlamıştır. Siz bildiklerinizi yaşarsanız, Allah size
bilmediklerinizi de öğretir. Matematikte iki bilinmeyenli çok bilinmeyenli
denklemlerin çözüm yollarının ne olduğunu biliyorsunuz. İki bilinmeyenden
birinin değerini bulduğunuzda diğerini de buluyorsunuz. İşte, Rabbimin ayetleri
de aynen böyle açılıyor, içindeki hikmeti bizlere gösteriyor. Siz Hakka yakın
olmak için Kitabı anlamak istiyorsanız, Allah diğer bilmediklerimizi ve
anlamadıklarımızı da anlaşılır ve yaşanılır kılıyor. Yoksa Zihnimiz ve kalbimiz
simsiyah bir ekrana dönüşüyor. Bu ekranda yeniden bir şeylerin ortaya çıkmasını
istiyorsak, bunun formatlama yöntemi…” Ey iman edenler Allah’a ve Resulüne
iman edin “dir. Kitabı, aranızda hakem olması için indirdik, yoksa hala
başka kaynaklar mı arıyorsunuz, Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir, Siz
Allah’ın söylediklerine kulaklarınızı tıkarsanız, dosdoğru ve düzgün olarak
yürüme şansınızı kaybedersiniz…Rabbim, katında bize hiçbir itibar ve ayrıcalık
katmayacak olan bu dünya ve içindekilerin arzu istek ve sevgisini yüreğimizden
sök al ve bunları sadece sana daha yakın olmamız için bize bağışladığını
anlayan ve ona göre yaşayan kitabın anasını ortaya koymaktan tereddüt etmeyen
kullarından eyle…Rabbim bizler aciz ve zavallı kullarız bizlere merhamet et ve
hakkın şahidi olarak şahitliklerini gereği gibi yaparak huzuruna kabul ettiğin,
kendine dost bildiğin kulların arasına bizleri de kat…Rabbim bizleri istikamet
üzere dosdoğru yaşayan mümin kullarından eyle, kitabı okuyarak akıllarını
başlarına alan ve onunla hemhal olup yaşayan, adaletin şahidi kullardan kıl
bizleri…Bizden sonra hayra çağıran ve hayırda yarışan nesiller eyle nesillerimizi;
sen acıyansın bizleri bağışla Allah’ım…Aciz düştük Allah’ım senin indireceğin
her hayra muhtacız biz…
Makalemi burada noktalarken her daim hakkın şahidi olmak
dileğiyle selam muhabbet ve hayır dualarımla…
Kalın sağlıcakla…
Erol KEKEÇ/20.06.2023/13.22/Namazgah/İST