Karınca gibi çalışan, ipek böceği gibi nakış nakış kozasını dokuyan ile haramilerin soygun yaparak yaşamlarını devam ettirmek için yaşamı karartmalarını aynı görmek mümkün mü?
Karıncaların ne gecesi var ne gündüzü,
önce yuvalarını en korunaklı yere yaparlar, sonrasında mücadeleye başlarlar. “Ey
karınca topluluğu Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi ezmesin yuvalarınıza
girin…”Karıncalar kendi dışlarında yaşayanların yaşam alanlarına dikkat
ederler ve o sınırı asla aşmazlar, her yere girer çıkarlar ama kendi yuvalarına
getirip orada adil ve eşitlikçi bir paylaşım yaparlar. Güçlerinin zirvesinde
çaba harcarlar, gece vakti değirmenlerinde tane öğüttüklerini görürsünüz.
Şantiye alanından farksızdır yuvaları, her yandan bir koşturmaca, sabaha kadar
mücadele ederler. Haramiler yol keserler kendilerine ait olmayanları alarak
haksız kazanımlarla gırtlaklarını doldururlar. Yaşamın her noktasında haramilerin
pusuya yattığı bir çağda, karınca gibi çalışsanız ne çıkar, emekleriniz
haramilerin sofrasına gittikten sonra. Haramiler çağında masum doğmuş, büyümek
için emekleyen çocukların bahtı kararır. Bahtı kararmış çocukların, haramilerin
çilingir sofrasının mezesi olarak görüldüğü bir yaşamın, hangi noktasına hangi
kafayla nasıl bir düzeltme yapabilir siniz ki?
Rahmetli Barış Mançu’nun dediği gibi
Ali Yazar, Veli bozar, Küp suyunu çeker azar azar…”Yokluk ummanına sizin
yolculuğunuz da azar azar olur, bir an da kendinizi dibi olmayan karanlık
dehlizlerde bulursunuz. Çünkü sizi oraya götüren imkânlarınızı har vurup harman
savuran haramilerden başkası değildir. Dünya harami çetesi, dünyayı düzene
koymak için çalıştığını söylüyor, ey insan topluluğu bilerek size yaşamı zindan
edecek bu haramilerin, karanlık emellerinin kurbanı olarak kendinizi yok
etmeyin. Haramiler sizin duyacağınız acının ne olduğunu asla düşünmezler,
onların tek derdi sizin sahip olduklarınızın tamamını nasıl elinizden alıp
hazın zirvesinde sabahlayacaklarıdır.
Haramilerin yaşam kaynağı, organize
güç olmaları, acımasızca emek harcamadıklarını gasp ederek sizi yaşamdan koparmalarıdır.
Yaşamdan kopanlar, haramilerin çığırtkanlıklarına yenik düşerlerse,
karıncaların yuvalarına kaynamış kurşun dökerek tüm hazinelerini yok edenler gibi,
bunlar da sizi yok edecekler. Sizin yuvanız ülkeniz, şehriniz, kasabanız
köyünüz arazileriniz, onlar yok olmayla karşı karşıya, daha ne zamana kadar bu
haramilerin büyülü gücü karşısında korkak ve ürkek yaşayarak kendinize yaşamı
zehir edeceksiniz…
Küremiz zorbaların Tiranların
haramilerin haydutların meşrulaştığı, karıncaların tehlikeli ve gayri meşru
görüldüğü bir yer oldu. Her gayri meşru oluşum, kanunlarla kendilerini koruma
altına alarak hayatın karanlık yönünde yayılmacı bir rol üstlenmişler. Bu
yayılmacılık yuvasından dışarı çıkamayan ipekböceklerinin kozasını parçalamayı
bile göze almış görünüyor. Onun için kapalı hiçbir alan bırakmamaya yemin etmişler
gibi, çünkü kapalı anlayamadıkları oluşumların çok büyük tehlike olduğunu
düşünüyorlar. Ondan dolayı da bir buldozer gibi önlerine çıkan her yüksekliği
bir engel olarak görüp onların peşine düşüyorlar…
Yeryüzü var olduğundan bu yana, genel
ve yaygın olarak her dönemde haramiler yaşama yön vermişlerdir. Çünkü onlar her
dönemde megafonu ellerinde bulundururlar. Megafon kimin elindeyse onun borusu
hep ötmüştür. Haramiler
topluluğu mutlu azınlıklardan oluşur. İlk dönemlerde kanun kaçağı olarak
görülür ve kanuni olanlar tarafından bastırılabilirdi. Ama günümüzde kanun dışı
olanlar ile kanunu oluşturanlar ortak hareket ettiklerinden, Haramiler güç
kuvvet ve yönetici erk olarak büyük meşru bir zemin oluşturmuşlar kendilerine…
Yaptıkları işlerin ahlaki ve insani olup olmaması hiç önemli değil, önemli olan
kanunlara uygunluğudur.
Haramiler yeryüzünde tam bir ahtapot operasyonu
gibi her alandan insan topluluklarını kuşatarak ellerindekini kotarma
derdindeler. Bazen karşınıza bir trafik memuru olarak çıkabilir, bazen
ölülerinizi yıkayıp gömen biri, bazen vergilerinizi toplayan bir kurum, bazen
sizi kendi isteklerini rahatlıkla kabullendireceği kıvama getirecek bir eğitim kurumu,
bazen sizin adınıza sizin birikimlerinizi çalıştırmak isteyen banka yani sizin
kanınızı emecek tüm yolları eline almış, ama farklı birimler olarak siz onu algılarken,
oysa bunlar ahtapotun farklı yerlerdeki kolları olarak karşınıza çıkar.
İpek böceğinin kozasını örmek her
babayiğidin karı değildir. O kadar güzel bir örüm gerçekleştirir ki, o yuvanın
güzelliğine gölge düşürülmesin diye kendisini ördüğü yuvaya hapseder,
Haramilerin sesinin kulağına gelmesini istemez. Çünkü kendi fıtratıma göre
yaşayacağım ortam yoksa en azından kendi fıtratıma göre ölecek bir yerim var dercesine,
yuvasının kapısını kapar ve içinde ölüme şevkle gider. Ama asla kendisini yok
etmek isteyen hiçbir haramiye boyun eğmez, canlı olarak yaşadığı sürece… Ölümü sonrasında
ona ne yapılacağının hesabını hiç yapmaz…
Varlığın sırrının anlaşılamadığı çağ,
insanlık abidesinin yerini, çılgın histeri nöbetlerinin ve paranoyak septik bir
maceranın kuşattığı dönem olarak yerini çoktan almıştır. Bu dönemin en belirgin
özelliklerinden biri çok ciddi manik depresif bir zaman tünelinde yolculuk
yapıyor olmanızdır. Bu tünelin içi havasız, boğazınıza kadar fosseptik
borularından çıkan pisliklerin sizi boğmaya çalıştığı, şeytanın kafanızın
üzerinde dans ettiği, haramilerin ellerinde kılıç, oradan çıkmak isteyenlerin
kafasını uçuracağını söyleyerek başınızda naralar atmaları sizi öyle bir
tünelin içine hapseder. Bunların sayıları ve gücü çok olduğundan size
hükmetmezler. Onların tüm gücü sizin korkularınızdan alınan bir enerjidir.
Karınca topluluğu gibi çalışkan ve mücadele ruhu ölmeyen bir insanlık ortaya çıkmazsa,
şeytanların orkestra şefliği yaptığı, haramilerin Ali kıran başken olduğu bir
ortamda yaşamaya mahkûm olursunuz.
Yaşam, ruhun mücadele aşkıyla gerçekleştirdiği
evlilikten doğan çocuklarıyla aynı sofrada huzurla bir yemek yiyebilmektir.
Mücadele aşkı ile izdivaç yapamamış olanlar, ruhlarını atalete terk etmiş olduklarından,
kendi yuvalarında ipek böceği gibi ölümü beklemek yerine, boğazına kadar
battığı pislikler içinde can çekişerek yok olurlar.
Dünyanın çehresi değişmiyor,
çehresizler topluluğu dünyanın başının belası olduğu için, onların borusundan
çıkan seslerden başka çehrelere hasret kaldığımızdan sanıyoruz ki dünyanın
çehresi değişmiş… Öyle bir şey yok ve olmayacakta, çünkü dünyanın çehresini
değiştirecek olan, onu var edendir. Var eden böyle bir icraat henüz yapmadı,
onun için çehresizler dünyamızı kuşattığı için, biz dünyamıza yabancılaştık.
Yabancısı olarak bu dünyaya veda mı edeceğiz, yoksa çehresizlerden oluşan
haramilerden dünyamızı temizlemek için, karınca gibi aşk şevk ve yılmayan bir
ruhla mücadeleye devam mı edeceğiz?
Ey insan ve cin topluluğu, bu güne
kadar hiç duymadığınız özlü ifadeler barındıran yaratıcı katından geldiğinde
kuşku olmayan o ayetlere yeniden kalp ve kulaklarımızı açarak kendimize mi gelelim.
Yoksa ölüm fermanımız ellerinde olan şeytanın aveneleriyle dostluk antlaşması
yaparak tüm imkânlarımızı, hatta kanımıza kadar haramilere mi bağışlayalım.
Haramiler doymak bilmez, onların doyum eşikleri delik ne atarsanız içinde kaybolur.
Böyle bir haydut topluluğu dünyamızı kirletti ırzına geçti, bakire kalan yanı kalmadı.
Bakireliği elinden alınsa da, en azından yaşam hakkı korunmalı, bizler
kendimize gelmezsek bizlerle birlikte, gelecek günlerin yazılan kaderi
dünyamızı karartarak bizi içinde bir mayın gibi kullanmak olacaktır. Dokunan
yanacak, nerede ne zaman patlayacağımızı biz kestiremeyeceğiz, haydutlar
uzaktan kumandayla bizi imha edecekler. Bugünlerin gelmesi mümkün değil demeyin,
şeytan ordusu gece gündüz bu savaşı nasıl başarıyla sonuca ulaştırırız diye
çabalıyor.
Dünyaya henüz gözlerini açmamış masum
çocukların kaderi belki bunu önleyebilir, çünkü onların DNA’larıyla henüz oynanmadı,
ancak onların dünyaya gelmesine sebep olacakların DNA’sı çoktan tecavüze
uğradı. Yedikçe yedik patladık hastalandık, sağlığımıza kavuşmak için ilaçlar
aldık onlarla kurtulacağımızı sandık. Yani anlayacağınız genetiğimizi
gıdalarımızla istila edemeyince, takviye vitesle yolu devam ettirdiler, ilaçlar
bunların takviye güçleriydi. Ne yazık ki öyle de oldu. Bunlar için, benim çok
uçlarda gezindiğimi iddia ederek yok sayabilirsiniz, ancak düşünenler için gıda
sektörleri ile sağlık sektörlerinin önemli elebaşları aynı haydutlardan
oluşuyorsa, bunları düşünmemek elde mi? Gıda şifa kaynağıdır. Yediğiniz gıdalar
sizi zehirliyor ve bu zehirlerin etkisinden kurtulmak için de ilaçlara sarılıyorsanız,
o da sizin ananızı ağlatıp bağımlı bir denek yapıyorsa o zaman bunları iyice
sorgulamak ve tavırlar almak insanoğlunun kaçınılmaz bir erdemi değil midir?
Dünyanın en karlı ilk kuruluşu gıda sektörü, ikincisi ise sağlık sektörü, ikisi
de insanlığı imha üzerine oturuyor. Bunları bu kadar kolay söylüyor olmam, bir
iddia olmanın çok ötesinde durum tespiti ve olaylar arasındaki neden sonuç
bağlantılarının götürdüğü yerden kalkarak gelecek için bilimsel bir öngörüde
bulunmadır.
İki farklı oyunda sizi oyuncu
yapıyorlar ve sizin kazanmanızı istiyorlar, oysa sizin bu oyunlardan herhangi
birinden kazançlı çıkmanız mümkün değildir. Birinci oyun oynandığı sürece bahis
oynayan, Bahisçi Şemo gibi sonuçlar, belli kazançlar bahisçinin kasasına
gidecek. İkinci oyun birinciyi kaybedenleri tekrardan sahaya sürmek için
çıkarılmış oyun olduğundan ikinci raundun kazananı da belli, ilk oyun kurucudur.
Kısaca söylemek gerekirse dünyamızı karartanlar asla dünyamızı aydınlatmak için
bir enerji kaynağı oluşturma derdinde değiller. Onlar sürekli ellerindekini
tüketecek tüketim köleleri oluşturma amacındalar. Bizler karınca topluluğu gibi
bunların bizleri ezerek yok edeceğini anlamazsak ziyan olanlardan olacağız.
Benim temennim ziyan olmadan kendimize gelmemizdir.
Bizim korkularımız haydutların yaşam
enerjisine döndüğünü bilelim kendimize gelelim korkuları yenelim, korkunun
ecele hiçbir faydası yoktur. Takdir edilen takdir edildiğinde gelecektir,
verilmiş olan rızkı da kimse alamayacaktır. Nerede üzerimize ölüm yazılı ise
oraya gideceğiz, o halde bu kadar korkak ve ürkek yaşamanın anlamı nedir, bir
kere geldiysek bu yaşama, bu yaşamın anlamını vererek yaşayalım arkamızda ahlar
vahlar bırakmayalım; öleceksek adam gibi ölelim, yaşayacaksak adam gibi
yaşayalım, küresel haydutların kullandığı bir paçavra olmaktan kurtulalım…
Yaratıcıya rağmen, yaratıcıdan
bağımsız yeryüzünde bir cehennem oluşturmaya çalışan bu haydutlar, yerin ve
Göklerin rabbi Rahman ve Rahim olan tek güç sahibi, hesap günün adaletli hâkiminden
çekinmiyor, korkmuyorlar da ben onların düzmece karanlık tezgâhlarından
korkacaksam, insan olmaktan utanç duyarım… Bu sadece ben değil, insan olan
herkes için geçerli olan bir fermandır. Allah’ın tayin ettiği vakit yaklaşarak gelmektedir,
o gün yüzleri ve gözleri gülerek Allah’a koşanlara ne mutlu… Allah’tan ittika
edene hiçbir şey korku vermez, Allah’tan ittika etmeyene de her şey korku verir.
Ne mutlu Rablerine karşı mahcubiyeti her şeyin üstünde tutanlara… Rabbimiz biz,
bizi dosdoğru yoluna çağıran bir çağırıcıyı işittik ve ona itaat ettik… Bizler
Bilerek senin yoluna çağıran ve bilerek yaşayanlardan olmak isteriz, sen bizim
kalplerimizi hakikate aç, şerre kilitle…
Selam ve dualarımla, her şeyi evirip
çeviren rabbimiz, haydutlara taraf isek bizi çevir kalplerimizi sadece sana
yönelt…
Bahadır Hataylı/25.04.2022/00.33