Batı'nın yaşadığı din-devlet ilişkisi İnciller'de yer alan bir cümlenin tarihteki açılımından ibarettir. Cümle şu: 'Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin.'
Hz. İsa (as)'ya atfedilen tarihî cümlenin ortaya çıkmasına sebep olan olay şöyle cereyan eder: 'İsa'yı kendi sözüyle tuzağa düşürmek amacıyla, Ferisiler'le Herodesçiler'den bazılarını O'nun yanına gönderdiler. Adamlar O'na gelip, 'Ey Öğretmen!' dediler, 'Senin gerçek olduğunu biliyoruz, hiç kimseden çekindiğin de yok. Çünkü kayırıcılık yapan biri değilsin. Tersine, Tanrı yolunu doğrulukla öğretiyorsun. Sezar'a vergi ödemek yasal mı, yoksa değil mi? Ödeyelim mi, ödemeyelim mi?' Hz İsa onların ikiyüzlülüğünü bildiğinden, 'Neden beni denemeye kalkışıyorsunuz?' dedi, 'Bana bir dinar getirin de göreyim.' Getirdiler. İsa sordu: 'Bu gördüğünüz yüz ve yazı kimindir?' Onlar, 'Sezar'ın' dediler. Bunun üzerine İsa, 'Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin' dedi. O'nun bu yanıtına şaşakaldılar.' (Markos, 12: 13-17.)
Cümlenin tarihî açılımı şöyle gerçekleşmiştir:
1) Teokrasi: Bir yerde eğer Tanrı, Sezar'a hakim ise, orada Kilise, kilisenin başı papa ve nizami din adamları sınıfı (ruhban) cismani iktidar, yani devlet üzerinde üstünlük kurmuşlardır. Teokratik kabule göre, ruhun bedene üstün olması gibi ruhani iktidar cismani iktidardan üstündür. Krallar "Tanrı'nın yeryüzündeki serfleridir". Tanrı Hıristiyanlığı savunmak üzere papaya iki kılıç vermiştir; papa bunlardan birini elinde tutmakta, diğerini Hıristiyanlığı savunmak üzere imparatora vermiştir. Unutmamak lazım ki, imparatora kılıcı veren, Petrus'un (kaya) mezarı üzerinde kurulmuş bulunan ve aynı zamanda İsa'nın kendisinde bedenlendiğine inanılan Kilise'nin başı olan papadır. Papa Tanrı ve din adına konuşur. Bu yüzden devlet Kilise'ye itaat etmek durumundadır. İşte bu tamı tamına teokrasi olup tarihte Katolik Kilise'sinin tecrübesini ifade eder.
2) Bizantinizm: Bir yerde eğer Sezar Tanrı'ya hakim ise, orada devlet Kilise'ye üstündür. Bu modelde Kilise devlete bağlı olarak faaliyet gösterir. Din devlet içinde örgütlenmiştir. Dini temsil eden Patrik imparatora bağlıdır. Patrik kendi başına özerk veya bağımsız bir kurumun başı değildir. Hatta Sezar kim ise ona bağlılık gösterir. Fatih, İstanbul'u fethettiğinde Sezar olmuştur. Bu da Bizans tarihi tecrübesidir ki, buna kısaca Bizantinizm veya Bizantinist model diyebiliriz. Patriğin veya devlete bağlı en üst dinî makamın görevi imparatorun politikalarını desteklemek ve teyit etmektir. Buna mukabil imparator da Patriğin başında olduğu kilisenin (resmi dinin) dogmalarını ve öğretilerini referans alır, bunlara aykırı dinî görüşler baş gösterdiğinde bastırmayı taahhüt eder. Ortodoks tarihî tecrübesi buna dayanır.
3) Laiklik: Bir yerde eğer Tanrı ve Sezar birbirlerinden ayrılmışsa, devlet ve Kilise iki ayrı gerçeklik olarak kendi alanlarına çekilmiş bulunmaktadır. Ne devlet din/kilise üzerinde, ne din/kilise devlet üzerinde hakimiyet, imtiyaz veya üstünlük kurma iddialarında bulunmaya kalkışır. Buna tamı tamına laiklik denir ki, Protestanlık bu ayrılığa dayanmaktadır.
"Tanrı-Sezar ikiliği"nin tarihteki bu açılımı üç ayrı Hıristiyan mezhebinin tecrübelerini ifade eder. İslam bakış açısından durum bambaşka mecrada gelişmiştir. Fatih, Bizans'taki din-devlet ilişkisinden önemli etkiler aldı ve bugünkü vahim duruma yol açıcı iktibaslar olmasa bile, Şeyhülislamlığı esas itibarıyla Bizans modeline göre uyarladı. Bunun tarihte hangi düzeylerde iyi veya kötü sonuçlar verdiği ayrı bir konu. Gerçek olan şu ki, modern zamanlarda Türkiye'deki din-devlet ilişkisi ve Diyanet'in sistem içindeki konumu Bizantinizm'e uygun düşmektedir ki, bir türlü din-devlet ilişkisini ve laikliği kabul edilebilir bir zemine oturtamamasının en önemli sebeplerinden biri budur. Bu model, değerlerin kaynağı olarak "din"in sosyo-politik hayattaki yeri ve 'diyanet'e ait işlerin sivil karakteri dolayısıyla işlemez haldedir. Bu açıdan AB'nin bunun farkında değilmiş gibi Diyanet'i resmi muhatap alması ilginçtir.ALİ BULAÇ
Bu Blogda Ara
18 Nisan 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Popüler Yayınlar
-
Toplumsal hareketlilik ve sonrasında oluşan tabakalaşma süreci üzerinde kimse durmayı istemez. Çünkü tabakalaşma sadece belli toplumlard...
-
Dünyevileşmiş yaşamlar insanlığı tanımlarken, “kaç paralık adam o” veya “Paran kadar konuş, daha olmazsa kilon kadar para sayarım gibi ifa...
-
“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorla...
-
“Siz O’na yardım etmezseniz, Allah O’na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O’nu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağ...
-
Hedefiniz gözle görülen somut bir gerçekliğe kavuşmak ise, yok olma ihtimaliniz çok yüksek demektir. Dünya eksenli ideolojik yapılanmaların ...
-
Bir zamanlar A.comte’un “ İnsanlık düşüncesinin gelişim evresi” olarak savunduğu iddiasını yerden yere vuranlardandım ve hala da öyleyimdir...
-
"Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz." "Siz beni, Allah’a nankörlük e...
-
Beyinleri geçmişin ve tarihi kalıntıların tortularını taşıyan bir vagon olan gençlik değilse amacımız, bugünden geci yok, ayağa kalkıp ke...
-
Siyaset bir toplumda, inançlar ve insanların zaaflarının açığa çıkacağı duygusallıklar üzerinden yapılıyorsa, orada siyaset yapılmıyor dem...
-
ALİ BULAÇ Din, devlet ve diyanet 4 Mayıs 1920'de kurulan Şer'iye ve Evkaf Vekaleti, 3 Mart 1924'te lağvedildi, yerine Diyanet İş...