Sanki damarlarımdan kanlar çekiliyor gibi hissediyorum kendimi, üzerimden bulutlar geçerken…
Samanyolu altında bir ip asmışlar
yerden atmosfere, üzerinde sallanan aşkın saçları dökülmüş gözlerime, karanlık
hayallerim arasında aydınlık bir bahar esiyor alnıma! Kararmayan hayallerimin
aydınlık yüzü yansıyınca sabahın ortasına, çift aydınlık olmaz mı üzerime doğan
güneş…
Biliyordum ne zaman çıktığımı yollara,
ancak zamanı hesaplamadığımdan sadece mekânın tanımı kaldı zihnimde, mekânlar
arasında git gelleri oynayan bir ben, yapayalnız ortasında zamanın, haykırışlarımı
bıraktım gecenin boşluğuna…
Geceler geceler, alnıma yazılmış bir
kader gibi gittiğim her yerde beni yürekten karşılar…
Gecenin sessizliğine aşığım ben,
gecenin karanlığı, aydınlığın tohumunu genlerinde barındırır… O tohumlar,
kabuğunu kırıp aydınlık kıvılcımları etrafa yayarken içinde olmak için,
karanlıklara katlanarak geldim ben…
Karanlıklarda aydınlığa özlem duyan
anaların ve babaların çocukları olarak gözlerimizi açtık hayata… Babalarımızın hayalleri
bizim gerçekliğimiz olsun diye umutla sarıldık bu hayata… Analarımızın gözyaşına
kimse ekmek bandırmasın diye, bu günlerin gelmesini bir özlemle sayıkladık biz…
Tarlalarımızda başağa dönmüş buğdaylar,
beyaz gelinliğiyle çukur Ovayı kaplamış duvağını başına takmış pamuklar gibi,
özlemle beklediğim aydınlık günler anısına, bu karanlıkları geceye gömerek, şafakta
selama durup Güneşin doğumunu bekleyenlerdenim ben…
Dünya ölçeğinde doyuramadığım ruhum,
şaha kalmış bir rüzgâr gibi, yol alıyor senden yana, ey sevdiğim aç ruhumu
sana!
Bir arı gibi her çiçekten polen aldım,
ben bu aşkı nakış nakış dokudum, her nakışa adını koydum, bilir misin bu yürek
nasıl şaşkın…
Yürekle ruhum aynı yolda birbirinden habersiz,
kervan yol alırken benim ruhum hep nasipsiz, bir dokun yüreğime acılar yuva kurup
kement atmış, kervan harap, kervan bitap, bu kervan yolda nasıl dizilirmiş…
Ey gönlüme methiye dizen meddahlar,
sanır mısınız ki bu gönül, ruhsuz bir yola gider, ruhumu çalıp bedenimi imha edenler,
gönlümü ele geçiremeyince dünyamı harap eylediler… O gündür bu gündür ömrüm
yollara verdi beni, bensiz ruhum isyan etti yemedi kendisine verileni…
Soğuk sular içmeden geçmeyeceğim,
turaçlar öterken gitmeyeceğim, semadan bir ip atılsa önüme, gözlerimi kapayıp
aşkıma gideceğim…
Bahtıma yazılanlarda ne var diye hiç
merak etmedim, yaşadıklarımın bahtıma yazılanlar olduğunu bilerek yaşadım… Ben
yaşarken çaldılar hayallerimi, Güneş kızıllıklara gömülmeden üzerime çektiler, gök
kubbenin kurşuni rengini…
Mezarlar isyana durmuş, ruhsuz geleni
istemiyorlar, ruhum dünyada planlar yaparken, ruhumdan bedenimi gizliyorlar…
Gizli ellere kurban verilmiş bir beden, haramilerin işgal ettiği yürek, ruhum,
bu dünya haram olmuş bana, hala anlamadın mı sen…
Bir çift sözüm vardı güneş görmemiş,
onların hatırına katlandım bunca karanlıklara, biriyle geceyi kapatırken,
diğeriyle aydınlığa övgü dizmeyi denerken aydınlık ile karanlık arasında ruhuma
hançer saplandı emin dediğim ellerden…
Pas tutmayan kalaylanmış yürekler lazım,
bu dünya kazanında haşlanmadan yol alan… Yollar kaygan, bakışlar yalan, sözler yavan,
yalan rüzgârı eserken her yandan, bir kıvılcım çaktı tam samanyolundan…
Samanyolu bu yaşamın sahici olanı, ona takılarak giden kaybolmaz bu dünyada
kendini bulmadan…
Ateş alevlenirken dumanlar yok oluyor,
küller savrulduğunda alevler geceye giriyor, zamanın sönmeyen ateşini
avuçlarında taşıyıp, gönülleri kor olanlar! Sanır mısınız bu dünyada hep yaşam var,
hepsi bir veya birkaç günden öte değildir, Dün geçti gitti yarın henüz gelmedi,
oysa bugün elimizde, o halde kalkıp bugün bir şeyler yapmak gerekir…
Bugünün anısına elime aldım kalemi ne
yazacağımı bilmiyordum, kelimeler alıp götürdü beni, bir de baktım ki karşımda
kocaman bir âlem, âlemin içinde bir başka âlem, âlemin içinde meğer işe yaramaz
kalmış, benim gibi bir âlem…
Ben olmasam âlemi nedeyim ben, ben
varsam, benim için âlem hakikaten bir âlem… Yer ve gök arası bir âlem ki düştüm
yollara, yollar bana yabancı ben bu yollarda garip bir yolcu, ey hancı! benim
gibi bir yolcu hanında konuk oldu mu? Bilmiyorum ben benden habersiz, hangi
yerde ve handa konuk olduğumu!
Usturuplu konuşmayı bilmeyen
vezirlerin, padişahlarına secde ettiği zamanlara meğer denk gelmişim, ben
hüzünlü bir bahar, sükûnetin zirveye yattığı bir gece, evreni aydınlatmak için sabırla
sabahı bekleyen bir Güneşle dost oldum… Bu dostlarım yüreğimle, tüm ölü ruhlara
selam eylediler, gelirsek gitmeyiz gidersek gelmeyiz dediler… Bir hüzün sardı
yine beni, nasıl edem ki bu hüzünler derbeder eylemesin yüreğimi, kalkın
gidelim yaradana, yolculuk var, kervanı alıkoymayalım yolundan, yoksa hepten
biteriz dirilmeden gideriz vallahi…
Selam ve dualarımla…