Ailenin ne olduğunu ve niçin olması gereğinin önemi
kavranmadıkça, huzurlu aile birlikteliklerinin kurulması mümkün değildir. Aile,
sadece cinsel hazların doyuma kavuşturulduğu karşılıklı nesnesel boyutlar
olarak düşünüldüğü sürece, aile olmanın vereceği huzur ortaya çıkmayacaktır.
Aile olmadan önce yaratılış fıtrat genleriyle uyumlu insan olmak gerekmektedir.
İnsan olmamışların, insan için gerekli olan bir gelişim aşamasına gelmesini
beklemek ve o aşamayı devam ettireceklerini ummak sadece bir bekleyiş
olacaktır.
Kendinizin yaratıldığı özle uyumlu olmayan bir varlık sizin
eşiniz olmadığı gibi, size huzurda vermeyecektir. Bu durum kan uyuşmazlığı ve
doku uyuşmazlığı yaşayan organ nakilleri gibi bir durumdur. Nasıl ki organ
nakli yapılırken karşılıklı uyum sağlayıp sağlamayacağı ne kadar önemli ise,
aile için de huzur bulup bulmama, bir uyum halidir. Bu uyumun gerçekleşmediği
birleşimler her ne kadar toplumsal kültürel baskılarla devam ediyor gibi
görülse de bir gün mutlaka yaşamı sona erdirecektir. Doktor kontrolünde sürekli
denetim altına alınan organ nakli yapmış hastalar nasıl ki sürekli
yaşatılamayacaksa, böylesi aileler de yaşamayacaktır.
Huzur bulmamız için, bizim yaratıldığımız özden bizi
tamamlayacak eşlerin yaratılması huzura ulaşmak içindir. Şayet bu huzur
yakalanmamışsa öyle bir oluşum anlamsız ve sürekliliği de hastalıkların
artmasına sebep olacağı gibi, hastalığın erken önleminin alınması fırsatını da
kaçırmış olacaktır. İnsan kendisinin bir yaratılmış olduğunu ve bu yaratılan
kendisinin eksik olan parçasının hangi parçayla tamamlanacağını düşünmeden, her
türlü parçayı eksiğini tamamlamak için kullandığında, o eksiği tamamlanmadığı
gibi, yol aldıkça, eksik olan kısmına yerleştirdiği parçanın organizmaya
uyumsuzluk süreci onun daha fazla parçalanmasına ve zamanla da kaza yapıp yolun
dışına çıkan bir araca dönmesini sağlayacaktır…
Günümüzde evlilikler ya duygusal yakınlaşmaların istem dışı
sonucu ya da karşılıklı şirket kurmaya ve ortaklık şartlarını resmi kurallar
çerçevesinde belirleyen ortakların mukaveleye imza atması şeklinde ortaya
çıkıyor. Bu mukavelenin şartlarını belirleyen de daha çok maddi beklentiler ve
tarafların ortaya koyacağı mal varlıkları oluşturuyor. Peki, böylesi bir
sürecin sonucunda huzurlu bir yuvanın inşası mümkün müdür? Huzursuzluk üzerine
bir mukavele imzalayıp evlilik kurmak isteyenlerin huzur beklemesi, gökyüzünde
hiçbir bulut olmadan ya da yağmurun oluşması için şartlar yokken yağmur
beklemekten farksızdır. Bu şartlar altında oluşan birlikteliklerin doğurduğu
acı sonuçların insanları dayanılmaz kılması daha farklı yolların oluşmasına da
neden oldu. Hatta evlilik şartları olmasa da karşılıklı anlaşarak bir yaşamı
devam ettirme ve aynı ortamı paylaşma, aslına bakarsanız bu yaklaşımın huzur
bulmada diğer iki seçeneğe göre daha olumlu sonuçlarını görüyoruz. İnsanlar
karşılıklı yaşamlarını devam ettiriyor, birbirlerine saygı duyuyor ve herkes
kendince istediği gibi yaşıyor, cinsel ihtiyaçlarını böylece karşılayıp adına
da hayat arkadaşlığı ismini koyuyorlar. Bu durumda, toplum içinde kişilerin
sahipli olduğu biliniyor. Yani birlikte yaşamaları toplumsal yaşam içinde legal
hal alabiliyor.
Tüm bu saydıklarımız, aslında huzur bulmak için Rabbimizin
kendimizi yarattığı özden bize eşler var ederek anlamlı bir yuva kurmamızı
istediği doğal yaşamın dışına çıkıldığında ortaya çıkıyor. Peki, bu
saydıklarımız insana huzur getiriyor mu dersiniz? İnsana huzur getiren
evlilikler ve birleşmeler olsaydı, bu kadar cinayetler, boşanmalar aldatmalar
ve sürekli evlerden kaçışlar, çocukların sokağa bırakılması olur muydu? Huzur
bulmak için olmayan yakınlaşmadan sükûnet ve rahatlama beklemek ne kadar anlam
ifade eder.
Uzun zamandır bu konular üzerinde yoğunluklu çalışmalar yapan
biri olarak, insanların doğal fıtrat doğasından uzak oluşturdukları her yaşamın
ellerinde patladığına şahit oldum. Sonrasında da her türlü güzelliklerin
yaşanmasını hayal eden bireylerle muhatap oldum…Muhataplarımdan aldığım
bulgular ve toplumsal yaşamda bir türlü dikiş tutmayan bu birliktelikler,
insanlık evreninin koordinatlarını imha etme süreci gibi gelmeye başladı bana…
Ebeveynler çocuklarını evlendirmek istediklerinde bak kızım
huzurunu sakın bozma diye nasihatte bulunarak kızını gelin ediyor, oysa huzurun
ne olduğundan habersiz birinin huzur adına ne aradığını kendisi bile bilmediği
halde, sadece duyduğu bir arzuyu çocuğuna da öğütlüyor. Onun huzurdan anladığı,
kızının her istediğinin karşılanması cebinden parasının eksik olmaması, evinde
dünyalıklarının olmazsa olmaz her türünün bulunması, eşi işiyle uğraşırken
onunda evde kendi rahat edeceği bir ortamı daim eylemesi arzulanmaktadır. Yani
dünyaya ait olan ne varsa bu isteklerin sorunsuz karşılanması huzurlu bir yaşam
olarak taktim ediliyor. Sonrasında her şeyi olan bu eşler kendileri olmadıkları
için birbirinden hemen usanıyorlar ve tanışmadıkları ruhlar başka arayışlara
başlıyor. Tenlerin dokunması tanışma değil, tanışmanın dışa yansıması olduğu
bilinse, o zaman önce ruhsal bir mukaveleye imza atmak kaçınılmaz olur. Ruhsal
mukavelenin şartları gerçekleşmeden, pozitif antlaşmalar sizi eş yapmayacağı
gibi kuracağınız birlikteliği de aile kılmayacaktır. Dolayısıyla aileler
dağılmıyor, insanlar aile olmayı beceremiyorlar ve aile oluşturacak ruh
dünyasında yaşamak istemiyorlar desek daha mantıklı olacağı kanaatindeyim.
Günümüzde insanlık, aile olmanın yollarını kapamak için tüm
güçleriyle savaşır oldular. Kadının erkeğe, erkeğin kadına karşı özelliği ve
dayatmaları anlatılarak iki özün mayalanmasını engelliyorlar. Çünkü bu iki özün
ruhsal mayalanması oluşmadan, o karışımın tadından yenmeyecek bir aile
oluşmayacaktır. Halis süt olsa da maya bozuksa, kıvamında ve doğal bir yoğurt
yiyemezsiniz. Ailenin oluşumunun mayasını Rabbimiz vermiş, ruhsal sükunete
kavuşmak ve huzur bulmak bu iki unsuru yaşamdan uzaklaştırdığınız zaman o aile
bozuk maya ile kesilen bir süt sitilinin içindeki bozulmuş süte dönecektir ve
dökmek zorunda kalırsınız ya da değeri çok düşük faydası olmayan lor olarak
yersiniz sonrasında da peynir yediğinizi sanırsınız.
Günümüzdeki ailelerin büyük çoğunluğu kesilmiş süt ya da
dökülmek zorunda olan süt şeklinde olmasına rağmen biz bunları gerçek
sanıyoruz. İşte gerçek aile olacaklar, öncelikle ruhu huzura kavuşturmak,
sükunete ulaşmak, eksiklikleri tamamlayarak yaşam alanında yol almak için,
motivasyonu çok yüksek içten yanmalı bir araç gibi olmalıdır. Ancak o zaman,
aile de güller açar mutluluklar gelir, her gün farklı bir gün ve bahar evi terk
etmez. Kuşlar ötüşleriyle böylesi bir huzur ortamının havasını etrafa yaymaya
çalışırlar. Biz böylesi ortamların varlığına şahit olmadığımız için yaşadığımız
hayatları bulunması imkânsız kutsal korunaklı mitolojik değerler olarak
algıladığımızdan, asıl huzur bulacağımız ortamlara hasret kaldık…
Arasında dostluk olmayan, kardeşlik hukuku parçalanmış,
taşıma ve taşınma kararlılığı kalmamış, merhametin yerini gururun kibrin aldığı,
açık arayıp karşılıklı atışmaların hız kesmediği, dakikalık havaların bir anda
yerini karabulutlara bıraktığı, dünyalıkların hayata anlam kazandırdığı, sahip
olunanların mutluluğun tek anahtarı olarak görüldüğü, kimsenin kimseyi
umursamadığı, anne babaların köle ve cariye olarak bilindiği çocukların
kazıktan boşanan isteklerde sınır
tanımadığı, maddi hazlar dışında hiçbir değeri önemsemediği, hızlı yaşayarak
emek harcamak istemediği bir çağda, ailenin ne kutsiyetinden ne huzurundan ne
sükunetinden ne merhametinden ne tarihselliğinden, ne de Rahmanın olmasını
istediği bir birlikteliğinden söz edilebilir.
Ülkemiz gerçekliğini dikkate alırsak, boşanmaların ve
aldatmaların hızla ivme kazandığı ve yeni neslin evlilikten korkup kaçtığı ve
sorumluluk altına girmediği bir ortamda, sanal evliliklerin nasıl huzur
getirmesini bekleyebilirsiniz. Huzur evliliğin mayası, bu maya olmadan hangi
nesneleri maya olarak kullanırsanız kullanınız evlilik olmayacağı gibi,
sükunete eren eşler de bulamazsınız.
Bekarken daha huzurlu ve mutlu olan sükunete ulaşmış gençler,
evlenince huzurunu bozuyor, neden çünkü evlilik günümüzde sorunların
arttırıldığı bir stres deposu olarak patlamış durumda…Böyle olunca eşler
karşılıklı birbirini yük sayar oldular. Her eş kendi sırtındaki yükü atarak
rahatlayacağını sandığı bir sürecin kollarında, huzursuz yaşarken hala huzur
bulacağını sanıyor. Nasıl bir çelişki değil mi, huzurun olmadığı bir yaşamın
içinde huzur bulacak yaşam arzulamak…
Konuşmaktan, paylaşmaktan, dertleşmekten, samimi duygusal
bağlar kurmaktan, saygı ve muhabbetle bakışmaktan, içten içe pozitif anlamlı
mesajlar yollayıp kalplerin birbirini yoklamasından uzak bir ortamda hangi mala
mülke ve dünyalığa sahip olarak huzura kavuşabilirsiniz ki!
Sükunete ermek, huzur bulmak, dostluk kurmak, sevgi ve
merhamet içinde yaşıyor olmak Allah’ın ayetlerindendir. Eğer düşünürsek
bunlarda bizim için çok büyük işaretler vardır. Rabbimizin bu uyarısını hiç
hesaba katmadan huzurun kıyısından geçmeden hangi huzur ortamında yaşamak için
çırpınırsak çırpınalım batmak bize müstahak olacaktır.
Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur, kalplerin
Allah’ı anan huzurlu bir kalp olması için, kendimizi yarattığı özden eşlerimizi
yaratan Rabbimize hamd ederek birbirimizi huzura çağıran ve huzur aşığı eşler
olmamız dileğiyle…Aile olmaya ve adam gibi yaşamaya ne dersiniz…
Selam saygı muhabbetle, kalın sağlıcakla…
“Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için
türünüzden eşler yaratması ve aranıza dostluk sevgisi ve merhamet koyması O'nun
ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.” Rum suresi/21
Erol KEKEÇ/24.04.2023/14.40/Namazgah/İST.