Bu Blogda Ara

22 Ocak 2023 Pazar

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ!

Bir varmış bir yokmuş diye başlayan ifade, bir masalın tekerleme bölümüne giriş olarak bilinir. Oysa masal olacak hayatımızın bir gerçekliğini anlattığı halde bunun üzerinde bir nebze olsun tefekkür etmek aklımıza gelmez.

Hayatımız bir varmış bir yokmuş kadar kısa ve geçici olmasına rağmen öyle bir gerçeklik olarak tanımlarız ki, kendimiz bile o kadar gerçek olup olmadığına inanmakta güçlük çekmemize rağmen, o an için aklı ve idraki kapsam dışı bıraktığımız için, bir varmış bir yok muşu hep bizim dışımızda bir masal olarak değerlendiririz.” 'Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? Bir gün veya bir günden de az kaldık. Sayanlara sor!' derler. 'Gerçekten çok az kaldınız. Keşke bilseniz!' "

İranlı Yazar Muhsin Mahmelbaf’ın” Başkasının Ölümü” diye yazdığı tiyatroda, hep başkaları ölüp giderken sıranın bize gelmeyeceğini, hatta bizden çok uzakta olduğunu hesaplarken, Azrail bir anda karşımıza dikildiğinde daha çok işimiz var, yapacaklarımız yarım kaldı, çocuklara miras bırakmamız gerektiğini bizden sonra kimsenin erişemeyeceği mallarımızın geride kalmasını ve ismimizin silinmemesi için hep çabalarken, sıranın bize geldiğinin hiç farkında olmayız. İşte bunu iyi anlamak için, Bir varmış bir yokmuş” göz açıp kapayıncaya kadar her an her şeyin değiştiği ve bizlerin garantisi bize ait olmadığına göre, bu kadar arsız huysuz ve doyumsuz yaşamaya anlam verebiliyor muyuz? İnsan var yok arasında bir çizgide yaşarken çizgiyi kaybetmeden yol alması kaçınılmaz. O çizgi kaybolduğu an varlığı ve yokluğu anlamsızlığa bürünür.

İnsan için, zaman algısının oluşumunun, bulunduğu ortama göre şekil aldığının farkında mıyız? Dünyada yaşarken hiç bitmeyeceğini sandığımız zamanın, Allah’ın huzuruna vardığımızda bir gün ya da bir günden az olduğunu anlatır oluyoruz. Yaşarken daldığımızda zamanın nasıl geçtiğini hatta hiç ömrümüzün bitmeyeceğini düşünerek kendimizi öyle bir kaptırıyoruz ki, hesapla karşılaşınca, hesabın zorluğuyla baş başa kaldığımızda buradaki hayatın ne kadar kısa olduğunu düşünüyoruz. Çünkü orada olumsuz bir yaşamın hesabının faturası kabarık olacağından o zorluklar buradaki yaşamı çok kısa algılar oluyor.

Zaman kavramı çok önemli bir kavram. İnsanın nasıl davranacağına göre kendisini açıyor. İnsan sevmediği ve hoşlanmadığı bir ortamda ise zaman hiç geçmeyecekmiş gibi geliyor. Ama çok sevdiği ve ayrılmak istemediği dostları ile beraber ise o zaman da zamanın ne kadar kısa olduğunu ve çabuk geçtiğini söyleyebiliyor. İşte burada öyle bir dalıyoruz ki, sevgiden muhabbetten ayrılmak istemediğimiz bir dünya hayatından kopup, asıl varılması gereken yere gittiğimizde buranın çok kısa olduğunu söylüyoruz. Oysa herkese kendisini idrak edecek kadar bir zaman verilmiş olmasına rağmen, bir gün veya ondan biraz kısa diyebiliyor insan. İnsan ancak hakikati gözleriyle idrak ettiğinde buradaki hayatın kısalığını anlıyor, âmâ onu idrak etmesi için dünyanın cazibesinden çekiciliğinden kurtulması ve asıl hayat için anlamlı bir duruş ortaya koyması gerekir.

Tecrübeli büyüklerimiz, bize hayatı hep nüktedan anlattıkları için, bir varmış bir yokmuş diye başlarlar bize kendilerini dinletmeye…Biz onların tecrübelerine sırt dönerek hayatın cazibesine kapıldığımız için kendimizle ilgili bir varmış bir yok muşu hiç düşünmeyiz…        

Bir varmış bir yokmuş, eski zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken eşekler hamal iken, pireler berber iken, cinler cirit oynarken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallarken buradan vurduk kılıcı Mısırdan çıktı bir ucu, , atmış altı halle firik pirinci yedik içtik karnımız doymadı yüzümüz gülmedi, altı ay gece altı ay gündüz yol gittik bir arkamıza baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz, öyle bir dev varmış ki bir eli balda bir eli gaf dağında, oturduğu yerden her isteğine kavuşurmuş, onun yanına gidenler geri gelmezmiş, âmâ bir gün küçük bir sineğe yenilmiş…Böylesi masallarla büyüdük biz, bizim hayatımıza masallar öyle dokundu ki, hayatımızın bir masal olduğunu, bir var mış bir yokmuş kadar kısa olduğunun idraki ile yaşıyoruz.

Bir varsın bir yoksun, bakarsın harapsın ya da muhteşem bir yapıtsın…Burada yaşarken dünya ve içindekilere dalmadan, yaşamak için gerekli olduğu kadar değer verilen bir yer ise burası, hayat anlam buluyor…Yok buradakilere sahip olmak için yaşanıyorsa anlamsızlıklar içinde insan yok oluyor. Dünya değişimi sonrasında hiç dünyaya dalmadan adam gibi yaşayıp göçenler, dünyada ne kadar uzun kaldıklarını keşke daha çabuk bitmiş olsaydık diyorlar, ancak oradaki karşılık bambaşka bir ortam olduğu için burada geçen zorluklar bir anda unutulabiliyor. Ancak dünyaya dalmış olanlar oraya gittiklerinde buradaki lezzetten henüz uzaklaşamadıkları için çok az bir zaman kaldıklarını tekrar buraya geldikleri zaman daha iyisini yapabileceklerini söylüyorlar, oysa onlar yine eski hallerine dönecekler. Bu isteklerin oluşumu, orada geçirecekleri yaşamın korkunçluğundan kaynaklanmaktadır.

Bu hayat öyle bir şekil alıyor ki, develer tellallık yapabiliyor, yani boyuna posuna baktığında adam sandıklarınız, toplumda laf getirip götüren, insanları birbirine düşüren, söylenilmemesi gereken bir sözü herkese yayarak örtülmesi gerekeni ifşa edebiliyorlar…Bazıları eşek gibi yük altında inim inim inleyebiliyor, hiç o işe layık olmadığı halde size biçim verenler pireler olabiliyor, yaşamda karşılığı olmayanlar cinler gibi görünmeden size cirit atabilirler, Babalar çocuk gibi evlatları tarafından avutulmak için beşikte sallanır…O kadar yol gittiğinizi sanırsınız aslında bir arpa kadar bile bir yol gidemezsiniz, yersiniz yersiniz doymak bilmezsiniz…O kadar çok savurursunuz ki mangalda kül bırakmazsınız, hatta kılıcı salladığınızda bir ucunun Mısırdan çıktığını anlatacak kadar boşboğaz olursunuz, âmâ bilmezsiniz ki, bir varsınız bir yoksunuz bu hayat için böyle savrulmaya değer mi?

Bir masalın tekerleme bölümüyle böyle güzel özetlenmiş bir masalı o kadar ciddi ve değerli bulup, kendinden habersiz yaşamak kadar korkunç bir şey olamaz…Önemli görmek ile değerli bulmak çok farklıdır. Değerli olan bu hayattan sonra karşılaşacağımızdır. Buradaki ise o kadar çok önemli ki, bir varmış bir yokmuş kadar kısa olan bu anın çok hassas ve anlamlı kılınması elzemdir. Bu önemi kavramadığımız için hep başkalarının gidiş hikayelerini anlatırız kendimizle ilgili bir cümle söylemekten kaçınırız…Oysa herkesin bu trenden ineceği son istasyon bellidir. Trende kardeşçe insanca bir yolculuk yapalım herkesin hakkına hukukuna riayet edelim birazdan herkes varacağı istasyonda inecektir.

Bir varmış bir yokmuş, gidenler ermiş mürüvvetine biz de çıkalım bu hayatın kerevetine…

Sevgisiz olmaz ki gülüm, sevgisiz bülbülü neylesin gülüm…Gülen gözleriniz yarınlarda da ağlamasın bugün masalımızı iyi okumak dileğiyle selam ve muhabbetlerimle kalın sağlıcakla…

Erol KEKEÇ/22.01.2023/00.03/Sancaktepe/İST




"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!