Bu Blogda Ara

3 Haziran 2008 Salı

KENDİNE GÜVENLE BAŞLAR HER ŞEY

Savunma yenilginin başlangıcıdır, daima taarruzda olmak gerekir. Güven ortamında taarruz başlar. O halde her insanın kendine güvenmesi şarttır. Güvensiz bir insanın yaşadığı ortamda tüm ampuller patlamıştır. Kendine güven ise olunmazlıkları başarır ve yeni aydınlatma araçlarıyla kendine bir aydınlık yaratır. Her iş bir güvenle başlar, güvenini yitirmiş insan, üzerine yıkılmış bir enkazın ağırlığından bir türlü ayağa kalkamaz. Ayaklarının bağı çözülmüş, üzerindeki ağırlıkları atmak için ellerinde dermen kalmamış bir insandan ne beklenebilir. Bu insana bir yardım eli uzansa da, ayağa kalkacak enerjisi kalmadığı için, gelen yardımları da boşa tüketir. Ama güveni tam, cesaretinden bir şey eksiltmemiş insan, tüm karanlıkları aydınlatacak ışığın kendisinde olduğuna inanır. Bu inançla sarıldığı her işten başarıyla çıkar. Çünkü güveninden bir şey kaybetmeyen bu insan liderlik enerjisinden beslenir. Liderlik enerjisi her şartta ve ortamda kolay bulunmayan bir enerjidir. Liderler, her olayın detaylı bir analizini yaptıktan sonra, ilerisi için güvenli projeler yaparlar. Bu projeyi uygulamak için, diğer insanların da yeteneklerini kullanırlar. Ancak her işin mutlaka kendi tekellerinde olmasını istemezler. Liderlerin kendilerine güveni tamdır, onlar yolda tek kalsalar da mutlaka yürümeyi becerirler. Onlar önceliklerinden asla taviz vermezler.
Evet, lider olmak için güven şarttır, kendine güvenen insan sonuçlara göre bir öncelik belirlemez. Onun öncelikleri bellidir, onlardan asla taviz vermez. Önceliklerini besleyici unsurlarla destekler bu takviye güçlerin zamanla nitelik ve nicelik yönünden geliştirilmesi, insanın önceliklerinden uzaklaşması anlamına gelmez. Belirlenen bu önceliklerin önüne hiçbir değer geçemez ve de daha önemli olmaz. Liderler, hedef olarak belirledikleri önceliklerinin yerine, yeni değişen duruma göre sürekli başkalarını koyuyorlarsa orada hiçbir zaman devamlı olan bir öncelik olmayacaktır. Liderlerin lider olmasının koşullarından biri de eylemlerinin disiplinli ve sürekli olmasıdır. Önceliklerin sürekliliği yok olduğunda, sıradan bayağı insanlardan oluşmuş lider kostümündeki insanlar ortalığı doldurur.
Güvenini tamamlamış, toplumsal seviyenin üzerinde yürüyen insan kendisi için sorumluluk alır ve kendi geleceğini yaratır. Sorumluluktan kaçan hiçbir sorunun çözümünde bulunmayı istemeyen, daima problemin bir parçası olarak kalacaktır. Oysa güvenin zirvesinde yürüyen, sokakta yola bir taş düşmüş olsa bile onun mutlaka kaldırılması gerektiğine inanır. Bir evden çığlık yükseldiğinde, o çığlığın sebeplerinde kendisinin bir payı olacağını düşünür. Her işin altında bir olumsuzluk bulunuyorsa o sorumsuzluğun sebeplerinde, kendi rollerini oynamamış olmasının büyük bir payı olacağını bilerek hareket eder. Kişisel güven geleceği yaratacak enerjiyi de barındırır. Gelecek düşlemesinde kendi dışındaki insanların rollerinin önceliğini düşünmez. Önceliği kendi rollerini oynamaya bağlar. Kendine biçtiği sorumluluğun belirlediği rolleri, herkesten daha iyi oynamasını bilir. Endişe ve kaygılardan uzaktır; çünkü güvenle her adımını atmaktadır. Ne istediğini çok iyi bilir. Ne istediğini, ne yapacağını bilen insandan başka, kendine güveni sınırsız bir başka varlık var mıdır? Ancak beklentilerini ne yapması gerektiğini bilmeyen, sorumluluktan kaçan, seyirci olmayı marifet bilen kişilerin lakırdıdan başka yapacakları bir şey yoktur.
Oysa güveni tam olan insan, ne istediğini çok iyi bildiğinden, hedeflerinin sonuçlarını da daima kafasında canlı tutarak değerlendirir. O,sonuçların götürecekleri ile getirecekleri arasındaki denklemi kurarken, hangi tarafın daha baskın olduğunu bilerek yeni formülerle besleyicileri arttırmayı dener. Bu kişiler eylemlerindeki ve düşüncelerindeki eksik kalan boşlukları başkalarının doldurmasına ve denetlemesine fırsat vermezler. Çünkü onlar bir başkasının kendisine yapması gerekenleri hatırlatmasını ve eylemlerini denetlemesini zilletten sayarlar. Dış kaynaklı mekanizmanın insan üzerindeki dejenerasyonunu yakından tanıdıkları için, kaderlerini bir başkasının egemenliğine bırakmazlar. Onlar hep yaratıcılıktan yanadırlar. Kişisel becerilerine ve beynin üretici faaliyetlerine öncelik verirler. Büyük düşünürler, fikirlerin kritiğini yapmak en büyük hobileridir. Kişileri ve olayları ısıtıp yeniden konuşmak onları alçaltır. Çünkü onlar büyük kafalardır. Etrafa negatif enerji ve ışın göndermezler. İkna kabiliyetleri çok yüksektir. Olayları, kişileri ve nesneleri olduğu gibi algılar ve onların durumuna göre davranırlar. Ondan dolayı fazla stres ve endişeleri barındırmazlar…
Güvenin doruğunda yürümeyi ve kalmayı becermek kolay değil, ancak yapılan işlerle desteklenirse bu güven her gün çoğalacak, çoğalan güven enerjiye dönüşüp etrafa yayılacaktır. Bu enerji pozitif enerjidir, ancak pozitif enerji yayanlar her şeyin olumsuz yanlarından çok olumlu yanlarını görürler.Kendileri olumlu ve güven dolu olduklarından,etrafdan hep bu yönde elektrik alırlar,insanlarla kolay elektriklenme yaşarlar.Bu elektriklenme ,etkileşim,duygusal birlik ve hayatı daha renkli kılma gibi sonuçlara götürür.Böylece insan hem kendisini hem de dışındakileri severek yaratıcı ve üretici enerjisini daha iyi kullanmaya başlar.Oysa güvenden yoksun kişiler,olayları ve kişileri olduğu gibi değil bulunduğu gibi algılar, çünkü her şeye negatif bakar.Etrafına hep negatif enerji ve ışın gönderir.İletişim kurmakta zorlanır,kolay kolay kimse bunlardan elektrik almaz; birleştirmekten çok parçalamaya yatkınlar.Herkesi kendisi gibi görür çünkü içi kuşku ve güvensiz olduğu için,herkesi böyle görmeye mahkum olur.
İşte güvensiz insanların çoğaldığı bir çağda, kendine güvenen, karanlıkları bir ışık gibi delecek, herkesle barışık, içi tertemiz sorumluluk isteyen, üretimi hedefleyen ve geleceğini kimsenin denetimine bırakmayacak lider insanları çoğaltmak gerek. Çünkü bu insanların çoğalması insanlığı ve üretimi geliştirecek, öyleyse bu günün karanlıklarını yarına aktarmamak için, aydınlık ve güvenilir bir yaşamı oluşturmak zorundayız…

Yıl:01.04.2004
Saat:09.10–10.00
Kadıköy(F.B.Merkezi)İst
(E.KEKEÇ)

AYDINLANMIŞ DÜŞÜNÜRLER DİYARI

Gençlerin enerjileri iradelerinden daha fazlaysa, küçük insan olurlar. İradeleri enerjilerine egemense yüce dürüst insan olurlar. Enerjileri ile iradeleri eşitse, aydınlanmış düşünürler olurlar.
Enerji, insanı harekete geçiren potansiyel güçtür. Bu potansiyel güç, belirlenen bir hedefe yönlendirilmezse, her yönü bir hedef olarak seçer. Yöneldiği bu alanları aşındırarak gider. Aşındırdığı her nokta, insandan bir özellik götürür. İnsanı değerleri kaybolmaya başlayan birey, belli bir zaman sonra, yozlaşmış olmuş basit sıradan bir varlığa dönüşür. İnsanın bu basitlikten kurtulmasının yolu, sahip olduğu enerjisini iradeye tabi kılmasıdır. Enerjisini iradenin kontrolüne vermekle bireylerin işi bitmemektedir. Bu hiç olmaktan basit sıradan bir varlık olmaktan kurtulmanın ilk yoludur. Ancak ideal insan olmak için irade ile enerji arasındaki ilişkiyi dengelemek gerekir. Bu denge kurulduğu zaman, ne ıslah laboratuarlarına ihtiyaç duyulur, ne de dürüstlük abidesi kurmak isteyenlere fırsat tanınır.
Enerji fazlalığı insanda sorun olduğu gibi, birçok farklı alanda da problem yaratır. Örneğin fazla elektrik akımının yol açacağı zararları önlemek için nasıl ki topraklama hatları çekiliyorsa, insanın topraklama hatı da olmalıdır. Bu hat enerjiyi yok etme çabaları değildir. Bu hat olsa olsa, insandaki enerjiyi doğru yöntemlerle doğru bir alana kan alize etmedir. Baskı altına alma da dengeleme hatı olamaz. Bu durum, bireyin fazla enerjisini istem dışı bilinçaltına biriktirme operasyonudur. Bu operasyon başarıya götürecek bir çalışma değildir. Çünkü insan, zamanla bilinçaltına birikmiş olan fazla enerjinin kullanılan kobayları durumuna gelebilir. İnsanı bu düzeye alçaltmadan bilinçli eylem adamı haline getirmeliyiz. Evet, bilinçaltına atılmış olan her bastırılmış güdü bir tehlike oluşturur. Cezayir bağımsızlık savaşında Fransız askerlerince, anne ve babası gözlerinin önünde doğranarak öldürülen, yedi yaşındaki Cezayirli küçük çocuğun, klinikte psikiyatrisi Frantz Fanonun, oğlum büyüdüğüne ne olmak istiyorsun sorusuna, bir Fransız askerini kıtır kıtır doğrayarak yok etmek istiyorum cevabı var olan enerjinin bilinçaltında depolanmasın bir yansımasıdır. Bu örnekte olduğu gibi bilinçaltında birikmiş enerjiler, bastırılarak ıslah edilmiş olmaz. Bu enerjiler her zaman için patlamaya hazır bir volkan gibidir. Bizim amacımız insanlarda ne böyle volkanlar oluşturulmasına izin vermek ne de zamanı, patlayan volkanları söndürmeye harcamaktır. Bilinçaltını geçiştirmeyelim, bilinçaltının yönlendirmesiyle yaşayan insanlara nerdeyse dünya miras kalacak. Şayet böyle patolojik ıslah yöntemlerini tasvip etmiyorsak, problemleri iyi algılayıp, problemin çözümüne uygun denklemi uygulayalım, yoksa yanılgılarımız günbegün çoğalacak. Gençlik deyince enerji aklımıza gelmekte, ancak gençliği bir elektrik trafosu gibi algılamamak gerekir. Çünkü trafo sadece gelen enerjiyi dağıtır. Gençliğin enerjisi büyüklerin istediği gibi dağıtılır ya da bastırılırsa orada enerji kaybı ve kaçağı olur. Biz gençliğim doğru algılanmasını istiyoruz. Hedefsiz bir gemide yolcu olmasını ya da öylesine denize açılmış bir kayığın küreklerini çekmesini istemiyoruz. Biz gençleri seviyoruz, çünkü onlar bir ağacın dallarının ucunda açan çiçekler gibidir, meyveye dönüşüp olgunlaşmadan, kimsenin onları koparmasını ve yok etmesini istemiyoruz. Onlar geleceğin meyvelerinin oluşması için sağlıklı korunması gereken tohumlar gibidir. Tohumları tuzlayarak kavurup bir sonraki yıllar için sakladığını söyleyenler bizleri kandırmaya çalışmasın!
Evet, aydınlık gelecekler, gençliğin enerjisinin doğru bir alana aktarılmasıyla gelecektir. Yoksa aydınlık gelecek yerine, karanlık geçmiş gelecekte bizi kuşatır. Geçmişin vakti dolmuş yöntemlerini, hayatın dışına bırakmanın zamanı çoktan gelmiştir. Biz geçmişi karalama ve onların yaptıklarının tümünün yanlış olduğunu vurgulamıyoruz. Onların basit sıradan yöntemlerinin bir değişim geçirmesi gerektiğini söylüyoruz. Çünkü biz geçmişin tecrübelerine ve birikimlerine saygılıyız. Hatta onların bir kiremit parçasında gördüklerini, gençlerin aynada bile göremeyeceğini iddia edenlerdeniz; ancak yanlış uygulamalarla aktif enerjiyi pasifleştirdiklerini ya da yok ettiklerini söylüyoruz.
Evet, enerjiyi doğru kullanmanın tam zamanı, bu işi yapacaklar büyüklerdir. Gençliğin enerjisini, Güneş ışınlarıyla bağlantı kurarak açıklarsak; bir ortama Güneş ışınlarının girmesini engelleyen duvarlar ve engelleyiciler varsa o ortam ile güneş arasındaki engelleri kaldırmak bizim görevimizdir. Güneşe müdahale etmek ve onu yönlendirmek bizi aşar. Gençliğin enerjisi de böyledir, doğru hedef ile gençlik arasındaki engelleri kaldırıp gerisini onlara bırakmak gerekir. Bu durum bilinçli seçimleri ortaya çıkarır. Seçimlerini bilerek yapanlar, enerjilerini iradelerinin baskısı altına alıp pasifsize etmezler. Bu davranış dürüstlük olabilir, ancak dünyayı imar etmek için dürüstlük tek başına yeterli değildir. Bu dürüstlüğün anlam kazanabilmesi için, adını varlık sahnesine silinmez harflerle kaydettirmesi ve bir çekim merkezi haline gelmesi gerekir. Bunun yolu da irade ile enerjinin eşitlenip bir denge profilini andırmasıdır.
Enerji dengelendiği zaman anlam kazanır. Yani enerji ile irade eşitlenirse istenilen hedeflere çabuk varılır. Enerji ile iradeyi bir nehrin yatağı ile yatağın taşıdığı suya benzetirsek, suyun yatağı alabildiğine geniş ve çukurlarla dolu ise, yataktaki su kaybolur ve varacağı yere geç ulaşır. Böylece hızını da yitirir. Şayet yataktan daha çok su olursa, sel baskını şeklinde hem etrafını parçalar, hem de etrafına alabildiğine zarar verir. Ancak yatak ve yatağın suyu eşit olursa, birçok araziyi sular insanlar ve diğer canlılar ondan yararlanır. Enerji ve iradede böyledir. Enerji su gibidir irade yatağıyla eşitlenip dengelenmezse etrafa zarar verir yapıcı olmaktan çok yıkıcı olur. İrade çok baskı kurarsa, bu defa da bilinçaltı birikmesi ve patlaması yaşanabilir. O zaman yapılacak iş, eşitliği ve dengeyi yakalamaktır. Bu denge yakalandığında her şey daha bir güzelleşecektir.
Aydınlanmış düşünürler diyarına bizimle birlikte bir yolculuk yapmak istiyorsanız, fazla enerjiyi irade hatıyla azaltıp denge kuralım. Bu denge kurulduğunda kendimizi, Güneşin hiç batmadığı aydınlar diyarında buluruz…
Yıl:30.03.2004
Saat:18.10---19.15
Kadıköy(F:B:merkezi)/İst.
(E. KEKEÇ)

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!