Birbirinden Kopmayan Oyunların Analizi
Bir devletin kaderini belirleyen olaylar, her zaman açık bir senaryo üzerinden ilerlemez. Bazen perde önünde görülen sahne, perde arkasındaki karmaşık ilişkilerden, stratejik hamlelerden ve çeşitli aktörlerin kendi çıkarları doğrultusunda yaptığı anlaşmalardan oluşur. Türkiye’de son yıllarda yaşanan olaylar da bu çerçevede ele alınabilecek nitelikte, birbirine zincirlenmiş ve her biri bir diğerinin sonucunu hazırlayan adımlarla dolu. Bu olaylar, görünürde birbirinden bağımsız gibi dursa da derinlemesine incelendiğinde, büyük bir oyunun parçaları olarak şekilleniyor. Özellikle anayasa değişiklikleri, terörle mücadele stratejileri, medya manipülasyonları ve Türk Devletleri ile ilişkiler üzerinden giden bu senaryonun bağlantılarını irdeleyelim.
Anayasa Değişiklikleri-"Yeni Türkiye" mi, Yoksa Yeni Bir Senaryo mu?
Türkiye'de anayasa değişiklikleri, hükümetlerin kendi vizyonlarını ve politikalarını dayatmalarını sağlayan en güçlü araçlardan biridir. Anayasa, bir ülkenin sosyal, siyasi ve ekonomik yapısının temel taşlarını belirler. Son dönemde "Yeni Türkiye" vurgusuyla dillendirilen anayasa değişikliği taleplerinin görünürdeki gerekçesi, daha demokratik bir yapı, hukuk devleti ve toplumun özgürleşmesidir. Ancak bu taleplerin arka planında başka amaçlar yattığı düşüncesi de oldukça yaygın.
Türkiye’nin bölgesel gücünün artırılacağı, kendi başına karar alabilen ve bağımsız bir aktör olarak hareket eden bir ülke yaratılacağı propagandası, son yıllarda sıkça duyuluyor. Bu değişikliklerin, Türkiye’nin sınırları dışındaki gelişmelerle de ilgili olduğu düşünülebilir. Zira coğrafyamızdaki değişimlere uygun bir yapı kurulması, Türkiye'nin içindeki siyasi atmosferi de dizayn etmek isteyen bir elin varlığını düşündürmektedir. Uluslararası bir düzenin parçası olarak, sınır ötesi operasyonlar, ticari anlaşmalar ve Türkiye'nin bölgede oynayacağı rol çerçevesinde "güçlü bir anayasal sistem" vurgusu yapılıyor.
Ancak, anayasa değişikliği için oluşturulan bu aciliyet hissi, toplumda aynı aciliyetle karşılık bulmamaktadır. Bu nedenle, hükümet ve destekçileri, anayasa değişikliklerini hızlandırmak ve kamuoyunu bu yönde ikna etmek için farklı stratejiler denemektedir. Bu stratejilerin başında da DEP’li belediye başkanlarının görevden alınması gibi dikkat çeken hamleler gelmektedir.
DEP’li Belediye Başkanlarının Görevden Alınması- Toplumdaki Gerilimi Azaltma Aracı mı?
DEP'li belediye başkanlarının görevden alınması, PKK ile olan mücadelede devletin kararlı duruşunu gösterme amacıyla atılmış bir adım olarak lanse edildi. Ancak bu adım, Türkiye’nin terörle mücadele konusunda tavizsiz bir politika izlediğini göstermek için yapılan bir hamle olarak görülebilir mi? Yoksa bu hamlenin asıl amacı, toplumda oluşan farklı bir gerilimi dengelemek mi?
Bu olayın, "Apo’nun affı" gibi söylentilerin gündemde olduğu bir döneme denk gelmesi oldukça dikkat çekici. Zira böyle bir affın dillendirilmesi, toplumun büyük bir kesimi tarafından çok ciddi bir tepkiyle karşılanacaktı. Böyle bir durumda, DEP’li belediye başkanlarının görevden alınmasıyla "PKK ile mücadelemiz devam ediyor" mesajı verilmek istendiği düşünülebilir. Bu hamle, toplumun öfkesini bir anlamda nötralize etmek, daha büyük bir gerilimi önlemek amacıyla yapılmış bir taktik olarak görülebilir.
Medya Manipülasyonları-- Gerçeğin Üzerini Örtme Aracı mı?
Toplumu bu stratejik hamlelere ikna etmenin en etkili yollarından biri de medya üzerindeki hakimiyettir. Türkiye'deki medya organları, son yıllarda hükümetin söylemleriyle paralel hareket eden bir yapıya dönüştü. Medya, hükümetin attığı adımları ve politikalarını toplum nezdinde meşru göstermek için etkin bir şekilde kullanılıyor. Kahramanlık destanları, bölgesel liderlik propagandaları, zafer hikayeleri... Tüm bu söylemlerle toplumun dikkatini başka noktalara çekmek amaçlanıyor.
Medya sayesinde, toplumda bir “düşman” imajı yaratılıyor, devletin bu düşmanlarla ne kadar kararlı bir şekilde mücadele ettiği sık sık vurgulanıyor. Ancak aynı medya, perde arkasında gelişen olaylara dair net bir bilgi sunmaktan kaçınıyor. Örneğin, anayasa değişikliğiyle amaçlanan nihai hedef ya da DEP’li belediye başkanlarının görevden alınmasının perde arkasında neler olduğu konusunda toplum yeterince bilgilendirilmiyor. Bu durumda, medya, yalnızca tek bir görüşü ve amaca hizmet eden bir araç haline geliyor ve toplumun gerçekleri sorgulama kapasitesi köreltiliyor.
Türk Devletleri ile İlişkiler- Bölgesel Güç mü, Yoksa Yeni Bir Oyun mu?
Son yıllarda, Türkiye’nin Türk Devletleri ile olan ilişkileri ciddi bir şekilde ilerletiliyor. Bu ilişkiler, Türkiye’nin bölgede büyük bir güç olduğu ve artık kendi bölgesinde belirleyici bir aktör olarak hareket edeceği söylemleriyle destekleniyor. Ancak burada da farklı bir gerçeklik yatıyor olabilir. Türk Devletleri ile kurulan bu yakın ilişkiler, Türkiye’nin kendi gücünü artırmaktan ziyade, küresel aktörlerin Türkiye’yi yeni bir göreve hazırladıkları düşüncesini uyandırıyor.
Türk Devletleri arasındaki bu yakınlaşma, Türkiye’ye büyük bir güç olarak algı oluşturmak ve bölgedeki halkları Türkiye’nin liderliğine hazırlamak amacı taşıyor olabilir. Ancak bu durum, Türkiye’nin tam anlamıyla bağımsız bir karar alma yetisine sahip olduğu anlamına gelmeyebilir. Aksine, Türkiye’nin bu rolü üstlenmesi, küresel güçlerin Türkiye üzerinden bölgede yapmak istedikleri bir değişim senaryosunun parçası olarak görülebilir.
Büyük Oyun un Son Perdesi mi?
Bu olayların tümü, birbirine bağlı zincir halkaları gibi görünüyor. DEP’li başkanların görevden alınması, anayasa değişikliği, medya manipülasyonları ve Türk Devletleri arasındaki ilişkiler, Türkiye’yi bir noktaya sürüklemek isteyen "büyük bir el" tarafından yönetiliyor gibi. Türkiye, bu olaylar zincirinde hem bağımsız bir aktör gibi gösterilmeye çalışılıyor hem de aslında belli bir rolü oynamaya zorlanıyor.
Türkiye’nin "kahramanlık destanları" anlatılarak bağımsız bir güç olarak algılanmasını sağlamak, aslında uluslararası arenada üstlenmesi istenen bu rolün halk nezdinde kabul edilmesini sağlamaya yönelik bir manipülasyon olabilir. Kahramanlık destanları ile savaş kaybeden liderlerin bile toplum gözünde yüceltilmesi, toplumu uyutmanın ve farkındalığını köreltmenin bir yöntemi olarak kullanılabilir.
Toplum, Perdenin Arkasındaki Oyunu Ne Zaman Görecek?
Toplum, medyanın çaldığı düdüklere kapılmış, kendisi için neyin faydalı neyin zararlı olduğunu ayırt edebilme yetisini kaybetmiş durumda. Bu durum, halkın bağımsız bir şekilde düşünme kapasitesini köreltiyor ve manipülasyonlara açık hale getiriyor. Eğer toplum bu düdüklere kulak asmadan, olaylar arasındaki bağları sorgulamazsa, bu büyük oyunun bir parçası olmaktan öteye geçemeyecektir.
Türkiye’de oynanan bu stratejik hamleler, görünürde Türkiye’nin güçlenmesi için yapılıyor gibi görünse de aslında ülkenin kendisine verilen bir rolü oynamaya zorlandığının işaretleri olabilir. Toplumun artık, bu sahnenin önündeki perdenin arkasında neler olup bittiğini fark etmesi gerekiyor; aksi takdirde, kahramanlık destanları arasında kendi gerçeğini unutmuş bir halk olarak varlığını sürdürecektir.
Bahadır Hataylı/12.11.2024/Sancaktepe/İST