Her çağ, insanı dönüştüren yeni düzenler yaratır. Zamanın ve zeminin rengine bürünmek zorunda kalmanın dayatıldığı dönemlerde, bireyin kimliği ve kişiliği yavaşça silinir. Bu çağda, kimliğini koruyarak yaşamak bir meydan okumadır. Ama unutmamak gerekir ki, insanın asıl direnişi, başkalarının kalıplarına girmemek, kendi renginde ısrar etmektir. Kimliğini koruyamayan insan, ne zamana hükmeder ne de zemine değer katar.
Bir değirmen düşünün. Her gün dönmek zorunda olan bir değirmen. Değirmenin başına oturmuş bir grup insan, kolu tutan elleri değiştirerek değirmeni döndürmekle meşgul. O değirmenin dişlileri arasından geçenler, farkına varmadan öğütülenlerdir. İnsanlar, o devasa çarkların arasında rengini yitiren buğday taneleri gibidir. Kendilerini orada var edebilmek için başkalarının rengine bürünmeye çalışır, sonunda ne kendilerini yaşarlar ne de başkası olabilirler.
Ama neden? Bu değirmenin başında oturanların belirlediği seçenekler mi gerçekten tüm hayatımızı kuşatan seçenekler? Yoksa bize dayatılan bu seçenekler, kurnazca tasarlanmış bir illüzyondan mı ibarettir? İnsan, sorgulamadıkça kendine sunulan “doğru” yolları kabul eder ve kendi kimliğini tüketir.
Renklerin Gölgesinde Yaşamak
Kendini başkalarının rengine boyayanlar, bir süre sonra kendi varlıklarını yitirir. Zaman, zeminin bir yansıması gibi hareket eder; ama insan, zamanı yaşayan, zemini anlamlı kılan varlıktır. Kendi renginden uzaklaşan birey, bu anlamı kaybeder.
Bir düşün. Bu dünyada senin rengin nedir? Sana ait olan, seni sen yapan rengini neden unutuyorsun? Başkalarının rengini ödünç alarak mutlu olacağını mı sanıyorsun? Renklerini kaybeden insanlar, farkında olmadan başkalarının kölesi olurlar. Ve bu kölelik, özgürlüğün en sinsi düşmanıdır.
Zamanın ve zeminin rengine bürünenler, “başarı” dedikleri illüzyonla sarhoş olurlar. Kendilerini güvende hissettikleri kalabalıklara dahil olurlar. Oysa bu güven, bir tuzaktan ibarettir. Bu insanların içinde yaşadığı dünya, aslında sahte bir “renk cümbüşü”dür. Gerçekten renkli olanlar, kendi kimliklerinden ödün vermeyenlerdir.
Dünyanın Rengini Kim Belirliyor?
Zamanı ve zemini yönetenler, aslında hayatı tek bir renge boyamak isteyenlerdir. Herkesin aynı olduğu, farklı düşünmenin bir suç kabul edildiği, bireyselliğin yok sayıldığı bir dünya hayal ederler. Bu renksizlik, gücü elinde tutanların varlıklarını sürdürebilmeleri için şarttır. İnsanlar aynı düşünmeye, aynı yaşamaya ve aynı doğruları kabul etmeye zorlanır.
Ama bu durum kime yarar sağlar? Tabii ki hegemonyasını sürdürenlere... Renkleri kontrol edenler, hayatı da kontrol ederler. İnsanların kendi rengini keşfetmesini engelleyen bu sistem, bireyleri sıradanlaştırır, köleleştirir ve onlara sahte mutluluklar sunar.
Kendine gel, kardeşim. Sana dayatılan bu “renklerin” arkasındaki gerçeği gör. Bu dünyanın renkleri, bir yanılsamadan ibarettir. Çıplak kralın elbiseleri gibi, aslında yokturlar. Onları gerçek zannedenler ise başkalarının oyununda birer figüran olmaya mahkûmdur.
Kendi Renginde Israr Etmek
Bu düzenin dışına çıkmak kolay değildir. Başkalarının renginden memnun olanlar, kendi renginde ısrar edenleri dışlar. Cesur olmak, bu sahte düzenin karşısında dik durmaktır. Kendi renginde ısrar etmek, bir isyandır. Ama bu isyan, en haklı olandır. Çünkü insan, kendi rengini bulduğunda, dünyaya gerçek bir değer katar.
Sen de bu kararmış talihi değiştirebilirsin. Dünya seninle başlar. Zemine basan ayakların, zamanı yönlendiren düşüncelerin olduğu sürece bu düzeni değiştirme gücün var. Ama bunun için önce korkularını yenmelisin. Ürkeklik ve korkaklık sendromunu atmanın zamanı geldi. Sana “sus” diyenlere aldırma. Renginle var ol ve “ben buradayım” de.
Zamanın ve zeminin rengine bürünmeyenler, tarihin akışını değiştirenlerdir. Onlar, başkalarının boyadığı sahte dünyada figüran olmayı reddedenlerdir. Onların sesleri, yankılanarak çağlara ulaşır. Çünkü bu sesler, gerçeğin sesidir.
Bir Renk, Bin Anlam
Kendini sorgula. Seni sen yapan değerler neler? Hangi rengin peşinden koşuyorsun? Bu sorulara cevap bulduğunda, hayatının rotası yeniden çizilecek. Ama bu soruları sormadan yaşayanlar, başkalarının yazdığı senaryoları oynayarak hayatlarını tüketirler.
Unutma ki bu dünya, yalnızca güçlülerin değil, cesurların dünyasıdır. Kendi rengini bulmak, bu cesareti gösterenlerin işidir. Eğer sen de kendi rengini savunursan, bu düzenin boyasını silip, yerine gerçeği koyabilirsin.
Renklerin Özgürlüğü
Zamanı ve zemini değiştirecek olan sensin. Ama bunun için önce kendini değiştirmelisin. Kendi rengini keşfetmeli, başkalarının boyalarını reddetmelisin. Bu dünya bir değirmen gibi dönse de, sen o çarkların arasında öğütülenlerden olmamalısın.
Bu çağın maskeleri seni kandırmasın. Gerçek olan, senin kimliğin, senin rengindir. Onu kaybettiğinde, her şeyini kaybetmiş olursun. Ama o rengi koruduğunda, dünyayı değiştirecek güce sahip olursun.
“Kendi rengini bul ve bu renkle dünyayı boya.”
Zaman seninle başlar, zemin seninle anlam kazanır. Bu düzenin rengini değiştirmek senin elinde. Korkmadan, çekinmeden, “Ben buradayım!” diye haykır ve bu çağın uykuda olanlarına bir uyanış fermanı sun.
Bahadır Hataylı/17.12.2024/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder