Manipülasyon ve algı yönetimi günümüzün en rahat yönetme biçimdir. Eğer bu konuda gerekli ve yeterli bir beceriniz varsa, her zaman müşteriniz var demektir. Küresel üniter yapılanma, bölgesel ve yerel Milli oluşumların farklılığını ortadan kaldırmak için, o kadar kurnazca bir oyun oynuyor ki, gelecek nesiller bu oyunu kendileri için biçilmiş bulunmaz kaftanmış gibi gördüler. Manipülasyon sizin bakışınızı ve olayları anlama yönünüzü tamamıyla kuşatır ve size neyi nasıl algılatmak istiyorsa onu yapar. Genellikle bunda da başarılı olur. Çağımızın en kötü hastalığı böylesi bir virüsün tüm coğrafyalarda hızlı bir şekilde yayılarak yaşama imkânı bulmasıdır.
Ulusal devletlerin Küresel üniter
devlet içinde eriyerek yok olma döneminin çok hızlı ilerlediğine şahit
olmaktayız. Bu yeni devlet yapılanması sınırlardan çok, beyinleri yönetebilme
ve ortak hazlar oluşturma algısı yaratan devlettir. Bu devletin yeri yoktur,
sınırı ve gözle görülen belli bir güç ve kuvvet oluşturma gibi özelliklerini
göremezsiniz. Ama Metafizik olarak üzerinizde sizi hep yöneten ve başınızı
kesecek Sezar'ın kılıcı gibi durduğunu düşünerek yaşarsınız. Zaten Küresel
Üniter devletin de, oluşturmak istediği algı budur. Bu devlet anlayışını
oluşturmak için, az mı emek ve sermaye tükendi. Her şeyin sizin için yapıldığı anlatılarak,
gelişen çağın insani yaşamı kolaylaştırdığı ve yaşam kalitesini arttırdığı
vurgulanarak beyinlerde istila yaptı. Beyinleri kuşatan bu algı sonrasında
Küresel bir otorite olduğunu, insanlık için ortaya attığı her uyarı ile bunu
kanıtlamaya çalıştı.
Küresel Üniter devletin belli
bölgelerde gözle görülen ayakları vardır, ancak bunların onunla ilişkisinin
olduğunu kimse bilmez, apaçık ortaya çıkana kadar. Silah sektörüne, Gıda sektörüne,
sağlık sektörüne, medya sektörüne, hükmedenler bunların temel ayaklarıdır.
Ancak bunlar dışında belirleyici farklı unsurlarda bulunur, eğitim, din, bilim,
teknoloji, sanat, kültür ve ideoloji gibi... Üniter küresel devlet
diyebildiğimiz şebekenin varlığını korumak için, öncelikli ana ayaklar olmalıdır.
Toplumları biçimlendirmek ve kendisine bağımlı kılmak için de ikinci ara
bileşenleri devreye sokar. Her ne kadar siz farklı düşünmek isteseniz de
onların evrensel(!)olarak ürettiği ideoloji herkesin benimsediği ideoloji olur.
Dini farklılık gözetmeksizin hepsinde ortak nokta oluşturulur, hoşgörü gibi...
Kültür ise kültürsüzlük olarak anlatılmaz ama herkese kültürsüzlüğü bir kabuk
gibi giydirmenize rağmen, kültürü yaşatmanız çok zor olduğu için, Küresel
şebeke kültürsüz bir yaşamı İnsanlık evrensel kültürü diye yedirmeyi becerir...
Mesela giyim kuşamda dikkat ederseniz, dünyanın her tarafında yırtık yamalı ve
her yanında bir delik olan elbiseler rahatlıkla giyilebiliyor. Ama bu bir
toplumun kültürü olsaydı, ya aşağılanacaktı ya da ilkel bir yaşam olarak lanse
edilecekti. Ancak bunları oluşturan küresel şebeke belli bir amaç doğrultusunda
bunları hedeflediği için kimsenin oralı olmadığını, hatta 60'lık ninelerin bu
kültürsüzlüğü benimseyerek yaşadığına şahit oluyorsunuz.
İkinci bantta aktarmaya çalıştığım
özellikler, Küresel üniter Devletin kökleşmesi için kullanılan aparatlardır.
Bunların yerleştirilmesi çok rahat olduğu için, bölgesel halklar ve farklı
uluslar bu oyunlarda çok rahat rol alabiliyorlar. Onların rol tercihi zaten
yoktur, rol ona verilir ve o da oynamak zorunda kalır. Kimsenin ilgisini
çekmemiş olabilir ancak benim ısrarla direnerek kendi ülkemiz içindeki
farklılıkları görünce onların durup dururken neden hemen ortaya çıktığını
sorgulamaya çalıştığım çok olmuştur. Mesela Rabia diye bilinen ve Mısırdaki
Sisi darbesiyle gündeme gelen dört parmak işareti çok doğal bir sembol gibi
geldi hepimize. Ve öyle görmek istiyorduk, çünkü o işareti yapan bizden biriydi
ve onun herhangi bir olumsuzluğa bizi götüreceğine hiç ihtimal vermezdik, ancak
sorgulamanın insana kaybettireceği bir şey olamazdı. Zihinlerimize vurulan
prangalardan zihinlerimizi biraz özgürlüğüne kavuşturmak bize ne kaybettirirdi
ki, hemen korkarak sorgulamayı bir düşmanlık unsuru olarak görmek istedik.
Sorgulamanın olmadığı yerde insanlığın her türlü tecavüze uygun zemine
getirildiği bilinmelidir.
Rabia işaretiyle anlatılmak istenen
daha sonra çeşitli mitinkilerde rahatlıkla anlatıldı. Önce İşaret olarak
zihinlere kazındı, sonrasında anlamı açıklandı. Tek devlet, Tek Vatan, Tek Bayrak,
Tek dil... Bunlar çeşitli anlamlara gelebiliyordu, milliyetçilik duyguları
tavan yapan insanlar zevkten dört köşe oluyordu. Bunun dışında Kendi
kaderlerini kendileri belirlemek isteyenler rahatsızlık duyup bu konuda yazılar
yazıyordu, ayrıca dünyaya hükmeden Küresel baron şebekesinin keyfine diyecek yoktu.
Çünkü onların oluşturmak istediği algı, bilerek ya da bilmeyerek en yetkili
ağızlardan anlatılarak toplumda içselleştiriliyordu. Bundan sonraki akışın çok
kolay olmasından dolayı bu çalışmalarla amaçlarına hizmet eden dünyadaki farklı
devlet liderleri ödüllendirilmeliydi, âmâ kendilerinin anlaşılmaması için de
belli zorluklar oluşturmaları gerekiyordu. Tam da dedikleri gibi yaptılar ve
bunu başardılar.
Tek devlet Oluşuyordu, çünkü dünyaya
hükmeden tek otorite vardı, soyut ama etkisi her yerden hissedilebiliyor hatta
çok güçlü etkiye sahipti. Tek Vatan olmak için sözler veriliyordu, Lüksemburg’daki
toplantıda Ülke liderlerinin saygı ve tazim duruşlarıyla ışıklar içinde açılışı
yapılan, aslında çıplak Kralın görünmeyen gücünü kutsamaydı. Yani Dünya
vatandaşlığı konuşulmaya başlandı, dünyanın güç dengeleri yeniden oluşuyor
diyerek, dünyanın merkezini nötr göstererek herkesin dikkati bu güç merkeziyle
bütünleştirilmek isteniyordu. Ne yazık ki bu görünmeyen soyut güç merkezi, insanların
kurtarıcı olarak beklediği tek güç galine geliyordu. Bundan sonra Ülkelerin
sınırları anlamını kaybediyor, doğrudan vatanın dünya olduğu tek tip canlı
tasavvuru yapılıyordu. Bu canlılar için tek Bayrak oluşturuluyordu, bu bayrak
Haz bayrağıydı. Toplumsal inançlar ve kültür üzerinden var olan değerler imha
edilerek, insanın sadece libidoyla alakalı isteklerinin ön plana çıkarılarak
kutsallaştırılması sağlanıyordu. Bunda başarı sağlandı mı dersiniz, büyük
oranda sağlandı görünüyor, sadece ulaşılmayan Latin Amerika ve Bazı Afrika
ülkeleri hariç tüm dünya halkları bu transa girmiş gibi... Diğerleri de zaten
kendiliğinden katılmak zorunda kalacaktır. Ortak dil algısı ise başlı başına
herkesin rahatlıkla konuşabileceği ve o dilde kendisini bulacağı bir dil
olmalıydı. Bu duygu ve düşünceleri anlatmak için kullanılan yapay işaret
sistemi olmaktan çıkacak, bir kaç kelimeden oluşacak teknolojik kuşatmanın
dayattığı, dijital çağın dili olan soyutlanma dili olacaktı. Ne yazık ki bunda
çok başarı sağlandı. İnsanlar arası yakınlaşmalar kurşunlandı. İletişim
kanalları imha oldu, birbirini anlamayan ve anlamak istemeyen diller arasına
girdi konuşma dili... Ortak dil teknoloji oldu, teknolojik yolla
anlaşılamayacak kimse yoktu, ancak anlaştıklarınızla aynı mekânda olmanız birbirinizi
görmeniz gerekmiyordu. Onun için her fert insan olarak var olan fert
kimliğinden çıkarak birey oldu, sonrasında kendi gettosuna girerek yaşamını
orada sürdürmeye başladı. Çünkü bu yaşamın insanları bir araya getirip tehlike
oluşturması düşünülmüyordu. Tüm bunlar gösteriyor ki, size sunulan mavi
boncuklar ile o boncukların içinde ne olduğu çoğu zaman saklı olabiliyor. İşte
bu da bir manipülasyon sürecidir. Yani insanları istediğiniz şekilde yönetmek
için, onların hoşuna giden sözler ve hedefler göstererek, onları peşinize
takarak kendi hedefinize götürmüş olursunuz.
Manipülasyonda, Hedef daima gizli
tutulur, hiçbir zaman gösterilmez, âmâ hedefe hizmet edecek insanların hoşuna
gidecek bazı uyaranlara çokça yer verirsiniz, insanlar onları görünce
peşinizden gelirler, sizin için o değerlerin bir anlam ifade ettiği düşünüldüğü
için, sizlerin yanlış yapma ihtimaliniz düşünülmez. Dolayısıyla rahatlıkla
amacınıza varmış olursunuz. Günümüzdeki manipülasyon yönetimi, doğruları
söyleyerek sizi yalan olan bir hayata taşıma aracıdır. Yani Bir Koçu
kasaba götürürken ona arpa vererek arkanızdan koşturmanız gibidir. Hatta
olta balıkçılığı da böyledir. Aslında o balığı yakalayıp yemek istersiniz ama o
balığa o isteğinizi açık açık belli ederek onu tutamazsınız. Oltanın iğnesi görülmeyecek
şekilde ona yem yerleştirirsiniz, Balık kendisi için tam bir yiyecek olduğuna
inanıp, onu yuttuğunda yem bitince iğne boğazına takılır ve ancak balıkçının
onu yakalamasıyla iğne çıkar. Balığın sonu balıkçının hazı olur. İşte
Manipülasyonla insanlık böyle kandırılmaktadır. Buna rağmen hala insanlık
kendisi için yapılanların, onu kurtarmak olduğuna inanmaktadır. Yazıktır ben
şahsen insanın bu kadar basit bir yaşamın kurbanı olacak düzeyde olduğunu
düşünmüyorum. Çünkü Allah öyle muhteşem bir donanım kurmuş ki, onun yazılımına
virüs girdiği için, donanım iflas etmiş görünüyor. Bu yaşamları unutarak
kendimizle olan hesaplaşmamızı çok ciddi yaparak ayağa kalkalım... Ve dünya
devleti vatandaşı olmayacağımızı Küresel güçlere haykıralım... Millet olarak
dosdoğru adam gibi nasıl yaşanılır bunu ortaya koyalım...
"Siz hala anlamayacak
mısınız..."Rabbimizin
bu mesajını anlayanlardan olmak umuduyla herkese selam saygı ve en içten
muhabbetlerimi iletiyorum...