Bu Blogda Ara

24 Ocak 2022 Pazartesi

SİYASETİN LİMANI AHLAK GEMİYİ ÇIKARAN KAPTAN

 Siyaset üretmenin sonuna mı yaklaşıyoruz diye bazen sormadan edemiyorum… Ülkemiz gereceğini dikkate aldığımda, iktidardan, muhalefetten, hatta meclis dışı kalan siyasi partilerden, STK’lardan ve Siyaset bilimcilere kadar siyaset ekseninin dışında bir yaşam var gibi görüyorum. Toplumsal yaşamın sorunlarının çözüme kavuşması, geleceğin planlanması, nesillerin gelecek yaşam düzeylerini huzurlu bir toplumda sürdürmelerinin yollarının oluşturulması, kanunların ve Hukukun insan doğasıyla uyum haline gelmesi için çabalayan ortamları göremiyor olmak böylesi düşüncelerin oluşmasına haliyle katkıda bulunmaktadır.

Ülkemizde siyaset nasıl anlaşılmaktadır, doğrusu bunu anlamakta zorlanıyorum. Köyden insanların oyunu alacak diye siyasetle yakından uzaktan alakası olmayan birinin karşınıza siyasetçi olarak çıkmasına çok alışkınız. Üç beş parası olanın ve arkalarına da onlara destek olacak ciddi bir para kaynağına ulaşıldığı zaman hemen bir siyasi parti kurma süreci başlayabiliyor. Aslında bunlar bir siyasi oluşum ve siyasetle doğrudan ilişkisi olan oluşumlar değildir; sadece ülkenin gelir kaynaklarını biraz olsun biz nasıl tüketiriz ve istediğimiz alanlara nasıl yönlendirebiliriz diyenlerin politik kurnazlıkları olarak tanımlanması gerekir.

Politik kurnazlıkların ve politikaya dair ayak oyunlarının siyaset olarak görüldüğü ortamlarda siyaset dışı oluşumlar toplumsal yaşamı dizayn etmeye başlar. Siyasetçi, genelin menfaatlerini gözeterek toplumsal yaşamı daha kaliteli düzeyde yaşatmak için çözümler oluşturmaya çalışır. Yönetim anlayışlarını da daima yeni koşullar karşısında yenileyerek, kaybedeceği menfaatlerin hesabını yapmadan, kazanımları dikkate alarak mücadele verir. Çatışma ve kaos ortamlarının oluşumuna kapı aralamaz, çünkü oluşturacağı her kaos ortamı onların işini daha fazla zorlaştıracağı gibi, hem zaman hem de sermaye kaybına neden olabilir. Siyasetçi bunları dikkate alarak kendi yaşamını ve çabasını zorlaştıracak ortamların oluşmasına fırsat vermez. Siyasetçi, entelektüel, aydın, sosyal yönü güçlü, iletişim becerisi yüksek, merhametli, kuşatıcı ayrım gözetmeyen, tüm yönetiminde olan insanlara aynı oranda uzak ve aynı oranda yakın olmak zorundadır. Günlük, spontane eylem ve düşüncelerden yola çıkarak potansiyel bir tehlike arz eden bir kitle ile sürekli savaşıyormuş gibi gerilim katsayıları yüksek, enerji debisi düşük karanlıklara davetiye yazan pozisyonda olamaz.

Siyasetçi, öncelikle ortak aklı ve realiteyi dikkate almak zorundadır. Muhalif bir güç olduğunda da, sadece devlet imkânlarından istifade eden ve iktidarda olanlara saldırmak ve yapacağı işlere fren olmak zorunda değildir. Muhalefet, bir aracın yürümesi için araca ne kadar katkı sunabiliyorsa onları ortaya koyan olmalıdır. Oysa bizde muhalefet demek, iktidarda olanların bakışıyla bir sorunun çözümüne bakmıyorsa onların önüne nasıl engel olabilirim ve bunu yaptırmam diye düşünmektedir. İktidar da, kendisi bir önerge vermemişse önerge muhalefetten geliyorsa, doğru ve toplumun faydasına da olsa, içeriğine bakmaksızın onu reddetmek üzere formatlandığı için, toplum yararına siyasetçiler oluşmadığını görmekteyiz. Dolayısıyla, farklı ideolojik yaklaşımda olanların ülkenin gelirlerini yönetmek ve kendilerine geniş imkân ve alanlar oluşturmak için ülkenin yönetimine gelmesi, onların çok iyi siyasetçiler olduğu anlamına gelmemektedir. Mesleği siyasetçilerden oluşan ve o alanda ciddi çaba ve emek sarf eden insanlar ülke yönetimine gelmesi gerekir. Ülke yönetimi başlı başına en önemli iş olmasına rağmen, kim olursa olsun gelsin, iyi parmak kaldırıyor ve yöneticilerin sözünden çıkmıyorsa siyasetçi olabilir gözüyle bakılmaktadır. Böylesi ortamlarda Ülke sorunlarını kendisine dert edinen siyasetçiler değil, sadakati karşısında ne kadar karşılık alacağını hesap eden politik ayak oyuncular ülke yönetmek için sahneye çıkar. Bir Hastaneye ziraat mühendisini doktor olarak atayabilir misiniz, oradaki insanlar onun olmasını istese bile, ancak geçmişte bu anlamda fazla mezun veren okulların istihdam edemediği mezunları, okullara öğretmen olarak atandı, eğitimin geldiği noktaya hepimiz şahit olmaktayız.

Tüm mesleklerden oluşan insanlar, siyaset alanında ciddi akademik çalışmadan ve yeterli donanıma sahip olmadan ve o konuda gerekli sertifikaları, işin uzmanı siyasetçilerden almadan bu işin içine sokulmaması gerekir. Kim olursa olsun gelsin ülkeyi birlikte yönetelim demenin böylesi ortamlardaki karşılığı, gelin hep birlikte bize yakın olanlarla birlikte yönetime gelelim ve imkânları istediğimiz şekilde birlikte kullanalım demektir. Toplumda hiç olan, hiçbir karşılığı olmayanların siyaset ortamına girdikten sonra bir karşılığı oluyorsa, bunun anlamı, karşılıksız basılan paranın piyasaya girerek piyasaya ortak olması gibidir. Piyasası olan siyasetçiler ülke yönetimine geldiği zaman toplumda bir karşılığı olacaktır. Toplumda karşılığı olmayan tedavülden kalkacak anlayışlar, siyaset bilimi içinde yer bulabiliyor ve politik oyunlarla toplumsal yaşamı dizayn edebiliyorsa, siyaset dışı yaşamların siyasetin yerine geçmeye başladığı göze çarpar. Bizim toplumda da böyle bir sürece doğru gidiyoruz gibi geliyor bana… Çünkü siyasi olarak konuşulması gerekenler konuşulamıyor, toplumsal sorunlar kişisel sorun haline getirilip, kişiler arası düelloya dönüşüyorsa, toplum yönetimi yavaş yavaş yerini ring gösterisi yapmak için ringe çıkan boksörlerin yaptığı maça dönüşüyor. Bu maçta da duygusal bağlarla boksörler ile taraftarlar arasında bağlar kurulur. Boksörlerden hangisi daha çok taraftar toplayıp tezahürat alııyorsa o desteklenir, diğeri ringden mağlup ayrılır bir sonraki maça gözünü diker… Ülkemiz politik arenasında da siyaset bundan hiç mi hiç farklı olduğunu düşünmüyorum…

Bu örnekler, siyasetin nasıl oyunlar içinde oyun olduğunu görmemiz açısından sanıyorum biraz açıklayıcı olmuştur. Siyaset kişisel bir uğraş alanı olmaktan ziyade toplumsal yaşamın olduğu yerde olmazsa olmaz bir değerdir. Siyaset ilminden ve biliminden yoksun kafalar toplumsal kuşatıcılık içinde toplum düzenini sağlayacak yönetimden uzak olurlar. Bu eksikliği ortadan kaldırmak ve boşlukları doldurmak için yeni yöntemler geliştirmeye başlarlar. Çünkü insanda karmaşık duygular vardır. Bu karmaşık duyguların vermiş olduğu gerilimlere bağlı oluşan eksiklikleri gidererek rahatlamak için, insan kendisine sivrilecek alanlar açmaya çalışır. Açılan bu alanlarda sivrildiği zaman bulunduğu yerdeki eksikliği giderdiğini düşünerek yeniden kendine gelmeye çalışır ve ondan sonra sürecin nasıl bir yol izleyeceğine kendisi bile karar veremez. Farkında olmadan kişi sağlam zemin diye düşündüğü dibini bilmediği bir yere demir atar, bu demirleme çoğu zaman kendi isteği doğrultusunda olmaz, etraftan gelen tezahüratlar onun demir atacağı yeri belirler…

Yani siyasetin gemisini siyasetçi iyi bilmek zorundadır. Siyasetçinin işi geminin dümenine doğru oturmak ve mürettebatı o işle ilgili insanlardan oluşturmaktır. Yolcular gemi kaptanına müdahale diyor ve geminin yanaşacağı limanı onlar gösteriyor, geminin dalgalara karşı nasıl yol alması gerektiğini yolcular belirliyor ve kaptana sadece dümeni çevirmek kalıyorsa, o gemi batmayı çoktan hak etmiş demektir. Siyasetçi Azgın dalgalar arasında gemisini dalgalara rağmen karaya çıkaran bir kaptan olmak zorundadır. Kaptan denizin ve geminin nasıl ki tüm özelliklerini bilmesi gerekiyor, iklim ve meteorolojiyi yakından takip etmesi gerekiyorsa; siyasetçi bu özelliklere sahip olmadan toplum okyanusuna açılma hakkına sahip değildir. Toplumsal okyanusta toplum girdabına yakalananların batması bir geminin batışından çok daha tehlikeli olacağı için siyasetçi siyaset ilminin zirvesinde olmak zorundadır…

Bizim toplumda Siyasetçilerin toplumsal okyanusta iyi kaptan olmadıkları apaçık ortadadır, çünkü toplumda her fert bu geminin batmadan nasıl bir iskeleye yaklaşmasını konuşuyor ve herkes en iyi kaptanın kendisi olduğunu söylüyorsa, demek ki gemi kaptansız ya da gemi dalgalarla baş edecek düzeyde denizin kurallarını iyi okuyamayan bir kaptanla yol almaktadır anlayışı ortaya çıkar. Kendi ortamımızdan yola çıkarak diyorum ki, yeni bir siyaset anlayışı gelişmek zorundayız. Bu siyaset anlayışını, kendi kültür kodlarımızı üzerinde en iyi taşıyan tarihi kişiliklerimizden almak zorundayız. Yusuf Has Hacip, Farabi ve Edibali gibi insanların ortaya koyduğu ilkelerin, toplumsal yaşamı idare edecekler için birer başyapıt olduğu idrak edilmek zorundadır.

Siyaset gemisi karaya vurmuş, buradan çekicilerle yeniden engin denizlere açılma imkânı varken, bulunduğu yerin en iyi yer olduğuna inanıp oradan gemiyi denize açtığımızı sanırsak, şunu bilelim ki bu gemi buradan denize asla açılamaz olsa olsa daha fazla karaya demirler. Siyaset gemisinin karaya demirlemesi demek; Totaliter teokratik yaşamın rüzgârının yağmur getirmeyen bulutlarının semamızı kuşatıyor olduğunun ortaya çıktığı anlar demektir. Çünkü Karaya geminin oturduğunu bilgi olarak izah edemediğiniz zaman, öyle olmadığını söylersiniz aksini düşünenlere de düşündüğünden doğru potansiyel tehlikeli muamelesi yaparsınız, etrafınızdaki insanların da sizin söyleminize inanmasını beklersiniz. Yani totaliter teokratik bir algıya dayanan yaşamı, farkında olmadan insanlığa armağan edersiniz.

Bunu gören her politik oyun kurucu anlayış kendi anlayışını dayatarak bu süreci götürmeye çalışır ki, bunun adı siyaset olmaz; siyasetsizliğin insanları getireceği son nokta olur. Bu duruma gelmeden ya da böylesi ortamların oluşmasına fırsat vermeden siyaseti Siyasetle yapalım… Siyasetin limanı ahlaktır, ahlakı olmayan bir siyasetin gemisinin nerede demirlediğinin hiçbir önemi yoktur. Biz ülkemizi yönetecek siyasetçilerin ahlak limanından denize açılmasını ve tekrar ahlak limanına dönüp demir atmasını bekliyoruz… Bu bakış açısı, bir anlayış kazandırmak ve kafalarda soru işaretleri bırakarak insanların yeni zihinsel kurgu üretebilmelerine faydalı olmak amaçlı kaleme alınmıştır… Faydalı olmasını rabbimden temenni ediyor, ahlaki bir limana demir atmak ümidiyle siyasetçilerimizi kendi menfaatlerinden uzak toplum menfaatlerini sabırlara koruyarak siyaset gemisini ahlak limanına demirlemeye davet ediyorum…

Selam saygı muhabbet ve dualarımla…

Bahadır Hataylı/22.01.2022/21.33

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!