“De ki: "Rabbim
bana adaleti emretti. Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız
kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na
döneceksiniz.” Araf:29
“Rabbim bana adaleti
emretti.” Adaletin
olmadığı yerde Tevhitten asla söz edemeyiz. Allah’ı birleyen ve yegâne güç
sahibi Allah olduğuna inanan, ancak mutlak adaleti tesis edebilir. Allah’ın
hesaba katılmadığı bir yaşamda, adaletin tecelli edeceğini beklemek sadece
imkansızı imkanlı hale getirmek gibidir. Yani yeri göğe, göğü de yere indirmek
nasıl ki mümkün değilse, bu da mümkün değildir. Nerede olursanız olunuz yüzünü,
secde için sadece Allah’a yöneltin. Yeryüzü despotlarının, bankerlerinin,
menfaatlerin, haydutların emperyalistlerin, tağutların önünde eğilip te,
Allah’a yüzünü çevirdiğini sanan maymuni bir yaşamın canlı denekleri olmaktan
kurtulmadığımız sürece; asla adaleti tesis edemeyiz.
“Rabbim bana adaleti
emretti.” Bu yeryüzünde yaşamamızın temel gayesi adaleti gerçekleştirmek
için mücadele etmektir. Adaleti tesis ve temin etmek için mücadele edenlerinin
dışındaki, tüm mücadeleler anlamsızdır. Allah nasıl ki kâinata bir denge düzen
ve vird koyduysa, yarattığı bu canlılar aleminde de öyle bir virdin
gerçekleşmesi halinde adalet ortaya çıkar. Adaletin olduğu yerde tevhit
anlaşılır. Hak ile batıl arasındaki farklar anlaşıldığı zaman, insanlar kendi
hür iradeleriyle hak ve batılı seçebilecek ortama kavuşurlar. Hakkın hak olarak
yaşanması ve batılında batıl olarak tanınması ve onu tercih edenlerin ahirette
hesabının görülmesi için, tam anlamıyla bir aydınlanma gerekmektedir. Bu
aydınlık ortamın oluşması için; adalet sisteminin yeryüzünde tek kıstas olarak alınması
hem zorunlu hem de gereklidir.
“Rabbim bana adaleti
emretti. Tüm
elçilerin geliş gayelerine baktığımız zaman, Tevhidin yerleştirilmesine hizmet
ettikleri bilinir. Tevhidin arkaplanında bulunan gerçek aslında şudur, diye
inanıyorum. Tevhit her alanda Allah’ı birlemek ve ona hiçbir şeyi ortak
etmemektir. Eğer yeryüzünde yaratılmışlar kendisini, Allah’ın bu vasıflarına
sahip olduklarını sanarak, insanlığı ifsat etmeye başlamışsa, denge düzen ve
vird bozulmaktadır. Bu düzenin bozulması insanlar arasındaki eşitsizlikleri ve
farklılaşmaları ortaya çıkarmaktadır. Bu da kimi insanların ilahlaşmasına, kimilerinin
de köleleşmesine neden olmaktadır. Yani ticarette, hizmette, mevki ve makamlar
arasında ciddi anlamda ayrışmalar oluşmakta; tam anlamıyla zulüm mekanizması
işlev kazanmaktadır. İşte, Tüm elçiler bu dengeyi bozanların bozduğu dengeyi
onararak, adaleti tesis etmek ve insanların ancak yaratıcıya kul olmaları
gerektiğini anlatmak için gelmişlerdir. Bu hakikati görmediğimiz müddetçe,
insanları hangi ameli ibadetlere zorlayarak; Allah’a kulluğa çağırabilirsiniz.
Bireysel yakınlaşma ve yaratıcıyla aradaki iletişimi kolaylaştırmak adına,
Allah’ın kullarından istediği ferdi ibadetleri hayatın odağına yerleştirip,
odağı da kenar kıyı ve köşe yaparsanız, din insanların yaşamındaki anlamını
kaybeder. İslam’ın, yani tevhidin odağında adalet vardır. “Çünkü Allah adaleti emretmektedir. Adalet üzerine ikame
edilmeyen bir inanış, asla ve kat’a, Allah’ın gönderdiği din olmaz. Adalet, tüm
yaratılmışların yaratılış doğasına, fıtratına uygun yaşayacağı, taşın çöpten,
ağacın ottan, koyunun kurttan şikâyet etmeyeceği düzeyde bir yaşamsal ortam
oluşturmaktır.
“Rabbim bana adaleti
emretti. Adalet kavramının, evrensel nesnel ve tüm yüreklerde kolaylıkla
aynı anlamlara gelecek bir kavram olduğunu, neredeyse yeryüzünde bilmeyen
yoktur. Böyle evrensel bir değeri tesis etmeyi bırakıp, insanların
ideolojileri, inançları, kılık kıyafetleri, kültürleri, renkleri ve
cinsiyetleri üzerinden bir tanımlama yaparak; insanlığa ideal bir sistem
sunduklarını sananlar sadece zulmün ve karanlığın kökleşmesine katkıda
bulunurlar.
Adalet kavramı, nesnel ve vicdanlarda karşılığı olan bir
kavramdır. Vicdanları etkisi altına almayan ve insanların iç dünyalarında
depreşmelere neden olmayan, içgüdüleri konuşturmayan bir kavramla insanlık
ortak paydası oluşturamazsınız. Onun için Göklerin ve yerin Rabbi, bize adaleti
emrediyor. Çünkü adalet varsa, diğer alanlarda söz hakkı ve konuşma hakkınız
doğar. Bunu bilen Rabbimiz bize adaletin şahitliğini hakkı ile yapmamızı ve
yeryüzünde bozgunculuk yapmamamız gerektiğini anlatmaktadır.
“Her mescitte yüzünüzü
O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın.” Yüzümüzü sadece ona doğrultmak ve
dini sadece ona has kılanlar olarak yaşamak bize emredildi. Yönümüz, yüzümüz
Allah’a döndürülmüyorsa, adaletin şahidi olmamız çok zordur. Dini sadece
Allah’a has kılanlar, ancak adaletin gereğini yaparlar. Allah’a rağmen, başka
hesaplar peşinde olan bir anlayış, adaleti kendi tarafına yontmayı gerçek
adalet olarak tanımlayabilir. Oysa dini sadece Allah’a has kılanlar, hesabın
çok ince ayrıntılarını hesap ederek, yeryüzünde dosdoğru yaşamaktan haz
alırlar. Allah’a yalvarıp ona dini has kılabilmenin en önemli koşulu; adil
olmaktan geçer. Adaletli olmak kimseyi kazanmak ve kırmak adına olmadığı zaman,
sadece Allah’a kulluk gerçekleşir. Allah’a kulluğun, “Rabbim bana adaleti
emretti” anlayışından geçtiğini idrak edemeyenler, hayatlarındaki ilahların
sayısını sayacak zamanları olamaz.
“İlkin sizi yarattığı
gibi Ona döneceksiniz.” Hiçbir şey iken bizi bu aleme gönderen Rabbimiz, burada elde
ettiklerimizi tekrar bizden alarak, bizi yarattığı gündeki halimiz gibi
kendisine döndürecekse, bu zulmün anlamı nedir diye düşünecek beyin ve onu
anlayacak yürekler ancak adaletin temsilcisi olabilirler.
Sizin elinizdekiler bir gün tükenir ama Allah’ın yanında
olanlar asla tükenmez. Tükenmeyen hazinelerin ve nimetlerin sahibi, bize
verdiği nimetlerle, yeryüzünde onun istediği emanetleri koruyarak ve insanlar
arasında adaletin şahidi olarak yaşamamızı istemektedir. Çünkü Allah adaleti
bize emretti. Adil olan ve adil olanları seven bir yaratıcı, bizden ancak
adaletle hükmetmemizi ve adaleti gözeterek yaşamamızı istemektedir.
Adaletin tartısında tartan ve tartılanın eylemleri dışında
hiçbir özellik barınamaz. Ne sizin inancınız ne inanmayışınız sizi asla farklı
kılmaz. Paranız malınız, cübbeniz, soyunuz, cinsiyetiniz, makamınız,
taraftarlarınızın çokluğu vs. gibi hiçbir unsur sizi farklı görmek için bir
neden olamaz. Çünkü adalet karşısında herkes nötrdür. Adalet ancak sizin nötr
olan rakamınızın önüne ve arkasına geçecek sayıyı vererek ya sizi artıya ya da
eksiye geçirir. Adaletin tecelli etmediği yerde hangi kanun olursa olsun daima
sizi alçaltır.
Adalet, yüceliğin, insan olmanın Yaratıcıya yakın olmanın
otobanıdır. Bu otobanı trafiğe kapatarak hangi toprak ve kumlu yollardan
insanlığı taşımaya çalışırsanız çalışınız, asla huzurlu mutlu bir hayat
otoparkında konaklamayacaksınız. Huzurun olmadığı ve farklılıkların
anlaşılamayacağı, yüzlerin Allah’tan başkasına döndüğü ortamlarda, şirk dini
insanlığı sömüren bir ahtapot gibi büyür.
Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na
yalvarın.
“De ki, Rabbim bana
adaleti emretti.” Onun
gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa yapmakla beni mükellef kıldı. Tarihin yönünü
karanlığa götürenleri tanıyarak, hayata yeniden başlamam gerektiğini bana emretti. Ey insan
kalk ve Rabbine dön, hangi mescitte olursan ol, dini sadece ona has kılarak,
ilk gün geldiğin gibi ona döneceğini unutma…” Bunlar Allah’ın bize tayin ettiği
ve emrettiği buyruğudur. Kim Allah’ın buyruğundan yüz çevirirse, bilsin ki,
Allah buyruğuna karşı gelenleri asla affetmez.”
Adil bir yaşamın kollarında, sevgi, saygı ve barış dini olan
rabbimizin buyruğunu yaşayarak adaleti tesis edip, kan göz yaşı ve acıların
silinmesi için ayağa kalkmaya hazır mısınız?
Erol KEKEÇ/09.01.2018