“De ki: "Biz, Allah’ın yerine bize ne faydası dokunan ne
de zarar verebilen şeylere mi yalvaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten
sonra topuklarımızın üzerinde gerisin geri mi dönelim? Tıpkı kendisini doğru
yola çağıran arkadaşları (uzaktan) "Bizimle gel!" diye seslendikleri
halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne
koşturan kimse gibi (mi olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allah’ın
rehberliği, yegâne rehberliktir ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine
teslim etmekle emrolunduk,” Enam:71
İnsanlık günümüzde bir kör ebe oyununda rol kapabilme
derdinde. Sesime gel diyene karşı gözleri kapalı halde koşup, hakikate
varacağını nasıl da kabullenmiş durumda…İnsan önce kendisinin sahtesini
yarattı, sonrasında bu sahte kendisine kabullendireceği, nesneler dünyasında
yeni bir çalışmanın içine girdi. Sahte insanlara, yaratılış özelliklerini monte
etmek öyle kolay olmayacağı için, o sahte insanın dünyası, gerçeklikten uzak,
sahte yaşamlar gülüşler, eylemler ağlamalar kazanımlar, aileler, çocuklar,
eğlenceler ve ideallerle buluşması sağlandı. Bu sürecin tamamlanmasıyla, içinde
yaşadığımız bu sahte yaşam alanlarındaki hayatlarımız ortaya çıktı. İnsan
kendini kaybettiği halde, neyi aradığını anlamadan bu arayışın kollarında
yorgun ve bitap düşerek akşam ve sabah arasında git gelleri oynar oldu. Oysa
şunu birazcık idrak etseydi ne kendisini kaybeder ne de anlamsız arayışlar
peşinde koşarak, birikimlerine anlam veremez hale gelirdi…Allah’a yakın olan,
onunla bağları sağlam kurulmuş olanlar bu yaşamda başka ne arar ki, Allah’ı
kaybetmiş olanlar onun dışında neyi arayıp bulacaklar ki, Allah’ın yaşamdan
çıkarıldığı bir düşüncenin insanlığı götürebileceği bir mutluluk ve sükûnet
ortamı hiç olmayacaktır.
İnsanın kendi özünden kopuşu, kendi özünü kendi yaptığı
nesnelerin içinde arar hale gelmesiyle yoğunluk kazandı. Doğal yaşamın
kollarında varlığın ne olduğunu anlamamış olanlar, hep bir arayış içinde
olduklarından ve bu arayışlarını da gök kubbe içinde aradıklarından hakikate
daha yakın bir yaşam oluşturdular. Yani kendi özlerinden ve yaratılış
hamurlarından kopmadılar. Ancak yaratılış hamurundan uzaklaşan insan,
gelişmişlik diye bildiği, anında tüm isteklerine kavuşabildiği bu çağda,
kavuşmadığı ve asla kavuşamayacağı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğundan da
habersiz kaldı. Günümüzün en acımasız dişlileri arasında parçalanan ve öğütülen
insan, kendi arayışını sürdürüyor olsa da ne aradığını kendisi bile bilmiyor.
Ondan dolayıdır ki, asla bir daha kavuşamayacağı kendisini kaybetti insan…
Kendi varlığını, sahip olduğu ve kendisine sunulmuş olan
sahte yaşamın içinde, kendisinin dışında bir iç huzursuzluk ve boşlukların
kışkırtmasıyla, arayışını sürdüren insan, aslında böylesi çatışmaları yaşarken de
bu yaşamına gelecek nesilleri alıştırmak için bir görev üstlendiğini de fark
etmiyor. Ne garip değil mi, fıtrat duvarlarını parçalamış bir varlık, bu
aşamadan sonra edilgen bir varlık olmanın dışına çıkıyor ve kendi türüne karşı
da önemli bir görevi üstleniyor.
Allah’tan bağımsız hiçbir anlamı olmayan, kendiliğinden
varlık sahnesinde varlığı olmayan bir atmosferi, gerçek yaşam olarak
kabullendikten sonra kopuşun arkası gelmiyor. İnsanlığın bu kadar hızlı
değişimi ve hakikatten koparak uzaklaşması kendi özüyle olan bağlarını koparmasıyla
ilgilidir. Bir tohum, bitkinin özünü taşıyorsa, o öz mutlaka aslına uygun
olarak, bir gün ortaya çıkar. Ancak insanın özünü tanımlayan insan olma
özelliğini barındıran tohumlar, tahribata uğradığından, o tohumlar kendi özüyle
var olan bir varlığı ortaya çıkaramaz.
Geldiğimiz nokta da çok acı tablolarla karşılaşmaktayız.
Kendi özüyle arasına mesafe koymuş, gerçek kimliğiyle örtüşmeyen yaşamı, gerçek
yaşam gördüğü için, kendi bozulmuşluğunu kendi dışındakilere de hakikat gibi
dayatarak, insanlığın özünün değişimine hız kazandıran ifsat kaynağı olurlar. Dolayısıyla bu yaşamlar, pasif ve edilgenliği
terk ederek başkalarını ortadan kaldırmak ve ifsat etmek için aktif bir görev
üstlenir.
Günümüzde kimlik kaybına uğramış, sahte, özünü kaybeden varlıklar,
kuşatılmışlıklarını insanlığın kurtuluş reçetesi olarak gördükleri için, her
geçen gün insanlığı uçurumun kenarına taşımaktadırlar.
Allah’ın yerine konulmak istenen ve hatta konulan, onlar
olmazsa yaşamın olmayacağını iddia edenler, kendilerine faydası yokken bizi de
kendi bataklığına çekmeye çalışıyor. Üstelik Allah doğruyu göstermiş ve bizi doğru
yola iletmiş olmasına rağmen, böylesi karanlıkların uygulama alanındaki
denekleri olursak, Allah’tan başka bir kurtarıcımız da olmayacaktır. Allah’ın
çağırdığı yaşam mutmainlik ve sükûnet üzerine oturmaktadır. Küçücük bir endişe
barındıran ve acaba olabilir mi, gibi zihinden geçen hastalık halleri, insanı,
Allah’ın gitmemizi istediği yolun dışına atar. Çünkü bu yolda yürürken şirket
hukuku asla geçerli değildir. Şirket sözleşmesine uyan, şirket ortaklarının
istediği gibi bir yaşam olsa da Allah bir değer vermeyecektir. Şirket ortakları
kendi arasında anlaşarak bir görev bölümü yapabilirler, hatta herkes bu görev
bölümüne uygun en iyi düzeyde rollerini oynayabilir. Ancak bunların şirket
işlerinde çok başarılı olmaları, onların çok doğru oldukları anlamına gelmez.
Çünkü Yaratıcı şirket hukukuna göre yaşamayı değil, Muvahhit olarak, mutlak
gücün belirlediği istikamette yol almamızı istiyor.
Bu kadar keşmekeşlik ve hengâme içinde bize dosdoğru yolu
gösteren, Rabbimizin bu uyarılarını dikkate almadan topuklarımız üzerine
gerisin geriye tekrardan mı dönelim…Şeytan Allah’ın rakibi değil, böyle bir
algı insanların kötülüğe yönelmelerinin önünü de açmaktadır. Şeytan ve avenesi,
insan ve cinlerden olabilir. Bunlar Allah’ın yarattığı evrende, asilik yaparak
kendi sorumluluğundan kaçan ve yeryüzünde ifsat çıkarmaya çalışan bir
yaratılmıştır. Ancak insanların zihninde öyle yaralar açtı ki, sanki bir şeyi
var etmeye gücü yeten, kötülüklerin yaratanı olarak tanımlandı. Bu yanlış algı
insanı iyilik tanrısı ve kötülük tanrısı arasında bir tercih yapmaya zorlamış
oldu. İyilik Tanrısının dediklerini yapamıyorsak, hiç olmazsa kötülük tanrısının
dediklerini yapalım, hem bunlar bizim de istediklerimiz yaşamda lazım
olanlar…Bunlardan dolayı iyilik Tanrısı bir ceza vermek isterse, biz kötülük
tanrısına işi havale ederiz onlar kendi arasında uğraşır, en azından bizim
yanımızda olacak biri var der gibi bir düşünsel çöküntü ve kopuş yaşıyor
insan…İnsanın bu algı dünyasındaki karanlıkları yok etmek için öncelikli yapması
gereken bir ve tek olan mutlak ilahın varlığını en ince hislere kadar idrak
etmektir. Bu davranışı yaşamlarında ortaya koyanlar, her ortam ve şartta kendi
özünden kopuşunu kutlayan insanların ortamında asla bulunmazlar. Ortamdan
kastım aynı mekân değil, ortam yaşam değerleridir. Aynı mekânda olsalar da
onlar kendi ruh dünyalarının birikimlerini yaşam alanına taşırlar. Dolayısıyla
topuklarının üzerinde gerisin geriye dönecek herhangi bir eylemde bulunmazlar
düşünür ve idrak ederler.
Allah’ın belirlediği rehberlik dışında bir rehberlik, onların
yaşamına bir esinti kadar etki etmez. Onların tüm arayış ve çabaları Mutlak
Yaratıcının aydınlattığı rehberliğin ışığında yol almaktır. Oysa kendi
özlerinden kopmuş varlıklar için bir rehber yoktur. Onların menfaatine ne
dokunuyorsa hepsi bir rehberdir. Ama Allah’ın rehberliğinde yaşamak, doğum ile
ölüm arasındaki keskin çizgi üzerinde dengeli ve ölçülü yaşamak için, tüm
kaygan zeminlere şahit olarak yol almaktır. Zemini kaygan kılan ve insanı
özünden koparan hangi anlayış, insan için doğru bir rehberlik yapabilir.
Yaşadığımız ortamlardaki bu seçeneksizlik ve tercih yapamamaktan kaynaklı korku
ve tedirginlik nöbetleri, insanı kendi gerçek doğasıyla buluşturacak çekim
odaklarını imha ettirmiştir. Bu imha süreci aslında insanı seçeneksiz
bırakmanın çok daha ötesinde, ışıksız bırakma ve doğru ile yanlışı ayıracak bir
tanımlama mekanizmasını da onun elinden almıştır. İnsan için bu kopuş aslında
insanın yeryüzünde kendi doğasıyla var olan bir varlık olma yönünü de ortadan
kaldırmıştır.
Bir bilgi üzerinde yaşayan ile, bilgisi olmadan insana
dayatılan yaşamı hakikat olarak görenler aynı olabilir mi? Allah’ın belirlediği
rehberlik yegâne rehberliktir. Ondan dolayıdır ki biz Kendimizi Alemlerin Rabbi
Allah’ın rehberliğindeki yaşama vakfettik işte bizim yolumuz budur diyebilecek
cesarette ve erdemlilikte olanlar ancak varlık özlerinden kopmayanlardır.
Rabbim bizleri kendi rehberliğinde eğitilen ve kendi
özleriyle varlık evreninde var olanlardan eylesin…Selam ve iyilik dileklerimle
kalın sağlıcakla….
Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan)
"Bizimle gel!" diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına
kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi
olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allah’ın rehberliği, yegâne
rehberliktir ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine teslim etmekle
emrolunduk,” Enam:71
Erol KEKEÇ/13.04.2023/ 15.40/Namazgah/İST