Bugün Suriye'de HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) tarafından gerçekleşen yeni çatışma patlamaları ve burada bizim medyanın ilişkileri üzerinden Hikayeye baktığımızda, çok daha derin ve karmaşık denklemlerle karşılaşıyoruz. Görünen o ki bu durum yalnızca Suriye'yi değil, sınır komşularını, bölgesel güç dengelerini ve küresel politikaları doğuran bir sürecin parçası. Şimdi bu tabloya biraz daha yakından bakalım, dengeleri kimlerin nasıl oynattığını, bu oyuna kimlerin kayıtlı olduğunu ve sonuçlarının kimler için nasıl bir tehlike oluşturabileceğini sorgulayalım.
Suriye'de HTŞ gibi yapıların hareket etmesi kiminle yarar sağlar? Daha iyi durumda, bu çatışmaları kimler, kimler için kullanır? İlk bakışta bu soruların basit cevapları var gibi görünüyor. Bölgedeki herhangi bir çatışma, doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail'in güvenlik politikalarını meşrulaştırır. İsrail, kuzey sınırlarında bir tehdit algısı yaratarak hem Lübnan hem de Suriye üzerindeki baskısını artırabilir. Bunun yanında, HTŞ'nin çatışmalarını genişletmesi, bölge ülkelerinin dikkatini dağıtabilir ve daha geniş kapsamlı bir stratejiye zemin hazırlayabilir.
Ancak işin başka bir boyutu daha var. Türkiye için bu ateşin alevlenmesi ciddi bir tehdit doğurur. Bir yandan sınırlarımızın hemen ötesinde yeni bir mülteci dalgasını tetikleyebilir, diğer yandan bölgedeki güvenlik sorunları doğrudan Türkiye'ye taşınabilir. Peki bu sıcaklıkta kim tutuşuyor? İşte bu olayın, yalnızca bir terör için meydana gelmediğini, daha büyük bir planın parçası olarak kurgulandığını anlamamız gerekiyor.
Son günlerde İsrail, Hizbullah'ın güney sınırındaki saldırılarıyla ciddi bir şekilde zorlandı. Özellikle Gazze'de yaşanan insanlık katliamı, İsrail'i uluslararası alanda daha fazla baskı altına aldı. Şimdi sormak istiyorum: İsrail, bu zor durumda neden Suriye cephesinde yeni bir hareketlilik istiyor? İsrail'de görünen, bölgesel dikkatleri dağıtma ve kendisine yönelik baskıyı azaltma çabasında.
Bu, klasik bir stratejidir. Düşmanlarınızın sayısını artırarak, dikkati dağıtabilirsiniz. Suriye'de HTŞ'nin hareketlenmesi, İsrail için altın bir fırsat sunuyor. İsrail, kuzeydeki güvenlik belgesini almak için Suriye'de “tampon bölge” oluşturmak istiyor. Bunun için bölgedeki kaos ortamının devam etmesi, İsrail'in uzun vadeli planları için bir avantaj sağlıyor.
Türkiye'ye dönersek, HTŞ'nin başlattığı bu hareketlenmenin sınırlarımızda nasıl bir etki olabileceğine odaklanmamız gerekiyor. Eğer bu çatışma Türkiye sınırına doğru genişlerse, zaten hassas olan bölgesel güvenliğimiz daha da tehlikeli olacaktır. Bu noktada Türkiye, iki ana tehdit ile karşı karşıya kalabilir:
Mülteci Krizi: Yeni bir çatışma dalgası, sınırlarımızda milyonlarca mülteciyi daha ağırlamak zorunda bırakabilir. Hâlihazırda ekonomik ve sosyal sorunlarla boğuşan Türkiye, böyle bir yükü kaldırabilecek durumda değil.
Güvenlik Tehditleri: HTŞ gibi grupların Türkiye’ye sızma ihtimali, sınırlarımızın ötesindeki tehdidi doğrudan içeride hissetmemize neden olabilir. Bu da sadece güvenlik değil, aynı zamanda toplumsal huzuru etkileyen sonuçlar doğurur.
Bölgedeki çatışmaların asıl hedefinin, sınırların savaşla değil masada değişmesi olduğuna dair güçlü sinyaller var. Yeni emperyalizmin temel planı, savaşarak değil, içten çökerterek ve parçalayarak ülkeleri küçültmek ya da büyütmek üzerine kurulu. Türkiye gibi ülkeler için bu durumun anlamı şu: Toprak kaybı ya da kazancı artık cephede değil, masada belirleniyor. Ve bu masa, içten gelen tehditlerle kuruluyor.
Bugün bölgemizdeki kıvılcımların etkisini anlamak için biraz geriye dönüp tarihsel sürece bakmamız gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, iç isyanlar ve dış müdahalelerin bir sonucuydu. Bugün de benzer bir süreçle karşı karşıyayız. İçimizdeki ayrışmalar, ekonomik sorunlar ve toplumsal kutuplaşma, bizi masadaki kayıplara zemin hazırlayan bir ülke haline getirebilir. İşte tam da bu noktada, HTŞ gibi yapıların hareketliliği, yalnızca Suriye değil, Türkiye gibi bölge ülkelerini de doğrudan hedef
Burada bir başka önemli noktaya değinmek gerekiyor: Psikolojik savaş. Gece vakti köylerde mezarlıkların yanından geçerken korkularımızı bastırmak için yüksek sesle türkü söylemek gibi, bugün bölge ülkeleri de benzer bir korkuyu bastırmak için yüksek perdeden kahramanlık hikayeleri anlatıyor. Ancak bu hikayeler, toplumun gerçek korkularını örtbas edemiyor. Bölgedeki halkların duyduğu tedirginlik, yöneticiler tarafından savaş çığırtkanlığı ile bastırılmaya çalışılıyor.
Bu noktada, halkların bilinçlenmesi gerekiyor. Eğer bir toplum, kendi geleceği hakkında karar alırken duygularıyla değil aklıyla hareket etmezse, emperyalist planların kolay bir lokması haline gelir. Bugün halkımıza düşen görev, bu oyunları görmek ve kendi kaderini masada değil, sahada belirleyecek bir bilinç geliştirmektir.
Sonuç olarak, Suriye’deki HTŞ’nin hareketlenmesi, sadece bir terör örgütünün hamlesi değil, çok daha büyük bir planın parçası. Bu plan, İsrail’in güvenlik politikalarını, bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve küresel güç dengelerini doğrudan etkileyen bir sürecin içinde yer alıyor. Türkiye olarak bu süreçte akıllıca hareket etmeli, duygusal reflekslerle değil, stratejik akılla karar almalıyız.
Unutmayalım ki yeni emperyalizmin planı, savaş meydanlarında değil, masalarda uygulanıyor. Ve bu masalarda kazanan olmak için iç barışımızı, toplumsal birliğimizi ve ekonomik gücümüzü korumalıyız. Bölgemizdeki kıvılcımlar nelere gebe olacak, neler doğuracak? Yakında hep birlikte göreceğiz. Ancak temennimiz o dur ki, bu oyunlar bizim mıntıkamıza uğramasın. Bunun için halk olarak daha uyanık, daha bilinçli ve daha kararlı olmak zorundayız.
Bahadır Hataylı/30.11.2024/00.32/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder