Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2023 Cumartesi

ZULMÜN TAŞIYICILARI DEĞİŞMİYOR!


Zulüm her dönemde, ideolojik saplantı ve dini bağnazlıkların katkılarıyla devam etmiştir. Bu sömürü yolu tercihlere göre değiştirilmiş ya da aynen ilerlemiştir
. Geçmiş yıllarda Üniversitede okurken, Stalin’in 40 milyon insanı katlettiğini ve insanlık için büyük bir zalim ve despot olduğunu söylediğimizde, sol cenahtan arkadaşların itirazları ve savunma refleksleri hemen harekete geçerdi. Oysa şunu söyleyebilirlerdi, bu zalimliği kim yapmışsa biz bu zalimleri ve ortaya koydukları acıları silerek insanlara aydınlık yarınlar bırakmalıyız. Ancak bunu diyemediler hemen Stalin’in 40 milyon değil 25 milyon insanı katlettiğini ve kendi ideolojisini egemen kılmak için onların da gerekli olduğunu anlatmaya kalkarlardı. Ben bu arkadaşlara çok üzülürdüm, nasıl olur da özgürlük, insan, ahlak, yaşama hakkı ve toplumların kendi kaderini tayin etme gibi yüce değerlerden bahsedip böylesi bir karanlıkta dolaşmalarını anlayamazdım. Ama ne yazık ki ideolojik körlük insanı hem kör hem sağır ediyormuş bunu öğrenmiştim.

Dini bağnazlıklar da bu ideolojilerden farlı değil, hatta şiddete meyil etme açısından ideolojilerden daha etkilidir. İdeolojiler kahramanlık destanları ile taraftarını büyülerken dinler şehitlik ve öbür tarafta daha güzel bir hayat onları beklediğini söyleyerek bir an evvel insanların ölüme yelken açmalarını sağlarlar. Yine aynı dönemde Üniversitede doğudan bazı arkadaşlar vardı, Hizbullah denen gruba yakınlardı, grupsal aidiyet kimlikleri, bireysel özgür ifade ortaya koymasından daha öncelikli gelirdi. Özellikle Diyarbakır ve Batman gibi ilerimizde ölümlü vakalar yaşanıyordu, hatta aynı inanca sahip olanlar egemenlik kurmak için birbirlerini öldürebiliyorlardı. Böylesi acıların yaşandığı ortamda, eğer bu insanlar Müslüman ise neden Müslüman olduğunu söyleyen birini öldürür…Haksız yere bir insanı öldürmek Allah’ın ve meleklerin lanetine uğramaktır. Bunun hiçbir meşru gerekçesi olamaz, bir canı öldürmek için gelmedi din, ölüme mahkûm edilenleri hayata kavuşturmak için geldi…Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarını ölümden kurtarması da bunun açık göstergesidir dediğimde, hayır sen yanlış biliyorsun din öyle değil, ululemre itaat farzdır. O bölgede bir cihat hareketi başlamıştır, bu kararı veren lider vardır, bu lidere biat etmeyen etrafta konuşan kim olursa fitnecidir ve katli vaciptir. Hatta bunları öldürdüğünde sevap kazanırsın, fitnenin ortadan kalması için çalışıyorsun diye cevaplar almıştım. İnanın bu söylenenler karşısında küçük dilimi yutmuştum.

Bu zavallı beyinlere böylesi bir anlayış din ve Allah’a yakın olmak adına yerleştirilmişti. Bunları sömürmek ve kendine bağımlı kılarak Stalin’in tavuğu yapmak için, efendiler tebasını böyle kuşatmıştı…Onların anlama yorumlama muhakeme idrak mekanizmalarını işgal ederseniz, o kafalar sadece geleni olduğu gibi alıp sorgulamadan nasıl uygularız diye bir canavara dönüşüyorlar. Din, Vahyi bilmeyen akledemeyen idrak yoksunu bilinç karanlığı ve akıl tutulması yaşayanların hayatına egemen olmak için gelirse, bunlar dine egemen olur ve dini, canavarlıklarını meşrulaştırmak için bir tatmin aracı haline getirirler.

Ne yazık ki tarihin her döneminde dinler böylesi bir zulüm aracı olarak hep kullanılmıştır. Orta çağ Avrupa’sında, Katolik algı bunu aynen yapmış, hatta Marks’ın deyimiyle üretim araçlarına sahip olan burjuvanın sömürdüğü ve köle olarak kullandığı proleter insanların bu acılarını unutturmak için hahamlardan papazlardan yardım alarak halkı uyuttuğu bir gerçektir. Çünkü halk kendilerine acı veren baskı zulüm ve sindirme operasyonlarının altında inim inim inlerken, kiliselerde onlara anlatılan vaizlerle, öbür dünyada rahat edecekleri oranın buradan daha iyi olduğu anlatıldı ve o insanlar acılarını dinsel uyuşturucularla kısmen hafiflettiler bu acıları sinelerine atarak rahatladıklarını sananlar, dinsel otoritelerin bir kullanım ve etkileme aracı haline geldiler. Burjuvayı eleştiren ve onların sömürü çarklarını yok etmek isteyenlerin karşısına dikilerek, işleyen bir sistem var buna karşı olursanız devlete karşı gelirsiniz, devleti karşınıza aldığınızda Tanrı size kızar, tanrının kızdığı insanlar gazabı hak ederler burada cezalandırılır, öldükten sonra da cehennemde yanarlar şeklinde aforoz teknikleriyle, itiraz edenleri yok etme operasyonları başlattılar. Burada devlet mekanizmasının korumaya aldığı burjuvanın zulmü devlet adına kilise tarafından meşrulaştırılarak, itiraz edenlerin canlarının ve mallarının talan edilmesinin helal olduğu fetvaları yayıldı. Yani anlayacağınız zulüm, din burjuva ve devlet üçlüsü eliyle tarihin her döneminde kendisini korumayı başarmış ve kendine kayıtsız şartsız uyacak tebasını yaratmıştır.

Zulmün en tehlikelisi, yaptığı zulmü dini bir kılıfa büründürme gerekçesi oluşturanıdır. Din ve mezhep savaşlarında akan kan, hiçbir dönemde akmamıştır. Abdullah bin Zübeyir’in Mekke’de halifeliğini ilan etmesiyle, Emevilerin tehlikeye girdiği bir dönemde, Haccac’ın hangi gerekçe ile Mekke’yi istila ederek orada yaşayan insanların namusları ve canlarını talan edilmesi dini bir gerekçe uydurularak yapılmıştır. Zulmünüzü dinle ifade edip buna sahip çıkan bir kitle oluşturduğunuz zaman, bu zulümlerin devamının tescili, zulme uğrayan halka yaptırılır. Üstelik kendilerinin kurtuluşunun ancak bu ellerle gerçekleşeceği anlatılarak.

Özellikle İslam dünyası diye bilinen topraklardaki zulümlerin hepsi, dini bir kabuğa bürünmüştür. O kabuk olmasa zulmün çatırdadığına şahit olursunuz ancak o kabuk sürekli olarak kalınlaştırılmaktadır. Bu kabukların kırılması ve onu insanların anlaması da o kadar zorlaşmaktadır.

Müslüman olmak demek, bir gruba ait olup ona aidiyet kimliği ile göbekten bağlanıp göbekten beslenmek değildir. Çünkü İslam, bir tercihtir. Bilinçli ve özgür irade ile yapılan bir seçimdir. Oysa zulümlerini devam ettirecek olanların zulümlerine giydirdikleri dini kimlik ait olmaya dayanan bir kimliktir. Ondan dolayı da bu kimlikle anılan Müslümanım diyenlerin tamamı, İslam’ı ortadan kaldırma ve zalimlerin zulmünü devam ettirme aparatı olarak vardırlar. Müslüman bir duruş sahibi olmak zorundadır, bu duruş Tevhidi bir duruştur. Tevhidi duruşta Allah’tan başkasının kullandığı güç hiçbir zaman eleştirilemez değildir. Yanlış olduğu anda duman edilir. Dolayısıyla Müslümanın bir gruba düşünceye katılımı ile, duruşu olmayan aidiyetleri ile var olanların katlanması aynı şey değildir. Bugün Müslümanım diyenler de artık katlanma serüveninin ortağı olmaya kararlı görünüyorlar. Ondan dolayı da zulüm katlanarak devam ediyor. Hakkın ve adaletin şahidi olmayı beceremeyen ve öyle bir derdi ve endişesi olmayanların, zulmün bir aparatı haline gelerek, tevhidi duruş ortaya koyanları ikna çabası başlamışsa, orada zulüm toplumsal genleri kuşatmış demektir. Toplumsal genlerin ve dokunun zulme din adına katlandığı toplumlarda, halk kendi sömürüsünün tescilini kendisi yapar ancak bunun farkına varması öyle kolay olmaz.

Din adına sömürenlerine doğum günü partileri yapanlar ve onlara iyilik temennilerinde bulunanlar, sömürünün kaynağından daha tehlikelidirler. Çünkü bir zulüm, sömürü, onu alkışlayanların ve ne pahasına olursa olsun buna katlanmak zorundayız diyenlerin bu eylemleri ve düşüncesi sayesinde ömür sürer. Sömürü çarkının işlemesine katkı sunan din ve o dine inananların yapacağı her eylem ve davranış piyasa da sömürüye kar elde ettirirken, özgür kulların varlığını ortadan kaldırmaya bir adaydır.

Hakikaten dindar ve bir fikir sahibi olup idealleri olan herkese çağrım, sömürenlerin sömürülerine alet olmayın ve sizi bir manivela gibi kullanıp işine yaradığınız oranda size bir kıymet verdiklerini bilerek hareket edin. Böyle bir anlayışın ve sömürünün son bulması ve zulmün kendi kendisini imha etmesinin yolu, sömürülenlerin sömürenlerin isteklerini onaylamamaları ve sömürü mukavelesine imza atmamalarıdır. Bunu gerçekleştirecek yürekler var olduğu zaman, hayat anlam bulur ve yaşam yeniden başlar; öyle olmadığı zaman da inleyerek stres ve acılarla öleceğimiz günü beklemek zorunda kalırız.

Her şeye rağmen yaşamak güzeldir diyerek ayağa kalkan ve inandığı idealler uğruna mücadeleden kaçınmayanlara selam olsun…Selam saygı muhabbet ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla…

Erol KEKEÇ/14.07.2023/15.07/Namazgah-İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!