Bu Blogda Ara

6 Mayıs 2021 Perşembe

TEİZMDEN KAÇIŞ MI DEİZME YÖNELİM Mİ?

 Gençlik neden Deist oluyor diye herkesin dilinde bir söz ve kendilerince yapılan yorumlarla sorunları kalıcı çözdüklerini sanan dünün şahları bugünün şahbazları mangalda kül bırakmadan konuşuyorlar, görende hakikaten sabah sabah öten bir bülbül var sanır…Gençlik neden deist oldu diye sorulan bu soruyu, neden gençliği teist olmaktan uzaklaştırdık diye sorsaydınız samimiyetinize bir nebze olsun belki inanırdım. Ancak sorunun kaynağını dışarda gördüğünüz zaman soruları da hep onlar üzerinden sorarak bir değerlendirme yaptığınız için aynaya bir bakın aynadaki resim acaba kimin,o resmi tanıdığınızda ve ona yöneldiğinizde belki biraz olsun doğru noktadan hareket kabiliyeti geliştiriyor olabilirsiniz.

Yeryüzünde yaşayan ve insanları kurtarmak için var olan dinlerin yeryüzü boyutu çok kirlendi, ondan olsa gerek yeryüzüne güveni kalmayanların tüm bunların dışında tertemiz ve uzaklarda olan bir güçten gıda almak için, deist oluyor olmasınlar. İnsanlığa yaşam manifestosu sunan ve onları uygulamak için aracıları olan dinlerin tümü, bu aracılar kanalıyla insanlığı sömürdüğü ve sömürmeye devam ettiği için bu aracılar da sorunların müsebbibi olarak algılandı ve yanlışı yapanların şahsında onlar da bu olumsuz süreçten nasibine düşeni aldılar. Aslında dışlanan elçi,mucize,melek,kitap,ibadet gibi değerler değildi, ancak bunlara sahip çıkanların bunlarla insanlığı ne hale getirdiğinin fotoğrafı insanlığı ürkütmüştü, bu ürkmenin en aktif etkileneni de gençlik olmuştu. Dolayısıyla gençlik bunları çok kolay bir şekilde hemen dışlayarak yeni bir arayış içine girdi. Bu arayış ta kendinden ve fıtratından uzaklaşarak yeni yaşam atmosferi kurma çabası içinde olmadı. Tamamıyla insanın fıtrat donatıları çerçevesinde bir süreç izlendi, sonuçta atın ağzında kaç tane diş var diye sorgulamalar yapan orta çağda batıdakilerin bunu anlamak için Aristo’nun kitabına bakalım o ne diyorsa öyledir sonucu gibi bunlarda sorgulamalarının sonunda Deistler ne diyorsa o doğrudur gibi başka bir dogmatik zindana kendilerini bıraktılar. Belli bir dogmatik anlayıştan kurtulmak için çıkılan yolda mücadeleniz özgürlük ve insan fıtratının mutlak donanım yapısı dikkate alınmadan devam ederse, karşılaşacağınız sonuç yine dogmatik yaşamlardan bir başkasının kollarına kendinizi atarak rahatladığınız sandığınız yaşamın kullanılan denekleri olup çıkarsınız. Ancak bu sürecin sonucu doğru bir denkleme oturmamış olsa da en azından bir yaşamla ilgili sorgulama alarmı başlatıyor olmasından dolayı değerlidir. Bu değerli çıkışları anlamlı ve devamı olan bir yolda sürekli yolculuğa dönüştürmek istiyorsanız, kendi yollarınızla ilgili ciddi bir sorgulama yaparak zikzaklar yapan ve nerede nasıl takla atacağı belli olmayan çıkar ve menfaatlerden gözü dönmüş olan ışıkları sönmüş önüne gelene toslayarak sürekli kazalara davetiye çıkaran bir araçtan ve o aracın gittiği yoldan dışarıya çıkarak durum değerlendirmesi yapmak zorundasınız. Bu kritiği yapamayacak olanlar ve yaptıklarında karşılaşacağı sonuçlardan endişe ve kaygı duyarak hep sorunların kaynağını farklı noktalarda arayanlar, köşelerine çekilsinler de insanlığın önünde daha fazla karanlık oluşumuna katkıda bulunmasınlar.

Marks’ın din toplumların afyonudur diye yaptığı çıkış, durup dururken öylesine olmadı. Yaşadığı ortamın insanlığı getirdiği pısırıklık, her türlü olumsuzluklara boyun eğme, elinden ekmeği alınanların seslerini çıkarmadıkları taktirde ahirette bunların daha güzeli ile karşılaşacakları öğütleriyle beyinlerini uyuşturma, üretim araçlarına sahip olanların sömürdükleri insanların duyduğu acıları unutturmak için Kiliselere insanları doldurarak dinle onları rahatlatmaya çalıştıklarını ve acılarını unutarak pasif bir toplum haline geldiklerini anlatmaktadır. Yani din, ağrısı olan birinin ağrısını dindirmek için bir afyon gibi, insanları rahatlatma fonksiyonu üstlenmiştir. Dolayısıyla bu din hayattan uzaklaştırılmalı ki insan yeniden kendisine dönsün ve kendi emeğiyle tanışsın, dinin olduğu yerde insan kendisini tanımayacak ve hep sömürülen bir varlığa dönüşecektir anlayışından yola çıkarak, dinin hayattan uzaklaştırılması savını ortaya atmıştır. Bir toplum Bilimci olan Marks’ın bu anlayışını bugünden oraya baktığımızda doğru analiz etmemiz mümkün olmayacaktır. Onun için o dönemin toplumsal yaşamında en etkili olan olumlu ve olumsuz etkileyicilerin başında dinin geldiğini iyi görmek gerekir. Marks bu durumu yakından analiz ettiği için böyle bir çıkış yaparak doğru sorgulama yapmış olmasına rağmen bu savını genelleştirerek tüm dini değer sistemlerini kapsayacak şekilde genellemesi yanlış sonuca varmasına neden olmuştur. Bu açıklamaya dikkat ettiğimiz zaman, günümüzdeki deist anlayışa yönelme ile Marks’ın din toplumların afyonudur diyerek dini hayatın dışına atmak istediği sav arasında çok yakın ilişkilerin olduğuna şahit oluruz. Müslüman toplumlarda doğrudan tanrı tanımayan bir anlayışın gelişmesi öyle kolay kök salmayacağı için, kapı deizmle açıldı ancak teist olduğunu söyleyenlerin menfaat ve dünya eksenli seküler hayat anlayışı devam ettiği sürece, bunun uzantısının nereye kadar gideceğini kimse kestiremez.Protagoras’ın”Herşeyin ölçüsü insandır ”yaklaşımı yeryüzünde yaşayanların hepsinin ortak referansı haline gelme ihtimali çok yüksektir. Bu sürecin sonrasında Agnostisizmle başlangıç yapan yeni oluşumlar ”Tanrı var mıdır yok mudur o konuda kesin bilgim yoktur, çünkü benim duyu organlarım belli bir alanı duyumsamamı sağlıyor, dağların arkasında ne var ne yok onu bilmiyorum, dolayısıyla Tanrı olabilir de olmayabilir de gibi septik bir algıya dönüşerek, ateizm iskelesine demir atacak bir gemiye dönebilir. Bu yolculuğun başlamadan bitmesi teistlerin, teizmin nasıl bir yaşam öğütlediğini yaşam alanlarında şartsız yaşamasıyla önlenecektir.

Sonuçlar üzerinden bir çözüm arayışı içinde olmak, sorunlarla asla yüzleşmeyenlerin sorunlara çözümünün olmayacağı anlamına gelir. Bu konuda megafon elinde olanlar genellikle teologlar olduğu için, egemen olan dini mitolojik enstrümanlara uymayanlar hep potansiyel tehlike ve sapkın olarak ele alınmaktadır. Farklılıkların oluşumundaki en güçlü bağımsız değişkenler doğru saptanmadığında teolojik manifestoya uymayanları her zaman kurtarılacaklar listesinde ele alırsınız ve kendinizi de mutlak kurtulanlardan görürsünüz. Bu anlayış ile, kilise babalarının kendilerini masum diğerlerini günahkâr görerek onlar üzerinden günah çıkarma anlayışı arasında nasıl farklılık görebilirsiniz. Dini yaşam, teologların vazu nasihatine bırakılmayacak kadar önemli olduğu için, bu hususta aydın ve sorumlu sosyologlara ciddi sorumluluklar düşmektedir. Değerlerden uzaklaşan nesillerin bu kaçış eylemlerinin arkasındaki semptomlar ciddi olarak ele alınıp gerekli raporlamalar yapılmadan yüzeysel ortamlarda yapılacak açıklamalarla bunları (asla ve kata) önleyemezsiniz. Kolluk güçlerinin desteği ile farklılıkların önüne geçme ve o farklılıkları gayri meşru ilan ederek toplumsal algıda onlara karşı alınacak önlemlerin ve baskıların meşruiyet zeminine oturtulmak istenmesi problemlerin katlanarak ve reflekslerinin güçlenerek yayılmasına neden olur.

Deizm inanışı, bireysel tercih olmaktan çıkıp, toplumsal ve kitleler bazlı bir davranışa dönüşüyorsa, bunun çok ayrıntılı, tutarlı ve sorumluluk bilinciyle ele alınıp üzerinde durulması ve bilimsel raporlar olarak değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Bu söylemlerim, hamasetten uzak tamamıyla içimde hissettiğim acının ateşiyle satırlara yansımasıdır.

Gençliğin bu tavrı, aslında insanları uyuşturan ve onlara insanca yaşam sunmayan güç ve imkanların belli ellerde toplanarak, kendilerine ulaşmayan bu imkanlardan dolayı acı çekmesinler diye TV ekranlarından sabır ve hamt gibi kutsal değerlerin içi boşaltılarak onlara vazu nasihat edenlerin bu uyarıcılarına karşı verilen şiddetli tepki olduğu bilinmelidir. Yani Deizme giden yolu aralayan ve kapıları açanlar tamamıyla teist olduğunu söyleyenlerin, inanmadıklarını anlatarak insanları avutma hipnotize seanslarıdır. Bu anlayışla ilgili devrim kaçınılmazdır. Bu devrim yapılmadığı ve İlahiyatlar, toplumun her ortamında göze batan bir makam olarak ortada olduğu zaman, din ve dini değerlerin bunlarla eş anlamlı algılandığı din, yerlerde sürünmeye mahkumdur.Gençlik içinde olan ve uygulamalı birçok araştırmayı yapan ve gerçeklere doğrudan şahit olan biri olarak diyorum ki, bu anlayış ve uygulama acil değiştirilmek zorundadır. Din dayatılan bir skolastik anlayışın kuralları olarak sürekli insanları dikizleyerek, onları dindarlaştırma gibi komedi filminden bir an evvel dışarı çıkarılması gerekmektedir. Din insanın iradi seçeneğine bırakılacak kadar kutsal ve albenisi olan, fıtrat genleriyle örtüşen ilahi bir sistem olduğu bilinmelidir. Bu anlayışla dine yaklaşım olursa zorla dindarlaştırılmak istenen, ahlaken yerlerde sürünen, hakkaniyet gözetmeyen, eminlik mıntıkasına uğramayan, başkasının hakkını çiğneyen, hırsızlık ve arsızlığın adını işini iyi bilenler olarak gören fuhşun, sevgisizliğin ve dayanışmanın yerlerde süründüğü bir ortam oluşturursunuz. Ama dini, bir seçim olarak görür insanları dikizlemekten uzaklaşır ve onların özgürce seçebileceği ortamları oluşturur, dayatmalardan kaçınırsanız, ahlakın zirve yaptığı tahammülü yüksek, iş olsun torba dolsun türünden konuşmaların sıfırlandığı, sorumluluk bilincinin zirve yaptığı bir toplum oluşturursunuz. Böyle bir ortamı oluşturmak için herkesi bulunduğu yerde sorumluluğun zirvesinde görev almaya davet ediyorum.

Dayatılan din Allah’ın dini olamaz, seçime dayanan ve özgür iradenin kabullenmesi gereken kuşatıcı ve herkese hitap eden din ancak Allah’ın dini olabilir. Allah’ın dini olmayan ama içine biraz doğal aroma karıştırılmış olan dinden uzaklaşanları, Allah’ın dininden uzaklaşılıyor gibi sunarak kendimizi de Günah çıkaran kilise piskoposları gibi görmekten kurtarmadığımız sürece, bu yolun son noktası dine karşı dinin savaşı olarak tarihteki yerini alacaktır…

Rabbim bizleri akleden ve doğruyu doğru olduğu için yapan, hakikate şahitlik yapmaktan korkmayan samimi sorumlu erdemli insanlar zümresine dahil eylesin…Selam saygı muhabbet ve dualarımla

Erol KEKEÇ/06.05.2021/00.53


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!