Gençlik neden Deist oluyor diye herkesin dilinde bir söz ve kendilerince yapılan yorumlarla sorunları kalıcı çözdüklerini sanan dünün şahları bugünün şahbazları mangalda kül bırakmadan konuşuyorlar, görende hakikaten sabah sabah öten bir bülbül var sanır…Gençlik neden deist oldu diye sorulan bu soruyu, neden gençliği teist olmaktan uzaklaştırdık diye sorsaydınız samimiyetinize bir nebze olsun belki inanırdım. Ancak sorunun kaynağını dışarda gördüğünüz zaman soruları da hep onlar üzerinden sorarak bir değerlendirme yaptığınız için aynaya bir bakın aynadaki resim acaba kimin,o resmi tanıdığınızda ve ona yöneldiğinizde belki biraz olsun doğru noktadan hareket kabiliyeti geliştiriyor olabilirsiniz.
Yeryüzünde yaşayan ve insanları kurtarmak için var olan
dinlerin yeryüzü boyutu çok kirlendi, ondan olsa gerek yeryüzüne güveni
kalmayanların tüm bunların dışında tertemiz ve uzaklarda olan bir güçten gıda
almak için, deist oluyor olmasınlar. İnsanlığa yaşam manifestosu sunan ve
onları uygulamak için aracıları olan dinlerin tümü, bu aracılar kanalıyla
insanlığı sömürdüğü ve sömürmeye devam ettiği için bu aracılar da sorunların
müsebbibi olarak algılandı ve yanlışı yapanların şahsında onlar da bu olumsuz
süreçten nasibine düşeni aldılar. Aslında dışlanan elçi,mucize,melek,kitap,ibadet
gibi değerler değildi, ancak bunlara sahip çıkanların bunlarla insanlığı ne
hale getirdiğinin fotoğrafı insanlığı ürkütmüştü, bu ürkmenin en aktif etkileneni
de gençlik olmuştu. Dolayısıyla gençlik bunları çok kolay bir şekilde hemen
dışlayarak yeni bir arayış içine girdi. Bu arayış ta kendinden ve fıtratından
uzaklaşarak yeni yaşam atmosferi kurma çabası içinde olmadı. Tamamıyla insanın
fıtrat donatıları çerçevesinde bir süreç izlendi, sonuçta atın ağzında kaç tane
diş var diye sorgulamalar yapan orta çağda batıdakilerin bunu anlamak için Aristo’nun
kitabına bakalım o ne diyorsa öyledir sonucu gibi bunlarda sorgulamalarının sonunda
Deistler ne diyorsa o doğrudur gibi başka bir dogmatik zindana kendilerini bıraktılar.
Belli bir dogmatik anlayıştan kurtulmak için çıkılan yolda mücadeleniz özgürlük
ve insan fıtratının mutlak donanım yapısı dikkate alınmadan devam ederse,
karşılaşacağınız sonuç yine dogmatik yaşamlardan bir başkasının kollarına
kendinizi atarak rahatladığınız sandığınız yaşamın kullanılan denekleri olup
çıkarsınız. Ancak bu sürecin sonucu doğru bir denkleme oturmamış olsa da en
azından bir yaşamla ilgili sorgulama alarmı başlatıyor olmasından dolayı değerlidir.
Bu değerli çıkışları anlamlı ve devamı olan bir yolda sürekli yolculuğa dönüştürmek
istiyorsanız, kendi yollarınızla ilgili ciddi bir sorgulama yaparak zikzaklar
yapan ve nerede nasıl takla atacağı belli olmayan çıkar ve menfaatlerden gözü
dönmüş olan ışıkları sönmüş önüne gelene toslayarak sürekli kazalara davetiye
çıkaran bir araçtan ve o aracın gittiği yoldan dışarıya çıkarak durum
değerlendirmesi yapmak zorundasınız. Bu kritiği yapamayacak olanlar ve
yaptıklarında karşılaşacağı sonuçlardan endişe ve kaygı duyarak hep sorunların
kaynağını farklı noktalarda arayanlar, köşelerine çekilsinler de insanlığın
önünde daha fazla karanlık oluşumuna katkıda bulunmasınlar.
Marks’ın din toplumların afyonudur diye yaptığı çıkış, durup
dururken öylesine olmadı. Yaşadığı ortamın insanlığı getirdiği pısırıklık, her
türlü olumsuzluklara boyun eğme, elinden ekmeği alınanların seslerini
çıkarmadıkları taktirde ahirette bunların daha güzeli ile karşılaşacakları
öğütleriyle beyinlerini uyuşturma, üretim araçlarına sahip olanların
sömürdükleri insanların duyduğu acıları unutturmak için Kiliselere insanları
doldurarak dinle onları rahatlatmaya çalıştıklarını ve acılarını unutarak pasif
bir toplum haline geldiklerini anlatmaktadır. Yani din, ağrısı olan birinin
ağrısını dindirmek için bir afyon gibi, insanları rahatlatma fonksiyonu üstlenmiştir.
Dolayısıyla bu din hayattan uzaklaştırılmalı ki insan yeniden kendisine dönsün
ve kendi emeğiyle tanışsın, dinin olduğu yerde insan kendisini tanımayacak ve
hep sömürülen bir varlığa dönüşecektir anlayışından yola çıkarak, dinin
hayattan uzaklaştırılması savını ortaya atmıştır. Bir toplum Bilimci olan Marks’ın
bu anlayışını bugünden oraya baktığımızda doğru analiz etmemiz mümkün
olmayacaktır. Onun için o dönemin toplumsal yaşamında en etkili olan olumlu ve
olumsuz etkileyicilerin başında dinin geldiğini iyi görmek gerekir. Marks bu
durumu yakından analiz ettiği için böyle bir çıkış yaparak doğru sorgulama
yapmış olmasına rağmen bu savını genelleştirerek tüm dini değer sistemlerini
kapsayacak şekilde genellemesi yanlış sonuca varmasına neden olmuştur. Bu
açıklamaya dikkat ettiğimiz zaman, günümüzdeki deist anlayışa yönelme ile Marks’ın
din toplumların afyonudur diyerek dini hayatın dışına atmak istediği sav
arasında çok yakın ilişkilerin olduğuna şahit oluruz. Müslüman toplumlarda
doğrudan tanrı tanımayan bir anlayışın gelişmesi öyle kolay kök salmayacağı
için, kapı deizmle açıldı ancak teist olduğunu söyleyenlerin menfaat ve dünya
eksenli seküler hayat anlayışı devam ettiği sürece, bunun uzantısının nereye
kadar gideceğini kimse kestiremez.Protagoras’ın”Herşeyin ölçüsü insandır
”yaklaşımı yeryüzünde yaşayanların hepsinin ortak referansı haline gelme
ihtimali çok yüksektir. Bu sürecin sonrasında Agnostisizmle başlangıç yapan
yeni oluşumlar ”Tanrı var mıdır yok mudur o konuda kesin bilgim yoktur, çünkü
benim duyu organlarım belli bir alanı duyumsamamı sağlıyor, dağların arkasında
ne var ne yok onu bilmiyorum, dolayısıyla Tanrı olabilir de olmayabilir de gibi
septik bir algıya dönüşerek, ateizm iskelesine demir atacak bir gemiye dönebilir.
Bu yolculuğun başlamadan bitmesi teistlerin, teizmin nasıl bir yaşam öğütlediğini
yaşam alanlarında şartsız yaşamasıyla önlenecektir.
Sonuçlar üzerinden bir çözüm arayışı içinde olmak, sorunlarla
asla yüzleşmeyenlerin sorunlara çözümünün olmayacağı anlamına gelir. Bu konuda megafon
elinde olanlar genellikle teologlar olduğu için, egemen olan dini mitolojik enstrümanlara
uymayanlar hep potansiyel tehlike ve sapkın olarak ele alınmaktadır. Farklılıkların
oluşumundaki en güçlü bağımsız değişkenler doğru saptanmadığında teolojik
manifestoya uymayanları her zaman kurtarılacaklar listesinde ele alırsınız ve
kendinizi de mutlak kurtulanlardan görürsünüz. Bu anlayış ile, kilise
babalarının kendilerini masum diğerlerini günahkâr görerek onlar üzerinden
günah çıkarma anlayışı arasında nasıl farklılık görebilirsiniz. Dini yaşam,
teologların vazu nasihatine bırakılmayacak kadar önemli olduğu için, bu hususta
aydın ve sorumlu sosyologlara ciddi sorumluluklar düşmektedir. Değerlerden uzaklaşan
nesillerin bu kaçış eylemlerinin arkasındaki semptomlar ciddi olarak ele alınıp
gerekli raporlamalar yapılmadan yüzeysel ortamlarda yapılacak açıklamalarla
bunları (asla ve kata) önleyemezsiniz. Kolluk güçlerinin desteği ile
farklılıkların önüne geçme ve o farklılıkları gayri meşru ilan ederek toplumsal
algıda onlara karşı alınacak önlemlerin ve baskıların meşruiyet zeminine
oturtulmak istenmesi problemlerin katlanarak ve reflekslerinin güçlenerek
yayılmasına neden olur.
Deizm inanışı, bireysel tercih olmaktan çıkıp, toplumsal ve
kitleler bazlı bir davranışa dönüşüyorsa, bunun çok ayrıntılı, tutarlı ve
sorumluluk bilinciyle ele alınıp üzerinde durulması ve bilimsel raporlar olarak
değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Bu söylemlerim, hamasetten uzak tamamıyla
içimde hissettiğim acının ateşiyle satırlara yansımasıdır.
Gençliğin bu tavrı, aslında insanları uyuşturan ve onlara
insanca yaşam sunmayan güç ve imkanların belli ellerde toplanarak, kendilerine
ulaşmayan bu imkanlardan dolayı acı çekmesinler diye TV ekranlarından sabır ve hamt
gibi kutsal değerlerin içi boşaltılarak onlara vazu nasihat edenlerin bu
uyarıcılarına karşı verilen şiddetli tepki olduğu bilinmelidir. Yani Deizme
giden yolu aralayan ve kapıları açanlar tamamıyla teist olduğunu söyleyenlerin,
inanmadıklarını anlatarak insanları avutma hipnotize seanslarıdır. Bu anlayışla
ilgili devrim kaçınılmazdır. Bu devrim yapılmadığı ve İlahiyatlar, toplumun her
ortamında göze batan bir makam olarak ortada olduğu zaman, din ve dini
değerlerin bunlarla eş anlamlı algılandığı din, yerlerde sürünmeye mahkumdur.Gençlik
içinde olan ve uygulamalı birçok araştırmayı yapan ve gerçeklere doğrudan şahit
olan biri olarak diyorum ki, bu anlayış ve uygulama acil değiştirilmek
zorundadır. Din dayatılan bir skolastik anlayışın kuralları olarak sürekli
insanları dikizleyerek, onları dindarlaştırma gibi komedi filminden bir an
evvel dışarı çıkarılması gerekmektedir. Din insanın iradi seçeneğine
bırakılacak kadar kutsal ve albenisi olan, fıtrat genleriyle örtüşen ilahi bir sistem
olduğu bilinmelidir. Bu anlayışla dine yaklaşım olursa zorla dindarlaştırılmak
istenen, ahlaken yerlerde sürünen, hakkaniyet gözetmeyen, eminlik mıntıkasına uğramayan,
başkasının hakkını çiğneyen, hırsızlık ve arsızlığın adını işini iyi bilenler
olarak gören fuhşun, sevgisizliğin ve dayanışmanın yerlerde süründüğü bir ortam
oluşturursunuz. Ama dini, bir seçim olarak görür insanları dikizlemekten
uzaklaşır ve onların özgürce seçebileceği ortamları oluşturur, dayatmalardan kaçınırsanız,
ahlakın zirve yaptığı tahammülü yüksek, iş olsun torba dolsun türünden
konuşmaların sıfırlandığı, sorumluluk bilincinin zirve yaptığı bir toplum oluşturursunuz.
Böyle bir ortamı oluşturmak için herkesi bulunduğu yerde sorumluluğun
zirvesinde görev almaya davet ediyorum.
Dayatılan din Allah’ın dini olamaz, seçime dayanan ve özgür
iradenin kabullenmesi gereken kuşatıcı ve herkese hitap eden din ancak Allah’ın
dini olabilir. Allah’ın dini olmayan ama içine biraz doğal aroma karıştırılmış
olan dinden uzaklaşanları, Allah’ın dininden uzaklaşılıyor gibi sunarak
kendimizi de Günah çıkaran kilise piskoposları gibi görmekten kurtarmadığımız
sürece, bu yolun son noktası dine karşı dinin savaşı olarak tarihteki yerini
alacaktır…
Rabbim bizleri akleden ve doğruyu doğru olduğu için yapan,
hakikate şahitlik yapmaktan korkmayan samimi sorumlu erdemli insanlar zümresine
dahil eylesin…Selam saygı muhabbet ve dualarımla
Erol KEKEÇ/06.05.2021/00.53
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder