“Ey mutmain(tatmin bulmuş)
nefis, Rabbine, hoşnut edici
ve hoşnut olmuş olarak dön.”
Fecr: 27-28
Hayat paylaşıldıkça güzelleşir. Paylaşılmayan değerler kimseler
farkına varmadan yok olmaya mahkûmdur. Paylaşımdan
korkan insanların çoğaldığı ve egoist duyguların kökleştiği bir
zamanda yaşamaktayız. Hiç kimse bir başkasıyla en değerli şeylerini
bırakın da değersiz olanları dahi paylaşma taraftarı değildir.
Günümüz dünyasında insanlar alabildiğine bireyselliği oynamaya
meyilli ve başkalarına açılırsam acaba nelerimi kaybedeceğim
endişesiyle yaşamını sürdürmektedir. Bu anlayışların her gün daha
bir çoğaldığını gördüğünüzde bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Bu
sıradanlıkları kırmanızın ve başka yaşamlara aldırmadan ilk öncü
sizmişsiniz gibi hareket etmenin yollarını arayacaksınız. Bu yaşama
ilk adımı atar atmaz gönlünüz de bir rahatlama hissedersiniz.
Rahatlamayı rehavet olarak anlamayalım sakın, rahatlama
gönüldeki genişlik ve huzurun ilk yansımalarıdır. Bu huzurun
devamlılık kazanması ve sizin yaşamınızın her noktasında bir
gülücük tomurcuklarının açması için, huzurunuzu daim
eylemelisiniz. Huzurun devamlılık kazanmasının yollarından biri
paylaşımcılığı öne çıkarmaktır. Paylaşımcı insanlar, aşkın, rahat ve
endişeden uzak insanlardır. Onların hayatlarında nasıl olur acaba,
beni benim silahımla vurabilir mi, benim karşıma bir rakip olarak
çıkıp beni yok edebilir mi, insanoğlu bu, kesinlikle güvenilmez
hayatın her noktasında böyle şüpheci yaklaşmazsam sonra kendi
elimle kendi sonumu hazırlarım diye düşünüp, yaşamı zehir edenler;
hep mutsuz kalmaya mahkûmdur. Oysa paylaşımcı insanların
yaşamı bu septik algılamalardan uzak ve rahatlık içinde geçer. Birini
sevdiğinizi içinizde saklayıp durun bakalım, o kişi sizin onun
hakkında ne düşündüğünüzü bilmeden size tepkisi nasıl olur. Eğer
bir değerin kalıcılığını sağlamak ve kök salıp bütün bir insanlığın
yaşamını saracak kadar hakikat taşlarıyla donatılmasını istiyorsanız,
onu başkalarıyla paylaşmalısınız ki, neresinde düzeltilmesi gereken
yerler var, neresi gerçekten iyi algılanmış, ne kadar etkili bir
düşünce bunu fark etme imkânlarınız doğar. Bu durum da, insanın
kendisine bir değer verdiğini ortaya çıkarır. Kendisine değer veren
insanlar, kendilerinin değerini belirleyecek düşüncelerini
başkalarıyla paylaştıklarında, değeri onların gözündeki ve gönlündeki
işgal ettiği yer oranında olacaktır. Bu anlayış oluşmazsa çok
değerli ve ulaşılması imkânsız değerler de olsa, ortaya koymayan
insanlar, o gün fani olduklarından yok olacaktır. Oysa insan şunu
aklından hiç çıkarmamalıdır.”kim iyi bir çığır açarsa, kıyamete kadar
o çığırdan gidenden dolayı, o kişi iyi bir karşılık alır.”
Yaşam, paylaşma ile anlam kazanır ve süreklilik sağlar.
Yaşanılmayan ve paylaşılmayan hangi değerin günümüze kadar
sağlıklı geldiğini gördünüz? Böyle bir değer varsa o ancak Allah’ın
koruması ile olabilir, aksi halde mümkün değildir. Allah
Peygamberlerine hitaben,”Biz seni halkını uyarman ve onlarla
hakikatleri paylaşıp onları doğru yola çağırman için
gönderdik”derken hayatta paylaşımın önemini de anlatmaktadır
aslında. Paylaşmaktan korkmayalım, hakikatleri başkalarıyla birlikte
nasıl paylaşabiliriz diye düşünmek hedefimiz olsun. Şayet insanlar,
onları sadece biz bilelim insanlar ihtiyaç hâsıl olduğunda bize
sormak zorunda kalsınlar gibi, bilinçaltında bir birikimi taşıyorlarsa
şunu bilsinler ki, kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlamaktadırlar.
Huzur paylaşımın olduğu yerde açan bir tomurcuktur.
Paylaşılmayan iyi ya da kötü ne olursa olsun, kişiyi içerden saran
bir ateşin dumanını dışarıya gönderecek bir aralık bulmadan, içerde
tütmesinden farksızdır. İçerimizde yanan ateşin dumanı hayatımızın
yegâne stresidir. Stresli hayatlara huzur çok az uğrar uğrasa da
orada konaklamayı düşünmez, çünkü huzur rahat bir ortamı ve sıkıcı
olmayan bir yeri hep arzular.
Paylaşıldıkça azalmayan tek şey insanlıktır. Nasıl ki, bir eye
başka bıçakları keskinleştirdikçe kendisinden bir şeyler kaybetmiyorsa,
insanda kendindeki tüm insani muhtevayı başkaları ile
paylaştıkça kendisinden bir şey asla kaybetmeyecektir. Bu paylaşım
birçok insanın insanca yaşamının yollarını aralayacaktır. Hayata bu
bakışla bakanların, egoist olup paylaşım kapılarını kapaması
mümkün müdür? Hayat anlamlı olduğu zaman, insanın insanlığı da
yörüngesinde devam eder. İnsanlık yörüngesi, Güneş sistemindeki
yörüngede her bir gezegenin kendi yörüngesinde ilerlerken, başka
gezegenlerle paylaşması gereken ısı ve ışığını da esirgemeden
hareket etmesi gibi, yaşaması kaçınılmazdır. Bu sorumluluklar
karşılıklı evrensel bağımlılık eşgüdümünü doğurur. Yaşamı bu gözle
değerlendiren her bir bireyin hayatta paylaşmadığı bir hakikat kalır
mı?
Paylaşmak, yaratıcının kullarına bağışladığı en büyük
nimetlerden biridir. Hatta Allah, Ulûhiyet, Rububiyyet ve Ubudiyet
gibi mutlak kendisine taalluk eden konuların dışında birçok şeyi
kulları ile paylaşmıştır. Kullarına ilim vermiş, onlara güzel duygular
rahatlık, merhamet, acıma, sorgulama vs. gibi birçok özelliği
vermiş, oysa bunlar kendisinde var, ama rabbimiz bizimle kısmi de
olsa bu değerleri paylaşmış. Bize ne oluyor ki, Rabbimizin yanından
bize bol bol verdiği hakikatlerini ve nimetlerini insanlarla
paylaşmaktan içtinap ederek, kendimizi bir dev aynasında göstermek
istiyoruz. Kendisi için paha biçilmez değerler suru çekip, kendisini
o surların arkasına hapsedenler şunu iyi bilsin ki, bu tarz
büyüklenmelerin hepsinin arkasında büyüklenme ve mütekebbirlik
vardır. Oysa mütekebbirlik sadece Allah’a aittir. En sevdiğimiz
değerleri, Allah’ın kulları ile paylaşmasını bilmez kendimizi surların
içine hapsedersek şunu bilelim ki, mutluluk asla yanımıza uğramayacaktır.”…
Derken müminler ile mücrimler-Kâfirler, arasına bir sur
çekildi…”ayetinde olduğu gibi orada müminler içerde, oysa biz,
Allah korusun içi azap olan surların içinde kalabiliriz. Bundan
dolayı dikkat etmemiz gereken temel etken, büyüklenme
kulelerinden aşağıya inmek, insanların arasına karışmak, sadece
bekçiliğini yaptığımız, bilgilerimizin, malımızın, mevkimizin ve asla
vazgeçemeyeceğimizi sandığımız değerlerin başkalarıyla
paylaşımına gayret sarf etmektir. Bu süreci yakalayan herkes mutluluğun
tadını çıkaracak ve hayatı huzurlu olarak yaşayıp rabbine yolculuk
yapacaktır.
EROL KEKEÇ
ÇENGELKÖY/İST-2010
Bu Blogda Ara
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Popüler Yayınlar
-
Sosyal devletin anlamını, devlet ile millet arasındaki ilişkiyi ve bir toplumu güçlü ve sürdürülebilir kılan dinamikleri detaylandırırken, b...
-
Günümüzde teknolojinin ulaştığı seviyeyi anlamak için sınırsız bir yaratıcılıkla şekillenen dijital bir çağda yaşadığımızı kabul etmek gerek...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, kimin neye inandığını ve ne adına yaşadığını anlamak her geçen gün daha da zor hale geliyor. İnsanlar, çoğu z...
-
Mekânların Hafızası ve İnsanın Aldanışı Emevi Camii, tarih boyunca dinî, siyasi ve toplumsal anlamları bir arada barındıran, sadece mümin...
-
Ah be oğul, Dünya dediğin, bir misafirhanedir aslında. Tahta beşikle başlar yolun, Tahta bastonla biter usulca. Arada ne var dersen, Gözya...
-
Bismillahirrahmanirrahim, Ey insanlar! Gelin bir düşünün, çevrenize bakın ve kendinize şu soruyu sorun: Bugün içinde yaşadığınız toplum, All...
-
Bugün Suriye'de HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) tarafından gerçekleşen yeni çatışma patlamaları ve burada bizim medyanın ilişkileri üzerinde...
-
Suriye'nin içinden geçtiği karanlık dönem, sadece bölge ülkeleri için değil, tüm dünya için ciddi bir kriz senaryosudur. Ancak bu kriz...
-
Her çağ, insanı dönüştüren yeni düzenler yaratır. Zamanın ve zeminin rengine bürünmek zorunda kalmanın dayatıldığı dönemlerde, bireyin kim...