Yörüngesinden çıkmış bir gezegen gibi oldu dünyamız, savruldukça savruluyoruz. Nereye kadar gider bunun nihayeti, kimse sonrasını merak etmiyor yaşadığını sanarak rutine devam ediyor.
İnsanlık çağının ilk başlangıç
anından bugüne, dünyamız üzerinde ciddi ve önlenemez değişim ve farklılaşmalar
yaşanarak bu günlere geldik. Bundan sonra bu değişimler bizim yaşam alanımıza
uğramaz diye düşünüp çok rahat bir sürece girdiğimiz an da, her şeye karşı gaflette
olduğumuz ve rutin devam ederken, böylesi farklılaşmalarla karşılaşmayacağımıza
dair elimizde hiçbir garantimiz yoktur. Buna rağmen insanlık çok güvende
yaşadığını sanıyor ve gününü gün ederek, kendinden uzak gerçeklere sırt dönerek,
başlangıçtan uzaklaşıp sona çok yakın olduğu halde hala gafletin zirvesinde
uyumaya devam etmektedir.
Sahip olacaklarını enine boyuna
tartarak ince eleyip sık dokuyan bu insan, ne hikmetse kendi varlığının oluşum
ve yaşama kılavuzunu hiç merak etmediği gibi, içinde yaşarken imkânların her
türlüsüne sahip olduğu dünyadan da bihaber yaşamaktadır. Aslında insanın bu
anlamsız yaşam savaşındaki durumu, bu yol nereye gider diye birine sorduğunuz
soru karşısında, sorulan soruyla hiç alakası olmayan ve soruya yakın uyarıcılar
da içermeyen, kuşlar burada bayağı çokmuş diye aldığınız cevaptan farksızdır.
Yani yaşamınızın amacı ile alakası olmayan ve kendinizle ilgili sahip olmanız
gereken incelikler üzerine yapmanız gerekenleri ofsayta çıkarıp, o yaşama hiç
hizmet etmeyecek konular üzerine çabalayarak, insan git gide kendinden uzaklaşarak
yer küre üzerinde savrulan bir çöpe dönmektedir.
İnsanın bu savrulma sürecine girmesi
ve bu sürecin ne zaman nasıl bir anlayışla planlandığıyla ilgili kimse düşünmek
istemez, ama önüne konulan amaç ve yaşamın varlık gerekçesi olarak kabullendiği
sıradanlıkları yaşayarak kendini sıradan bir varlık kimliğine bürüdüğünü
idrakten de uzak yaşar. Yaşam, atomların anlamlı bir bütünlük oluşturmasıyla
sistem ve düzenlilik kazanır. Düzenlilik kazanmış yaşamlar evrenle kardeş olur
ve yaşamında Tevhit gerçekleşir. Evren ile insanlık yaşamının tevhidi, düzene
oturmaktan geçer. Diyeceksiniz ki, insan canlı bir varlık olmasına rağmen onun
yaşamına bir düzenin ve sistemliliğin gelmesi mümkün müdür. Sistemlilik hareketsizlik
değildir. Hareketin kendi yörüngesi üzerinde devam etmesidir. Yörünge üzerinde
olan hareketlilikler, yaşamın var olduğunun kanıtıdır. Yaşam düzenden çıktığı
zaman, onun her hareketi kendinden sürekli uzaklaşan bir savrulma örneğidir.
Dikkat edilirse, dünya yaşamı ve tüm
olanlar insanlığı savurma üzerine yapılmaktadır. İnsanın aslıyetinden koparılarak
onunla ilgili düşünülen tüm gayret ve çabalar insanlık için anlamlı ve onun
hayatını kolaylaştıracak etkenler olmayacaktır. Gümrah bir ağacı topraktan
çıkardıktan sonra, onu hangi ortama ve hangi zamana götürürseniz götürün,
onunla ilgili her türlü bakımı da yapsanız ağacı yaşatma imkânınız
olmayacaktır. Görüntü size çekici gelebilir, ancak özünden uzaklaştırıldığı için,
her gelen zaman onun solmasına ve derken kuruyarak hareket etmeyecek bir
nesneye dönmesini sağlayacaktır. İnsanlık yaşamı bu gün tam da böylesi kuruyan
ve gittikçe de toptan bir imha sürecine doğru hızla ilerlemektedir. Bunun tek
sebebi ifsat mekanizmasının, dünyanın yaşanılmaz bir alan haline getirilmesi
için çabasıdır.
Evrenin tevhidi, insan ile evrenin
kardeşliğinden geçer. Evrene karşı yapılan ihanetlerin tümü insan eliyle gerçekleşmektedir.
İnsanın bu kardeşlik mukavelesini parçalamasının sebebi, kendisiyle ilgili kökü
kurutmasından kaynaklanmaktadır. İnsanın yaratılış kaynağıyla olan bağlarının
koparılması onu savrulan bir nesneye dönüştürdü. Bütün bir insanlık köklerini
terk etmiş ancak başka alanlarda yaşama alanı oluşturmak için çırpınan bir
güruh süje olarak hala canlılar ortamında olduklarına inandıklarından diğer sujelerin
tümünü yöneten ve savuran bir nesneye dönüştürmüşlerdir. Nesneleşen bir
insanlık, yerküre üzerinde varlık olarak bir görüntü oluşturmasına rağmen,
etkinlik ve etken olma noktasında hep pasif ve kullanılan tarafta yer almıştır.
Kullanılmak için oyunlar bitmediğinden, insanın kullanım süresi de
dolmayacaktır. Kullanım süresi devam eden insanlık, yaşamın sonunu
yaklaştırarak bütün bir evrenimizi karanlığa taşımaktadır. Yaşamı savrulmayla
geçen insanlık, kâinatın düzenini bozmada da bir o kadar maharetli
görünmektedir. İnsanı evrenin dışında tuttuğunuz zaman evrenin yaratılış
fıtratına uygun sistemli bir işleyişinin olduğunu gözlemlersiniz. Tüm
yaratılmış olanlar, kendilerini yaratanı tesbih ederler. Ancak bu düzene insan
eklendiği zaman sistem yörüngesi dışına çıkmaktadır. İnsan, yeryüzünde fesat
çıkarak ve kan dökecek biri olarak yaratıldığına göre, bu insanın bambaşka
özellikleri var demektir. İnsan bu özelliklerini sistem dışı kullandığı zaman
hem evreni yaralamakta hem de evrenin kardeşliğini imha etmektedir. İnsanın bir
fesat kaynağı olmaktan çıkarılması gerekir. Bunun yolu da yaratılma anında
kendisine çizilen amaca uygun yaşamasıdır.
Yaratılış amacını en iyi idrak edecek
varlığın, amacından uzaklaşması bütün bir evrenimizin kaosa sürüklenmesine ve
yaşamın savrulmasına yol açmaktadır. İnsanı yeniden insan olma kimliğiyle
buluşturmak zorunludur. İnsanın elinden alınan kimlik evren dışında ideal bir
yaşamın bekleyen kodları arasında yerini alırken, nesneleşen varlıklar adına
oluşturulan karanlık kimlik, insani kimlik olarak bütün cinslerimizin
sahiplendiği bir kimlik olmuştur. Bu karanlıkları aydınlığa çeviremediğimiz zaman,
insan evren içinde en hızlı savrulan nesneler arasındaki yerini alacaktır.
Kâinatın kardeşliği insanın evrendeki
itibarını yeniden kazandıracak ve insanı yaratılmışların zirvesine taşıyacaktır.
Robot olarak yaratılmış olanların kendi ekseni üzerinde yaşamını sürdürmesi
onun üstünlüğünün göstergesi olamaz. Robotun seçme ve farklı davranma şansı
yoktur. Melekler Allah'ın robotlarıdır. Ne için yaratılmışlarsa sadece onu
yaparlar, onun dışına çıkma durumları olmaz. Öyle bir yetiye sahip değiller.
Ancak İnsan, bunlardan farklı olarak seçme ve seçtikleri arasından tercih
yapabilme imkânına sahiptir. Ondan dolayıdır ki, insan Meleklerden daha üstün
bir varlıktır. İnsanın üstünlüğü, yaratıcının kendisinden ilahi bir ruh
üflediği özelliğidir. Bu da insana iradenin verilmesidir. İnsan bu iradeyi,
Rabbimizin, "Ey insan hangi yoldan gidersen git muhakkak ki sen rabbine
giden bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın" beyanında belirttiği gibi,
bunlar arasından doğru olanı seçtiği takdirde Yaratılmışlar arasında itibarın
zirvesindeki yerini alır. Ancak Yanlış olan yola yöneldiği zaman kâinatın
dengesini bozar ve yeryüzünde fesat çıkar bu gün yaşadıklarımız gibi... İnsan
için, iki yolun da tanımlanarak bunlardan dilediğini seçebilirsin, çünkü her
iki yolun sonunda da bizimle karşılaşacaksın uyarısı insanın ya aşağılara
yuvarlanmasına ya da zirveye çıkması için ona imkânlar sunmak anlamına gelir.
İnsan bu sahnedeki yerini iyi anlar ve kendisine gerekli anlamı yükleyerek
yaşamın içindeki rollerini oynamaya başlarsa, kâinatın denklemi yeniden
kurulur. Kâinatla kardeşlik bağı kopan insan yeniden kardeşlik sözleşmesine
imza atar ve insan kâinattaki Tevhidin gerçekleşmesiyle, savrulan bir nesne
olmaktan çıkar. Akıllı varlık olan insana yakışan, eylemlerinin sahibi olmaktır.
İnsan ile kâinatın kardeşliği sonrası oluşan bu Tevhit yeryüzünün
karanlıklardan aydınlığa bir ufuk açması olur. Evrenimizin kararmasının en
önemli nedeni olan insanın savrulan bir nesne olan yaşamı, denklemin yeniden
kurulmasına katkı sunmasıyla Âlemde Tevhit gerçekleşir. Âlemde gerçekleşen
Tevhit bütün bir evrenimizin geçmiş toplumların hayatına uğrayan bela ve
musibetlerden uzaklaşmasını sağlar. Ancak bu süreci yakalayamazsak, gelecek
günlerin hiç ummadığımız bir anda yaratıcının olaylara doğrudan müdahalesiyle,
İnsanlık medeniyetinin evrendeki yeri başkalaşmış olabilir. Geçmiş toplumlara
gelmeyen musibetler bize gelmeyecek diye kimse kendisini avutmasın, Allah’ın
sünnetinde asla bir değişme bulamazsınız. Sizden öncekiler nasıl sarsıldıysa
sizde aynı ve benzer musibetlerle sarsılabilirsiniz...
Ey iman iddiasında olanlar! Kim ki,
Allah’ın insanın yaşaması için gönderdiği değerlerden dinden ahlaktan, haktan hukuktan,
adaletten uzaklaşırsa bilsin ki, Allah sizi yok eder yerinize başka bir
topluluk getirir. Onlar Allah'ı severler Allah'ta onları sever. Onlar İman
edenlere karşı merhametli şefkatli mütevazıdirler, Hakikatin üzerini örtenlere
karşı da başları dik ve izzetlidirler. Onlar Allah için yaşarlar ve hiçbir kınayıcının
da kınamasından korkmazlar. Bu Allah'ın bir lütfudur onu ancak dilediğine
verir. Allah’ın ilmi geniştir. “Bu uyarı bizlere hiçbir gazabın gelmeyeceğini söylemiyor,
hakikatten uzaklaştığımız ve bir nesne olarak yaşayıp duyarsızlaştığımızda bizi
yok edip yerimize başkalarını yaratacağını Rabbimiz kendisi söylüyor. O halde,
biz helak olmayacağız gazap önceki toplumlara geliyordu gibi kendimizi yaşam
alanı içinde farklı yerde konumlandırmak bu da bizim kendimize karşı
söylediğimiz bir yalan olur. Her an evrenimizde insan unsurunun yaşam alanında
evrenin sahibinin doğrudan müdahalesiyle bir farklılaşmanın yaşanacağı günlerin
kıyısında yaşamaktayız. İnsani olmayan ama insan tarafından, Evrenin karartılmasına
etki edecek tüm nedenler oluşturulmuş gibi ortada dururken, hangi canlı
kendinden emin olabilir. En çok tedirgin olması gereken ve bir an evvel kendine
dönmesi gereken insandır.
Evrenin kararma günlerinin
yaklaşmasını hızlandırmak isteyen hem cinslerimizin bu ifsat eylemlerini bütün
bir insanlık olarak durdurma çabası içine girmezsek, yarınlar insanlık için
medeniyetin zirvesi değil de yeni bir medeniyetin doğumunun gerçekleşmesine
neden olabilir. Yeni güzergâhın planlayıcıları, böyle bir geleceğin habercisi
gibi başımıza dikilmiş hep bizi yönlendirme ve aldatma derdinde... Teknolojiyle
gelen her yenilik, insanı özünden ve kaynağından uzaklaştırmakta ve insanı
insanlık dışı farklı bir canavara dönüştürmektedir.
Bizler yeniden kâinatla olan ilişkimizi
düzenleyerek, kâinatla kardeşliğimizin ölçüsü olan Tevhidi gerçekleştirmezsek,
param parça olacağız ve her parçamızın bir yere savrulduğu yaşamın kollarında
gelecek hayatı karşılayacağız. Gökyüzünden düşerek param parça olanların durumu
Kâinattaki tevhidi şirke çevirenler olduğunu anlarsak, geldiğimiz nokta itibarıyla
bizlerin sonu da böyle bir geleceğe gebe olduğunu anlarız. Tüm bu
olumsuzlukları anlatarak kimseyi hayattan koparma derdinde değilim, aksine
hayatla olan kopukluğumuzu kontrol ederek yeniden kendimize gelmemizi sağlamaktır.
Bu düşünme dinamiğini yeniden hareketlendirebilirsek işte o zaman söyleyecek
sözümüz olur. Yoksa bize son arzu ve isteğimizi sormadan ansızın gelecek
gazabın pençesinde olacağımız günleri kimse haber veremeyecektir.
Ey rabbimiz yanıldıysak veya
unuttuysak bizi sorumlu tutma, bizi yeryüzünde rutinleşmiş hayatlar arasında
yuvarlanarak yaşayan, yaprak gibi rotası belli olmadan savrulan bir çer çöp
olmaktan bizleri uzak kıl... İçimizdeki arzu ve isteklerimizi sana havale ettik
Rabbimiz, biz zavallı aciz, senden başka kimsesi olmayan bu derbeder kullarını
sen koru ve gözet... İbrahim’i kervana bizleri de kat Allah’ım, sen her şeyi
evirip çevirensin bizlerin kalp ve ufuklarını da sana yönelt ve senin
değerlerin üzerinde sebat ettir ve topuklarımız üzerine gerisin geriye bizi döndürme,
İmandan sonra küfrü bize haram kıl ve yaklaştırma; Allah'ım sen merhametlilerin
en merhametlisin biz ancak sana kulluk ederiz...