Toplumun yavaş
yavaş kendi sarhoşluğunu yaşamaya başladığı ve rehavete daldığı bu
dönemde,”Yaşam koçları”diye adlandırılan bir meslek oluşmaya başladı. Bu
koçların ortaya çıkış serüveni ile hakiki koçlar arasında bir bağ olabilir mi
diye düşünürken bayağı meraklandım bir araştırayım dedim bakalım nelerle
karşılaşmış olabilirim..
Köy yaşamına
yabancı olsanız da, çevrenizdeki insanlardan kırsal kesimin hayatıyla ilgili birçok
malumatlara sahip olduğunuzu tahmin edebiliyorum. Bir koyun sürüsünü otlatan
çobanın yaşamına baktığınız da ne kadar rahat bir hayat yaşadığını görürsünüz;
çünkü çobanlar işlerini çok iyi bilir, kendileri için sürüden belli koyunları
miryah (öncü) olarak seçerler. O koyunlar da genellikle koçlardan oluşur, o
koçları iyi beslerler, arpasını tuzunu buğdayını, kısaca peşinden gelmesini
sağlayacak hiçbir gıdayı eksik etmezler. Boyunlarına öyle bir çan takarlar ki,
koç adım attığında o çan tüm koyunların rahatsız olmasını ve yaşam koçu olan
miryahın peşine takılmasını sağlar. Çoban eşeğine biner, yazın sıcağında rehavetten
koyun sürülerinin kafasını birbirinin altına sokarak ayılmak istemedikleri bir
anda, dörtnala eşeği sürer, bizim koçta onun peşinden koşmaya başlar, koç
koştukça çan sesi bir zılgıt gibi acı acı inler, bu iniltiyi duyan her koyun
üzerlerine yıldırım düşmüşçesine yerinden kalktığı gibi koşmaya başlar.
Anlayacağınız bu koçlar çobanların işini rahatlatır, ondan olsa gerek günümüzde
de rahatlatmak için yeni oluşan meslek grubunun adı “Yaşam koçluğu”.
Yaşam koçu
deyip geçmeyin, bunların öyle hünerleri var ki, sizin yerinize düşünürler,
cenazede, düğünde, törende nasıl davranacağını size çok iyi öğretirler,
dişlerini açarak gülmenin ve etrafınıza gülücükler dağıtmanın pozitif insan
olmanın en önemli belirleyicisi olduğunu yüreğinize kaydederler. Bu koçların
giyim kuşamları farklı olsa da, ellerinde taşıdıkları ve sizi uyarmak
istedikleri çanlar aynı fabrikada üretildiği için hepsinden aynı ses çıkar, bir
anda sizde şaşırırsınız, yahu demek bu koçluk evrensel bir değermiş, herkes
aynı çanı kullanıyor diyerek, onların tılsımlı ellerine kendinizi bırakır, bir
anda hipnoz olur horul horul uyku çekmeye başlarsınız. Sizin bu
horultularınızdan çıkan sesler “yaşam koçlarınızın”nemalanması için arpalıkları
oluşturur. Koç olmak kolay, haydi varsa cesaretiniz bir ayı olun da görelim, o
yürek ister. Çünkü koçlar, standart yaşam felsefeleriyle insanların doğallığını
bozarak yapay bir yaşamla, belli aralıklarla uyutarak rahatlatma derdindeler.
Öyle varlıklar gördüm ki, tam dört tane koçu varmış, koçların ayrı ayrı görevleri
olduğunu söyledi, biri giyim kuşamına bakıyormuş, biri nerede nasıl konuşması
gerektiğini öğretiyormuş, diğeri, sesler arasında bir harmoni oluşturarak nasıl
konuşulması gerektiğini ve sesinin ritimlerini nasıl ayarlaması gerektiğine
bakıyormuş, dördüncüsü ise üçünün yaptığı işleri ne kadar isabetli yaptığını
kontrol ediyormuş.
Etrafınız
koçlarla kuşatılmışsa orada biraz düşünmeniz gerekmez mi, acaba ben ne oluyorum
diye, ben sizi bilmem ama uzun zamandır düşünüyorum herkesin bir koçu var benim
neden ayım olmasın diye. Yaşam ayısı olmak öyle kolay değil, herkesten ve her
şeyden biraz anlamanız gerekmektedir. Hatta okuma ve yazmayı da bir o kadar iyi
bilmeniz, cesaretinizden de hiç taviz vermemeniz gerekir. Şimdi kalkıp
gazetelere bir ilan versem”Yaşam ayısı” arıyorum diye herkes kendi üzerine
alınıp beni aforoz bile edebilir. Neden çünkü ayı olmak kimsenin hoşuna
gitmiyor da ondan, oysa ayılar düşünerek bir eylemi yapar. Koçlardan en önemli
farkı, mektep medrese bilmezler, medeniyet bunların mıntıkasından geçmez,
nasıllarsa öyle yaşarlar, gidecekleri yere paldır küldür, herhangi bir yapay
davranış göstergesine ihtiyaç duymadan hareket ederler. Bunun için de etrafınız
da çok duyarsınız “o ha ayı nasıl davranış bu ya”sözlerini. Hiç kimse o ha koç
demez çünkü onlarda bilir ki, koçlar tek ses ve davranış ortaya kor, o da
batıdan devşirilmiş kişisel gelişim davranışları olarak lanse edilir. Bu batı
patentli eylemler bütün bir insanlık için evrensel genel geçer bir kaide olarak
kabul edilir ve koçlar başlar, kurt gibi içinde gizlediği o beynine bir koç
pottu geçirmeye, ondan sonrada elinde çan, bir o çobanın peşinde, bir bu
çobanın peşinde, çan üreten çancının çanlarını iyi pazarlamak için…
Biz ne koçlar
gördük, bu çan üreten çancıların çanlarını onların dile ile pazarlamaya çalışan,
ancak sonunda şunu anladık ki, tüm çanlardan aynı sesler geliyor, bu çanlar
bizim içinde yaşadığımız toplumu rehabilite etmede yeterli değil. Onun için bu
topluma yaşam ayısı lazım diye düşünmeye başladım, bu düşünceye ulaşıncaya
kadar hangi kuyuları kazdığımı söylesem diliniz tutulur. Öyle kuyuların başında
durdum ki, içindeki suda ne görülüyor diye, baktım baktım hiçbir şey göremedim,
sonunda yanımdan geçen bir falcı kadın yardımcı oldu da öylece bir sonuca
gidebildim. Sen Burya ne bakıyon, ben şimdi sana, orada ne olcağını bir
söyleverim de bir iki spali bara ver olur mu beyim dedi ve başladı kuyunun
dibine bakmaya, baktı baktı ayakta bir sıtmaya tutulmuş gibi titredi sonra ben
burada ayıdan başka bir şey göremiyom dedi. Ben de oradan anladım, bu toplumda
rahatsız edecek ayılara, yani “yaşam ayılarına” ihtiyaç olduğunu yoksa nerden
bilecektim.
“Yaşam
ayısı”olmak o kadar kolay değil, cesur olacaksın, aldırmayacaksın, olduğun gibi
davranacaksın, herkesi aynı kalıba koymayacaksın, insanlara anladıkları ve
benimsedikleri dilden konuşacaksın, yarınlarda nelerle karşılaşırım diye
hesaplı davranmayacaksın, doğruları doğru olduğu için söyleyeceksin, kimsenin
kuklası olmayacaksın, klişeleşmiş batmakta olan batının komplekslerinden
arınacaksın, nazik olayım diye nezaketten uzaklaşarak gülünç duruma
düşmeyeceksin. Yani kısaca “Ayı”olacaksın, ayı olduğun için kimse sana güç
yetiremeyip burnuna halka takacak ama sen yine aldırmayacaksın. Burnunda halka
olsa da bildiğin oyunları oynamaktan zevk alacaksın, göreceksin o zaman herkes
şunu söyleyecek, ulan benim “Ayım”başkasının beni kandırmaya çalıştığı kurt
postundaki koçtan çok iyi, hiç olmazsa bizi rahatsız ederek kim olduğumuzu bize
öğretti diyecekler ve senin için yazılan destanlar Tarih sayfalarında baş
desten olarak okunacak. Sen sen ol”yaşam Ayısı” olmaktan korkma.
Hiç okunmayan
gazetelere ilan verdim yaşam ayısı aranıyor diye, okunan gazetelere vermedim
ki, yaşam koçları ilanı yanlış okurlar endişesiyle, karışıklık olmasın diye
okunmayacak gazetelerde “Yaşam Ayısı” aramaktayım diye yüksek paralarla ilan
verdim.”Yaşam Ayısında” aranan en önemli özellik okuma yazmayı çok iyi bilmesi
ve her dilden anlaması, standart yaşam tarzlarını öğrenen yaşam koçları sakın
bizi “Yaşam Ayılığını da çok iyi yapabilirim diye aramasınlar. Onlara ayıracak
zamanım yoktur.
28.04.2013
Saat:21.40-22.50
Çenegelköy/İST
EROL KEKEÇ