Bu Blogda Ara

9 Ekim 2018 Salı

NEREDE NE ZAMAN HANGİ GENÇLİK!


Beyinleri geçmişin ve tarihi kalıntıların tortularını taşıyan bir vagon olan gençlik değilse amacımız, bugünden geci yok, ayağa kalkıp kendimizi bir yoklamak ve kendimize gelmek zorundayız. Gençlik sorunları sürekli konuşularak çözüme kavuşacak bir problem değildir. Gençlik çalışmaları, hayatın içinde inandırıcı eylemlerden, merhametten, sevgiden ve kuşatıcılıktan geçer.
Ülkemiz geneline baktığımız zaman, düşünce inanç ve ideoloji ayrımı yapmaksızın tüm sivil kuruluşların mutlaka bir gençlik çalışmalarının olduğunu görmekteyiz. Bu çalışmalar bu kadar geniş kitlelere yayılmasına rağmen, acaba neden istenilen doğrultuda bir sonuca gidilmemektedir. Bunların çok ciddi ve gerçekçi nedenlerine ulaşmak gerekir. Zihinsel kalıpların donanımları her uyarıcıyı çekmeyen ya da ne olduğunu anlamayan zihinler bu çalışmaların herhangi bir noktasına olumlu ve verimli katkı sunamazlar. Öncelikle yapılması gerekenler, bu çalışmaların herhangi bir noktasında bulunanların sahip olduğu bilgi eylem ve düşünce atmosferi irdelenmeli ve bu yaşamı ne kadar kuşatacağı ele alınmalı, ondan sonra kurulan doğru denklemlerle start verilmelidir.
Bir fizikçinin ya da kimyacının laboratuvar ortamında incelediği madde gibi gençliği algılamaktan çıkmalıyız. Çünkü gençlik dinamik bir yapıdır. Nerede ne zaman ne yapacağını kestirmek çok zor olan karmaşık ve bir o kadar da sade olan bir denklemdir. Karmaşıklığı onun anlaşılmaması ve onu anlamak için anlayacak bir hazırlığa sahip olmamaktan kaynaklanır. Sadeliği ise, çok rahat değişime açık olması ve ikna olacak değerlerle kuşatılmış olmasıdır. Gençliğin hayatında onu değişimde direnişe sokacak çok az sabiteleri vardır. Bu da gençliğin çok önemli yanıdır.
Hayatın doğasına uygun olmayan her çırpınış, çırpınanı kendi göletinde boğar. Bazı hayvanlar harekete duyarlıdır. Örneğin, bir kedinin bakışlarını nereye taşımak istiyorsanız onun hareketli bir noktaya yönelmesini sağlayın ve o hareketin kaynağını gösterin yeter. İnsanları, harekete duyarlı bir varlık gibi düşünerek nerede tıngırtı orada buluntu şeklindeki basit ve sıradan bir yaşamın kollarından kurtarmak zorundayız. Gençlerimiz, kendi dünyasını keşfeden, zaaflarını ve yetilerini bilen kavrayışla içten yanmalı bir araç gibi hayatın gemisine bir kaptan olarak yetiştirecek duruma gelmeliyiz. Öncelikle bu algıya sahip bir ekip oluşturmak gerekir. Her insanın işi değildir eğitim ve yönlendirme. Kendi hayatımızın olumsuzluklarını ve ideolojik saplantılarını hayatın olmazsa olmazları gibi bilen ve karşısına da bunları ideal bir değer gibi sunan, sıradan demode olmuş hayatların ve anlayışların kıskacından kurtulmak zorundayız.
İnsan üzerine bir projesi olanlar, İnsanın, anlama, kavrama, sevme, itibar kazanma, kendini ifade etme, özgürce yaşama gibi bireysel insani özelliklerini dikkate almak zorundadır. Çünkü insanın ferdi boyutu, toplumsal boyutundan önce gelir. Kişilik insanın bu özelliklerinin toplamından oluşur. Nasıl ki anne ve babalar çocuklarının kendilerinin bir kopyası gibi yetişmesini istiyorlarsa, sosyal oluşumlar da etraflarına topladıkları insanlarda kendi toplumsal kurumsal kimliklerini taşımalarını istiyorlar ve her tarafta o kimlikle ifade edilmelerine ağırlık veriyorlar. Bu anlayışlarla, insanların doğasına uygun olmayan ve “insana ancak emeğinin karşılığı var” buyruğuna aykırı uygulamalarla onları yönlendirmek ve bir kaptan olmalarını sağlamak imkansızdır. Her insanın doğasında olan, kendisini rahatlıkla ifade edeceği ortamda bulunmak onun en büyük arzusudur. İnsanın bu yönünü dikkate almayan bazı ebeveynler, iş ortamında hep kendisi söz sahibi olduğundan ve çocuklar da o ortamda bir gölge ya da uydu olarak kalmaya devam ettiğinden onların yeteneklerinin olmadığından yakınır durur. Oysa orada çocuklar kendi bilgi beceri ve donanımlarını istedikleri gibi kullanmadıklarından kendi dünyalarında çatışmalar yaşarlar, zamanla da bir anlaşmazlık başlar ya kendi işlerini kuramaya yönelirler ya da başka ortamlarda çalışmak isterler. Bunun en önemli nedeni gençler değil önceki kuşağın bilgiçliği ve dayatmaları olarak da görülmesi gerekir.
Yani diyeceğim odur ki, hayatın ortağı ve taşıyıcısı olacak gençlerimizi bir masal kahramanı olarak yetiştirmekten vazgeçelim. Masala dönüşen bir hayatın reel yaşamda karşılığı yoktur. Reel, inandırıcı ve bir bilgi doğrultusunda doğru adımlar atmadan, doğru bir yapılanma modeli oluşturmamız da düşünülemez. Söylemlerimizin içeriği ve hayatta görmek istediğimiz ekran boyutu ancak bizim çelişkisiz tutarlı ve güvenilirliği olan bir manifesto ile gerçekleşir. Bu hayat ekranının daima, yeni ve albenisi yüksek herkesi kuşatan bir boyutunun olmasını istiyorsak, tüm alt yapımızı ona göre oluşturmak zorundayız. Bir başlayalım bakalım nasıl olacak anlayışları çaresizliğin ve karmaşık bir zihin yapısının ifadesidir. Düşünceleri sağlıklı, hedefleri belli olanlar, belli bir yöntemle, zamana yenilmeden ve rüzgarların estiği yöne göre yön belirlemeden istikrarlı adımlarla az da olsa gidecekleri yola çıkarlar. Şunu unutmayalım ki, kervan yolda dizilmez, kervan yolda ancak büzülür. Kendi kabuğuna gömülür ve çaresizlik sendromları yaşar.
Düşünce ve eylem boyutunu tamamlayan gençlerle, aynı gök kubbenin altında farklı nefesleri soluyarak aynı yürek atışlarını oluşturmaya ne dersiniz…Yolunuz açık olsun, dağlar yoldaşınız olsun…
                                                                                                      09.10.2018/Erol KEKEÇ

GENÇLİK DEĞİŞİM VE DİNAMİZM



Gençlik ve değişim günümüzde çokça üzerinde durulması gereken elzem konulardan biridir. Gençlik bir nehirin coşkulu hali ya da gereğinden fazla su taşıyan bir sel suyu gibidir. Bu suların varlığından değil, nasıl ve hangi alana kanalize edilip edilmediğinden endişe duymalıyız.
Yetişkin kuşaklarımız ile gençler arasına kurulan sanal duvarların yıkılması zorunluluktur. Bu duvarlar, yanlış gelenek görenek, kültürel din algısı, mahalle baskısı, zihinsel karakollar, yeniliklere kapalılık, gelişen çağa ayak uyduramamak, dayatmacı aile kuralları ve negatif bir bilgi transferi, hayatın kanunu sanılan yanlış ve doğru olduğuna bakılmaksızın atalar dini vs. Bu duvarlar yıkılmadığı zaman gençlerimizle aramızda köprü kurulamayacak onlar ile bizim aramıza, elimizi uzattığımızda yetişme imkanımızın olmadığı derin sular girecek.
Nereden nasıl başlamak gerekir diye düşünmeye başlayıp hareket etmeyi beceremeyen bir kırkayak durumuna düşmeden en yakın yerden başlamak zorundayız. Bir toplumu değiştirmek istiyorsanız öncelikle onların kendi aralarında anlaştıkları kelime ve kavramları değiştirin toplum kendiliğinden değişir,” diyen Konfüçyüs’ün bu uyarısını dikkate alarak hareket etmek zorundayız. Gençliğin dili ile bizim delimiz çok farklı o zaman nasıl anlaşacağız diye hiç düşünme gereği duymadan, eski kelime ve kavramlarımızı dayattığımızda, iki farklı uyarıcı kaynak arasında iletişimin gerçekleşmediğini gözlemekteyiz. İletişimin kurulmasını engelleyen nedenler arasında da iletişim kanallarının ya tıkandığını ya da manyetik dalgaları iletemeyecek, iletken olmayan deforme olmuş kanalların olduğunu görmekteyiz, zaman durup düşünmek ve bir karar vermek gerekiyor ya kendimizi yenileyeceğiz ya da gençliğimizin ıslak elden kayan balık gibi avucumuzdan kayıp sulara karıştığını, hiç de müdahale edemediğimizi görerek ahlar ve vahlar çekerek dizlerimizi döveceğiz.
Dünya daima hareket halinde bizler de bu hareket halinde olan gezegende canlı varlıklar olarak hareketimizi devam ettirmekteyiz. Dün geçti gitti, yarın gelmedi oysa bugün elimizde o halde kalkıp bugün bir şeyler yapmak zorundayız. Dün yaşayan bizler bugün de varsak bugün bize katılanlara dün yaşadığımız hikayelerimizi anlatarak onları bunaltmadan kalan yolumuzda nasıl bizlere katkı sunabilirler, bizler de nasıl onlara birer ışık olabiliriz onun üzerinde kafa yormamız gerekmektedir. Gençlikle yetişkin kuşak arasındaki ilişki, bilimsel bilginin başlangıç aşaması ile şu an geldiği nokta arasındaki ilişki gibidir. Bilimsel bilginin geldiği noktanın ve devamlılığın ulaştığı aşamayı ilk başlangıç noktasından daha kötü ve sorunları çözmede eskisinden daha geride olduğunu iddia etmek ile, gençlik ile yetişkinler arasındaki ilişkide de daima eskilerin dediğinin ve sahip olduklarının daha ilerde olduğunu söylemek arasında hiçbir fark yoktur. Hayatın ve bilginin daima sona en yakın olanının daha iyi olduğunu anlayarak hareket etmek zorundayız.
Bir üretimin başladığı an ile bitime yakın olduğu an arasında bir kıyaslama yaptığımızda nasıl bitme aşamasında üretimin daha kompleks bir yapıya büründüğünü ve daha fazla bilgi barındırdığını, içleminin fazla olduğunu görüyorsak insanda da durum böyledir. Mantıkta terimlere baktığımızda en kompleks ve karmaşık terimin içlemi en fazla olan terim olduğunu görmekteyiz. Yani bir terimin özellikleri artıkça sahip olduğu özellikte ona paralel artış göstermektedir. İşte bu örneklerle anlatmak istediğim de, gençlerimize yaklaşırken onların bizlerden daha çok özellik barındırdığını ve bize göre daha fazla birikime sahip olduklarını bilerek hareket etmemiz gerektiğidir. Nasıl ki bir bitkinin kökü olmadan farklı türlerinin olması söz konusu değilse, insanın atası ecdadı olmadan da bu günlerinin olamayacağını ancak bugünün ise daima geçmişin gölgesinde bir yaşama mahkûm olmaması gerektiğini anlayarak yaşamak gerekiyor.

Yetişkin kuşağın üzerine düşen en büyük görev, nehir olarak coşkuyla akan gençlik enerjisinin heba olmaması için, nehrin yatağında suyun akışını önleyen ve kontrolsüz bir sel baskınına dönüşecek enerjinin yatakta amacına uygun akmasını engelleyecek, çör çöp yabancı ve zararlı olan ne varsa onları temizlemek ve gençlik enerjinin hedefinde akmasını sağlamaktır. Böyle değilde sürekli bentler kurarak ve duvarlar örerek suyu göl haline getirerek farklı alanlara çevirmek ve istediğimiz yerde kullanmak varsa hem kendimizi yok ederiz hem de gençlik enerjimiz boşuna heba edilmiş olur.
Ortaya koyduğumuz programlar değişimin yönüne uygun ise, o zaman değişimle programlar arasında bir uyum olacağından olumlu sonuçlar beklemek hakkımızdır. Ancak değişimin yönü ile programlar arasında yakından uzaktan bir ilişki yoksa ve de hep dayatmacı bir geçmiş gençliğin sırtına vurulmak isteniyorsa, orada yıkım kaçınılmaz olur. Gençliği bağımlı hale getirecek fiziki sosyal ve psikolojik uyuşturucuların etki alanından çıkarıp, hayatın bir parçası ve bağlısı haline getirmeliyiz. Bir hayatın bağlısı olmak için onun aktif oyuncusu olmanız gerekir, hiçbir figüran ve seyirci hayatın bağlısı olamaz, onlar ancak bağımlısı olur. Bağımlı bir gençlik geleceği teslim edemeyecek kadar hayatın ve dünyanın dışında yaşamaktadır. Siyasetten, eğitime, aileye, güvenlik birimlerimize kadar böyle bir gençlik tasavvurumuz var, bu anlayışlarımızın temeline dinamit koyalım gençliğimizle aramızdaki tüm engelleri kaldıralım ve onları hayat oyununda aktif katılımcı ve danışma kurulu üyelerinin merkezinde ve her yerinde beyinlerini kullanacak neferler olarak görelim.
“Su akıp gittikten sonra testi doldurulmaz” bunu bilelim, yıllara dayanan acı ve ıstıraplarımı sizlerle paylaşmak istedim. Yanlış yol ve yöntemlerle doğru sonuçlara gidemeyiz, gençlerimizi sahiplenmeyelim onları cidden sevelim. Biz sevgi ve yakınlığı, sahiplenmekle birbirine karıştırdık ve o şekilde onlara yaklaştık. Sahibi olduklarımızı istediğimiz gibi tasarruf etme yetkisine de sahip olduğumuzu düşünürüz. Gençlik bizim tasarrufumuzda olan ve istediğimiz gibi kullanılacak bir obje değildir. Öncelikle onların aktif bir süje olduğunu anlamamız gerekiyor. Süje kendi varlığını başka etkenlerden bağımsız ortaya koyduğu zaman anlam ifade eder ve kendini, kendisi ifade edecek donanıma sahiptir. Bu donanımlar yaratıcının yaratırken yüklediği donanımlardır. Bu donanımların yazılımlarını da o donanıma uygun yerleştirmek için yardımcı olmak bizim görevimiz, ancak bizler hep o donanıma uygun yazılımı değiştirerek kendimiz bir yazılım yüklemeye çalışıyoruz. Ey ebeveynler, eğitimciler, siyasetçiler, velhasıl-ı kelam bu alanda kendilerini yetkin ve etkin gören herkes aklımızı kullanmayı ve kendimizden başlayan değişimi geciktirirsek, şunu bilelim ki aramıza seller girdiği zaman, Nuh (as) gibi, ey evladım! gel sen de bu gemiye bin bizimle birlikte ol dediğimizde ben bu ağaçlara sığınırım onlar beni korur diyecek gençlerimizle baş başa kalacağız.
2015 Yılında “Gelenek ve Modernizm arasında Gençlik” araştırmamızın öngörü ve genel değerlendirme kısmında da bu konula ağırlık vermiştik. Gençlerimiz bir yere gitmiyor, acaba bizler neredeyiz bunun irdelenmesi gerekir demiştik. Bugün de ona benzer bir çağrı yaparak daha fazla ayrıntılara inmeden bu makaleyi burada noktalamak istiyorum. Bizim kendimizden uzaklaştırdığımız gençliğimiz, bir yere ait olmak ve sosyal bir aidiyet oluşturmak için farklı ortamlara gidiyor ve yaşamın orada daha iyi olduğunu anlatıyorsa, demode olan yaşam tortularımızı hayattan uzaklaştırmanın ve gençlerimize pragmatik yaklaşımdan uzak kuşatıcı merhamet ve ufuk açıcı kanatlarımızı açmak zorundayız. Vakit geçiyor sular akıyor bu testilerle bu nehirden su alınmaz testileri değiştirmenin tam zamanı şimdi….
                                                                                   Erol KEKEÇ/08.10.2018

Bütünle başlayalım işe!

Toplumsal yaşama bütüncü yaklaşmanın faydaları, her zaman toplumsal problemleri doğru anlamaya ve doğru çözümler sunmaya götürür bizleri. Sistemsel sorunların parçalardan oluştuğunu düşünmek ve ona yoğunlaşmak, gerçek sorunu tespit etmede en büyük engeldir.
Bir hastanın gözle görülen bir hastalığı var ancak bu hastalığın nereden ve nasıl kaynaklandığı bilinmiyorsa onu anlamak için, vücudun tamamı dikkate alınarak, araştırma yapılır. Sorunun kaynağı bulunduğunda da başka olumsuzlukların oluşmaması için, tedavi kontrollü olarak organizmada uygulanır, taki vücut ayağa kalkana kadar, ondan sonra o alanda lokal çalışmalar ön plana çıkar.
Eğer bir kurumsal dokuda ciddi çözülmeler ve kaoslar yaşanıyorsa, kurumun tek başına ele alınıp sonuca gidilmemesi gerekir. Çünkü kurumlar karşılıklı bir eş güdüme göre çalışır. Bir taraftaki olumsuzluk ya da problem, farklı bir alandan ortaya çıkabilir. Örneğin, ekonomik sıkıntılar, ailelerde boşanmalara ve dağılmalara neden olabilir. Ancak boşanmayı sonuç olarak ele alıp, sadece boşanmalar hızla ivme kazanıyor demek boşanmanın neden ve sonuçlarını iyi tespit ettiğimiz sonucunu çıkarmaz. Hatta hiç anlamadığımızı da ortaya koyabilir.
Geldiğimiz noktadan ülke sorunlarına baktığımızda bunun sadece ekonomik eksenli bir sorun olduğunu görmemek gerekiyor. Çünkü eğitim, inanç, hukuk, aile, siyaset, tarım ve hayvancılık, medya, toplumsal denetim yani sistemin bir bütün olarak ele alınması ve öylece ciddi çalışmalar yapılması kaçınılmazdır. Sonuçlara şahit olduğumuzdan buz dağlarının altından akan sulara yabancılık çekmekteyiz. Buz dağlarını gördüğümüzden her tarafın buz olduğunu hatta dağların altında da buzların kaplı olduğuna inanırız. Oysa görünenler sadece görünmeyenlerin üzerine daha ciddi gidilmesi için bir ipucu olması gerekir.
Eğitim sistemindeki sıradanlaşma ve sürekli olumsuzlukları bünyesine yuvalamış bir değişim boyutu, her alanda kıvılcımlara neden olmaktadır. İsteklerinin fireni patlamış bir nesil, doyumsuzluk, haz almama, bağımlılık, inatlaşma, kurallara başkaldırı, dayatmalara isyan, ailenin fonksiyonelliğini öteleme ve yok etme vs. gibi dikkate almadığımız oluşumlar, toplumun her noktasında ciddi problemlerin kaynağı olarak  etken olabilir. Dolayısıyla eğitimin bir bağımsız değişken olarak dikkate alınması hem zorunlu hem de gereklidir. İsteklerinde tatminsizlik başlayan nesilleri avutmak için, ailenin düzeni bozulabiliyor, alenin mesajlarını dikkate almayan nesiller, yanlış ortamlara öncülük edebiliyor, hukuksal alandaki boşluklardan kaynaklanan yeni illegal faaliyet alanlarına yönelebiliyor, Bunları anlamadan diğer alanlardaki yamama usulü sorunları tespit ettiğimizi ve çözüm odaklı sonucu gördüğümüzü söylemek sadece kendimizi aldatmak olur.
Güçlü bir siyasi ve yönetim anlayışının olmaması, toplumsal ve hukuksal denetimsizliklere yol açar. Yani siyaset deyip geçmemek lazım çünkü siyaset bir toplumda en aktif olan ve sürekli içten yanmalı motorlar gibi kendisini yenilemesi gerekir. Lokomotif görevi üstlenir. Lokomotifin işlevsizleşmesi demek diğer vagonların yürüme ihtimalinin olmadığı anlamına gelir. Siyasal otoritenin güçlü olmasından kasıt, kendi hegemonyasını dayatarak kayıtsız şartsız kendisini benimseyen ve fanatik taraftarlar oluşturması değildir. Güçlü siyasetin olduğu ortamların en açık yansıması, diğer kurumların işlevini en güzel ve sistematik olarak yerine getirmesidir. Eğer bir toplumda Aile dağılıyor ve sürekli boşanma davalarına bakan mahkemelerdeki hakimlerin sayısı artıyor, ya da hakimlerin bakmak zorunda olduğu boşanma dosyaları çoğalıyorsa bunun sebeplerinin toplumun değişim süreci ve değişim talepleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir. Bu süreç ve getirdikleri dikkate alınmadan bu soruna da kalıcı ve köklü çözümler bulmak mümkün değildir.
Etik yaşamın gün geçtikçe albenisini kaybettiği ve gemisini kurtaran kaptan anlayışı ile insanların bireyselliğinin ve kendi çıkarlarının öne çıkarıldığı ve önemsendiği bir ortamda, sizler tarım ve hayvancılık konusunda insanlarımızın zamanlarını buraya vererek ciddi ve köklü üretimler gerçekleştirmesini bekleyemezsiniz, beklersiniz ama boşa beklemiş olurusunuz. Köylünün en az üç ay bekleyerek elde ettiği ve sattığında da bir şeyler kazanıp kazanmayacağını bilmediği belirsiz bir geleceğe ömrünü heba etmesini bekleyemezsiniz. Toplumsal etik o kadar hızlı bir dejenerasyona uğradı ki, bu süreç, bazılarını günlük, haftalık aylık ve yıllık zenginler olarak ortaya çıkardı. Bu zenginlerin hayatlarını her gün haber yapan nerede olurlarsa olsunlar, paparazzilerin bunların cazip hayatlarını anlatarak topluma pompaladığı bir süreçte toprağa bağlı insanların devamlılığını istemek sadece bir istek olarak kalır. Dolayısıyla etik yozlaşma ve çözülme ile kırsal yaşamın da hızla değişimi arasında bir bağlantıyı görmeden neden biz o alanlarda yetersiz kaldık diye sorgulamak sadece avunma seanslarını yaptırır bize…
Bu örnekleri vermemdeki asıl gayem yani demem o dur ki, bir toplumda sistemsel dönüşümler ve değişimler dikkate alınmadan parçalardan yola çıkarak ya da parçalarla ilgili reformlar yaparak toplumsal gelişmeye giden yolları araladığımızı sanmayalım…Toplumsal gelişme için, öncelikli olarak mana bütünleşmesi toplumsal gelirin GSMH’ye katılanlar arasında adil paylaşımı ve rahat yaşayan toplumun omurgasını oluşturan orta sınıfın genişlemesi ve büyümesi kaçınılmazdır.
Böyle bir ortamda, ancak sorunların kalıcı çözümlerle sonuca gittiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla toplumsal bütünlük dikkate alınmadan yapılacak her baypas çalışması bir organın yavaş yavaş ölüme mahkûm edilmesine neden olur. Bizim yaşadığımız ortamda da sadece bir parti meselesi ya da ekonomik mesele gibi bir doğrultuda sorunları ele almaktan vazgeçelim ve kalıcı köklü bütüncü yaklaşımlar ortaya koyalım. Toplumsal sorunlar tam tümevarımsal bir araştırma yöntemi ile ele alınmalı ve en küçük etki edecek bağımsız değişkenler dikkate alınarak çalışmalar yürütülmelidir. Yoksa geçen, zaman olacak, yine sorunlarımız başımızda dağ gibi birikerek bizleri ürkütecek…Haydi Başlayalım! tam zamanı; birlik beraberlik ve bütüncül bir yaklaşımla yola çıkmak için…! 

08.10.2018/Erol KEKEÇ

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!