Bir çöküş masalının korkudan inlerine tünemiş canlılarının, neden tedirgin oyuncuları olmayı kendimize reva görelim. Biz insan olarak varız ve insan olarak yaşamak zorundayız, bizim için, bizim gibi canlıların çizmiş olduğu yapay kaderlerin kurbanı olmak bizim şanımıza yakışmaz. Ondandır gece gündüz demeden hem zihnimi hem ufkumu hem hayallerimi anlık geçen zaman hızında yeniden kurmaktayım. Benim gibi herkesin aynı düşünsel ufka sahip olduğunu bildiğim için, uyuyan bedenlerimizi biraz iğnelemek istiyorum.
Çöküş masalları hep kahramanlık
destanları ile başlar, yıkılmış toplumların sinesine korku bombasını bırakarak
sahneden çekilir. Biz sahneyi terk eden çakma kahramanların, bizleri uyutmak
için okuduğu masalların ne dinleyeni, ne de bu masalların anlatıldığı yerlerin
oluşmasında bir rol alacağız. Biz kanatları kırılmış kuşların kendi kanatları
iyileştikten sonra göğün zirvesine çıkması gibi, kendi küllerimizden dirilerek
kendi destanımızı kendimiz yazacağız. Nesillerimiz bu destanları örnek alarak
dünyanın yeniden kurulmasında başrol alan kahramanlar olacaklar…
Biz her coğrafyaya medeniyet götürmüş
bir Milletin, geriden gelen ve tarihlerine tanık olan korkmayan ve yılmayan savaşçılarıyız.
Biz mücadeleden korkmayız ancak mücadele ruhumuzun pasifleştirilmesinden
rahatsızlık duyarız. Ondan dolayıdır ki, insanlığı imha planlarının hepsini
ince elekten eleyerek geçiririz ve insanlığı imha planları yapanların
emellerini kursaklarında bırakmak en büyük hedefimiz. Yarınlarda ne olacak
nasıl olacak diye tedirgin, ürkek ve paranoyak yaşamayı değil, yaşadığımız anın
içinde yapılanlara şahit olduğumuz için, geleceğimizi bu hastalıklardan
kurtarmak ve sağlıklı bir yaşamın kollarında, geriden gelen nesillerimizin
sağlıklı nefes almaları için tüm çabalarımız.
Yıllar var ki bizi uyutmak için hep
ninni söylediler, beşikten mezara kadar bu ninniler kulaklarımızda çınladı. İlk
ninniyi anamız bizi emzirip uyutmaya çalışırken bize dinletti. Yani sizin
işiniz karnınızı doyurup soluksuz uyumak der gibi ritimli ve uyumlu sözcüklerle
uyuyamaya o günden bizleri alıştırdılar. Oysa biz uyanmak için anamızdan süt
emdik ve o doğal besin kaynağımız bizi adam etsin, yeryüzünün çehresini yeniden
tanımlayalım isterdik. Ancak öyle yanlış bir algı, bizim tüm kılcal
damarlarımıza kadar yuva kurdu… Bizler de sandık ki, karın doyacak arakasından
uyku çekçeğiz, oysa yaşamak için yemek gerektiğini bir türlü anlamadık. Onu
anladığımız zaman, her ne kadar vakit çok geçmiş olsa da, her yaşın ve anın
yeniden doğuş olacağını bilerek, kendimize gelmek için canla başla aşka ve
şevke gelerek tarihin köhnemiş kapitalist ve zulüm ocaklarını kurutarak, tüm
insanlık için omurgası adalet olan bir yaşamın canlı tanıkları olacağımızı haykırarak
ayağa kalktık… Bu kalkış duruşu olmayan bir kalkış olacaktır, nerede ne zaman
duracağını yeryüzünün hiçbir zalim despot ve canavar emperyalist güçleri
durduramayacaktır. Bizim gücümüzün kaynağı Her şeye hayat veren yaratandan
başkası olmayacak ve yeryüzü nizamı, insanı ezmeyen canlılara yaşam hakkı
tanıyan fesada duvar olan merhametli kolların uzandığı her noktaya kadar
gidecek…
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer… O pak alınları kirletmemeye ahdimiz
var bizim, biz kanlarında yeniden hayat bulan bir ecdadın filiz vermeyen
nesilleri olduğumuzu gen haritamızı çıkardığımız zaman ancak anlayabildik.
Milattan önceden biri gittiği her yere hayat medeniyet ve insanlık götüren bir
geçmişin nesillerinin filiz vermeyen fidanlar olması bizim onurumuza dokundu,
kendi tohum bankamızın kimin istilasına uğradığını anladıktan sonra, yeniden tohumlarımızı
gen haritamızdaki kodlama sistemini dikkate alarak kendi topraklarımızda
üretmeye başladık. Yeniden doğuş için bu tohumların toprağa saçılması gerekiyordu,
onu hep birlikte şafak vakti, kimse uyanmadan dost bizi bağda düşman yatakta
göreceği bir anda, uyuyanların göz bebeklerine serptik ki, o gözlerden akan
yaşlar bu tohumlara hayat versin istedik…
Bir hayat için neleri neleri vermeyiz
ki, biz hayat bulsun âlem diye hayatımızı feda etmekten kaçınmayan ve ürkmeyen cengâverleriz.
Adaletin tohumunu dünyanın her karış torağına saçmaya kararlıyız. İnsanlık
kendi fıtrat coğrafyasına dönene kadar bu mücadeleden el çekmeyeceğiz, bu söylediklerimiz
ahdimiz olsun, tarihin gelecek tüm satırları bu ahdimize sadık kalacağımıza
şahit olsun…
Bu satırlar benim için bir edebi yazı
kaleme almak için oluşturulmadı. Bunlar tamamıyla ruh dünyamdaki kıvılcımların
bütün bir kardeşlerimce paylaşılan duygular olduğunu bildiğim için, herkes
adına bir sözcülük yapmayı kendime görev bildiğimden manifesto şeklini aldı. Bu
manifesto bizim hayatımızın arzulayıp, azimle eyleme dönüştüremediği gecikilmiş
aşkların, sevgi eliyle tüm nesillerimizin yüreklerine nakşedilmek istenen,
serinletici merhametli ve sevecen tomurcuklardan gelen cennet kokusunun
hissedilen duygusal hazları…
Biz birbirimize sırtımızı dönemeyiz,
biz birbirimizi tamamlayan eksiklileri dolduran tamamlama taşlarıyız. Neden
kızalım, örflerimizle hiddetlenip dünyayı cehennem ateşinin lavlarıyla ısıtalım,
serinleten okşayıcı bir meltem gibi kardeşlerimizin yüreklerine serinlik taşıyalım…
Bizim inandığımız dinin geçmiş neferleri böyle kardeş oldular ve her biri
birbirine kendisini feda etti, kardeşini tercih etti işte o zaman hayat
bambaşka bir güzelliğe kavuştu… Bunları en iyi anlatan yer Uhud savaş meydanıydı.
Savaş o kadar kızışmış ve Müminler birer birer şehit olurken, ağır yaralı bir cengâver
su su diye inliyor, saki suyu ona ulaştırdığı zaman, diğer taraftan başka bir
su isteyenin sesi gelir, ölmek üzere olan bu yaralı suyu kardeşime ulaştır der
ve kendisi içmez, ona gittiği zaman üçüncü bir ses gelir, ikinci yaralı da
arkadaşıma götür o benden daha acil der. Saki ona ulaştığında bakar ki o şehit olmuş,
koşar ilk yaralıya gider o da şehit olmuş, ikinciye koşar o da şehit olmuş…
Sakinin suyu üç şehide de nasip olmaz. Biz kardeşlerimizi kendimize tercih
edeceğimiz doğal insani bir yaşama ulaştığımızda, çöküş masallarını da
dinlemekten kurtulmuş olacağız. Dünyanın dizayn edenleri bizleri hep
birbirimizden ayırarak kardeşliğimizi imha ederek atlarını oynatıyorlar. Zaten
son üç yıldır uygulanan planın ana gövdesi ferdiyetçi, kimsenin kimseyi
düşünmediği, kendi hırslarıyla uğraşan bir yaşam oluşturmak üzere tezgâhlanıyor.
Bu planların hepsini imha ederek, kanlarıyla tarih yazarak bu toprakları bize
miras bırakan ecdadımızın ruhlarını üzmeyeceğiz kendimize gelip onların kaldığı
yerden dünyanın yeniden inşasına ilk adımı bizler atacağız. Biz kardeşiz
kardeşler gücenebilir, âmâ arkadan vuramazlar, kardeşlik sırtlarını birbirine
dayayan kayalar gibi sapasağlam durmayı gerektirir. Hainlik, ihanet olmadığı sürece,
hatalar sehven yapılanlar unutulur. Ama hainler kitabını ezberleyip bize o
satırlara göre yaşam sunanları asla bağışlamayız… Biz dosdoğru yaşamak isteyen
bir elçinin ümmeti olarak, emin güven sadakat, ciddiyet, ehliyet, hakkaniyet ve
adalet ölçüleri içinde dünyaya yeniden doğmak için şafaktan evvel gelecek
şafaklara gözlerimizi çevirdik, sabırla onları elde etmek için mücadele ediyoruz,
dirençle yolumuza devam ediyoruz. Bu yol yorulanların, bahaneler üretenlerin,
geceyi gündüze tercih edenlerin, çıkarlarını hedef edinip yola çıkanların yolu
değildir. Bu yol kaybedecek hiçbir şeyi kalmayanların yoludur. Biz, Allah’tan
başka kaybedecek bir şeyimiz kalmadığına inandığımız için, önümüze çıkacak
dünya müstekbirlerinin ilahlarına toplarına füzelerine aşk şevk ve umutla karşı
durarak, doğacak şafağı müjdelemek bizlere nasip olsun istiyoruz. Biz böyle bir
Milletin fertleriyiz, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz olduğunu çok iyi biliriz.
Nazım’ın deyimiyle ”Sen yanmasan ben yanamasam,
o yanmasa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…”
Neslimizi heba etmeyelim, duvarları yıkalım,
köprüleri kuralım, ötekileştirmek değil bizim görevimiz, bağrımıza basarak
herkesi bulunduğu hal ile kabul etmek, o olmak değil, herkesi kendisi olarak
görüp insan yerine koymaktır. İnsan olarak yaşayıp insan olarak göçmek için
mücadele ruhumuzu yeniden canlandırıp şafağı akşamdan gözleyelim ve hakikati bulalım…
Hakikati, sadece hakikat olduğu için yaşayan ve yaşanabilir kılmak için
mücadele eden ve bu uğurda her türlü zorlukları göze alanlara selam olsun…
Selam muhabbet dua ve iyilik
dileklerimle Kadir gecesinin bugünmüş gibi onun içindeki tüm hayırların
üzerimize yağmasını rabbimden niyaz ederek, sevgi ve saygıyla tüm okurlarımı
Yerin ve göklerin Rabbi Allah’a emanet ediyorum… Rabbim gönüllerimize sükûnet
yüreğimize genişlik dilimize sadelik versin…
Erol KEKEÇ/26.04.2022/00.15