Alman düşünürü Kant der ki;” ahlak evrensel bir yasayı gerektirir,
bu yasa birilerinin belirlediği bir yasa değil, insanın kendi iç aleminden ona
seslenen iç otokontrol sistemidir. Bu kontrol sistemi yaratılıştan gelen ve
insana iyiyi yapmayı söyleyen vicdandır. Bu vicdan evrensel bir güçtür bu yasaya
göre yaşamak ahlaklılıktır, bu yasayı tepelemek ve hırslarımıza göre yaşamak
ise ahlaksızlıktır.
Bir eylemin ahlaki olması için mutlaka özgürce yapılan bir
eylem olması gerekir. Özgürlükten yoksun sadece dayatmalar ve şartlanmalarla
yapılan eylemler ahlak kapsamının dışında değerlendirilmelidir. İrade karar
verebilme yetisidir, iradelerin hiçbir baskı ve dayatma olmadan karar
verebilmesi bir özgürlüktür. Herkesin özgür iradesiyle verdiği kararların
sonucuna katlanması bir sorumluluktur. Sorumluluklarının sebeplerini kendi
dışındaki saiklerde arayanlar hep yalancı ve güvenilmeyen karakterlerdir.
Eylemlerimiz kendi ödev duygumuzdan kaynaklanan eylemler ise, onların
yaygınlaştırılması evrensel ahlak yasasının oluşumuna katkı sunar.
Kavram ve terimlerin içinin boşaltıldığı bir ortamda
ahlakilik tam bir muammama dönüşür. İnsanlarının iradesizliğinin üzerine oturan
ve kendilerine bu kör sağır bir yaşamdan kule kuranlar, kulelerinin duvarları
sallanmaya başladığı zaman bu iradesizlik patolojisini hemen yeni virüslerle
hareketli hale getirerek onların yeni bir saldırganlık eylemiyle, özgür
iradelerin kullanılmaya başladığı ortamlarda yeni bir kalkan oluştururlar. Ne
yazık ki toplumsal algıların, uyarıcı olmadan bir algı gerçekleştirmiş gibi
yaşamalarının temel sebebi de bu olsa gerek.
Bir eylem sizin ödev duygunuzdan kaynaklanmıyorsa, orada
hastalıklı ve ahlaki olmayan eylemler etrafı kuşatır. Ahlaki olmayan eylemlerin
dalga dalga yayılması, küçük nemalarla menfaatlenen insanların iç dünyalarında,
vicdanın doğru bir kritik yapma imkanını ellerinden alır. Vicdan temelinden
yoksun her bir eylem, ahlak kapsamının dışında sadece çıkar odaklı bir sürü psikolojisinin
şartlanmış eylemleri olduğunu anlamak zorundayız. Bu tarz eylemler daima yeni
sömürü kuyularının kazılmasına sebep olur. Çünkü sorunlarının ve eylemlerinin
olumsuzluklarını ciddi bir analizden geçirmeyen ya da geçirecek potansiyel bir
dinamizmden yoksun yaşayanlar, hayatlarının her döneminde ahlaksız bir yaşamın
kollarında can verirler.
Bir düşünce ve eylemin ahlak kapsamı içinde ele alınması için,
genelin faydasına olmalı ve kendi ödev duygumuzdan kaynaklanan bir eylem olup
olmadığına bakmak zorundayız. Bireysel faydayı gözetenler evrensel bir ahlak
anlayışının olmadığını iddia edenlerin yaklaşımıdır. Herkes kendi menfaatine göre
yaşayacaksa o zaman genel ahlak yasasından bahsederek neden ahlaken çöküntü
içindeyiz deme hakkımız yoktur. Genel ahlak yasası herkesin menfaatlerinin
gözetildiği ve ödev yasasına uygun yaşayarak vicdanen rahat olduğumuz
ortamlarda ortaya çıkar. Bu yasadan yoksun, günü kurtarmak adına çeşitli
alicengiz oyunlarıyla kendimizi temize çıkarmanın adı ahlaklılık olamaz.
Ahlaklılık görünmez bir güç olan evrensel ahlak yasasını her insanın kendi
vicdan temeline inşa etmiş gücün hesaba katılarak yaşanmasıdır. Bu hesabı
yapmayan ya da gafletle öteleyenler, hiçbir zaman toplumsal huzuru inşa edecek
bir ödev ahlakına ulaşamazlar. Eylemleriniz ödevinizden kaynaklansın…Yani bir
işi yaparken herkesin insanca yaşama haklarının olduğunu düşünerek hareket ediyorsanız
korku endişe taşımanıza gerek yoktur. Hatta ortaya çıkan sonuçlar zaman zaman
acılar verse de üzülmenize gerek yoktur. Çünkü siz ödevinizden kaynaklanan bir
eylemi gerçekleştirdiniz. Sen iyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir
anlayışı tam da bunu anlatmaktadır.
İntihar etmek için bir nehirin kenarından nehire atlamaya
çalışan birini, oradan çekip çıkarmanız ve ona vicdanen acıyarak ona yarımcı
olup onu hayata döndürdüğünüz zaman, ondan hiçbir beklenti içinde olmadan
sadece yaratıcının size yerleştirdiği iyi niyetinizden ve vicdandan kaynaklanan
bir eylemse sizin yaptığınız iş ahlaklılıktır. Âmâ o adam oradan kurtulduktan
sonra gidip evde hanımını katlettiyse kendinizi bundan sorumlu tutarak acı
çekmeniz gerekmiyor. Çünkü sizin ona yardımcı olurken niyetinizin iyi olması
yaratıcının istediğidir. Sonrasında olacak bir olumsuz eylem sizi ilgilendirmez,
o halde yaptığımız her eylemi ödev duygumuzdan iyi niyet düşüncesi üzerine
kuralım ki, konuşulacak ve değerlendirilecek kalite de olsun.
Ahlak yoksunu ve vicdanların çamura battığı ortamlarda, ahlak
üzerine konuşulacak çok şey olmadığını görüyorum. Değişen şartlara ve konjonktüre
göre iyilik yapma eylemlerinin değiştiği ortamda genel geçer bir ahlak
yasasından söz edemezsiniz. Küçük menfaatlerin önünüze serildiği her ortamda onların
sizlerden daha fazla çıkarlarının olduğunu unutmadan yaşam gerekir. Çıkar ve
menfaatlerin ödev duygusunun yerini aldığı yaşamlarda, ahlaksızlık ahlak,
ahlaklılık ta ahlaksızlık olarak bilinir. Böylesi yaşamların sürünen böcekleri
olmadan yaşamak için Allah katında sorumluluğumuzun olduğunu bilerek, eylemlerimizi
özgür irademizin verdiği kararlılarımızla belirleyelim. İşte o zaman ahlaktan
söz edebiliriz.
Ahlaklı olmak için, sonucuna katlanılacak eylemler ortaya
koymak gerekir. Bu da özgürlüğe açılan bir kıvılcımla gerçekleşir. Sakın hesabı
düşünmeyenler seni onu düşünmekten alıkoymasın, yoksa helak olursun…
Erol KEKEÇ/25.12.2018