25 Aralık 2018 Salı

ÖZGÜR İRADE VE AHLAK



Alman düşünürü Kant der ki;” ahlak evrensel bir yasayı gerektirir, bu yasa birilerinin belirlediği bir yasa değil, insanın kendi iç aleminden ona seslenen iç otokontrol sistemidir. Bu kontrol sistemi yaratılıştan gelen ve insana iyiyi yapmayı söyleyen vicdandır. Bu vicdan evrensel bir güçtür bu yasaya göre yaşamak ahlaklılıktır, bu yasayı tepelemek ve hırslarımıza göre yaşamak ise ahlaksızlıktır.
Bir eylemin ahlaki olması için mutlaka özgürce yapılan bir eylem olması gerekir. Özgürlükten yoksun sadece dayatmalar ve şartlanmalarla yapılan eylemler ahlak kapsamının dışında değerlendirilmelidir. İrade karar verebilme yetisidir, iradelerin hiçbir baskı ve dayatma olmadan karar verebilmesi bir özgürlüktür. Herkesin özgür iradesiyle verdiği kararların sonucuna katlanması bir sorumluluktur. Sorumluluklarının sebeplerini kendi dışındaki saiklerde arayanlar hep yalancı ve güvenilmeyen karakterlerdir. Eylemlerimiz kendi ödev duygumuzdan kaynaklanan eylemler ise, onların yaygınlaştırılması evrensel ahlak yasasının oluşumuna katkı sunar.
Kavram ve terimlerin içinin boşaltıldığı bir ortamda ahlakilik tam bir muammama dönüşür. İnsanlarının iradesizliğinin üzerine oturan ve kendilerine bu kör sağır bir yaşamdan kule kuranlar, kulelerinin duvarları sallanmaya başladığı zaman bu iradesizlik patolojisini hemen yeni virüslerle hareketli hale getirerek onların yeni bir saldırganlık eylemiyle, özgür iradelerin kullanılmaya başladığı ortamlarda yeni bir kalkan oluştururlar. Ne yazık ki toplumsal algıların, uyarıcı olmadan bir algı gerçekleştirmiş gibi yaşamalarının temel sebebi de bu olsa gerek.
Bir eylem sizin ödev duygunuzdan kaynaklanmıyorsa, orada hastalıklı ve ahlaki olmayan eylemler etrafı kuşatır. Ahlaki olmayan eylemlerin dalga dalga yayılması, küçük nemalarla menfaatlenen insanların iç dünyalarında, vicdanın doğru bir kritik yapma imkanını ellerinden alır. Vicdan temelinden yoksun her bir eylem, ahlak kapsamının dışında sadece çıkar odaklı bir sürü psikolojisinin şartlanmış eylemleri olduğunu anlamak zorundayız. Bu tarz eylemler daima yeni sömürü kuyularının kazılmasına sebep olur. Çünkü sorunlarının ve eylemlerinin olumsuzluklarını ciddi bir analizden geçirmeyen ya da geçirecek potansiyel bir dinamizmden yoksun yaşayanlar, hayatlarının her döneminde ahlaksız bir yaşamın kollarında can verirler.
Bir düşünce ve eylemin ahlak kapsamı içinde ele alınması için, genelin faydasına olmalı ve kendi ödev duygumuzdan kaynaklanan bir eylem olup olmadığına bakmak zorundayız. Bireysel faydayı gözetenler evrensel bir ahlak anlayışının olmadığını iddia edenlerin yaklaşımıdır. Herkes kendi menfaatine göre yaşayacaksa o zaman genel ahlak yasasından bahsederek neden ahlaken çöküntü içindeyiz deme hakkımız yoktur. Genel ahlak yasası herkesin menfaatlerinin gözetildiği ve ödev yasasına uygun yaşayarak vicdanen rahat olduğumuz ortamlarda ortaya çıkar. Bu yasadan yoksun, günü kurtarmak adına çeşitli alicengiz oyunlarıyla kendimizi temize çıkarmanın adı ahlaklılık olamaz. Ahlaklılık görünmez bir güç olan evrensel ahlak yasasını her insanın kendi vicdan temeline inşa etmiş gücün hesaba katılarak yaşanmasıdır. Bu hesabı yapmayan ya da gafletle öteleyenler, hiçbir zaman toplumsal huzuru inşa edecek bir ödev ahlakına ulaşamazlar. Eylemleriniz ödevinizden kaynaklansın…Yani bir işi yaparken herkesin insanca yaşama haklarının olduğunu düşünerek hareket ediyorsanız korku endişe taşımanıza gerek yoktur. Hatta ortaya çıkan sonuçlar zaman zaman acılar verse de üzülmenize gerek yoktur. Çünkü siz ödevinizden kaynaklanan bir eylemi gerçekleştirdiniz. Sen iyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir anlayışı tam da bunu anlatmaktadır.
İntihar etmek için bir nehirin kenarından nehire atlamaya çalışan birini, oradan çekip çıkarmanız ve ona vicdanen acıyarak ona yarımcı olup onu hayata döndürdüğünüz zaman, ondan hiçbir beklenti içinde olmadan sadece yaratıcının size yerleştirdiği iyi niyetinizden ve vicdandan kaynaklanan bir eylemse sizin yaptığınız iş ahlaklılıktır. Âmâ o adam oradan kurtulduktan sonra gidip evde hanımını katlettiyse kendinizi bundan sorumlu tutarak acı çekmeniz gerekmiyor. Çünkü sizin ona yardımcı olurken niyetinizin iyi olması yaratıcının istediğidir. Sonrasında olacak bir olumsuz eylem sizi ilgilendirmez, o halde yaptığımız her eylemi ödev duygumuzdan iyi niyet düşüncesi üzerine kuralım ki, konuşulacak ve değerlendirilecek kalite de olsun.
Ahlak yoksunu ve vicdanların çamura battığı ortamlarda, ahlak üzerine konuşulacak çok şey olmadığını görüyorum. Değişen şartlara ve konjonktüre göre iyilik yapma eylemlerinin değiştiği ortamda genel geçer bir ahlak yasasından söz edemezsiniz. Küçük menfaatlerin önünüze serildiği her ortamda onların sizlerden daha fazla çıkarlarının olduğunu unutmadan yaşam gerekir. Çıkar ve menfaatlerin ödev duygusunun yerini aldığı yaşamlarda, ahlaksızlık ahlak, ahlaklılık ta ahlaksızlık olarak bilinir. Böylesi yaşamların sürünen böcekleri olmadan yaşamak için Allah katında sorumluluğumuzun olduğunu bilerek, eylemlerimizi özgür irademizin verdiği kararlılarımızla belirleyelim. İşte o zaman ahlaktan söz edebiliriz.
Ahlaklı olmak için, sonucuna katlanılacak eylemler ortaya koymak gerekir. Bu da özgürlüğe açılan bir kıvılcımla gerçekleşir. Sakın hesabı düşünmeyenler seni onu düşünmekten alıkoymasın, yoksa helak olursun…
Erol KEKEÇ/25.12.2018

ALLAH’A RAĞMEN!



Yolların kenarını kapatalım, karşımıza bir miskin çıkmasın, bizim düzenimizi bozmasın, onları tamamıyla kaldırın yol güzergahından; oradan geçerken itibarımızı zedelemesin diye yolların her tarafını korunaklı güvenlikle ulaşılması erişilmesi güç duruma getirenler, bahçe sahiplerinden hiç mi hiç farklı değiller.
Yarın bir açılışa gideceğiz orada gerekli tedbirler alınsın sakın yokluk perişanlık çekip de orada gelip derdini anlatacak olanları mümkün mertebe uzaklaştırın…çünkü onlar geldiği zaman ne konuşacakları belli olmaz ortamı gererler. Bizim yaptığımız bu kadar güzellikleri bir anda gölgeleyebilirler. Bu tür varlıkları mümkün olduğu oranda bizim açılışlarımızdan uzak tutun…gelecek misafirlerimize karşı da bizleri küçük düşürürler, seyyar satıcılar, dilenciler, ayakkabı boyacıları, kâğıt toplayıcıları, hurdacılar kim varsa miskin olan onların tamamını uzaklaştırın…
Miskinleri dikkate almak ve onların derdi ile dertlenmek öyle kolay değil…” Yarın bahçemizi devşirmeye gideceğiz, bağımıza hiçbir miskin girmesin onları uzaklaştırın…” diyen bahçe sahiplerinden mütekebbir olanın bahçesinin kurutulması ve yerinde yellerin esmesi nasıl ki bir gerçekse, bugünün miskinlerini görmek istemeyenlerin de akıbetleri böyle bir geleceğe hazırlıklı olsun derim…
Miskinler kimlerdir, çalışabilecek imkanları olmasına rağmen çalışıp çalışıpta kendi karnını doyuramayacak durumda olanlardır. Bu gemi üç miskin kardeşe aittir, onları deldim ki ilerde ki haydutlar buna el koymasınlar. Yani bu miskinleri görmeyenler ve görmek istemeyenler yaşamın getireceği her türlü sürprizlere açık olsunlar.
Ekabirlerden oluşan yüksek duvarların arkasından avazı çıktığı kadar harmonik konuşmalarla insanlığa yön vermeye çalışanlar, miskin ve fakirlerin yaşam alanlarına dokunmadıkları sürece, yaşam alanlarının dışında kendileri için ayrılmış parkta demirleyeceği günü beklemenin dışında yapacağı bir iş kalmamış demektir. Allah miskin, garip, guraba ve fakirleri gözetmeyen ve onlara değer vermeyenlere asla değer vermez. Bunu anlamayanlar hesapların hepsinde yanılacaklardır.
“Biz istiyorduk ki, yeryüzündeki mazlumlara lütfedelim de onları yeryüzünün varisleri yapalım…” Mazlumları yeryüzünde varis yapmak isteyen Allah’ın bu isteğini dikkate almayanlar ve sarp yokuşu çıkmak istemeyenler asla yeryüzünde hakkın ve adaletin şahidi olamazlar. ” O sarp yokuşu çıkamadı, sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin, bir fakirin elinden tutmak yahut onun ihtiyaçlarını gidermektir.” Tribünlere oynamak ve billboardlara şunlar şunlar yapıldı demek için reklam kokan davranışlar Allah’ın istediği bir davranış olmadığını bilelim ve kendimizi aldatmayalım…
Erol KEKEÇ/24.12.2018