Bu Blogda Ara

4 Mart 2021 Perşembe

EĞİTİMDE KÖKLÜ İNKILAPLAR KAÇINILMAZ (EĞİTİM 2.YAZI)

 EĞİTİMCİLERİN OKUMASI ÖZELLİKLE TAVSİYE EDİLİR):)

Yönetim sistemleri ile eğitim arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu ve bizim gibi ülkeler için iktidarı ele geçiren her farklı yönetim erkinin kendi hinterlandını genişletmek için eğitimi bir üs olarak kullandıklarına şahit olduk her dönemde…Bu dönemleri yok ederek eğitimin gerçek kimliğine kavuşarak hayata sürekli olumlu yansımalarının olması için belli bir fedakarlığı ve kendimizi yeniden formatlamamız kaçınılmazdır.

Eğitim kurumlarının insan üreten bir kurum olmasını bekliyorsak;
Eğitimi, kendi bekamızı devam ettirecek, bizi destekleyen, bizim ideolojik ve inançlarımızı dayatarak bir manifesto gibi sunmaktan uzaklaşacağız…
Geçmişin süregelen ideolojik algılarının, eğitim kurumlarından temizlenmesinin yolunun, yeni bir ideolojik çılgınlığı dayatmaktan geçmeyeceğini idrak edeceğiz.
Ülkenin tamamı için hazırlanmış müfredat içeriğine göre kapsayıcı bir eğitim anlayışından vazgeçilecek,
Her insanın yetenek ve doğal eğilimlerini dikkate almayan bir eğitim anlayışının, insanları hayata başlamadan onları imha etmeye yarayacağını iyi anlamak gerekir.
Eğitim kurumları tüm bilgi donanımlarını eğitim süresince çocuklara aktarmakla sorumlu bir robot olmaktan çıkarılacak…
Fiziki mekanların iyileştirilmesi ile zihinsel süreçlerin ve dünyayı doğru okuma algılarının birlikte bir gelişme gösterdiğini düşünerek, tamamıyla fiziki mekanların iyileştirilerek zihinlerin pörsümeye terk edilmişliğinden uzaklaşmak zorundayız.
Prosedürleri belirlenen ölçüler içinde uygulayarak doğru bir eğitim verildiğini sandığımız anlayışların çok basit ve insan için ele alındığında insana yapılacak çok büyük bir zulüm olduğunu bilerek onun hayattan uzaklaştırılmasının kaçınılmaz olduğunu kabullenmek…
Toplumsal kültürel doku ve coğrafyanın insan üzerindeki etkisinin etkileme gücünün insanın fıtri donanımlarından daha fazla olduğunu düşünerek, onların daha baskın düzeye çıkarılması için eğitimin içeriğinin şekillenmesinde bunların daha belirleyici olmasını istemek, içinden bir daha çıkılmaz bir sarmalın içine girmek olur. Tüm psikologların ve insanın nörofizyolojik yapısı üzerinde ciddi araştırma yapan bilim adamlarının üzerinde durduğu ortak noktanın, insan zekasının ve buna bağlı olan yetilerinin %75 -80 kısmının doğuştan geldiğinde anlaşılmış olmasıdır. Bu da gösteriyor ki her insanın donanımları kendi yaratılış özü ile doğrudan ilişkilidir. Bu özü dikkate almadan oluşturulacak tüm eğitim anlayışları uygulama safhasına geçmeden iflas etmiş demektir.
Yeni eğitim paradigması, tamamıyla insanı bir fert olarak düşünerek, ferdin kendi bütünlüğünü nasıl tamamlayarak yaşam alanına eksik bir varlık olarak çıkmasın diye, onun bilinmeyen yönleriyle kendisini tanıştırma ve bilinen yönlerini de onun kullanımına sunacak şekilde bilinçli bir varlık olmasına katkı sunmak amaçlı oluşturulmalıdır.
Eğitimin kapsamı, evrensel insan yetiştirme amaçlı olmalı ama içreği tamamıyla kişinin bir fert olarak geliştirilmesini sağlayıcı donatıları ölçü alarak harekete geçmelidir.
Eğitim kurumlarında mesleki alanların ehemmiyeti ve önemi toplumsal yaşamda ekonomik kazanımlarına göre bir prestij oluşturmamalıdır. Mesleklerin prestijini, insanların kendi rollerinde gösterdikleri çaba gayret ve insanlık için sundukları fayda belirleyici olmalıdır.
Çocuklar eğitim ortamlarında serbest ve kendi özgür seçimlerini yapacak koşullarla karı karışa kalırlarsa, toplumdaki mesleklerin dayatmacı dominant cazibe alanı olma durumları da ortadan kalkar ve toplumda mesleki dağılımlarda bir denge oluşur.
Mesleki yönelimlerde toplumsal ve kültürel bir yönlendirme olduğu sürece, insanların kendi kişilik ve kimlik tercihlerine göre bir yaşama yöneldiklerinden de bahsetmek mümkün değildir.
Eğitim kurumları, çocukları bir at yarışında burun farkıyla birbirini geçen atların, ringdeki başarısından mutluluk duyan ve o çocukların başarılarıyla bir özdeşim kurarak geçmişte doyuma ulaştıramadığı bilinçaltı doyumsuzluklarını tatmin etmeye çalışan her bir ailenin övünmesi için onları deşarj eden bir sirk alanı olmaktan çıkmalıdır.
Bir ürünün tercih edilmesi nasıl ki sadece onun ambalajı değilse, eğitim için de kültürel coğrafi ve toplumsal belirleyiciler sadece bir ambalaj hükmünde olmalıdır. Asıl olan o ambalajın içindeki ürünün insan için ne kadar gerekli ve faydalı bir ürün olup olmadığının seçimidir. O ürün faydalı bir ürün ve gerçekten insan doğasını dikkate alan ve tüm yaratılmışlar için her ortamda rahatlıkla bu metabolizmaya sahip olanlar tarafından kullanılıyorsa o zaman ambalaja koyarak insanımıza da rahatlıkla sunabiliriz. Ancak bu ürün farklı toplumlarda ambalajı değişerek uygulanabilir. İşte o zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, eğitim tüm ideolojik bakışların peşinden sürüklenen bir köle olmaktan kurtulmuştur.
Bu söylemlerimin bir ütopya olduğunu düşünüp bunların gerçekleşme imkanının olmadığını düşünenler mutlaka olacaktır, ben de o düşünceye sahip olanlara naçizane diyorum ki, insan sayısı kadar farklılıkları var eden yaratıcı bilmiyor muydu ki, böyle bir yaşam mümkün değildir de(!) haşa böyle bir şeyi var etti…Allah’ın var ettiği her bir zerrenin yeryüzünde bir uygulama gerçekliği mutlaka ve mutlaka vardır. Olmayacak bir şeyi var ederek, yaratıklarına zulmederek sadist duygulardan zevk alan ve hoşlanan bir yaratıcı yoktur, Yunan tanrıları gibi…Yaratıcı mutlak güç ve kuvvet sahibi olarak, merhametlilerin en merhametlisidir. O ancak kullara taşıyabileceği bir sorumluluk yükler onun için herkesi aynı alanda aynı sorumluluklarla mükellef tutan yeryüzü ideolojileri yaratıcının koyduğu bir değeri asla anlayamazlar ondan dolayı da zulmün hiç eksik olmadığı kapkaranlık bir yaşama insanlığı mahkûm ederler.
Bu örnekleri sıralarken insanın yaratılış genleriyle buluşturulmasının en öncelikli bir anlayış olmasının gerekliliğini anlatmaktayım. Bu yaratılış fıtratını dikkate almayan hangi anlayış olursa olsun hatta kendisini İslam diye tanımlayarak kendi mottosunu dogmatik bir yapıya dayandırarak mutlak kurtuluş getireceğini söylesin, asla inanmayınız bunlar ancak zulüm ve göz yaşı ile insanlığı imha ederek kendi zulümlerini baki kılarlar.
İslam dendiği zaman belli bir coğrafi bölgenin kendince oluşturduğu ve kısmi olarakta İslami değerlerden kendilerine belli dokunulmazlık zırhları edinerek kutsadıkları yaşamın adı olmadığını çok iyi idrak etmek gerekir. Çünkü İslam tüm insanlığın kurtuluşu için bir reçetedir. Bu reçetenin tüm insanlık için kapsayıcı olması, onun yaratıcı tarafından kabul gören ve katında başka bir reçete oluşturmamasıyla ilişkilidir. Allah’ın boyası ile boyanın, Allah’tan daha güzel boyası olan kimdir.” “…Sakın İslam’ın yanında başka bir isimle can vermeyin” Bu uyarıları Yerin ve Göklerin rabbi iş olsun diye (haşa) söylemedi.
Bunun içinde aslında bütün bir insanlığın yaşam manifestosunun kılcal damarlarına kadar izahatı yer almaktadır. Bunu idrak edecek olanlar, ancak ve ancak yeryüzünde hiçbir çıkar menfaat gözetmeden ve maslahat diyerek hakkı batıl, batılı hak gibi göstermeden, doğrudan hakkı hak olduğu için tercih ederek bununla insanlığı buluşturmak isteyenlerdir. Bu zümre ortaya çıktığı gün yeryüzün her yanına ısı ve ışığı huzme huzme yayılacak Yaşam Güneşi yeniden doğacaktır. O güneşin kıvılcımlarında neden bizler olmayalım diye tüm bu çırpınışlarım…
Tüm bu açıklamalarıma dikkat edilirse, herhangi bir anlayışın borazanlığını yaparak bir meseleyi anlatmaya çalışmıyorum, doğrudan doğruya yaratılış hamuruyla insanların buluşturulmasının kaçınılmazlığını anlatmaktayım. Bu mantığın yeryüzünde kendisine bir yaşam alanı bulması mümkün olabilir mi diye, karşı tezlerin geliştirilmesi ve iddia edilmesi de mümkündür. Bunlar da olmalı ki daha geniş bir alandan bakılarak insanın fıtri olan eğilimlerinin bilinmeyen ve anlaşılmayan kısımları da ortaya çıksın ki ortaya konacak eğitim manifestosu içinde neredeyse yanlış barındırmayacak düzeye çıksın…Karşıt tezler yaşamın doğru konumlandırılması için mutlaka olması kaçınılmazdır. Karşıtların ortadan kaldırılması ya da kaldırılmak istenmesi yok oluşun habercisidir. Ne yazık ki bizler, hep kendi karşıtlarını imha ederek en doğrunun zirvesinde olacağını düşünen basit sıradan bir varlık olmaktan uzaklaşarak, özgürce iyiliklerin, doğrunun ve güzelliğin zirvesine demir atmayı hiç beceremedik. Bu beceriksizliğimizi yeni ambalajlarla utanmadan piyasaya sunarak miadı dolduğu halde bu anlayışlarımızla insanlığı zehirlemekten de hiç utanç duymadık.
Bu anlatımların satır aralarına dikkat edilirse aslında ideolojik anlayışlarla eğitim yönetimi arasında nasıl doğrudan ilişkilerin kurulduğuna da şahit olursunuz. Eğitim yönetimi olarak piyasada insanların bildiği, aslında sistemin kurulu çarkının bu isimlerle nasılda rahatlıkla sindirilecek hale geldiğinin kanıtıdır. Eğitim yönetimi ne demek sahiden bu kavramı ben sorgulamak ve içeriği hakkında da fazla malumat verme taraftarı değilim…Benim açımdan eğitimin hiçbir aşamasında bu kavrama yer yoktur. Yani anarşizmin savunucusu da değilim ben ilkeleri yaşamın odağına koymuş, konulan kuralların tamamıyla bu ilkelerin kendi içinden doğan kuralların olmasına inanan biriyim. Kendi doğasına ait olmayan bir yazılım yüklenerek bu yazılıma göre çalıştırılan bir aracın bu rotadan çıkmaması için yaptırımı yüksek olan, aforoz etmede bir sakınca görmeyen, anlayışlara ben insan olarak hiç iyi bakan biri değilim. Bundan dolayı anarşist değil, ilkeli ve kurallı, kuralların da kendi realite yasasından çıkmasını savunmaktayım…Buna uyulduğu taktirde toplumların mutluluğu gelişim süreci ve dayanışma duyguları hızlı bir yükselişe geçeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın…
Evrensel içerikli kültürel ambalajlı bir eğitimin kodlarını bir sonraki yazımızda inşallah ele alacağız o zamana kavuşmak ve buluşmak ümidiyle Rabbime hamdolsun ki bize bunları idrak edecek bir idrak ve dirayet verdiği için…
Erol KEKEÇ/04.03.2021/12.30
Bir çiçek ve doğa görseli olabilir

BİR TOPLUMUN EĞİTİM ALGISINA BAKIŞ!

 TÜM EĞİTİMCİLERİN OKUMASINI TAVSİYE EDERİM SABIRLA...

Öğrenme ile eğitim arasında doğrudan bir ilişki olduğu herkes tarafından kabul gören anlayıştır. Öğrenmenin kalıcı davranış değişimi olarak ifade edildiğini biliyoruz ancak burada asıl olanın tekrarlar ve eğitim yoluyla davranışların kalıcı olmasının öne çıkmasıdır. Eğitimde de esas, istendik davranışları kazandırma çabası olarak tanımlanır kısaca…Bu kısa tanımlamaları da dikkate alarak toplumumuzdaki eğitim algısı ve uygulamasını belli yönleriyle ele almakta fayda olacağını düşünüyorum.
Eğitim paradigması aslında bir toplumun yönetim şekli ile de doğrudan ilişkilidir. Eğer eğitime yaklaşım tarzınız insani ve kuşatıcı bir özelliğe sahip ayrıca insanların gizli yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlıyor ve bu yetenekler insanlık yararına olacak ortamlarda kullanılabilmesi için gelişme gösteriyorsa, buradaki yönetim de genellikle olumlu bir özellik gösterir…Yani eğitime bakış tarzı ile eğitimin yetiştirdiği insanların yönetimdeki etkileyici gücü arasında doğrudan belirleyicilik özellikleri vardır.
Bir toplumda eğitime bakış, egemen olan yönetim erglerinin ideolojik yaklaşımlarına göre asla biçimlenemez. Eğer böyle bir süreç başlatılırsa o zaman toplumdaki eğitim paradigması lakayt, insan yetiştirmekten uzak, yetenekleri imha eden, geleceğe bakışları karmakarışık, geleceklerinden endişe duyarak yaşayan, paranoyak yaşamların toplumsal gelenek olarak yaşandığı bir yaşam tarzı ortaya çıkar. Böylesi bir yaşamın toplumsal gereklilik gibi herkes tarafından içselleştirilerek bir kader gibi görülüp bulaşıcı hastalık olarak geçmiş ve geleceğe damgasını vurmasındaki en önemli etken, yönetimi ele geçirmek isteyenlerin keyfi ve fevri hareketleridir. Çünkü yönetime gelenlerin kendi ideolojik pencerelerinden topluma bakışları, toplumun her noktasını bu ideolojiye göre okumalarını sağlar ve her şeye bu pencereden bakarlar. Böylesi bir açmaz ve çıkmaz sokak, bütün bir toplumu geri dönüşü olmayan ucu belirsiz karanlık dehlize sürüklemek olur. Ne yazık ki eğitim anlayışımız yüzyıllardır geri dönüşü olmayan bu karanlık dehlizlerde, insanları kendi kaprislerine kurban eden yöneticilerin karanlık emellerine kurban edilerek şekillenmiştir. Peki soruyorum, mutlu huzurlu, üretken yaşamlarından tat alan birbirine güvenen ama aynı görüş ve anlayışta olmak zorunda olduklarına inanmayan ama başkasının hak ve hukukunu kendi hakkını koruduğu gibi koruyan, saygı, sevgi, umut ve güven veren bir neslin oluşturulmasından yönetici ergler neden rahatsızlık duyarlar ve eğitime ideolojik yaklaşırlar.
Bu hususları herhangi bir anlayışın aktaranı olarak değil, doğrudan insanın yaratılış fıtrat genlerini dikkate alarak iyi bir gelecek ve üretken ahlaklı özgür bir nesil nasıl yetiştirilir bakış açısından yola çıkarak konuları irdeleme ve kritize etme tarafındayım. Onun için son üç yüzyıllık tarihimizi de dikkate alarak ancak günümüzdeki patolojiyi anlayabileceğimizi düşünüyorum. Osmanlı’nın son iki yüz yılından bu yana eğitim hep yönetimin vagonu olarak gelmiştir. Yani yönetim hep yukarılarda olmuş eğitim bu yönetimlerin çıkar arzu istek ve beklentilerini karşılamak zorunda olan bir kışla olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla, kışlada bulunan talebeler de bu kışlanın eli sopalı eğitim çavuşlarınca rehabilite edilerek hep sistemi koruyucu bir asker olarak görülmüş ama bu askerler toplumun her kademesinde bulunabilecek tarzda ve formatta biçimlendirilmiştir. Böyle olunca neden bizim eğitim sistemimiz hiçbir dönemde önemli aşamalar kat edememiştir diye yakınmanın da bir anlamı yoktur. Çünkü yönetimin kendince biçimlendirdiği eğitim algısı, geleceği okuyan, münevver bir yaşam ortaya koymak ve yeryüzünün imaratına katkı sunan, tüm insanlık için bu dünya haritası üzerinde herkesin görebileceği bir noktayı belirgin bir şekilde albenisi olan cazip bir merkez haline getirmekten uzaklaşmıştır. Geçmiş dönemlerin bir sürü haline getirdiği nesillerin durumundan hiç ibret alınmamış olmalı ki, gelen her yönetici erg kendi ideolojik ve inanç temellerine dayanan bir eğitim anlayışını topluma dayatarak eğitimin kalitesini yükseltmeyi amaçlamıştır. Oysa ideolojik ve inanç bağına dayanan eğitim algısı ile eğitimin gelişim sürecindeki ilişki, sıfır ile rakamlar arasındaki çarpım ilişkisi gibidir. Hep yutar. Çünkü ideolojiler yutan elamandır. Eğitimin hiçbir aşamasında ideolojiler bir eğitim müfredatının içinde olamaz ve de olmamalıdır. İdeolojiler biçimlendirmek üzere varlar, oysa eğitimin kökeninde açığa çıkarma ve var olan bir parçanın fıtrat yazılımına göre nasıl çalışması ve işler hale gelmesinin gerekleri yerine getirilir ve insan bu uzuvları için fıtratta yazılı olan kullanım kılavuzunu doğru okuyarak hayata başlaması gereken noktadan başlar. Hayata böyle başlayan nesiller için yaygın örgün ve hayat boyu eğitim kavramlarının hiçbir ayrıcı yanı olmayacaktır. Çünkü insan bu yaşamı hayatın her noktasında yaşamasının bir insani duruş ve sorumluluk olduğunu idrak ederek sorumluluk bilinciyle hareket eder. Dolayısıyla bu özgür seçimlerinden dolayı da yapacağı her işten haz alarak mutluluk üzerine bir hayat kuracaktır.
Cumhuriyetten sonra belli bazı ideolojik yaklaşımlar eğitim müfredatlarının her kademesine konularak, yeni kurulan sisteme övgüler üzerine yazılan bir tarih kitabı olsa da derslerin ve eğitimin bütünlüğü dikkate alındığı zaman geldiğimiz noktadan baktığımızda o günkü eğitimin günümüzdeki eğitimin katkısından çok daha fazla, insan odaklı olduğu göze çarpmaktadır. Çünkü o günlerden gelen eğitimde insanın becerileri, yetenekleri ve başarılı olabileceği alanlar yaparak ve yaşayarak ortaya çıkmaktaydı. Ama günümüzde tamamıyla teorik ve insanın katılımı dikkate alınmadan bir olasılık üzerine şekillendiğini söylemek mümkündür. Böyle farklılıklar olsa da kısmi olarak, insan yetiştirme konusunda, insanı dikkate alarak insana yapacakları katkılarının olacağını söylemek çok zordur. Çünkü tamamıyla ideolojik bakışlar üzerinden biçimlenen bir eğitim anlayışı egemendir. MİLLÎ EĞİTİM dendiği zaman hemen herkesin zihninde beliren eğitim, doğrudan kendi ırksal geçmişimizi dikkate alan ve var olan sistemin şekillenmesindeki ideolojik düşünce birikimini yansıtan bir ifadedir. Bu tarz bir yaklaşımın MİLLİ EĞİTİM GİBİ, tüm nesillerimizin beynine kazınması, eğitime bakışta hastalıklı bir zihin yaratmış olmaktadır. Bu hastalıklı zihinlere her türlü ideolojik yaklaşımlar rahatlıkla kök salar ve her ideoloji kendisini benimseyen yeni nesiller oluşturur. Bu ideolojik yetişen nesillerden evrensel bakış ve insani değerlere göre yaşanacak bir hayat beklemek tam bir komedi olur. Onun için okullarımız ortak yaşam birliği kurmaktan uzak, geleceği dönüştürecek kolektif çalışmalara imza atacak ve dünyanın çehresini değiştirecek nitelikte beyin emekçilerini ortaya çıkaramayacaktır. En iyi yetiştireceği dimağ, duygusallığı ağır basan galeyana gelen, çok kolay proveka olan, sahip olduğu ve benimsediği ideolojinin fanatik taraftarı yıkıcı dökücü, kendisinden başkasının yaşam hakkı olduğuna kolay kolay inanmayan, ortak bir buluşma olacaksa mutlaka kendisine göre biçimlenmesini arzulayan ve doğrunun merkezinde sadece kendisi ve kendi ideolojisinin olduğuna inanan insanlar çoğalır. Yani bu tarz insanların yaşadığı ortamda hangi ideolojinin taraftarlarının sesi yüksek çıkıyorsa ona göre eğitim seviyesi çok yükselmiş hatta süper ligde oynamaktadır. Çünkü bu tarz yaklaşımların eğitimin seviyesinin yükselmesindeki temel kriterleri, kendisini benimseyen ve sindiren taraftarların kayıtsız şartsız inanmaya dayanan bir algıyla onları kabullenmiş olmasıdır. Bu anlattıklarım sizlere çok yabancı gelebilir ve kabullenmekte zorlanabilirsiniz, ancak kendimiz ve dayattığımız anlayışlarla şartsız yüzleşmek istediğimizde bunların bizleri ne kadar kötü karanlıklara taşıdığına hep birlikte şahit olacağız.
Eğiticilerini ideolojik bir kalıba sokmuş olan toplumlar ancak ideolojilerinin kendilerini taşıyabildiği yere kadar yolculuk yaparlar. Bu ideolojilerin gidebileceği yolun uzunluğu ise yönetenlerin iktidara ne kadar hükmedebildiği kadar olacaktır. Bu durum, ayrım gözetmeksizin tüm farklı ideolojik yaklaşımların hepsi için geçerlidir. Bu açıklamaları yapmamdaki amacım, ideolojik yaklaşımların nasıl bir eğitim anlayışı ile nesillerimizi gözü bağlı karanlığa taşıdıklarını gösterebilmektir.
Eğitimin referansları, tamamıyla insanın yaratılıştan gelen donatıları ve o donatıların doğru çalışması için ona yüklenen yazılımları bulup herhangi bir taraf gözetmeden ona uygun çalışarak ne kadar yol gidebileceğini ortaya koyabilmektir.
Yani eğitim biçimlendirme değil, toprağın altından çıkmak için mücadele eden bir tohumun üzerine düşen bir taşın baskısını onun üzerinden kaldırarak o tohumun rahat filizlenip tomurcuğa, çiçeğe ve meyveye döneceği ortamı ona sunmak gibidir. Eğitimde olması gereken özellik, destek ve suyun kendi yatağında akacağı ortamı sunmaktır. Suyun akışını engelleyen kanalda engelleyici unsurlar varsa bunları kanaldan dışarı çıkarmak ve suyun rahat akışına katkı sunarak ona destek olmaktır. Yani su akar yatağını bulur derken aslında eğitimdeki temel bakış açısı da burada anlatılmaktadır. Ancak biz eğitim dendiği zaman, kendimizi destekleyen ve bizim sunumlarımızı kayıtsız şartsız benimseyen taklitçi bir gelecek oluşturmayı anladık her zaman…Onun için de son dönemlerin en çok sesli dillendirilen konularının başında bu gençlik nereye gidiyor, nesillerimiz elimizden kayıp gitti; ne olacak bu işlerin sonu gibi tedirgin ve ürkek davranmamızın arkasındaki korkularımız gelmektedir. Bu korkular kendi ideolojik ve ne olduğu belirsiz temelsiz inanç sistemlerinin yok olması korkularına dayanmaktadır. Ama biz o gençliği kendi yörüngesi üzerinde Güneş sistemindeki gibi algılayarak o şekilde bir tavır geliştirseydik görecektik bu nesillerin nasıl bir gelecek tasavvuru ortaya koyduklarını ve koyacaklarını ama biz hem kendi dünyamızı daralttık hem de onların su akacak kanallarını işe yaramaz tüm molozlarla doldurduk ondan sonra sular neden akmıyor ya da neden o kanaldan gitmiyor da sular etrafa zarar veriyor diye avazımız çıktığı kadar bağırmaya başladık…Böylesi karanlık atmosferlerin üzerine yeni bir Güneşin doğmasını istiyorsak samimi olacağız bazıları güneşin çok parlak olmasından dolayı gözlerinin kamaşacağını anlatarak ortalığa veba salgınını yaymayacak, bazıları da bu güneşin ısısı böyle giderse bizi hepten yakıp kavuracak ve hepimiz bu sıcakta kuduz olacağız diye avazı çıktığı kadar bağırmayacak…Yani diyeceğim o ki, Önce adam olacağız yerleşik alışkanlıklarımızın bağımlılığından kurtulacağız ve sadece insan olarak yaşamak istiyoruz, bunun için bedel ne ise ödemeye hazırız diyerek ayağa kalkacağız ve ilk işimiz eğitim anlayışımızı sistemi yönetenlerin sürekli içine girerek istediği meyveyi koparıp istediğini söküp attığı bir bahçıvanın yetkisinde olan bahçe olmaktan çıkaracağız. Herkesin gelip oradaki güzelliklerle kendisini mutlu hissettiği albenisi yüksek bir cazibe merkezine dönüştüreceğiz. Bunun yolu Sistemi sahiplenen ve koruyan bilinç düzeyi düşük, korkak, yaratıcılıktan uzak, sadece kendisine verilenlerle geviş getiren bir neslin oluşumuna giden tüm kapıları şartsız kapamaktır; işte o zaman eğitim nasıl olacak diye sorulacak soruların hepsini gücümüz yettiğince izah etmek ve uygulanacak düzeyde ortaya koymak boynumuzun borcu olacaktır. Devam edecektir…
Erol KEKEÇ/03.03.2021/22.50
Bir doğa ve ağaç görseli olabilir


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!