Bu Blogda Ara

1 Ocak 2025 Çarşamba

Kulluk Bürokrasi



Değerli okuyucular,

Bugün sizlere bir hikâye anlatır gibi, fakat gerçeklerin acımasız yüzünü sergileyen bir tablo çizmek istiyorum. Bu tablo, özellikle son yıllarda kamu düzeni adı altında gelişen, ancak aslında toplumu çöküşe sürükleyen bir sistemin ürünü. Sizlerle bu yapının temel unsurlarını, çelişkilerini ve gelecekteki tehlikelerini ele alacağız.

Kamu Düzeni ve Liyakat Sistemi-Nereden Nereye?

Bir zamanlar kamu sektörü, toplumun vicdanının yansımasıydı. Kamu görevlileri, şeffaf ve adil bir sistemle seçilir, liyakat esastı. Bir kişi, bilgisi, tecrübesi ve yeteneği ile kamuya hizmet ederdi. Ancak, bugün bu böylemi gerçekten duyduğunuzda sadece ironik bir gülümseme belirebilir yüzünüzde.

Son yıllarda özelleştirme furyası ile kamunun çoğu alanı özel sektöre devredildi. Bu durum şu soruyu akla getiriyor: "Eğer kamu hizmetleri özel sektöre devredildiyse, neden kamu çalışanı sayısı giderek artıyor?" Bu soru, bugünün kamu yönetiminde çelişkili ve şaşırtıcı bir tabloyu gözler önüne seriyor.

Kamu Çalışanı Artışı ve Siyasal Sadakat

Özelleştirme politikaları sonucu, kamuya ait çoğu şirket ve kuruluş özel sektöre devredildi. Ancak kamu çalışanı sayısındaki artış, sistemin asıl amacını ortaya koyuyor: Sadakat bazlı bir kulluk bürokrasisi oluşturmak. Kamu personeli seçiminde liyakat yerine siyasi bağlılık esas alınıyor. Bu sistemde, kamu görevlisi olabilmenin şartı, iktidara sadakatle yakın durmak.

Bu düzen, adaletin temel prensiplerini yerle bir ederken, toplumda büyük bir güven krizine neden oluyor. Adil ve şeffaf bir sistemin yerine geçen bu politikalar, devleti bir siyasi partiye ya da belirli bir gruba hizmet eden bir yapıya dönüştürdü.

Ekonomik Adaletsizlik-Kamu ve Özel Sektör Dengesi

Özel sektörün bir zamanlar emeğin kıymet bulduğu bir alan olduğunu hatırlayanlarız vardır. Ancak bugün tablo tamamen tersine dönmüş durumda. Kamu çalışanları, özel sektörde çalışanlara göre çok daha yüksek maaşlarla çalışıyor. Aynı işi yapan iki kişiden biri, kamu sektöründe daha az çaba harcayarak 40-50 bin TL gibi maaşlar alırken, diğeri özel sektörde kıt kanaat geçinebiliyor. Bu dengesizlik, sadece ekonomik yapıyı değil, toplumsal düzeni de bozuyor.

Vergi Yükü ve Halkın Ezilmesi

Kamu çalışanlarına verilen yüksek maaşların finansmanı, halkın omuzlarına yükleniyor. Yeni vergi kalemleri, cezalar ve harçlar ile halkın cebindeki son kuruş dahi alınmaya çalışılıyor. Bu durum, sadece çalışan kesimi değil, emeklileri ve işsizleri de derinden etkiliyor. Adaletsiz bir ücretlendirme sistemi ve çarpık mali politikalar, insanların temel yaşam standartlarını dahi karşılayamayacak hale getiriyor.

Adaletin ve Liyakatin Yok Oluşu

Adalet ve liyakat, bir toplumun ayakta kalabilmesi için en temel iki taştır. Ancak bugün bu taşlar yerinden sökülmüş ve yerine sadakat konmuştur. Hak edenin değil, sadakat gösterenlerin ödüllendirilmesi, toplumda derin yaralar açıyor. Bu durum sadece bireyleri değil, toplumu da yozlaştırıyor.

Dinin Araçsallaştırılması-Halkın İnancı Üzerinden Manipülasyon

Bir diğer önemli mesele de dini değerlerin siyasi çıkarlar için araçsallaştırılmasıdır. Din, insanların manevi rehberi olması gerekirken, bugün bir kontrol aracı haline getirilmiştir. Halkın inancı, siyasi çıkarlar uğruna sömürülmekte, dini sloganlarla insanların gerçekleri görmesi engellenmektedir. Bu durum, sadece dini değerlere değil, toplumsal bütünlüğe de zarar vermektedir.

Toplumsal Çöküşün Anatomisi

Bugün geldiğimiz nokta, toplumsal çöküşün eşik noktasıdır. Eğitim, sağlık, adalet ve ahlak sistemi ciddi bir çöküş içinde. Halk, yönetimin baskıları ve adaletsizlikleri karşısında sessiz kalıyor gibi gözükse de, bu sessizlik bir kabulleniş değil, bir birikimdir. Bu birikim, gelecekte daha büyük toplumsal çalkantılara neden olabilir.

Umut ve Uyarı

Sözlerimin sert olduğunun farkındayım. Ancak birilerinin bu gerçekleri dile getirmesi gerekiyor. Adalet, liyakat ve şeffaflık yeniden inşa edilmedikçe, bu düzenin uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Halkın sesini duymayan bir yönetim, er ya da geç halkın çığlığıyla yüzleşecektir.

Bu yazı, sadece bugünün gerçeklerini dile getirmekle kalmayıp, geleceğe dair bir uyarı niteliği taşıyor. Toplum olarak adalet, liyakat ve dayanışma değerlerini yeniden inşa etmek zorundayız. Ancak bu şekilde daha adil ve şeffaf bir gelecek kurabiliriz. Bu yolda hepimize büyük görev düşüyor.

Bahadır Hataylı/30.11.2024 21:50/Sancaktepe/İST

Zenginleşen Yönetim Yoksullaşan Halk

 "Sevgili dostlar, bugün burada sizinle insanlık tarihinden süzülüp gelen çok önemli bir düşünceyi paylaşmak ve birlikte sorgulamak için bu satırlardayım. Malcolm X’in bu sözü, sadece tarihin bir parçası değil; günümüzün, geleceğimizin ve her şeyden önemlisi adalet anlayışımızın aynasıdır: 'Seni yöneten zenginleşiyorsa, çıkardığı yasalara iyi bak. O yasalar seni korumak için değil, kendisini senden korumak içindir.'

Bu sözü bir an için düşünelim. Bir toplumda bir lider ya da yönetici, kendini ve çevresini zenginleştirirken, halkın çıkarlarını nasıl savunabilir? İşte bu, adaleti sarsan temel sorulardan biridir. Şimdi bu sözün derinliklerine inelim.

1. Yasaların Doğası ve Toplum İçin Anlamı

Yasalar neden çıkarılır? Görünürde toplumun düzenini sağlamak, bireylerin haklarını korumak ve adaletin teminatı olmak için. Ama gerçek böyle midir? Eğer yasa koyucu, kendi menfaatlerini halkın menfaatlerinin önüne koyuyorsa, bu durumda yasa, adaletin değil, bir baskı aracının simgesi haline gelir. Peki, böylesi bir durumda halk ne yapmalı? Sessiz kalmalı mı? Yoksa direnmenin ve sorgulamanın yollarını mı aramalı?

2. Yönetici Zenginleşmesi Neyi Gösterir?

Bir lider ya da yönetim sistemi, kişisel çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne koyduğunda, bu durum birkaç kritik soruyu beraberinde getirir:

Kaynaklar kimden ve nasıl alınıyor?

Bu kaynaklar kimlere ve nasıl dağıtılıyor?

Eğer zenginlik bir avuç elitin elinde toplanıyorsa, halkın yoksullaşması kaçınılmazdır. Bu durum, ekonomik adaletsizliğin ve sınıfsal ayrımların büyümesine yol açar. O zaman bu soruyu sormalıyız: Yönetimlerin zenginleşmesi bir başarı göstergesi mi, yoksa yozlaşmanın açık bir kanıtı mı?

3. Halkın Sorumluluğu ve Sorgulama Bilinci

Sevgili dostlar, sorgulama bir erdemdir. Eğer halk, kendisini yönetenlerin zenginleşmesini sadece izliyorsa, bu durum toplumsal bir çöküşe işarettir. Halkın, yöneticilerinin hareketlerini sürekli olarak analiz etmesi ve adalet talep etmesi gerekir. Sorgulama bilinci olmayan bir toplum, özgürlüğünü kaybetmeye mahkûmdur. Ancak şunu unutmayalım: Sorgulamak bir suç değil, aksine insan özgürlüğüne önem veren bir yönetimin en temel yapı taşıdır.

4. Yasalarda Saklı Çelişkiler

Malcolm X’in dikkat çektiği başka bir gerçek de yasaların iki yüzlü olabileceğidir. Görünüşte halkın çıkarını savunan yasalar, aslında iktidarın çıkarlarını koruyabilir. Örneğin, bir yasa, güvenlik bahanesiyle özgürlükleri kısıtlayabilir. Ya da ekonomik kalkınma adına çıkarılan bir düzenleme, halkın emeğini hiçe sayabilir. Bu durumda halkın yasaları nasıl değerlendirmesi gerektiğini yeniden düşünmeliyiz. Yasalar adaletin mi, yoksa gücün aracı mı?

5. Geleceğe Dair Dersler

Malcolm X’in sözü, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda bir eylem çağrısıdır. Bu çağrı, adaleti savunmaya, haklarımızı korumaya ve yozlaşmaya karşı durmaya yöneliktir. Eğer bu dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek istiyorsak, hepimizin aktif birer vatandaş olması gerekir. Güç sahiplerini sorgulamalı, adaletsizliklere karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Unutmayın, adalet sustukça kaybolur, ama savundukça büyür.

6. Çıkış Yolu: Toplumun Birlikte Hareketi

Birey olarak belki gücümüz sınırlıdır, ama bir araya geldiğimizde devasa bir güç oluşturabiliriz. Halk, adaletsizliklere karşı birleştiğinde, hiçbir yasa, hiçbir güç bu direnci kıramaz. Bunun için önce bireysel farkındalığımızı artırmalı, sonra bu farkındalığı toplumsal bir bilinç haline getirmeliyiz.

Sevgili dostlar, Malcolm X’in bu sözünü, sadece bir düşünce olarak değil, bir uyarı olarak kabul edelim. Kendimizi, toplumumuzu ve liderlerimizi sürekli sorgulamalı, adaletin yanında durmalıyız. Çünkü adalet, bir toplumun temeli; özgürlük ise onun ruhudur. Eğer bu iki değeri kaybedersek, geriye sadece bir kabuk kalır."

Erol Kekeç/28.12.2024 21:50/Sancaktepe/İST


İnsanlığın Vicdanı ve Gazze'nin Çığlığı

 

Gazze, Yeryüzünün en küçük coğrafyalarından biri, fakat insanlığın en büyük utancını sırtında taşıyan toprak parçası. Bu küçücük toprak, yıllardır süregelen bir trajedinin merkezi; her bir taşı, her bir sokağı bir başka acıya tanıklık ediyor. Ve bugün, Gazze'nin çocuklarını donduran sıcaklık, insanlığın ortak vicdanını cehennem ateşi gibi yakıyor.

Soruyorum size; İnsanlık nerede? Vicdanlarımız ne zaman bu kadar karardı? Yeryüzü, bu kadar sessizliğe, bu kadar kayıtsızlığa daha ne kadar dayanabilir?

Gazze- Kapanmayan Bir Yara

Gazze, onlarca yıldır devam eden bir trajedinin adıdır. Bu trajedi, sadece savaşların, bombaların ve kuşatmaların adı değildir; bu aynı zamanda insanlığın vicdanındaki kapanmayan bir yaranın da adıdır. Çocukların oyun oynarken bombalara hedef olduğu, annelerin çocuklarını kucaklayarak hayata tutunmaya çalıştığı bir yer Gazze.

Burada her gün yeni bir acı yazılıyor. Evler yıkılıyor, okullar yerle bir ediliyor, hastaneler bombalanıyor. Çocukların bedenleri, annelerin gözyaşlarıyla yıkanıyor. İnsanlığın utancı, Gazze'nin mazlum halkının çığlıklarında yankılanıyor.

Ve dünya bu trajediye sessiz. O büyük şehirlerde, neon ışıkları altında yaşayan bizler, ekranlarımızdan izliyoruz bu acıyı. Belki birkaç damla gözyaşı döküyoruz, belki bir dua mırıldanıyoruz. Ama Gazze'nin yarasına merhem olamıyoruz.

Soykırımın Sessiz Tanıkları

Gazze'de yaşananlar, açıkça bir soykırımdır. İnsan hakları, uluslararası hukuk, vicdan, ahlak… Hepsi bu topraklarda ayaklar altına alınmış durumda. Siyonist rejim, Gazze'yi sadece bir toprak parçası değil, bir halkın yaşam hakkını da hedef alarak yok etmeye çalışıyor. Ve dünya bu soykırıma sessiz kalıyor.

Uluslararası toplum, büyük güçler, örgütler… Hepsi Gazze'nin çığlıklarına sağır. İnsanlık tarihinin bu kara lekesi, hepimizin gözleri önünde yazılıyor. Gazze'deki çocukların gözlerindeki korku, insanlığın en büyük utancının resmidir. Bu çocuklar, ne suça ne günaha sahiptir. Onlar sadece çocuk… Ve bugün onların yaşadığı trajedi, bizim ortak utancımızdır.

Vicdanlara Çağrı

Bugün Gazze, sadece Filistinlilerin meselesi değildir. Bugün Gazze, tüm insanlığın vicdanıdır. Eğer Gazze'deki çocukların çığlıklarına sessiz kalırsak, eğer bu trajediye dur demezsek, insanlık tarihindeki yerimizi kaybederiz. Bugün Gazze için konuşmak, insanlık için konuşmaktır. Bugün Gazze'yi savunmak, adaleti savunmaktır.

Gazze'nin çocukları, insanlığın ortak vicdanına bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak vermek, hepimizin görevidir. Bugün Gazze için ayağa kalkmalıyız. Bugün Gazze için konuşmalıyız. Bugün Gazze için mücadele etmeliyiz.

Unutmayalım; Gazze'nin çocuklarını donduran sıcaklık, hepimizi cehennem ateşi gibi yakacak. Eğer şimdi harekete geçmezsek, eğer bu trajediye dur demezsek, bu ateş hepimizi saracak.

İnsanlığın Ortak Vicdanı

Bu manifesto, Gazze'nin çığlıklarına bir cevap olmalıdır. İnsanlığın ortak vicdanı olarak, bu trajediye dur demeliyiz. Siyonizm'in soykırım terörüne karşı sesimizi yükseltmeli, adaleti savunmalıyız. Çünkü Gazze'nin çocukları bizim çocuklarımızdır. Onların yaşadığı acı, bizim acımızdır. Ve bu acıya sessiz kalmak, insanlık onuruna ihanettir.

Bu manifesto, Gazze'nin çığlıklarına bir çağrıdır. İnsanlık olarak bu çağrıya kulak vermek, hepimizin görevidir. Çünkü Gazze'nin çocukları, insanlığın ortak vicdanına emanettir. Ve bu emaneti korumak, hepimizin görevidir.

Erol Kekeç/31.12.2024/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!