Sevgili Dostlar,
Bugün sizlerle, özellikle son dönemlerde bölgemizde yaşanan gelişmeler üzerine zihinsel bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Hepimizin çok iyi bildiği gibi, emperyalizmin bölgemiz üzerindeki planları asla sona ermedi. Tarih boyunca çeşitli projelerle karşımıza çıkan bu oyunlar, şu anda daha karmaşık ve dijital çağın hızıyla birlikte daha görünür bir hal aldı.
İlk olarak, bölgeyi şekillendirme amacı taşıyan ve sözde büyük projeler olarak lanse edilen planlardan bahsetmek gerekiyor. Bir zamanlar Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla ortaya atılan bu planlar, çeşitli isimlerle ve araçlarla tekrar tekrar gündeme getiriliyor. Peki, bu projelerin ardındaki gerçek amacı nedir? Bu soruyu yanıtlamak için tarihsel perspektifi ve mevcut gelişmeleri bir arada değerlendirmek gerekiyor.
PKK ve BOP İlişkisi
PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Abdullah Öcalan liderliğinde kurulan ve Türkiye başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrarı tehdit eden bir terör örgütüdür. 1978 yılında kurulan PKK, başlangıçta Kürt milliyetçiliği temelinde hareket etmiş, zamanla uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı gibi yasa dışı faaliyetlerle finanse edilen bir yapı haline gelmiştir.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bazı çevrelerce bölgedeki siyasi haritanın yeniden düzenlenmesi ve enerji kaynaklarının kontrol altına alınması amacı taşıdığı öne sürülen bir stratejik plan olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda PKK, BOP’un bölgedeki hedeflerine hizmet eden araçlardan biri olarak görülmüştür. PKK, bölgede etnik ve mezhepsel ayrılıkları derinleştirerek, istikrarsızlık yaratma ve sınırların değişimi gibi hedeflere katkıda bulunmuştur. Örgüt, bu hedefler doğrultusunda uluslararası destekçilerden lojistik, finans ve silah yardımı almıştır.
BOP çerçevesinde şekillenen politikalar, bölgemizdeki ülkeleri zayıflatmak, parçalamak ve kontrol altına almak için tasarlandı. PKK ve benzeri yapıların ortaya çıkışı, bu planların önemli bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu yapılar, bir yandan terör faaliyetleriyle bölge halklarının arasına nifak sokarken, diğer yandan büyük güçlerin özellikle enerji kaynaklarını kontrol altına alma hedeflerine hizmet etti. Ancak şimdi yeni bir aşama görülüyor: PKK gibi yapıları etkisizleştirip meşrulaştırılmış alternatiflerle yola devam etmek.
Geçmişte Apo'nun yakalanması ve uzun yıllar hapis yatması, bölgeye dair emperyalist planlarda bir duraklama yaratmış gibi görülse de, aslında bu durum yeni bir stratejinin parçasıydı. Apo'nun teslim edilmesi, bölgede yeni bir denge oluşturmak ve PKK'yı yeni bir formatta sahneye çıkarmak için bir ara dönem olarak değerlendirilmelidir. Şimdi, bu yapının etkisiz hale getirilmesi adına Apo'nun siyasete entegre edilmesi gibi söylemler dile getiriliyor. Peki, böyle bir adımın ardından gerçekten kalıcı bir çözüm mümkün olacak mı? Yoksa bu da yeni bir oyunun sahnelenmesinden mi ibaret?
Burada asıl mesele, bölge halklarının bu planların farkında olup olmadığı ve özellikle Türkiye'nin bu oyunlara karşı nasıl bir strateji belirlediğidir. Geçmişte çeşitli politikalar ve askeri operasyonlarla PKK'ya karşı ciddi bir mücadele verilmiştir. Ancak, bu mücadelede uluslararası kamuoyunun tutumu çoğu zaman karşımızda olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada ise, sınırlarımızın ötesinde bir güvenlik koridoru oluşturmak ve terör tehdidini tamamen ortadan kaldırmak için yeni bir politika izlenmektedir.
Emperyalizmin, Türkiye'yi şu an bulundurduğu pozisyonda daha fazla taviz vermeye zorladığı bir gerçektir. Ancak bu tavizlerin şartları ve getirileri dikkatlice değerlendirilmelidir. Apo'nun serbest bırakılması ve siyasete entegrasyonu gibi öneriler, PKK'yının tamamen yok edilmesi koşuluyla sunuluyor olabilir. Bu, kağıt üzerinde mantıklı görülse de, gerçekte yeni bir kaosa kapı aralayabilir.
Öte yandan, emperyalizmin 100 yıldır bu bölge üzerindeki planlarını göz ardı etmek mümkün değildir. Tarihsel olarak bölgeyi "böl ve yönet" politikalarıyla kontrol altında tutmaya çalışan bu güçler, şimdi de dijital çağın getirdiği hız ve olanaklardan faydalanmaktadır. Burada Türkiye'nin yapması gereken, hem bu planların farkında olarak hareket etmek hem de kendi uzun vadeli stratejilerini oluşturmak olmalıdır.
Türkiye'nin bölge politikalarındaki temel hedefi, terör tehdidini ortadan kaldırırken aynı zamanda milli çıkarlarını korumak ve bölgesel istikrarı sağlamak olmalıdır. Ancak bu hedeflere ulaşılırken, uluslararası arenada yalnız kalmamak için akılcı bir diplomasi izlenmesi gerekmektedir.
Son olarak, burada ortaya çıkan planların ve stratejilerin her birinin çok boyutlu olduğunu unutmamak gerekir. PKK ve Apo meselesi, sadece Türkiye'nin bir iç meselesi değil, aynı zamanda büyük bir uluslararası oyunun parçasıdır. Bu nedenle, meseleye dar bir çerçeveden değil, büyük resmi görerek bakılmalıdır.
Tüm bu değerlendirmeler, sadece bir zihin jimnastiği ve tartışma ortamı yaratmak içindir. Temennimiz, bölgede barış ve istikrarın hakim olması ve halkların daha mutlu, daha sağlıklı bir geleceğe yürümesidir.
Hepimize düşünce dolu, umut dolu bir gelecek diliyorum.
Bahadır Hataylı/29.12.2024/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder