Bu Blogda Ara

19 Ekim 2024 Cumartesi

Modern Dünyanın Prangaları-Refahın Bedeli ve Gerçek Özgürlük Arayışı"

 Bu konuşmamda, modern yaşamın insan özgürlüğü üzerindeki etkilerini sorgulayan derin bir bakış açısıyla sizlere hitap etmek istiyorum. Günümüzde refah düzeyi arttıkça, insanların bağımlılıklarının da aynı oranda arttığını gözlemlemek oldukça açık. Dışarıdan bakıldığında, hayatın kolaylaştığı, daha çok imkana sahip olduğumuz, her türlü ihtiyacımızın karşılandığı bir düzen içinde yaşıyor gibiyiz. Ancak, bu refahın altında yatan gerçek, belki de çoğumuzun fark etmediği, çok daha derin bir problem var: bu imkânlar bizi özgürleştirmek yerine, daha da köleleştiriyor.

Refah düzeyinin artması ile yaşantımıza giren her yeni nesne, her yeni alışkanlık, aslında bizi daha çok bağımlı hale getiriyor. Çünkü bu nesneler, sadece işimizi kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda hayatımızın merkezine yerleşiyor. Telefonlar, bilgisayarlar, arabalar, sosyal medya platformları... Tüm bunlar, modern dünyanın bize sunduğu, özgürlüğümüzü kısıtlayan birer pranga haline geliyor. Başlangıçta bu nesnelere sahip olmak, onlara erişmek bir özgürlük gibi görünse de, zamanla bu nesnelere bağımlı hale geldiğimizi fark ediyoruz. Onlarsız bir hayatı hayal edemez hale geliyor, onları kaybettiğimizde ise eksik, yetersiz ve mutsuz hissediyoruz.

Kapitalizmin asıl amacı da işte burada ortaya çıkıyor: sürekli tüketen, sürekli daha fazlasını isteyen, elde edemedikçe mutsuz olan bireyler yaratmak. Kapitalizm, mutluluğun sahip olduğumuz şeylerde gizli olduğunu sürekli vurguluyor. Yeni bir telefon, daha iyi bir araba, daha şık kıyafetler... Bunlara sahip olduğumuzda mutlu olacağımızı zannediyoruz. Ancak gerçekte olan, sürekli bir eksiklik hissi içinde yaşamak. Çünkü sahip olduğumuz her yeni şey, bir sonraki arzunun temelini atıyor. Kapitalizmin dayattığı bu döngü, bizi tatminsiz ve mutsuz kılmaktan başka bir işe yaramıyor.

İşin acı yanı ise, modern dünya bu döngüyü normalleştiriyor. Herkesin daha fazlasını istemesi, sahip olamadığı şeyler yüzünden mutsuz hissetmesi, hatta bu hissin doğal karşılanması, bireyin gerçek anlamda kendini bulmasını engelliyor. İnsan, sahip olduklarıyla tanımlanıyor ve özgürlüğü de sahip olduklarına indirgeniyor. Bir zamanlar özgürlük, düşünebilmek, sorgulayabilmek, hayatın anlamını aramak iken, şimdi özgürlük; sahip olabilmek, kullanabilmek ve tüketmek anlamına geliyor.

Kapitalizm, insanları birer "iyi kullanıcı" haline getirdi. Yaratıcılık, düşünce, derinlik gibi insani yetiler yerini, tüketim yeteneğine bıraktı. Bu, insanın kendi varlığını ve anlamını kaybetmesine yol açtı. Hayat, kapitalizmin sunduğu bu "refah" illüzyonu içinde sıkışıp kalmış, birey ise sahip olduklarının efendisi değil, kölesi haline gelmiş durumda. İnsan, özgürlüğünü satın aldığını zannederken, aslında köleliği satın alıyor. Sahip olduğu her şey, onu biraz daha tutsak ediyor.

Bir düşünün: Sahip olduğumuz bu teknolojik cihazlar, lüks eşyalar ya da modern dünyanın sunduğu imkanlar, gerçekten bizi özgürleştiriyor mu? Yoksa bizi daha mı çok bağlıyor? Bağımsızca bir gün geçirebiliyor muyuz? Telefonumuz yanımızda olmadan bir saat bile huzurlu hissedebiliyor muyuz? Tüm bu sorular, aslında modern yaşamın sunduğu refahın gerçek yüzünü gösteriyor. Sahip olmak özgürlük değildir. Gerçek özgürlük, sahip olmadıklarımızdan da bağımsız olabilmektir. Mutluluğu, huzuru ve yaşamın anlamını dışsal nesnelerde aramak, insanın kendini kaybetmesine neden olur.

Bu döngüden çıkmak zor mu? Evet, oldukça zor. Çünkü modern toplum, bu köleliği normalleştirmiş durumda. İnsanlar, sahip olamadıklarında mutsuz hissediyor, eksik olduklarını düşünüyorlar. Ancak gerçek şu ki, özgürlük ve mutluluk, sahip olduklarımızla ilgili değildir. Bilakis, sahip olduklarımızdan bağımsız olabilmekle ilgilidir. Bir şeylere sahip olmanın, onları kullanmanın ötesine geçebilmek, yaşamın anlamını maddi şeylerde aramamak gerçek özgürlüktür.

Dolayısıyla, modern yaşamın sunduğu refah, insanın özgürlüğü pahasına elde edilmiş bir refahtır. Bu refah, insanı düşündüren, sorgulayan, anlam arayan bir varlık olmaktan çıkarıp, sürekli tüketen, sürekli daha fazlasını isteyen bir varlık haline getirmiştir. Kapitalizm, insanları bu tüketim döngüsü içine çekmiş ve bu döngüden çıkamayan bireyler, farkında olmadan kendi köleliklerini satın almışlardır. Ancak gerçek özgürlük, sahip olduklarımızla değil, sahip olmadıklarımızdan bağımsız olabilmekle ilgilidir.

Bu yüzden, hayatımızı sorgulamalı, mutluluğu ve özgürlüğü gerçekten nerede aradığımızı düşünmeliyiz. Tüketim döngüsünden çıkabilmek, kapitalizmin dayattığı bu kölelikten kurtulabilmek, insanın kendi varoluşunu yeniden keşfetmesi anlamına gelir. Unutmayalım ki, gerçek mutluluk ve özgürlük, maddi şeylerde değil, içsel huzurda ve anlam arayışında yatar.

Bahadır Hataylı/19.10.2024/08.14/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!