Hükümdarların, hükümdar olmak için halka yalvardığı ama yine de eşsiz zulümler işlediği günlere geldik…” Üstat Sezai Karakoç’un dediği gibi, ey sarıklı ulu hocalar siz bunu bana söylemediniz(!)
Bu dünya öyle bir mezbeleye dönmüş ki, neresinde nasıl
duracağını insan bilemiyor. Ondan dolayı da daima kullanılan bir denek olmaya
mahkûm oluyor. Laboratuvarlar çalıştığı sürece, insanların denek olma vasıfları
sona ermeyecek ve yeni deneklerde denek olma özleminden vazgeçmeyecektir.
Günümüzün en etkin etkileme ve yönlendirme aracı, doğruyu
yamultarak, doğrunun tek adresi olarak, yanlışı insanlara sunmaktır. Ne yazık
ki yaşadığımız çağ, tüm insanlığı böylece esir almaktadır. Bu çağın kalleş
simsarları, doğruyu yamultanlar adına her köşe başında, bizim araba hemen
kalkmak üzere diye gırtlakları patlayıncaya kadar bağırdıklarından, yolcular
hangi araç erken gelirse ona binip yolculuk yapıyor, sonuçta nereye gideceğini
ve bu aracın hangi diyara gittiğini hesaplamadan simsarların bağırtılarına
kurban olarak yolculuğa çıkıyorlar. Böylesi yolculuklar her daim sorunlu
yolculuklar olarak tarihe kaydedilmiştir ve bundan sonra da öyle olacağından
kimsenin kuşkusu olmasın…
İlyas Salman ile Şener Şen arasında geçen diyaloğu herkesin
bildiğini sanıyorum, oğlum Bilo hele sor ben bunları niçin yaptım, ulan namuslu
namussuz senin için yaptım lo…Hiçbir olumsuzluk sizin iyiliğiniz dışında
yapılmaz tilki kurnazları açısından…Tilkiler bu kurnazlıkları bırakmadığı
sürece birileri ezilmeye ve birileri de hep aldatmaya devam edecektir. Bu
konuyu özetlemek için tilkinin Hac’a gitme masalını bilmeyenlere
anlatayım…Tilki bir gün ağzında kaleme benzer bir çubukla hızlı bir şekilde
köydeki harmanın yanından geçer, bunu gören tavuk sorar, hey nereye gidiyorsun
hiç saldırmıyorsun,tilki,ben artık kimseye karışmıyorum günahlarımın affı için
haca gidiyorum der ve tavuğu ikna eder, tavuk der ki o zaman beni de kaydet
listeye birlikte gidelim…Tilki önde tavuk arkada hızlı hızlı giderken, yolda
horoza rastlarlar, horoz bağırır tavuğa hey bunun peşinde nereye gidiyorsun bu
seni götürür sakin bir yerde yer der. Hemen tilki atılır, sor bakalım ben mi
götürüyorum yoksa o mu geliyor, ben artık tövbe ettim haca gidiyorum o da
gelmek istedi, onu da kaydettim der…Horoz bakar ki tilki ciddi duruyor o zaman
beni de kaydet, ben de hacı olmak istiyorum der…Tilkinin peşine takılıp köyün
dışına çıktıklarında bunları bir kayanın başına konmuş güvercin görür, siz deli
misiniz bunun peşine takılıp nereye gidiyorsunuz diye sorar, tilki, horoza
verdiği cevabı güvercine de verir, ben haca gidiyorum onlarda gelmek istedi
onları da kaydettim listeye der…Hemen güvercin konuşur ve bende çok günahkarım
beni de kaydet ben de hacı olmak istiyorum der, tilki yalandan onu da yazıyor
gibi yapar ve yola devam ederler…Epeyi bir yol giderler kimsenin olmadığı ve
bunların da kaçamayacağı bir yere gelirler, akşamda olmuştur bu ara, tilki der
ki bu akşam burada kalalım sonra yolumuza devam ederiz. Siz şu delikten içeriye
girin, birisi gelip sizi yiyebilir ben kapı da sizi korurum der. Oysa orası
tilkinin kendi ini olduğunu bilmezler. Bir şey yapmazsın değil mi derler, tilki
der ki görmüyor musunuz ben dışarıda sizi bekliyorum üstelik kendimi tehlikeye
atıyorum, ayrıca haca gideceğim, size neden kötülük yapayım deyince onlar
içeriye girerler…O zaman tilki hemen deliğin ağzına oturur ve kapıyı kapatır.
Arkadaşlar hac yolculuğumuz buraya kadar, ben bundan sonra aç
acına gidemem birinizi yemek zorundayım onun için ilk sırada tavuk var der.
Bunu duyan tavuk aman tilki kardeş, sen şöyle boylu, şöyle soylusun ki,
dağların krallığını bile sen aldın benim gibi masum günahı olmayan bir tavuğu neden yiyeceksin
der.Tilki,o kadar masumsun da neden haca gitmeye kalktın, sen o kadar
günahkârsın ki, bir yumurta doğurursun gıdaklamaktan insanları bıktırırsın,
altı üstü bir yumurta küçücük bir faydan var diye insanlarda huzur bırakmazsın,
tüm yırtıcı hayvanları peşine takar, herkesin yaşamını tehlikeye atarsın der ve
kaptığı gibi boynunu koparıp bir tarafa bırakır onun sesini keser. Arkasından
horoza der ki, sıra sen de gel bakalım der demez horoz ötmeye başlar ve aman
tilki kardeş benim hiçbir suçum yok bana bunu neden yapıyorsun der ama nafile
tilki bunları yemeyi kafaya koymuş. Tilki der ki, sen o kadar günahkarsın ki
herkes uyurken, horull horul uykudayken kalkıp o saatte ötüyor ve insanları
uyandırıyorsun, herkesin rahatını bozuyorsun…Sana mı kaldı insanları uyarmak
uyandırmak, bırak onlar güzel uyku çekerken ben de işimi yapayım, âmâ sen hep
önümde engelsin der ve birden kafasını koparır…Tüm bu olup bitenleri izleyen
güvercin ne söylese boş olacağı için tilkiye der ki, Tilki kardeş biliyorum
beni de yiyeceksin ama böyle bir yiğidin nereli olduğunu bilmek istiyorum hiç
olmazsa beni yiyen yiğidin kim olduğunu bileyim der. Tilki nereli olduğunu
anlatmak için öyle bir gururlanır ve kıçını yukarı kaldırır ve ardından ben
Adanalıyım der. O sırada deliğin ağzı açılır güvercin bir anda uçarak karşıda
duran bir kayanın üstüne konar. Tilki yaptığı yanlışı anlar ve der ki, ben seni
yemeden nereli olduğumu söyler miyim bir daha, seninle görüşürüz der. Ancak
güvercin özgürlüğüne kavuşmuş tilkinin tüm oyunlarını görmüş olduğundan sen
beni bundan sonra nasıl kandırabilirsin ki evvele onu düşün…Sen aşağıda
yiyeceklerini aldatırken ben senin üzerinde senin oyunlarını anlatıyor
olacağım… Bundan sonra hangi ibadetinin seni kurtarabileceğinin hesabını
yaparsan daha iyi olur der.
Evet dostlar bu bir masal ancak teşbihte hata olmaz der
eskiler. Hakikaten, çağımızın tilkinin oynadığı oyunlardan farklı olmadığını
görmeye başladım…Bir de farklılık olarak tilkilerin nesli çoğalmaya başladı,
her köşe başında bir tilki ile karşılaşmamak elde değil…
Küresel sömürü çağımızda hiyerarşik bir yapıya büründü.
Küresel, bölgesel ulusal ve yerel olmak üzere değişik adlarla karşımıza
çıkabiliyor. Yukarıda yapılan planlar bu hiyerarşik yapı içinde bulunulan yere
göre şekillenerek insanların karşısına çıkıyor. Birbiriyle alakası yokmuş gibi
düşünülüp öyle algılansa da aslında bunlar tamamıyla birbirinin
tamamlayıcısıdırlar. Son dönemde ülkemizde bir seçim dönemi yaşandı bu seçimin
konuşulmadığı ülke var mıydı dünyada…Göremezsiniz, herkes ne diyordu, Türkiye
seçimleri dünyanın en önemli seçimlerinden biri, neden benim yaşamımla ilgili
bir durum başkalarını bu kadar ilgilendiriyordu. Çünkü seçimin başındaki güç
küresel yapılanmada hiyerarşinin tepesi, onun istediği şekilde bir yaşamın
olması için, belli bölgelerde fabrika hatası tıkanmalar olursa hesaplar
tutmayabilirdi. Ondan dolayı bu seçim o kadar önemliydi. Dünyanın bütün
ülkeleri yakından takip etti. Biz de böyle bir ortamı okurken bize verilen
alfabedeki harflerden kelime ve cümleler kurarak okumaya çalıştık. Ancak o
alfabeden, küresel hiyerarşinin tepesindekilerin beklentilerinin dışında bir
cümle kuramadık ve de kuramazdık. O bilgilerle önümüze çıkanların hepsinin bizi
haca götüreceklerini sandık oysa öyle bir yolculuğun olmayacağı aşikâr olmasına
rağmen insanların bunun farkına varıp idrak etmesi öyle kolay olmuyor.
Bir çetenin eline düşen ve kendisinden ciddi haraçlar istenen
bir iş adamını düşünün, yanlarında kimse yok ve ölüm tehlikesi varsa, onu
konuşturarak yakınlarından para koparmaya çalışırlar. Siz ona nasılsın sen iyi
misin deseniz de çok zorda ve kötü olmasına rağmen o kendisinin kötü olmadığını
size söyler. Çünkü bir tarafta ölüm diğer tarafta sahiplendiklerini elinden
almak var. İkisi arasında bir seçim yapması gerekir. Size her ne kadar iş adamı
çok iyi ve rahat olduğunu söylese de aslında onun rahat olmadığını çok iyi
bilirsiniz, âmâ ona da inanmak istersiniz. Neden inandığınızı çoğu zaman siz de
anlamazsınız. İşte küresel güç kendi altında oluşturduğu hiyerarşik yapılar ile
böyle bir ilişki içinde olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla bu ortamlardan çok
olumlu ve sizlerin hayal ettiği dünyaya kavuşmayı beklerseniz büyük yanılgılar
içinde olabilirsiniz. Realitenin böyle olduğunu bilerek, ona göre strateji
belirlemeniz hayrınıza olur. Bazen bir güvercin gibi hiç alakası olmayan
sorgulamalarla kendinizi girdiğiniz mağaradan çıkarabilirsiniz. Ancak
kendinizin olumlu olduğunu neden bunları yaşamak zorunda olduğunuzu
sorgulayarak yol alamayacağınızı bilmelisiniz, zaten yenmek için küresel
takvimler belirlenmiş durumda, önemli olan o takvimler gelmeden takvimleri
yırtacak ortamlar oluşturmak, ya da takvimleri yazanların takvim yazacak
imkanlarını yok edecek duruma gelmemiz gerekir. Aksi durumda, hükümdarlar
hükümdar olmak için hep yalvaracaklar, âmâ eşsiz zulümleri yine
işleyecekler…Çünkü Hükümdarlar hükümdar değil, küresel hiyerarşinin
programlarını en iyi uygulayan teknik ekiplerden oluşur. Bunu anlamayan
toplumlar ve ülkeler kaderlerindekini yaşamazlar, beyinsizliklerinin bedeli
olarak kaderlerinde olandan fazlasını yaşarlar…
Allah, insanların kader iplerini kendi boyunlarına
dolamıştır…Biz nasıl nereye doğru yolculuk yapıyorsak boynumuzdaki ipin şarjı
oradan doluyor ve sonunda patlıyor…O zaman insan seçim yetilerini doğru
kullanmalı, manipülasyonlara kanmadan tilkinin kimseyi haca götürmediği ve
götüremeyeceği idrak edilmelidir. Yoksa tilkinin ininde yem olmayı beklemekten
başka kaderimiz olmayacaktır, bunu bilelim yaşama öyle sarılalım…
Ben sizi, haktan
hakikatten adaletten uzaklaşarak yönetmeye kalkarsam bana ne yaparsınız diyen
Ömer’e mescidin ortasında kılıcını çekerek vallahi seni şu kılıcımla düzeltirim
diyecek cesaret erdem ve inanç sahibi Ebu zer gibi olmayı bize nasip et
rabbim…Yöneticilerimize de Ömer gibi dosdoğru olmayı nasip et bizleri bağışla
sen acıyan ve merhameti bol olansın…
Fazla ayrıntıya girmek istemediğim için makalemi burada
noktalamak istiyorum herkesin akıl terazisinde faydalanmasının iyi olacağını
ümit ediyorum…Selam muhabbet ve iyilik dileklerimle…
Kalın sağlıcakla….
Erol KEKEÇ/05.06.2023/13.20/Namazgah: İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder