Din ile ahlak arasında yakın bir ilişkinin olduğunu her açıdan görmek mümkündür. Ahlak mı daha önce doğdu yoksa din mi diye derinlere indiğimiz zaman, anlatılan ve bize gelen bilgileri bir tarafa bırakarak tamamıyla kendi akıl bütünlüğüm ile bu konuyu ele aldığım zaman, ahlak olmadan dinin bir anlamı olmayacağını düşünüyorum. Ahlaktan bağımsız ve ahlak olmadan da bir dinin var olması mümkün değildir. Çünkü din, ahlaktan ayrı olarak insanlığı düzeltmek için gönderilmiş bir tanrı buyruğu değildir. Din ahlaktan kopmalar olduğu zaman bu kopmaların nerede olduğunun tespitini yaparak yeniden bozulan yaşamı düzene koymak için gelen emir ve uyarılardan oluşmaktadır. Bu uyarıların ne zaman ortaya çıktığına baktığımız zaman, durup dururken Allah ben bu kullara bir din göndereyim de, ona göre yaşasınlar diye bir elçi göndermedi.
Allah yarattığı bu canlıyı yaratırken nasıl yaşaması
gerektiğinin programını ona yüklemeden, bu evrene göndereceğini sanıyorsak
büyük bir yanılgı içinde olduğumuz kesin..."Allah yarattı ve hedefini
gösterdi “bu ayet yaratılmış tüm canlıların onlara Allah tarafından yüklenen
bir donanıma sahip olduğunu göstermektedir. Bu donanımın yazılımı da yine
yaratıcı tarafından belirlenmiş olan bir yazılımdır. Ne yazık ki, insan
kendi donanımına uygun olan yazılımı işletim sisteminden çıkarıp, kendisine
göre bir işletim sistemi kurmaya çalışıyor, işte o zaman Allah onları uyarmak
için bir elçi gönderiyor. Yani din, Ahlaki donanımın yapısı değiştirildiği ve
farklı bir yazılıma göre yaşama devam süreci başladığı zaman, devreye giriyor.
Demek ki din, Ahlaktan daha öncelikli bir değer sistemi değil, yani din
Donanımı kurulmuş olan insanın bu donanımı işleten yazılıma bir virüs girdiği
zaman, o virüsleri temizlemek için, ahlaki donanımın yeniden formatlanması
işidir. “Allah Resulünün şu açıklaması da bu konuyu en güzel
özetlemektedir. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim..."Hz Ayşe’ye
Allah'ın Resul’ünün ahlakı nasıldı diye sorulduğu zaman verilen cevap bizim
için çok önemlidir. “Onun ahlakı Kur'an'ın kendisiydi."
Bu açıklamalar ışığında meselemize dönersek, yeryüzünde
insanlığın uyması gereken ilkeler tamamıyla ahlak ilkeleridir. Bu ilkeler
evrenseldir çünkü yaratılış kodlarına yerleştirilmiş ve açığa çıkarılıp
uygulanması insana bırakılmıştır. Bu kodlama sistemi toplumlara göre farklılık
göstermez, âmâ bu kodlama sisteminin pratik yaşamdaki örnekleri farklı
olabilir. Çünkü her ortam coğrafya ve kültürün kendisine göre kişiyi
şekillendirdiği hepimizin malumudur. Ama bu bir toplumda yasak iken bir başka
toplumda helal olma anlamında bir farklılık olmaz. Çünkü ahlaki kodlarla
oynanmadığı müddetçe böyle bir sonuçla karşılaşmanız mümkün değildir. Âmâ
toplumların ahlaki değerlendirme kriterleri menfaat ve çıkarlar olduğu için,
günümüzde çok farklı ahlaki anlayış diye gördüğümüz insani yaşamdan uzak
örneklere rastlamaktayız. Ahlak kodları dini kuşatırken din ahlakı kuşatmaz.
Din ile ahlak arasında mantıksal anlamda Tam girişimcilik ilişkisi göze çarpar.
Her dini yaşam ahlaki bir yaşamdır, âmâ bazı ahlaki yaşamlar ancak dini yaşam
olabilir diyebiliriz. Tevhit dini bir yaşamı oluşturur. Allah’ı birlemeyenlerin
yaşamlarında da hırsızlık adam öldürme, tecavüz gasp, canlıya zarar verme gibi
eylemlere rastlamayabilirsiniz. Dolayısıyla ahlak kodlarında bu davranışların
şekli insanın yaratılış kodlarına yerleştirildiği için, bu eylemleri rahatlıkla
görürüsünüz. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, ahlak herkes için gereklidir.
Ahlakın genel donanımında ciddi bir ayrışma ve çözülme meydana geldiği yerlere
Allah bir uyarıcı göndererek onları yeniden yaratılış kodlarına yönelmelerini
istemektedir. Yönelmeyip direnen ve kendi oluşturdukları hayatın da doğruluğunu
iddia edenleri helak etmiştir.
Tarih boyunca insanların helakına bakarsanız, Yaratıcıyı inkâr
etmelerinden dolayı insanların yok edildiğini göremezsiniz, âmâ ölçüyü tartıyı
bozduklarından dolayı, aynı cinsler arası cinsel sapıklık olduğu zaman, faiz
tefecilik arttığı zaman, hile yalan kandırmaca, adaletsizlik mazlumları ezme ve
zalimlerin zulmünde sınır tanımaması Örneğin Firavunun yaptıkları gibi, işte o
zaman helak kaçınılmaz olmuştur. Bu da gösteriyor ki ahlaki ilkeler dinden
öncelikli gelmektedir. Ahlak içinde zaten dinin büyük çoğunluğu var ancak, bir
kaç dini özellik teistlerde olmasına rağmen inançlı olmayanlarda olmayabiliyor.
Bunlardan dolayı da Allah bir toplumu helak etmiyor. Helak olmanın açık
göstergesi ahlaki çöküştür. Ahlaki çöküşün olduğu bir ortamda dinden bahsetmek
sadece bir avunma ve kandırmaca olur. Çünkü ahlak yoksa din orada çok iğreti
durur ve yönelen kişinin yaşamında onu kurtaracak bir varlık olarak işlev
görmez.
Bu iki kavram zaman zaman birbirinden bağımsız ve hiç
alakasızmış gibi değerlendirildiğini gördüğüm için bu açıklamayı yapmak zorunda
hissettim kendimi... Hepimizin şahit olduğu yaşam alanımızda bazı durumlar var
ki onlar çok önemlidir. Mesela asfalt yollarda bozulmalar olduğu zaman onlara yama
yapıldığını biliyoruz. Ama asfalt yol yoksa önce yolun yapımı gerekli daha
sonra aşınma ve deformasyon oluştuğunda bunları yeniden aslına uygun hale
getirmek gerekli olur. İşte Din de, ahlakta meydana gelen deformasyon ve
aşınmaları tamir etmek ve varsa uygun olmayan ahlak dışı kabuklar, onları kazıyarak
önce yaralar açar daha sonra o yaraları sağlıklı iyileştirmeye çalışır. İşte,
dinin hayattaki en önemli fonksiyonu budur ahlak içinde... Ancak tevhit dinin
özüdür. Allah’ı birleyen bir dindar, ahlaki değerleri hayatında uyguluyorsa her
zaman dindar olmayan ahlaklı birinden daha değerli ve önemlidir. Ancak ahlaki
değer sistemleri yerlerde sürünen birinin iyi bir dindar olması mümkün değildir.
İyi bir dindarlık iyi bir ahlaki yaşamdan geçer. Ahlaki yaşamı iyi olan ama
dindar olmayan birine şahit olabilirsiniz, ancak ahlaki değeri kötü olan bir
dindar düşünemezsiniz. Eğer ahlaksız olmasına rağmen hala dindar olduğunu iddia
edenler varsa, onların Allah'ın dini ile akaları yoktur demektir. Çünkü
Dindarlık iyi bir ahlaktan geçer. Onun için diyorum ki hayat için önce ahlak
gereklidir. Hz. Âdemin İlk yaratılmayla yerleştirildiği yaşamdan yeryüzüne
gönderilmesindeki etken, onun dinden uzaklaşması değil ahlaki olmayan bir eylem
içine girmesidir. Doyumsuzluk ve sürekli kalma arzusu insanın kendisini farklı
görme isteği ahlaki bir zafiyettir. Asla Âdem as. Allah'ın varlığı ile ilgili
bir sıkıntısı yoktu ama bu zafiyeti onu yeryüzüne indirdi. Görünen kısmıyla
böyle, ancak biz imtihanın muradı neydi onu bilmiyoruz onu ancak Rabbimiz
bilir. Onun için bu konuyu fazla deşme niyetinde değilim...
Şunu özellikle herkesin idrak ederek yaşaması gerekir ki, Allah,
ahlaksız bir dindar toplumu ahlaklı ama yaratıcıyı kabul etmeyen bir topluma
karşı desteklemez. Çünkü ahlaklı yaşamda yaratılış kodlarına göre bir yaşam
devam ederken, ahlaksız bir toplumda yaratılış kodlarına uyulmadığından ifsada
gitmiş bir topluluk olur. Allah fesada giden bir toplumu desteklemez. Bu gün
İslam dünyası diye bildiğimiz ve öyle görmek istediğimiz bu coğrafyanın en
büyük açmazı da budur. Ahlak yoksunu ortamlar hiçbir zaman ahlaki değerleri
dikkate alan ortamları, dine inanmıyor olsalar da alt edemezler... Onun içindir
ki, İslam dünyasının dinden önce ahlaki bir değişime ve ahlak medeniyetine
ihtiyacı vardır. Bu medeniyetin içinde her canlıya yaşama imkânı olacak ve
Yaratıcı o zaman bu dünyanın değişmez sanılan kaderine müdahale ederek onları
yeryüzünün varisleri kılacaktır. Bunu dikkate almayan toplumlar ancak yok
olacakları günün gelmesini beklemeye mahkûm olurlar.
Rabbim bizleri anlayan idrak eden ve hakikaten hakka tabi
olan ahlaklı bir yaşamın canlı örnekleri eylesin ki, yeryüzünde şahitliğimiz
anlam kazansın... Önce ahlak ve maneviyat diyen Merhum Necmettin Erbakan
Hocamızın bu yaklaşımını bu günden baktığımda daha iyi anlıyorum ve ona da bu
vesileyle Rahmet diliyorum... Rabbim bizi ahlakıyla yaşatan, imanıyla mücadele
ruhunu şahlandıran kullarından eylesin...
Selam saygı muhabbet ve dualarımla...
Erol KEKEÇ/28.04.2022/15.51
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder