29 Nisan 2022 Cuma

AHLAK OLMAYAN BİR YERDE DİNİN VARLIĞI NE İFADE EDER

Din ile ahlak arasında yakın bir ilişkinin olduğunu her açıdan görmek mümkündür. Ahlak mı daha önce doğdu yoksa din mi diye derinlere indiğimiz zaman, anlatılan ve bize gelen bilgileri bir tarafa bırakarak tamamıyla kendi akıl bütünlüğüm ile bu konuyu ele aldığım zaman, ahlak olmadan dinin bir anlamı olmayacağını düşünüyorum. Ahlaktan bağımsız ve ahlak olmadan da bir dinin var olması mümkün değildir. Çünkü din, ahlaktan ayrı olarak insanlığı düzeltmek için gönderilmiş bir tanrı buyruğu değildir. Din ahlaktan kopmalar olduğu zaman bu kopmaların nerede olduğunun tespitini yaparak yeniden bozulan yaşamı düzene koymak için gelen emir ve uyarılardan oluşmaktadır. Bu uyarıların ne zaman ortaya çıktığına baktığımız zaman, durup dururken Allah ben bu kullara bir din göndereyim de, ona göre yaşasınlar diye bir elçi göndermedi.

Allah yarattığı bu canlıyı yaratırken nasıl yaşaması gerektiğinin programını ona yüklemeden, bu evrene göndereceğini sanıyorsak büyük bir yanılgı içinde olduğumuz kesin..."Allah yarattı ve hedefini gösterdi “bu ayet yaratılmış tüm canlıların onlara Allah tarafından yüklenen bir donanıma sahip olduğunu göstermektedir. Bu donanımın yazılımı da yine yaratıcı tarafından belirlenmiş olan bir yazılımdır. Ne yazık ki, insan kendi donanımına uygun olan yazılımı işletim sisteminden çıkarıp, kendisine göre bir işletim sistemi kurmaya çalışıyor, işte o zaman Allah onları uyarmak için bir elçi gönderiyor. Yani din, Ahlaki donanımın yapısı değiştirildiği ve farklı bir yazılıma göre yaşama devam süreci başladığı zaman, devreye giriyor. Demek ki din, Ahlaktan daha öncelikli bir değer sistemi değil, yani din Donanımı kurulmuş olan insanın bu donanımı işleten yazılıma bir virüs girdiği zaman, o virüsleri temizlemek için, ahlaki donanımın yeniden formatlanması işidir. “Allah Resulünün şu açıklaması da bu konuyu en güzel özetlemektedir. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim..."Hz Ayşe’ye Allah'ın Resul’ünün ahlakı nasıldı diye sorulduğu zaman verilen cevap bizim için çok önemlidir. “Onun ahlakı Kur'an'ın kendisiydi."

Bu açıklamalar ışığında meselemize dönersek, yeryüzünde insanlığın uyması gereken ilkeler tamamıyla ahlak ilkeleridir. Bu ilkeler evrenseldir çünkü yaratılış kodlarına yerleştirilmiş ve açığa çıkarılıp uygulanması insana bırakılmıştır. Bu kodlama sistemi toplumlara göre farklılık göstermez, âmâ bu kodlama sisteminin pratik yaşamdaki örnekleri farklı olabilir. Çünkü her ortam coğrafya ve kültürün kendisine göre kişiyi şekillendirdiği hepimizin malumudur. Ama bu bir toplumda yasak iken bir başka toplumda helal olma anlamında bir farklılık olmaz. Çünkü ahlaki kodlarla oynanmadığı müddetçe böyle bir sonuçla karşılaşmanız mümkün değildir. Âmâ toplumların ahlaki değerlendirme kriterleri menfaat ve çıkarlar olduğu için, günümüzde çok farklı ahlaki anlayış diye gördüğümüz insani yaşamdan uzak örneklere rastlamaktayız. Ahlak kodları dini kuşatırken din ahlakı kuşatmaz. Din ile ahlak arasında mantıksal anlamda Tam girişimcilik ilişkisi göze çarpar. Her dini yaşam ahlaki bir yaşamdır, âmâ bazı ahlaki yaşamlar ancak dini yaşam olabilir diyebiliriz. Tevhit dini bir yaşamı oluşturur. Allah’ı birlemeyenlerin yaşamlarında da hırsızlık adam öldürme, tecavüz gasp, canlıya zarar verme gibi eylemlere rastlamayabilirsiniz. Dolayısıyla ahlak kodlarında bu davranışların şekli insanın yaratılış kodlarına yerleştirildiği için, bu eylemleri rahatlıkla görürüsünüz. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, ahlak herkes için gereklidir. Ahlakın genel donanımında ciddi bir ayrışma ve çözülme meydana geldiği yerlere Allah bir uyarıcı göndererek onları yeniden yaratılış kodlarına yönelmelerini istemektedir. Yönelmeyip direnen ve kendi oluşturdukları hayatın da doğruluğunu iddia edenleri helak etmiştir.

Tarih boyunca insanların helakına bakarsanız, Yaratıcıyı inkâr etmelerinden dolayı insanların yok edildiğini göremezsiniz, âmâ ölçüyü tartıyı bozduklarından dolayı, aynı cinsler arası cinsel sapıklık olduğu zaman, faiz tefecilik arttığı zaman, hile yalan kandırmaca, adaletsizlik mazlumları ezme ve zalimlerin zulmünde sınır tanımaması Örneğin Firavunun yaptıkları gibi, işte o zaman helak kaçınılmaz olmuştur. Bu da gösteriyor ki ahlaki ilkeler dinden öncelikli gelmektedir. Ahlak içinde zaten dinin büyük çoğunluğu var ancak, bir kaç dini özellik teistlerde olmasına rağmen inançlı olmayanlarda olmayabiliyor. Bunlardan dolayı da Allah bir toplumu helak etmiyor. Helak olmanın açık göstergesi ahlaki çöküştür. Ahlaki çöküşün olduğu bir ortamda dinden bahsetmek sadece bir avunma ve kandırmaca olur. Çünkü ahlak yoksa din orada çok iğreti durur ve yönelen kişinin yaşamında onu kurtaracak bir varlık olarak işlev görmez.

Bu iki kavram zaman zaman birbirinden bağımsız ve hiç alakasızmış gibi değerlendirildiğini gördüğüm için bu açıklamayı yapmak zorunda hissettim kendimi... Hepimizin şahit olduğu yaşam alanımızda bazı durumlar var ki onlar çok önemlidir. Mesela asfalt yollarda bozulmalar olduğu zaman onlara yama yapıldığını biliyoruz. Ama asfalt yol yoksa önce yolun yapımı gerekli daha sonra aşınma ve deformasyon oluştuğunda bunları yeniden aslına uygun hale getirmek gerekli olur. İşte Din de, ahlakta meydana gelen deformasyon ve aşınmaları tamir etmek ve varsa uygun olmayan ahlak dışı kabuklar, onları kazıyarak önce yaralar açar daha sonra o yaraları sağlıklı iyileştirmeye çalışır. İşte, dinin hayattaki en önemli fonksiyonu budur ahlak içinde... Ancak tevhit dinin özüdür. Allah’ı birleyen bir dindar, ahlaki değerleri hayatında uyguluyorsa her zaman dindar olmayan ahlaklı birinden daha değerli ve önemlidir. Ancak ahlaki değer sistemleri yerlerde sürünen birinin iyi bir dindar olması mümkün değildir. İyi bir dindarlık iyi bir ahlaki yaşamdan geçer. Ahlaki yaşamı iyi olan ama dindar olmayan birine şahit olabilirsiniz, ancak ahlaki değeri kötü olan bir dindar düşünemezsiniz. Eğer ahlaksız olmasına rağmen hala dindar olduğunu iddia edenler varsa, onların Allah'ın dini ile akaları yoktur demektir. Çünkü Dindarlık iyi bir ahlaktan geçer. Onun için diyorum ki hayat için önce ahlak gereklidir. Hz. Âdemin İlk yaratılmayla yerleştirildiği yaşamdan yeryüzüne gönderilmesindeki etken, onun dinden uzaklaşması değil ahlaki olmayan bir eylem içine girmesidir. Doyumsuzluk ve sürekli kalma arzusu insanın kendisini farklı görme isteği ahlaki bir zafiyettir. Asla Âdem as. Allah'ın varlığı ile ilgili bir sıkıntısı yoktu ama bu zafiyeti onu yeryüzüne indirdi. Görünen kısmıyla böyle, ancak biz imtihanın muradı neydi onu bilmiyoruz onu ancak Rabbimiz bilir. Onun için bu konuyu fazla deşme niyetinde değilim...

Şunu özellikle herkesin idrak ederek yaşaması gerekir ki, Allah, ahlaksız bir dindar toplumu ahlaklı ama yaratıcıyı kabul etmeyen bir topluma karşı desteklemez. Çünkü ahlaklı yaşamda yaratılış kodlarına göre bir yaşam devam ederken, ahlaksız bir toplumda yaratılış kodlarına uyulmadığından ifsada gitmiş bir topluluk olur. Allah fesada giden bir toplumu desteklemez. Bu gün İslam dünyası diye bildiğimiz ve öyle görmek istediğimiz bu coğrafyanın en büyük açmazı da budur. Ahlak yoksunu ortamlar hiçbir zaman ahlaki değerleri dikkate alan ortamları, dine inanmıyor olsalar da alt edemezler... Onun içindir ki, İslam dünyasının dinden önce ahlaki bir değişime ve ahlak medeniyetine ihtiyacı vardır. Bu medeniyetin içinde her canlıya yaşama imkânı olacak ve Yaratıcı o zaman bu dünyanın değişmez sanılan kaderine müdahale ederek onları yeryüzünün varisleri kılacaktır. Bunu dikkate almayan toplumlar ancak yok olacakları günün gelmesini beklemeye mahkûm olurlar.

Rabbim bizleri anlayan idrak eden ve hakikaten hakka tabi olan ahlaklı bir yaşamın canlı örnekleri eylesin ki, yeryüzünde şahitliğimiz anlam kazansın... Önce ahlak ve maneviyat diyen Merhum Necmettin Erbakan Hocamızın bu yaklaşımını bu günden baktığımda daha iyi anlıyorum ve ona da bu vesileyle Rahmet diliyorum... Rabbim bizi ahlakıyla yaşatan, imanıyla mücadele ruhunu şahlandıran kullarından eylesin...

Selam saygı muhabbet ve dualarımla...

Erol KEKEÇ/28.04.2022/15.51


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder