” Ey iman edenler! Bir
topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha
iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan
sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin
ta kendileridir.” Hucurat:11
Alay ve küçümsemek, Allah’ın şiddetle yapmamızı istemediği
bir eylem olmasına rağmen, ne hikmetse hayatımızı kuşatan bir eylem olup çıktı.
Alay etmek ve küçümsemek mütekebbirlikten kaynaklanır. Bir birey ya da toplum
başkalarını küçümseyerek alaya aldıkları zaman kendilerini çok farklı ve
seçilmiş olduklarına inanarak bu eylemleri yaparlar. Hiçbir insanın ya da
toplumun, davranışlarını çok iyi görerek başkalarını aşağılama ve alaya alma
hakkı yoktur. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha herkesin birbirini aşağıladığı,
küçümsediği bir dünyanın küçüldükçe küçülen varlıkları haline gelmemize rağmen,
hala kendimizi asil varlıklar olarak anlatmıyor muyuz?
Gök kubbe altında yaşayan hiçbir yaratılmışın, birbirine
karşı bir üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Ayrıcalık ve üstünlük yaratıcının
huzurunda terazi kurulduğu zaman ona verilecek olan ödüldür. Burası,
ayrıcalıklı ve farklı bir varlık olduğumuzu anlatmak için kabara kabara
yürünecek bir yerin adı değildir. Burası sadece yaratılmış olan her varlığın
yaratılış amacına uygun yaşayacağı yerin adıdır. Bu yaratılanlar içinde aklı ve
muhakeme yeteneği olan, kendi iradesini kullanarak seçim yapabilecek özelliğe
sahip insanın vebali ve sorumluluğu diğerlerinden farklıdır. Bir varlığın
donatıları ne kadar fazla ve ayrıntılı ise sorumluluk alanları da ona göre
şekillenmektedir. İnsanın sorumluluk alanları ve hesap günü ödeyeceği hesap
diğer yaratılmışlarla aynı olmayacaktır. “Allah
yarattı ve hedefini gösterdi.” Derken, tüm yaratılmışlar için bu hakikat
geçerlidir. Ancak insan denen varlık, kendisine yüklenmiş olan donanımlarından
kaynaklı seçme ve belirleyici olma özelliklere de sahiptir. Bu özelliklerinden
istifade ederken, kimi zaman bu özelliklerinin var edeni kendisiymiş gibi
davranarak, yaratılmış lığını unutarak kendisini bir yaratıcı gibi görmektedir.
Bu algı onun yaşam alanını cehenneme çevirebilmektedir. İşte, bu davranışların
girdabında insanların yok olduğunu gören yaratıcı, yine hatırlatmalarda
bulunarak onların dikkatli olmalarını istemektedir.
Hiç kimse yeryüzünde kendisini ayrıcalıklı bir yerde
görmesin, bir başkasını küçümseyerek alaya almasın, belki sizin alay
ettikleriniz sizden daha değerlidir. Yaratılmış olma özelliği insanın
büyüklenme çılgınlığını ortadan kaldıran en önemli gerekçedir. Büyüklenmek
ancak ve ancak, doğmamış doğrulmamış, öncesi sonrası olmayan her yerde hazır ve
nazır olan, şah damarından kuluna daha yakın olan Allah’ın hakkıdır. Ne
hikmetse bizim kültürümüz büyüklenmeye ve başkalarının yaşamlarını küçümseyerek
küçük yaşlardan başlayarak bizleri eğitmektedir. Bu kültür inançla da
birleşince, başka yaşamları alaya almak ve küçümsemek hayatın temel felsefesi
haline gelebilmektedir. Bunu bilen Rabbimiz onun için Ey insanlar demiyor,
dikkat ediyor muyuz? “Ey İman edenler!
Bir topluluk bir başka topluluğu alaya almasın…” Sosyal yaşamın içini
değerlendirmek için, patoloji laboratuvarına gönderdiğimizde her noktasından
bulaşıcı virüslerin aktığına şahit olacaksınız. Çünkü sosyal yaşam tamamıyla
başkalarını alaya alma, onlarla dalga geçme onların sahip olduklarını,
sevdiklerini, peşine gittiklerini aşağılayarak geçmektedir. Bu konuda kimse bir
başkasından günah açısından daha masum değildir. Bu toplumsal dokunun
genetiğini kuşatmış durumdadır. Bu noktadan yaşadığımız hayatın dinamiklerini
ele alacak olursak, bu hususta sınıfta kaldığımızı ve çok çaba sarf etmemiz
gerektiğini düşünüyorum.
Rabbimizin özellikle Ey iman edenler! Diye yaptığı hitabın
iman ettiğini iddia edenlerin hayatının kıyısından ve köşesinden hiç geçmiyor
olması da bir o kadar talihsizliktir. Neden böyle olduğunu söylemek isterim,
çünkü İman edenler davranışlarını ahlaki sorun yaşayanların hayatlarına bakarak
düzenlemezler, âmâ onlar da böyle yaptı gibi, bir mazeret üretme ve bahanelere
sarılma hakkına sahip değildir. “Gökyüzünün
öğrencisi olanlar ancak yeryüzün öğretmeni olabilir” diyen Alia’İzzetbegoviç’e
de buradan rahmet diliyorum. Müminlerin değerlendirme kriteri hiçbir zaman
yeryüzü değerleri olamaz. Rabbimiz, siz insanlara iyiliği anlatan kötülüklerden
alıkoyan vasat bir ümmetsiniz derken, hayatımızın üzerine oturması gereken
kıstaslarını da bizzat kendisi koymaktadır. Mümin, mümin olarak başka hayatları
ne küçümseme ne de alaya alma eyleminde bulunmaz. Şayet bulunuyorsa kendi
Öğreticisinin ve mürebbisinin kim olduğunu yeniden gözden geçirsin. Şayet
Mürebbimiz Allah’ın beyanları değilse, her türlü yolu meşru kılmak için
elimizden geleni arkamıza bırakmayız. Yeryüzünde evrensel bir ahlak anlayışının
ve huzurun yaygınlaşmasını istiyorsak hal ve hareketlerimizle evrensel temeller
üzerinde yükselen bir medeniyeti ortaya çıkarmak zorundayız. Bunun tek bir yolu
var, gökyüzünün düzenindeki ve adaletindeki adaleti tecelli ettirenin öğrencisi
olarak yeryüzünde iyi bir öğretmen olmaktır.
Bu ayette kadın ve erkek arasında bir ayrım yapmaksızın, bu
ahlaki ilkeye herkesin uymasını ve kimseyi alaya alıp küçümseyerek lakaplarla
çağırmamamız ve onlara o lakaplarla hitap etmememiz gerektiğini anlatan Yerin
ve Göklerin Rabbi, hayatı nasıl düzene koymaktadır. Hakkı hak olarak yaşamak
isteyenlerin, buna gözlerini kapaması ancak yüreklerinin kapandığındandır.
Allah’ın ortaya koyduğu bir yaşamın hayatımıza müdahil olmadığı bir ortamda
başkalarının hayatlarının düzene konulması için bazı kurallar ihdas etmek
sadece insanın kendisine karşı yaptığı en büyük ihanet olur. “Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri
neden söylersiniz, Allah katında en sevilmeyen şey yapmadıklarınızı
söylemektir.” Hayatlarımız yapmadıklarımızı söylemekle heba olmasına
rağmen, hala Allah’ın yardımını bekleyen fasıklar topluluğu olduğumuzu
görmezsek, o zaman Allah’ın gazabı bizleri kuşatacak demektir. “Allah, fasıklar topluluğunu asla hidayete
erdirmez.” Üç kuruşluk dünya ve içindekilerin bizim elimizde kalması ve
onunla biraz daha oyalanmak için, bizim dışımızda olanlara her türlü hakareti
küçümsemeyi ve alaya almayı nasıl reva görebiliyoruz. Onlar o eylemi hak etmiş
olsa bile onları söyleme ve onları alaya alarak küçümseyip onlara lakap
takmaktan Rabbimiz bizi men etmesine rağmen, böyle yaşamak sadece nefsin zebunu
olmanın bir görüntüsüdür.
Mü ‘minin hayatı, yeryüzü yaşamının kalitesini ortaya
çıkarır. Yani yaşamın, eylemlerin ve ahlaki kriterlerin kıstasını çok
yukarılara çıkarır. Eğer yeryüzünde ahlaki yaşamın giderek çukura düştüğünü,
hele ki bu eylemin Müslümanım diyenlerin hayatlarında daha yaygın hale
geldiğini görüyorsanız toplumların ifsat olmasının zamanı çok yakın demektir.
Çünkü yeryüzünde İyiliğe şahit olan bir toplum her zaman bulunur, ancak bu
şahitlik yapacaklar da fesadın içindeyse, o zaman tren son istasyona varmadan
raydan çıkmış demektir. Bu gidişin karşılığı ne olur onu ancak Rabbimiz bilir.
Biz necip bir milletiz gibi basit sıradan ve ne olduğu belirsiz, içi boş sloganlarla
kendimizi kandırmaktan kurtulup hayatın gerçeğiyle yüzleşmek için vakit çok geç
olabilir. Biz bir kuluz, işimiz de bu kulluğumuzu kimseye zarar vermeden,
ahlaklı ve adil olarak bireysel sorumluluklarımızı en güzel şekilde yerine
getirmek için çaba sarf ederek hayatımızı sonlandırmak olmalıdır. “Yakın
(ölüm) sana gelinceye kadar Rabbine kulluk et…” Tüm bu uyarıları dikkate
almayan bir yaşamın kurbanları yeryüzünde ancak ifsat çıkarırlar. Yeryüzünü
fesada vermek için gönderilmediğimiz ve hakkaniyete uygun herkesi Allah’ın
kulları olarak görüp, kendimizin bir damla su olduğunu bilerek yaşamamız
gerektiğini idrak etmek zorundayız…
” Ey iman edenler!
Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin
kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.
Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan
tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul
edendir, çok merhamet edendir.” Hucurat:12
Dikkat ediyor muyuz, Allah’ın Resulünün son dönemlerinde,
arkadaşları arasında birçok olumsuzlukların ortadan kaldırılması için
Rabbimizin vahiyle bunları ortadan kaldırdığını…Demek ki insan, her zaman ve
her ortamda bu eylemleri yapabiliyor, insanın bu zaafı ondan alınmadı ve devam
ediyorsa, bu davranışların devamı da olacaktır. Bizim sorumluluğumuz bu
zaafların pençesinde can vermemektir. Bu zaafları ortadan kaldırmanın tek yolu,
hakikaten sadece insan olarak ve hesap anımızı düşünerek kendimize gelmemizdir.
Bunun dışında hiçbir etken bizleri bunların pençesinden uzaklaştıramayacaktır.
Bu ayetler Medeni bir surenin ayetleridir. Medine’nin son dönemleri dikkate
alındığı zaman, bizim hayatımızı nelerin düzene koyması gerektiğini de daha iyi
anlamış olacağız. Allah’ın Resulü hayattayken çok korkunç bu uyarıya mazhar
olan insanların yaşamı değil, Allah’ın Kitabı ancak örnek alınarak evrensel bir
medeniyet inşa etmek mümkündür. Onların tümü bu uyarının içinde olmasa da bu
uyarının yapılmasını gerekli kılacak kadar uygun olmayan bir yaşamın ortada
olduğu muhakkak…
Buradaki uyarıya iyi dikkat etmek gerekir, insanların ferdi
olan, toplumsal yaşamı ilgilendirmeyen hata kabul edilecek kusurları ele
alınmaktadır. Namazı kaçırmış, sahura kalkamamış ve dayanamamış oruç yemiş, bir
bayanla birlikte sohbet ederken görülmüş vs. gibi kendisiyle örtüşen ve toplumu
ifsada ve ahlaksızlığa götürmeyen eylemleri gündem yaparak, onunla çok büyük
kötülüklerinizin ortaya çıkmasını önlemeye çalışmayın…İmkanlar sizin elinizde
olabilir o imkanları da kullanarak istediğiniz gibi ifşa ederek yaymayın…Ama
hırsızlık, liyakatsizlik, rüşvet, dolandırıcılık, haksız kazanç, adaletsiz
uygulama, kötülüklerin önünü açma vs. Gibi eylemler mutlaka karşılığı olmalı ve
cezalandırılmalıdır. Bunları gıybet kapsamına alıp, bireysel günahları ise ifşa
edenler felah bulmazlar. Çünkü bu kurnazlık toplumların helakine neden olur.
“…Ölüm size gelip
çatmadan önce Rabbinize dönün, muhakkak ki Allah, günahların hepsini bağışlar…” Tövbeleri kabul eden merhametli bir
Rabbimiz var şükürler olsun ona…Başka dönüş yolumuz yoksa, zamanı aralamadan
hakka tabi olalım, kimseyi küçümsemeden ve alaya almadan ona dönelim ve dini
sadece ona has kılalım ki, o da bizlerin dağınık işlerini bir araya
getirsin…Yoksa Tüm amelleri boşa gittiği halde kendisini Salih bir yolda
sananlar gibi Rabbimizin gazabına uğrayanlarda oluruz…
“Ey Rabbimiz! tüm
dönüşlerin sana olduğu günde bizleri mahcup eyleme…”
Erol KEKEÇ/29.01.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder