30 Ocak 2019 Çarşamba

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-7



” Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” Hucurat:11
Alay ve küçümsemek, Allah’ın şiddetle yapmamızı istemediği bir eylem olmasına rağmen, ne hikmetse hayatımızı kuşatan bir eylem olup çıktı. Alay etmek ve küçümsemek mütekebbirlikten kaynaklanır. Bir birey ya da toplum başkalarını küçümseyerek alaya aldıkları zaman kendilerini çok farklı ve seçilmiş olduklarına inanarak bu eylemleri yaparlar. Hiçbir insanın ya da toplumun, davranışlarını çok iyi görerek başkalarını aşağılama ve alaya alma hakkı yoktur. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha herkesin birbirini aşağıladığı, küçümsediği bir dünyanın küçüldükçe küçülen varlıkları haline gelmemize rağmen, hala kendimizi asil varlıklar olarak anlatmıyor muyuz?
Gök kubbe altında yaşayan hiçbir yaratılmışın, birbirine karşı bir üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Ayrıcalık ve üstünlük yaratıcının huzurunda terazi kurulduğu zaman ona verilecek olan ödüldür. Burası, ayrıcalıklı ve farklı bir varlık olduğumuzu anlatmak için kabara kabara yürünecek bir yerin adı değildir. Burası sadece yaratılmış olan her varlığın yaratılış amacına uygun yaşayacağı yerin adıdır. Bu yaratılanlar içinde aklı ve muhakeme yeteneği olan, kendi iradesini kullanarak seçim yapabilecek özelliğe sahip insanın vebali ve sorumluluğu diğerlerinden farklıdır. Bir varlığın donatıları ne kadar fazla ve ayrıntılı ise sorumluluk alanları da ona göre şekillenmektedir. İnsanın sorumluluk alanları ve hesap günü ödeyeceği hesap diğer yaratılmışlarla aynı olmayacaktır. “Allah yarattı ve hedefini gösterdi.” Derken, tüm yaratılmışlar için bu hakikat geçerlidir. Ancak insan denen varlık, kendisine yüklenmiş olan donanımlarından kaynaklı seçme ve belirleyici olma özelliklere de sahiptir. Bu özelliklerinden istifade ederken, kimi zaman bu özelliklerinin var edeni kendisiymiş gibi davranarak, yaratılmış lığını unutarak kendisini bir yaratıcı gibi görmektedir. Bu algı onun yaşam alanını cehenneme çevirebilmektedir. İşte, bu davranışların girdabında insanların yok olduğunu gören yaratıcı, yine hatırlatmalarda bulunarak onların dikkatli olmalarını istemektedir.
Hiç kimse yeryüzünde kendisini ayrıcalıklı bir yerde görmesin, bir başkasını küçümseyerek alaya almasın, belki sizin alay ettikleriniz sizden daha değerlidir. Yaratılmış olma özelliği insanın büyüklenme çılgınlığını ortadan kaldıran en önemli gerekçedir. Büyüklenmek ancak ve ancak, doğmamış doğrulmamış, öncesi sonrası olmayan her yerde hazır ve nazır olan, şah damarından kuluna daha yakın olan Allah’ın hakkıdır. Ne hikmetse bizim kültürümüz büyüklenmeye ve başkalarının yaşamlarını küçümseyerek küçük yaşlardan başlayarak bizleri eğitmektedir. Bu kültür inançla da birleşince, başka yaşamları alaya almak ve küçümsemek hayatın temel felsefesi haline gelebilmektedir. Bunu bilen Rabbimiz onun için Ey insanlar demiyor, dikkat ediyor muyuz? “Ey İman edenler! Bir topluluk bir başka topluluğu alaya almasın…” Sosyal yaşamın içini değerlendirmek için, patoloji laboratuvarına gönderdiğimizde her noktasından bulaşıcı virüslerin aktığına şahit olacaksınız. Çünkü sosyal yaşam tamamıyla başkalarını alaya alma, onlarla dalga geçme onların sahip olduklarını, sevdiklerini, peşine gittiklerini aşağılayarak geçmektedir. Bu konuda kimse bir başkasından günah açısından daha masum değildir. Bu toplumsal dokunun genetiğini kuşatmış durumdadır. Bu noktadan yaşadığımız hayatın dinamiklerini ele alacak olursak, bu hususta sınıfta kaldığımızı ve çok çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Rabbimizin özellikle Ey iman edenler! Diye yaptığı hitabın iman ettiğini iddia edenlerin hayatının kıyısından ve köşesinden hiç geçmiyor olması da bir o kadar talihsizliktir. Neden böyle olduğunu söylemek isterim, çünkü İman edenler davranışlarını ahlaki sorun yaşayanların hayatlarına bakarak düzenlemezler, âmâ onlar da böyle yaptı gibi, bir mazeret üretme ve bahanelere sarılma hakkına sahip değildir. “Gökyüzünün öğrencisi olanlar ancak yeryüzün öğretmeni olabilir” diyen Alia’İzzetbegoviç’e de buradan rahmet diliyorum. Müminlerin değerlendirme kriteri hiçbir zaman yeryüzü değerleri olamaz. Rabbimiz, siz insanlara iyiliği anlatan kötülüklerden alıkoyan vasat bir ümmetsiniz derken, hayatımızın üzerine oturması gereken kıstaslarını da bizzat kendisi koymaktadır. Mümin, mümin olarak başka hayatları ne küçümseme ne de alaya alma eyleminde bulunmaz. Şayet bulunuyorsa kendi Öğreticisinin ve mürebbisinin kim olduğunu yeniden gözden geçirsin. Şayet Mürebbimiz Allah’ın beyanları değilse, her türlü yolu meşru kılmak için elimizden geleni arkamıza bırakmayız. Yeryüzünde evrensel bir ahlak anlayışının ve huzurun yaygınlaşmasını istiyorsak hal ve hareketlerimizle evrensel temeller üzerinde yükselen bir medeniyeti ortaya çıkarmak zorundayız. Bunun tek bir yolu var, gökyüzünün düzenindeki ve adaletindeki adaleti tecelli ettirenin öğrencisi olarak yeryüzünde iyi bir öğretmen olmaktır.
Bu ayette kadın ve erkek arasında bir ayrım yapmaksızın, bu ahlaki ilkeye herkesin uymasını ve kimseyi alaya alıp küçümseyerek lakaplarla çağırmamamız ve onlara o lakaplarla hitap etmememiz gerektiğini anlatan Yerin ve Göklerin Rabbi, hayatı nasıl düzene koymaktadır. Hakkı hak olarak yaşamak isteyenlerin, buna gözlerini kapaması ancak yüreklerinin kapandığındandır. Allah’ın ortaya koyduğu bir yaşamın hayatımıza müdahil olmadığı bir ortamda başkalarının hayatlarının düzene konulması için bazı kurallar ihdas etmek sadece insanın kendisine karşı yaptığı en büyük ihanet olur. “Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylersiniz, Allah katında en sevilmeyen şey yapmadıklarınızı söylemektir.” Hayatlarımız yapmadıklarımızı söylemekle heba olmasına rağmen, hala Allah’ın yardımını bekleyen fasıklar topluluğu olduğumuzu görmezsek, o zaman Allah’ın gazabı bizleri kuşatacak demektir. “Allah, fasıklar topluluğunu asla hidayete erdirmez.” Üç kuruşluk dünya ve içindekilerin bizim elimizde kalması ve onunla biraz daha oyalanmak için, bizim dışımızda olanlara her türlü hakareti küçümsemeyi ve alaya almayı nasıl reva görebiliyoruz. Onlar o eylemi hak etmiş olsa bile onları söyleme ve onları alaya alarak küçümseyip onlara lakap takmaktan Rabbimiz bizi men etmesine rağmen, böyle yaşamak sadece nefsin zebunu olmanın bir görüntüsüdür.
Mü ‘minin hayatı, yeryüzü yaşamının kalitesini ortaya çıkarır. Yani yaşamın, eylemlerin ve ahlaki kriterlerin kıstasını çok yukarılara çıkarır. Eğer yeryüzünde ahlaki yaşamın giderek çukura düştüğünü, hele ki bu eylemin Müslümanım diyenlerin hayatlarında daha yaygın hale geldiğini görüyorsanız toplumların ifsat olmasının zamanı çok yakın demektir. Çünkü yeryüzünde İyiliğe şahit olan bir toplum her zaman bulunur, ancak bu şahitlik yapacaklar da fesadın içindeyse, o zaman tren son istasyona varmadan raydan çıkmış demektir. Bu gidişin karşılığı ne olur onu ancak Rabbimiz bilir. Biz necip bir milletiz gibi basit sıradan ve ne olduğu belirsiz, içi boş sloganlarla kendimizi kandırmaktan kurtulup hayatın gerçeğiyle yüzleşmek için vakit çok geç olabilir. Biz bir kuluz, işimiz de bu kulluğumuzu kimseye zarar vermeden, ahlaklı ve adil olarak bireysel sorumluluklarımızı en güzel şekilde yerine getirmek için çaba sarf ederek hayatımızı sonlandırmak olmalıdır.  “Yakın (ölüm) sana gelinceye kadar Rabbine kulluk et…” Tüm bu uyarıları dikkate almayan bir yaşamın kurbanları yeryüzünde ancak ifsat çıkarırlar. Yeryüzünü fesada vermek için gönderilmediğimiz ve hakkaniyete uygun herkesi Allah’ın kulları olarak görüp, kendimizin bir damla su olduğunu bilerek yaşamamız gerektiğini idrak etmek zorundayız…
” Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” Hucurat:12
Dikkat ediyor muyuz, Allah’ın Resulünün son dönemlerinde, arkadaşları arasında birçok olumsuzlukların ortadan kaldırılması için Rabbimizin vahiyle bunları ortadan kaldırdığını…Demek ki insan, her zaman ve her ortamda bu eylemleri yapabiliyor, insanın bu zaafı ondan alınmadı ve devam ediyorsa, bu davranışların devamı da olacaktır. Bizim sorumluluğumuz bu zaafların pençesinde can vermemektir. Bu zaafları ortadan kaldırmanın tek yolu, hakikaten sadece insan olarak ve hesap anımızı düşünerek kendimize gelmemizdir. Bunun dışında hiçbir etken bizleri bunların pençesinden uzaklaştıramayacaktır. Bu ayetler Medeni bir surenin ayetleridir. Medine’nin son dönemleri dikkate alındığı zaman, bizim hayatımızı nelerin düzene koyması gerektiğini de daha iyi anlamış olacağız. Allah’ın Resulü hayattayken çok korkunç bu uyarıya mazhar olan insanların yaşamı değil, Allah’ın Kitabı ancak örnek alınarak evrensel bir medeniyet inşa etmek mümkündür. Onların tümü bu uyarının içinde olmasa da bu uyarının yapılmasını gerekli kılacak kadar uygun olmayan bir yaşamın ortada olduğu muhakkak…
Buradaki uyarıya iyi dikkat etmek gerekir, insanların ferdi olan, toplumsal yaşamı ilgilendirmeyen hata kabul edilecek kusurları ele alınmaktadır. Namazı kaçırmış, sahura kalkamamış ve dayanamamış oruç yemiş, bir bayanla birlikte sohbet ederken görülmüş vs. gibi kendisiyle örtüşen ve toplumu ifsada ve ahlaksızlığa götürmeyen eylemleri gündem yaparak, onunla çok büyük kötülüklerinizin ortaya çıkmasını önlemeye çalışmayın…İmkanlar sizin elinizde olabilir o imkanları da kullanarak istediğiniz gibi ifşa ederek yaymayın…Ama hırsızlık, liyakatsizlik, rüşvet, dolandırıcılık, haksız kazanç, adaletsiz uygulama, kötülüklerin önünü açma vs. Gibi eylemler mutlaka karşılığı olmalı ve cezalandırılmalıdır. Bunları gıybet kapsamına alıp, bireysel günahları ise ifşa edenler felah bulmazlar. Çünkü bu kurnazlık toplumların helakine neden olur.
“…Ölüm size gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, muhakkak ki Allah, günahların hepsini bağışlar…” Tövbeleri kabul eden merhametli bir Rabbimiz var şükürler olsun ona…Başka dönüş yolumuz yoksa, zamanı aralamadan hakka tabi olalım, kimseyi küçümsemeden ve alaya almadan ona dönelim ve dini sadece ona has kılalım ki, o da bizlerin dağınık işlerini bir araya getirsin…Yoksa Tüm amelleri boşa gittiği halde kendisini Salih bir yolda sananlar gibi Rabbimizin gazabına uğrayanlarda oluruz…
“Ey Rabbimiz! tüm dönüşlerin sana olduğu günde bizleri mahcup eyleme…”
Erol KEKEÇ/29.01.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder