Bu Blogda Ara

22 Haziran 2022 Çarşamba

PSİKOLOJİK TRAVMALAR TOPLUMSAL TRAVMAYA DÖNÜŞMEMELİ

Psikolojik travmalar sosyolojik travmalara dönüştüğü zaman toplumsal kabulleri de kolaylaşıyor. Bireysel olarak yaşadığınız psikolojik olumsuzluklar sıradan bir vatandaşın bünyesinde vuku bulduğu zaman etkileme ve kabullenilme oranı da o oranda azdır. Ancak bu travmalar Belli bir yeri ve etkinliği olan kişilerin yaşamlarında ortaya çıktığı zaman toplumsal yaşamda rahat sindirilen bir hal alabiliyor.

Psikolojide herkesin bildiği rahatlama mekanizmaları var bunları savunma mekanizması olarak tanımlarız. Bazıları o kadar tehlikeli boyutlarda yaşamı etkisi altına alır ki kişi bunların etki alanından çıkıncaya kadar yaşamında bir gelenek haline gelebiliyor. İnsan normal yaşamın akışına aykırı tedirginlikler yaşadığında ve bunlardan kaynaklanan gerilimler ortaya çıktığında bunların etki gücünden kurtulmak için zaman zaman bunlara sarılarak kendini avutabiliyor. Ancak bu avunmalar süreklilik kazandığı zaman kronik bir hastalığa dönüşebiliyor. Ne yazık ki, gerilim katsayıları her geçen gün artan ortamlarda, bu mekanizmaların kullanımı giderek artış göstermektedir. Sonrasında gelinecek noktanın hesabı yapılmadan aşırı tepkisellikleri de beraberinde getirebiliyor.

Bahane üretme savunma mekanizmasının temelini oluşturmaktadır. Bireysel olarak başlayan bu travma süreci bazen öyle aşırı boyutlara gidiyor ki, toplumsal yaşamı allak bullak edecek çıkmaza insanları götürebiliyor. Genellikle ergenlik döneminin sığındığı bir sığınak olarak göze çarpan bu rahatlama mekanizmaları günümüzde toplumun geneline yayılan sosyolojik bir travmaya dönüştü. Eğitim kurumlarında haylaz çocuklar vardır, dersleri gayet başarısız olduğu için, öğretmen sınıfa girdiği zaman öğretmenin gözüne girebilmek için, ayağa kalkın oğlum hoca geldi gözünüz kör mü? Vs. gibi çıkışlarla sivrilerek rahatlamak ve kabul görmek isterler. İlkeli öğretmenler üzerinde bir etki bırakmasalar da genellikle bu öğrenciler bu çıkışlarıyla bulundukları ortamda sivrilir ve öylece kabul görürler. Dolayısıyla onların bu tavırları onları belli noktalarda rahatlatır ve başarısızlıklarını böylece kapatmaya çalışırlar. Ancak bu durum günümüzde o kadar yaygın hale geldi ki toplumsal yaşamın her noktasında olumsuzlukları örtmek için, insanların rahatlayacakları başka alanlarda sivrildiklerine şahit olmaktayız.

Son bir kaç yıldır yaşam kalitesinin ve ihtiyaçları karşılama imkânlarının aşağılara doğru sürekli alçalan bir grafik eğrisi çizdiği bir zamanda, hala bu davranışlara bahaneler üreterek kendilerini rahatlattıkları gibi, başkalarını da rahatlattıklarını sananları gördükçe; bu konuların sorgulamasının kaçınılmaz olduğunu gördüm ve bu gün sizlerle bu konularda biraz hasbihal etmek istedim.

Bir yönetici kendisinden kaynaklanan olumsuzlukların faturasını daima kendi dışındaki etkenlerde arayarak rahatlarken, bu kötü bir travma olmasına rağmen hala bazıları bu travmanın bir hikmetinin olduğuna inanarak yaşamını sürdürmektedir. Bu olumsuzlukların bir travma olarak görülmemesi ve rahatlama mekanizmalarının etkisi altında kalmadığına inanmamız için, insanın gerçeklerle yüzleşmesi gerekir. Gerçeklerle yüzleşmeyen ve gerçeklerden sürekli uzaklaşan insanlar, toplumsal travmaların oluşmasına neden olurlar. Geldiğimiz nokta ciddi anlamda toplumsal patolojik travmaların kökleşerek yayıldığına şahitlik etmektedir. Ancak bu vakaların yaygın hale gelmesine neden olanların hala bunları bir olumlu gidişat olarak tanımlamaları da apayrı bir vakadır.

Tüm psikologların ortak kanısı savunma mekanizmaları gerilim anlarında kısa süreli kullanıldığı zaman, gerilim yaşayan bünyede bir rahatlama meydana getirdiği için olumlu görülür. Ancak bu yaygın hale getirilip arkasına sığınıldığı zaman yaşamı olumsuz etkileyip kişiyi nesneleşen bir yaşama mahkûm ederler. Oysa bunları dikkate almayanlar daima bunlara sığınarak kendilerini haklı kılma mücadelesi içindedirler. Küresel virüs ortalığı sardığı ve belli ellerin insanların yaşamı üzerinde ciddi bir ifsat oluşturduklarını anlattığımız günlerde, yetkili ve etkili kurumlar tarafından potansiyel tehlikeli varlıklar olarak adlandırıldığımız ve kimsenin bu absürt çıkışlara inanmaması gerektiği anlatıldı. Ancak her türlü olumsuzluğun kökleşmesi sağlandıktan sonra aynı ağızlardan bu küresel güçlerin, küresel terörist olarak adlandırılmasının sizce ne kadar anlamı ve önemi olabilir.

Ekonomik yaşamın ciddi bir toplumsal sorun oluşturduğunu bilmeyen olmamasına rağmen, hala böyle bir durumun olmadığını ve bu olayları gündeme getirenlerin kendilerini istemeyen güçler ve onlarla işbirliği içinde olan içteki uzantılar olarak izahatının yapılması nasıl bir travma, bunu anlamak mümkün değil... Gelir düzeyi düşük ve düşük ücretle çalışan insanlar bu toplumda perişan bir hayatın açlığa dayanma diye(!) bir deneyin deney grubu olarak kullanılmalarına rağmen kimsenin gıkı çıkmıyorsa; orada ciddi bir sorun var demektir. İstanbul’dan Anadolu’nun bir yerinde cenazeniz olsa gidecek imkânlarınız olmuyor, gitseniz de gelecek zamanlarda yaşamınızın yerlerde sürüneceğini bilerek hareket etmek zorundasınız. Hayat bu kadar gerçeklerle dolu iken, hala bazılarının bu gerçeklerden rahatsız olmadan gerilimlerini azaltarak yaşamaları ancak savunma refleksleri geliştirmelerinden kaynaklanabilir. Yukarıda sözünü ettiğim öğrenci gibi bazıları da başarısız oldukları alanlardan kaynaklanan kaygı ve tedirginlikleri azaltmak için toplumda sivrilen davranışlar ortaya koyarak, o olumsuzlukları bastırıyormuş gibi görülseler de gerçekler acı üflemelerini yansıtmaya kararlı...

Yönetimin bir bakanı çıkıp, ekonomik kriz yoktur ancak muhalefetin yaygarası var diyorsa ve toplumda birçok kesimde bunlara inanabiliyorsa, bu durum toplumsal travmaya dönüşmüş bir psikolojiden başka bir davranışla açıklanamaz. Ey muhalefet, ey dış güçler gibi hitap cümleleri ile konuşmaya başlamayı, kişinin altından kalkamayacağı olumsuzlukları sloganik ifadelerle geçiştirmesi olarak görebiliriz. Bu kadar bahanelere sarılmak ve sürekli kişinin kendi sorumluluk alanlarındaki olumsuzlukların faturasını sırtına vuracağı sorumlu araması büyük bir travmatik durumdur. Ondan dolayıdır ki, toplumsal yaşam alanımız ciddi sorunlarla baş edebilmek için mücadele etmemizi gerekli kılmıştır. Eğer bu sorunları sorun olarak görmez ve sürekli dışardaki etkileyicilere sorumlulukları yüklemeye çabalarsak, hafifliyormuş gibi kendimizi hissetsekte, altından kalkamayacağımız ruhsal denge problemlerinin oluşmasına kapı aralarız. Toplum olarak ciddi bir mutsuzluk süreci yaşıyoruz. Bu sürecin ortadan kalkması için, sosyolojik travmaları toplum bazından kişisel sürece indirecek kadar alanını daraltmamız gereklidir. Bunu başaramadığımız müddetçe gelecek hayalleri kurmak, sadece uyuşturucunun etkisiyle bulutların üzerinde uçmaktan farksız olur.

Neden bireysel psikolojik bir vakıayı toplumsal vakıa içinde ele aldığımı merak edenler olabilir. Toplumla birey iç içedir. Toplum bireyden etkilendiği gibi, toplumda bireyi şekillendirir. Dolayısıyla toplum ve birey sürekli etkileşim halindedir. Karizmatik ve söz sahibi olan etkin ve yetkili kişilerin psikolojisi toplumsal yaşamın belirleyici dinamiklerini doğrudan yönlendirir. Toplum bu etkileme karşısında kendinden geçer ve çaresizlik içinde, sunulanları kabullenmekten başka çare bulamaz. Bu durum toplumsal travmanın genişlemesine ve yaygın hale gelerek kökleşmesine neden olur ve kronik vakaların oluşmasını sağlar. Son 0n yıl içindeki geçmiş yaşam alanımıza baktığımız zaman, savunma mekanizmalarını aktif olarak kullanan ve bu mekanizmaların yaşamda süreklilik kazandığı ortamları benimser olduk. Dolayısıyla hangi ayağınla yürüyorsun denildiği zaman hareket etmeyen ama düşünür olan kırkayağın durumuna düştük. Bu acınası psikolojik olumsuzlukları bir tarafa bırakmazsak planlamalarımız hep avucumuzda patlar. Onun içindir ki, kişilerin yaşamlarındaki olumsuzlukları, kişiyi özelleştirerek anlatmayı değil, sosyolojik vakıaya dönüşmesinden dolayı ele aldığımız bilinmelidir.

Gerçeklerle yüzleşmek, her zaman hayata yeni bir başlangıç yapmaktır. Ancak gerçeklerden kaçıp bahaneler üretmek potansiyel enerjimizi pasifleştirir. Yönetici ve tüm insanlarımıza naçizane çağrım, rahatlama mekanizmalarını hayatımızdan çıkaralım kısa süreli kişisel gerilimlerimizi azaltmak için, bütün bir yaşamı gerilimlere teslim etmeyelim. Gerilimli yaşamak ve sürekli gerilimlerden nemalanmak bu toplumun genel karakteri haline geldi. Oysa yaşam sükûnet ortamında anlamlı çıkışlar sağlar. Geleceğin öngörüsü olarak, sükûnet ortamında etki tepki sürecinden bağımsız kendinden yanmalı bir makine gibi kendisini yenileyen uygulamalara ihtiyacımız var; bu uygulamayı yapabilecek olanları her zaman baş tacı yapmaktır duruşumuz. Bahane üreterek rahatlamaya çalışanları da durakta bırakmaktır vazifemiz...

Çıkar iskelesinden gemiye binenler, hiçbir zaman olumlu ve olumsuzluk arasındaki ayrımı yapamazlar. Onların tüm doğruları menfaatlerinin artması ve devamıdır. Menfaatlerine bir dokunuş olduğunda çığlığı basarlar, yeni bir kaynak bulunca çığlıkları yerini sessizliğe bırakır. Ancak bizim böyle bir derdimiz olmadığı için hakikati, hakikat olarak ortaya koymak boynumuzun borcudur. Bu söylemlerimin ideolojik taraftarlık mantığı ile olayları ele alanları rahatsız edeceğini biliyorum, ancak onlara tavsiyem bir on dakikalığına beyinleri boşaltarak insani değerlere göre bu satırları ele almasıdır. O zaman doğruya yaklaşma imkânımız belki olur. Diğer durumlarda psikolojik travmaların toplumsal travmaya dönüştüğü ortamlarda bizler de birer vaka olarak yaşamaya devam ederiz.

Bizim toplumda çok ciddi anlamda birey toplum etkileşimi var, ancak bu etkileşim daha çok bireyden topluma devam ettiği için bireyler her yaptıklarını marifet bilerek yanlışlarında ısrar ederek bu yanlış süreci gelenek haline getirmeye başladılar. Bu geleneğin ortadan kalkması ve anlamlı bir yaşamın başlangıç yapabilmesi için herkesi yeniden bağımsız ve içten yanmalı araç gibi harekete geçmeye davet ediyorum. İşte o zaman belki kaderimiz değişir. Platonun deyimiyle, “İnsanlar kendi beyinsizlikleri yüzünden kaderlerinde olandan fazlasını yaşarlar..."Beynimizi doğru kullanarak kaderimizi kendimiz çizelim." İnsana ancak emeği var" gelin emeklerimizi zayi etmeyelim hep birlikte yeniden ayağa kalkalım ve kendimize gelelim yoksa yarınlar hep hastalıklı virüslerin kuluçkaya yattığı ortamlar olacak...

Sonsuz ikram ve merhamet sahibi rabbim sen bizim içimizi ve dileğimizi çok iyi bilirsin, hayra vesile olmak isteyen bu satırların şer olarak anlaşılmasına kapı aralama...

Selam saygı muhabbet ve dualarımla...

Erol KEKEÇ/21.06.2022/15.16




Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!