Duyguların doruğunda aklı istirahate çekerek yol alayım diyorum, her an karanlıklara gömülmemek için aydınlık ortamlar arıyorum. Ne yazık ki akıl dümende olmayınca duyguların karanlık ve aydınlık arasındaki seçimi zora giriyor ve işe yaramıyor.
Çok duygulu olduğumuzu zaman zaman söyleyerek kendimize
ayrıcalıklı bir yer oluşturmaya çalışırız, oysa çok duygulu olmakla
karanlıklara gark olmak arasında doğrudan bir ilişki olduğunu anlasak, o çok
duygulu hallerimizi akılla yapılacak eylemlerin önüne asla geçirmeyiz. Akıl
hayatın dümeninden indiği an, nelerle karşılaşacağını kestirmekte hayli
zorlanırsınız. Çünkü akıl hayatın aydınlatma fişeğidir, o aydınlatma fişeğini
patlatmadığınız zaman, atacağınız tüm mermiler boşa gideceğinden kuşkunuz
olmasın. Arada bir isabet eden sonuçlarla karşılaşsanız da, bunlar sizin
isabetli atışlarınızın sonucu olmaz; tamamıyla rastlantı sonucu oluşan
tavırlardır. Böylesi garip ve istem dışı sayılabilecek hayatı neden kendimize
reva görürüz diye bazen sorgulamamın dozunu arttırarak kritik yapmaktan kendimi
alamıyorum.
Akıl, beşeri, insan kılan yegâne değerdir. Bu değeri yaşamda
aktif kılmadığımız zaman, insan olma aşamasını bir türlü yakalayamayız. Nasıl
ki, doğum sonrası insan evladı emekleyerek yaşamaya başlıyorsa, aklın kontrol
gücünün olmadığı hayatların tamamı, küçük çocuk gibi emeklemeye mahkûmdur. Bir
bebek bir an evvel büyüyüp yürümek koşmak istiyor, hatta dayanaksız kendi
başına işlerini yapmak isterken, beşer olan bu varlık beşer olma aşamasını
geçerek insan olmayı bir türlü tercih etmediği için, hep emekleyerek varlığını
devam ettirip sürünerek var olmayı kendine reva görür. Beşer olarak yaratılıp
ancak bu ilkel seviyeden daha üst seviyeye çıkmak istemeyen bu varlık, insan olmakla
da övünüp kendini aldatır. Beşerin insan olma mertebesine yükseldiği yerde bu
kadar böcek gibi yaşayan varlığı görmek mümkün değildir.
Beşeri, insanlık şamasına çıkaran en belirgin özellik aklın
icra kuruludur. Aklın icra kurulu, seçim yapabilme ayırt edebilme özgür karar
verebilme ve tercih yapabilme özelliğidir. Bu kurulun olmadığı bir yaşamda akıl,
sadece hükmü olmayan yetkin ama etkisiz bir yönetici gibidir. Aklın hayatın
otağında tam yetkili etkin bir yönetici olmasını istiyorsak, aklın icra
kuruluna giden yolu çabucak oluşturmak zorundayız. Bu icra kurulu aktif göreve
başladığı zaman göreceksiniz, duyguların bizi alıp götürdüğü ne olduğu belirsiz
yaşamlardan dizginlerimizi kendi elimize nasıl aldığımızı göreceksiniz.
İnsan olmak için, öncelikle isyan edebilmemiz lazım, isyan
edemeyen bir varlık, insan olmak için çaba harcamıyor demektir. Bunun için
insanı yaratan Allah, kendisine dönecek tüm kulları önce bir isyana davet
etmektedir. Bu isyan hareketi, yaratılış kodlarını değiştirerek insan üzerinde
egemen olmak isteyen tüm yeryüzü ilahlarınadır. Bu isyan hareketi sonrasında
özgürleşen Varlık seçim yapma seviyesine yükselmektedir. Seçim yapabilmek için
Kararını kendisinin vereceği tüm kuşatmaların tesir alanından çıkarak, karar
vermektedir. Bu karar sonrasında hayatın devam ettirici gücü yaratıcının
belirlediği istikamette insanın yönelimiyle başlangıç oluşturmaktadır. Bu
başlangıç aslında yeryüzünde bir devrimin başlangıcıdır. İnsanın hayatında
bireysel olarak başlayan devrimler toplumsal devrimlerin tüm dinamiklerini
harekete geçirir. Sonrasında duygulara hitap eden ve duygulardan beslenen tüm
leş yiyicilerin heveslerini kursaklarında bırakır. Bir insanın yaşamın dümenine
aklı geçirmesi, insan dışında insana hükmeden yaratılmışlar âlemindeki tüm hâkim
güçlerin sonu demektir. Akıl bu kadar önemliyse neden insanlar bunları
kullanmıyor diyenlerin olacağını biliyorum. Aklı kullanabilmek için beşer
boyutundan insan olma aşamasına geçiş yapmak gereklidir. Yeryüzünde yaşayan
varlıklar büyük oranda bu insani boyutta gerçekleşecek evrimi tamamlamadıkları
için hep duyguların kölesi olarak yaşamaya mahkûm olmuştur.
Duygu insanın vazgeçilmezi, ancak insanın akıllı bir varlık
olarak yaşamını akla göre düzenlemesinden sonra anlamı olan bir özelliktir.
Akıldan yoksun veyahut ta aklı kullanamayanların yoğun bir duygu altında
olmaları, anlamlı bir hayatı ortaya çıkarmayacaktır. Nasıl ki bir canlı
organizmanın canlılık halini devam ettirmesi için yemek içmek yani canlılığın
devamı için gerekli ise, akıl da insan olmak için gerekli ilk şarttır. Bu
şartın olmadığı bir yerde bir vagonu ne kadar süsleyip onun içine tüm
güzellikleri yerleştirseniz de, lokomotif olma şansı nasıl ki yoksa insan da böyledir.
Aklın devre dışı kaldığı yaşamları hangi güzelliklerle süslerseniz süsleyiniz,
bir beşeri insan formuna çıkaramazsınız. Onun içindir ki, güzel yaşamanın ve
güzel kalmanın temel dinamiği akıldır. Akıl ancak bir canlı olan beşeri, insan
yapıyor. O halde aklını çalıştırmaktan aciz popülasyonlara çağrım eğer
kendimizi insan olarak tanımlamak istiyorsak, insan olmanın gereklerini
yaşadığımız hayatta ortaya koymak zorundayız. Böylece yaşadığımız evrene belki
bir katkımız olur ve evrende bir ağırlığımız ortaya çıkar.
Varken hayata dair bir katkısı olmayan ve idrakten yoksun
olan varlıkların kaybı ve yok olması da hiçbir zaman bir eksiklik olmayacaktır.
Ondan dolayıdır ki, insan olarak varlığımızı ortaya koyalım ve insani bir
kimlikle ortaya çıkalım ki, yeryüzünden kaybolduğumuzda bir eksikliğimizin
olduğu anlaşılsın. Neden Liderler komutanlar bilim adamları, filozoflar, önemli
iş adamları göçüp gittikten sonra çok aranır oluyorlar. İşte mesele de tam burada
düğümleniyor. Onlar ister doğru ister yanlış yapsınlar ancak aklı aktif kılarak
yaşamlarına yön verdikleri gibi kendi dışlarında var olanların da hayatlarını
yönlendirdikleri için hemen boşlukları anlaşılabiliyor. Bu haykırışlarımı
umarım yabana atmazsınız.
Nerede tıngırtı orada bulunan ama yaşadığını sanan bir piyon
olmaktan kurtulmak istiyorsak, beşer olma boyutumuzu insan olma aşamasına
çıkaralım ve kendimize gelerek özgür seçimler yapacak dirayeti gösterelim ki,
gittiğimizde boşluğumuz anlaşılsın... Yoksa ot geldi saman gitti denen söz bizim
hayatımızı özetleyen bir atasözüne döner. Bu hayatta ben vardım, geldim yaşadım
ve gidiyorum diyebilecek kararlılık ve dirayette kendimizi yaşadığımız evrene
bir katkı sunan olarak görmek istiyorsak, hayatı sorgulamanın zamanı geçiyor. Yok,
olmadan önce son anlarımız, bu anları değerlendirmek için, Hayatın yeryüzündeki
hükümdarını uyandıralım ve onun icra kurulunun oluşmasına katkı sunalım ki,
hayatlarımız kaydedilmeye değer olsun...
Bir hayat olsun kaydedilmeye değer... Bu veciz ifademle siz
okurlarıma veda ediyorum kalın sağlıcakla...
Selam sevgi muhabbet ve dualarımla...
Erol KEKEÇ/10.06.2022/17.29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder