Heyecanını ve motivasyonunu kimseye bırakmayacaksın, motivasyonsa sende, heyecansa senin özünden akıp gelir. Bu iki yönünü atıl bırakıp etkisiz hale geldiğin zaman, hep tepkiler göstererek, şartlandırılmış bir kobay olup çıkarsın. Evrenimizin her yanında kobaylar çoğalırken, hiç olmazsa sen evrende kobay olma, etken ve etkisi olan bir varlık olarak yaşama damganı vur.
Etkisi olmayan ama her ortamda
çöplükte çıkan soğan gibi, ortalıkta görünmek senin bahtına yazılan bir kader mi,
neden böyle kendini değersiz kılarak var olduğunu anlatmaktasın… Sen varsın
diyebilmenin koşulu, kendin olarak yaşama adım atmandır. Yaşamın hiçbir
noktasında kendi aklın ile içinden gelen dürtülerle kendine yön veremiyor, ya
da kendine hâkim olamıyorsan sen var olduğunu nasıl iddia edebilirsin.
Sen varsın kardeşim, var olduğunu
kanıtlamak zorunda değilsin, çünkü senin varlığının evrende kapladığı hacim,
zaten senin dışındakilere senin varlığını hissettirirken, neden gördüğün her
uyarıcıya karşı bir tepki oluşturarak ben de varım diyebilecek çılgınlıklar peşindesin…
Güneşin doğumu ve ne zaman önüne bulutun geleceği zaten bellidir. Peki, Güneş
bulutlar önüne geldi diye, yön mü değiştiriyor, ya da sürekliliğini devam
ettirmede kararlı mı görünmüyor? Güneşin rotasından onu çıkaracak hiçbir güç yoktur,
ona o rotayı çizen mutlak akıl dışında… Senin yaşamın için çizilen rota ve
hayatını kuşatan kurallar Güneşin yörüngesindeki ilerleyişinden hiç de farklı değil…
O halde neden bu yıkılma karamsarlık, kendine gelememezlik, dışardan gelen
uyaranlara karşı tepkiler oluşturma, zihinsel bilgi birikimlerini kendin
dışından gelenlerle biçimlendirmek istemen…
Heyecanın kaynağı senin iç
metabolizmandır. İç salgı bezlerin, kan dolaşımın duyarlılığın, olaylara hassasiyetin,
var olma bilincin, heyecanının şiddetini ve yönünü belirlemede önemli etkenlerdir.
Ancak fiziki ortamlardan kaynaklanan etkenler de olabilir, bunların senin
psikolojik yaşamın ve kararlılığın üzerindeki etkisi bir saman alevi gibi gelip
gider. Ancak kendini keşfedememişsen, onların etkisi altında kalıp bulutların
arkasındaki güneşi görmeyen gibi bir yaşamın olur. Oysa bunların kaynağı sende
olduğu için, bulutlar nasıl geçici ise, dış etkenlerde geçici ve asıl içindeki
değerlerindir kalıcı olan… O halde sen kendini içten gelen uyarım sistemine
göre harekete geçirmek zorundasın… Yağmur yağacak hava bulutlu ne olacağı belli
olmaz diye karamsar davranan çiftçilerin hareket kabiliyetini yitirmesi gibi,
sen de kendini imha edersin…
Motivasyon ile heyecan birbirini
tamamlar. Bir şeye ilgi duyarsan sende bir iç istek oluşur ve bu istek senin
kan dolaşımını hızlandırır. O isteklerini elde edebilmek ve o amaca ulaşıp sonuca
gitmek için, o noktaya yoğunlaşırsın, enerji harcamaktan korkmazsın bu da senin
yüksek motivasyonlu bir eylem gerçekleştirmenden dolayı, etki alanının
sınırlarının genişlediğini gösterir.
Can dostum, kendini unutunca,
başkaları seni sana hatırlatmaya çalıştı, ancak bu hatırlatma seni hatırlatmaktan
çıkıp, beyaz sayfa sen olsan da, o sayfayı yazanlar başkaları olduğu için,
senin okuduğun sayfadaki yazılar seni anlatmadığını ne zaman anlayacaksın.
Yaşadığın evrenin nasıl bir kirlilikle doldurulduğunu anlamazsan, senin
kitabını başkaları yazar, sana da kendi kitabınmış gibi okuturlar. Sen o kitabı
okuyarak bir birikim sahibi olduğunu sanabilirsin, ancak şunu unutma ki, sana
ait olmayanlarla senin yazılımını oluşturanlar seni senden alıp başka bir seni,
sana öyle bir törenle armağan ettiler ki, sen hala onun sen olduğunu iddia edip
onunla var olacağını sanmaktasın…
Eskiden köylerde yeni doğmuş
buzağıların annesi ani bir ölümle yok olduğu zaman, köylüler ölen annenin
derisini bütün olarak çıkarırlardı, içine saman doldurup ayağa kaldırırlardı.
Buzağının yanına bırakırlardı, buzağı annesiymiş gibi onunla avunarak büyürdü
belli bir döneme kadar. Yani annelik eksikliğini böylece gidermiş olurdu. İşte,
bugün bizim fiziki bütünlüğümüz var doğru, ancak içerimizi samanla doldurur
gibi başkaları kendi koymak istediklerini her yolla oraya yerleştirmiş ve bize
sen busun diyerek o içimizde ki sahte bize, bize ait olmayan değerlerin savunmasını
yaptırabiliyor. Bizler ise bunu nasıl tükettiğimizi ve kendimize gelemediğimizi
bir türlü anlamıyoruz.
Yaşam alanlarımızdaki gündemlere ve
bizlerin yaşamındaki etkileyicilere ciddi olarak bir bakalım ve onlardaki
incelikleri anlamaya çalışalım, karşımıza neler çıkacak buna kendimiz bile inanmayacağız.
Sabahleyin yataktan kalkıp işine gittiğinde bir gazetenin politika sayfasını
açıp baktıktan sonra, o sayfada gördüklerin mi senin günlük yaşamını belirliyor,
yoksa kafanda belirlediğin bir yaşam var o yaşama ait o sayfalarda olumlu ya da
olumsuz bir şeyler görüp kendi düşünce dinamiğinin alt yapısını daha bir
pekiştirmeye mi çalışıyorsun. Bu sorunun ikinci kısmında olduğumuzu hepimiz çok
iyi bilmemize rağmen, neden öyle olmadığını anlatarak kendimizi daha farklı
göstermeye çalışarak, bir şişkinlik yaratmayı severiz. Oysa her türlü
şişkinlikler asılla alakası olmayan her an kaybolacak fazlalıklar olduğunu
bilmiş olsak, sanıyorum kendimizi anlamayı her şeye tercih ederiz.
Evet, kardeşim sen, ben, o; biz siz
onlar neredeyse hepimiz, kendi iç dinamiğimizden bağımsız dış uyaranlarla
etkiye karşı tepki gösteren şartlı öğrenmeyi bir değer zanneden organizma gibi
yaşamamıza rağmen, hala insani kimlik sahibi bir varlık olduğumuzu da
savunmaktan geri kalmayız. Bizler, ancak uyaranlar varsa biz var oluyoruz,
uyaranlar yok olduğunda onun değişim sürecine göre biçim alıyoruz, bunun
dışında önemli sayacağımız eylemlere çok fazla şahit olmuyoruz. Olsak ta
onların yetkinliği olmadığı için etkileri kendi yörüngesi içinde yok olup gidiyor.
Bunları neden mi anlatma gereği duyuyorum, insanın psikolojik duyarlılıkları
ile fizyolojik belirleyicileri birbirinden bağımsız doyurulamayacağı için,
bunlara çok dikkat edilmesinin önemini vurgulamak için anlatıyorum. Kitle
psikolojisi açısından bazı örnekleri ele alacak olursak, neden acaba,
politikacılar geçmişte olmuş bitmiş şu an etkisi olmayan olumsuzlukları medya
ile sürekli kendi seçmen tabanına göstererek onların tepkilerini yeniden
canlandırmak ister? Toplumda bilinçli bir ayrım ve bilişsel bir kavrayışla,
kişi kendi farkındalığı ve hassasiyeti ölçüsünde onları öğrenmiş ve o
uyaranlara karşı kendi içinden kaynaklı bir motivasyonla mücadele etmiş olsa,
bunların her zaman ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne konmasına gerek olmaz.
Ama böyle bir özellik olmadığı için, taraftar kitleleri şartlandırılmış bir
denek gibi yaşamalarına rağmen bunu anlayamazlar. Oysa burada klasik
koşullanmanın sönmüş olan davranışı medyanın hatırlatmasıyla yeniden hareketleniyorsa,
burada etkisi olan varlıklar değil, tepkisi olan varlıklardan söz edilebilir.
İnsan, kendi farkındalığını anlamamış,
etkisi olan bir varlık kimliği kazanamamışsa, etkisi olan varlıklar tarafından
sömürülmeye mahkûmdur. Ülkemiz gerçeğini dikkate alırsak, televizyonların
yorumcuları neredeyse çok az hariç, hepsi bulunduğu yeri parsellemiş, her
konuda uzman herbokolog(!) olarak deneklere sürekli uyarıcı gönderen ve onların
nasıl bir tepki ortaya koyacağını bekleyen, istedikleri doğrultuda tepki
gösterenlerin sayısal fazlalığına göre, haz katsayıları her gün artış gösteren,
bu zevatı muhteremler, Pavlov’un laboratuvarında çalışan laborantlar gibi iş görürler.
Dolayısıyla şartlanmanın söndüğüne inanıldığı an, eski şartlanmış davranışları yeniden
canlandırarak, insanların yönelimlerinin yönünü belirlemeye çalışırlar. Böyle
bir deneysel ortamda, insan hala kendi seçiminin kendinde olduğunu iddia ederek,
varlığından uzaklaştığını da anlamak istememektedir. Onun için benim iddiam ve
bu konudaki kararlılığım, kendisiyle tanışmayan kendini bilmeyen ve kendi
yaşamını dış uyaranlara göre belirleyen varlıkların yaşamları, her dönemde
herkes tarafından kullanılmaya ve sömürülmeye uygun yaşamlardır.
Heyecanınız kendinizden ve
motivasyonunuz sizi heyecanlandıran amaca karşı oluşan içsel bir istekse, her
zaman her ortamda etki gücü yüksek ve ortamın değişimine katkıda bulunan ve
değişimin yönünü etkileyen bir yaşama sahip olursunuz. Uyaranlara karşı sürekli
tepki oluşturan bir yaşam hayatınızı kuşatmışsa, sizlerin yaşadığınız hayata
hiçbir katkıda bulunamayacağınızı bilmenizi isterim. Bu tür toplumlarda
bilimsel buluşlar, entelektüel birikimler, toplumsal yaşamı etkileyen duyarlı aydınlar,
nesilleri sorumluluk bilinciyle geleceğe hazırlayan eğitmenler, vicdanının
sesine kulak verip vicdanı ile tartmadığı bir kararı hüküm diye uygulayan hâkimlere
çok rastlayamazsınız. Çünkü bunların yapacağı her işi dışarıdan gelecek
uyaranlar belirler.
Evet, kardeşim güç sahipleri ve imkânların
başına oturmuş olanlar, her zaman her ortamda, düşünen anlayan, birikim sahibi,
kritik yapabilen, düşünsel ve mücadele ruhunun etkileme gücü yüksek olanları
bir kaşık suda boğmak isterler. Çünkü onların istedikleri gibi her ortamlarda
at koşturmasının koşulu, bu insanların ortaya çıkmaması ve onların mesajının
kitleler tarafından anlaşılmamasıdır. Anlaşılan her mesaj, bir insanın
kendisine dönmesi demek olduğunu çok iyi bilirler. Ondan dolayı da bunlar
sürekli klasik koşullanmanın, ayırt etme, genelleme, sönme ve şartlanmanın geri
gelmesi gibi bu süreci iyi işleten şarlatanlardan oluşan bir amigo(!) grubundan
hep istifade ederler. Bu amigoluk yapanların kimi köşe yazarı, kimi TV yorumcusu,
kimi herbokolog, kimi sanatçı, kimi topçu vs. Bunların kimliksiz bir
omurgasızlar topluluğu için özenle seçilmiş hipnotizanlar olduğu anlaşıldığı an,
insanların uyanma vaktidir.
Sen kardeşim kendini tanı, kendin
dışında neler olduğunu anlamak istiyorsan önce kendini bulmak zorundasın…
Kaybolmuş kendini bulamayan ama buldukları her şeyi sensin diye sana taktim
ettikleri bir yaşamın neresinde hangi işe yararsan o kadarlıksın, sen bunu ne
zaman anlayarak kendine gelmeyi düşüneceksin…
İşte o gün etkin karşısında nice
tepkilerle karşılaşacaksın… Bu tepkilerin seni bunaltacağı endişesini taşıyorsan,
sana verilen kimlik, senin bu korkaklığın için en elverişli kimliktir bunu
bilesin…
Her şeye rağmen sen kardeşim insansın
ve insan olarak omurga sahibi bilinçli bir varlık olarak yaşamak zorundasın,
çünkü yarın hesabını bu özelliklerine göre vereceksin… Benim, bir kardeş olarak,
sana hatırlatmam, hesabı nereden vereceksen o konuya hâkim olmandır. Yoksa sen
sana edersin, yarınlarda onların hiçbir desteğini de bulamayacaksın…”Yoksa
insan başıboş bırakılacağını mı sanır…”
Rabbim bizleri, kendi içinden kaynayan
bir kaynak gibi harekete geçiren yaşama kavuştursun, güdülen bir sürü olmaktan
bizleri uzaklaştırsın…
Selam muhabbet ve dualarımla, yarınların
ölçüsü bu günlerdir, Ey rabbimiz; bu günümüzü hayır eyle ki, yarınlarımız hayır
olsun…
Erol KEKEÇ/03.05.2022/01.22
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder