Bu Blogda Ara

21 Mart 2022 Pazartesi

DEMİR TAVA GELMEDEN KÖMÜR TÜKENİRSE!

 Öyle zamanlarım oluyor ki yaşam içinde, kendimi kritik kütle gibi görüyorum… Işıklarda durmaktan yorulmuş olan yayalar kalabalıklaşınca nasıl ışığın yanmasını beklemeden hemen yola dökülerek üzerlerine gelen arabayı hesaba katmadan büyük bir cesaret sahibi oluyorlarsa, ben de öyle durumlarda üzerime gelen tehlikeleri hiç dikkate almadan dalmak istiyorum en tehlikeli noktalara!

Zaman çok hızlı ilerlerken, hayat yolunda her an kırmızı ışık sürekli yanabilir endişesiyle kendimi kritik kütle gibi görüp hayatın her noktasında olmak isteyen, önüne geçilmez kenetlenmiş bir topluluk gibi hissediyorum. Bu duyguların, coşku ve heyecanımı zirvelere çıkardığı bir anda kendimi, kendim dışındakilerle buluşturmak için sokaklara çıktığım an, hayatın tüm ağırlığı üzerime çöküyor ve kendimi tam bir depresif hasta gibi hissetmeye başlıyorum. Acaba benim gibi, farklı yerlerde mani melankolik yaşayanlar var mı diye sormaktan da kendimi alamıyorum. Aslında anlatmak istediğim kendimle yaşarken tam bir mani durumunda kritik bir kütle olup çıkıyorum, âmâ başkaları için yaşamak gerektiğini de düşünerek, diğerleri için düşündüklerimi gördüğümde, bir anda melankolik hasta oluyorum. Elim ayağım tutmaz oluyor ve bunu hak etmeyenler için neden bu kadar kafa yoruyorum diye, neredeyse Âdem aleyhi selama yüklenilen günahların hepsinin sorumlusu ben mişim gibi kendimi kınamaktan gına gelmeye başlıyor.

Merhum Üstat Sezai Karakoç’un, “Her hareket bir insanın ayağa kalkmasıyla başlar ”dediği bu güzel özlü sözü düşündüğümde acaba reel ortamlardaki insanların sürü psikolojilerini hiç dikkate almamış olabilir mi acaba, diye sorgulamaktan da kendimi alamıyorum. Hakikaten, sözler söylendiği zaman çok güzel, ancak bunların yaşam alanında bir testini yapmak istediğinizde, bu güzel sözler çoğu zaman elinizde patlıyor.

Her şeye rağmen kritik kütle olarak kalmaya razıyım, yoksa kendimle savaşmaktan kendimi de imha edebilirim. Beynim, yüreğim, duygularım, duyumlarım hayallerim ve yaşadığım ortam arasında, her an durmayan ve dinlenme molasına hiç ihtiyaçları olmayan savaşların verildiğine tanık oluyorum. Tek bir fert olarak düşündüklerimi, toplum gibi yaşayıp kendim dışında olan olumsuzlukları dikkate almadan ve etkileşimden sarsılmadan bir yaşam ortaya koymaya çalışsam da, fizik kurallarındaki sürtünme kuvveti bazen bizi yavaşlatabiliyor, sonrasında yer çekiminin etkisine yenik düşerek, mücadele ruhumu yaralayabiliyor. Bunlar olur mu yahu diyenlerin olması mümkün, ancak olur mu soruna verilecek cevap ise mümkündür. Neden mümkün, Bir insan olarak Yaşadığımız alan, bizim için verilen özellikleri etkileme gücüne sahip olduğundan böylesi sonuçlarla karşılaşmakta gayet doğal olabiliyor. Ovanın ortasında yapraklarıyla gürleyen bir kavak ağacı düşünün, kendi kökü üzerinde durmasına rağmen öyle olur ki, esen rüzgârın etkileme yönüne doğru eğilir yatar ve rüzgârdan sonra tekrar doğrulur. Ama onun hareketini sağlayan rüzgârdır. O rüzgârın etkileme gücü olmasa, ağacın hareket kabiliyetine şahit olamazsınız. Rüzgârın şiddeti çok olduğunda ağaç bazen kırılabiliyor, toplum ile fert arasındaki ilişki durumu da böyledir.

Fikir insanları, yöneticiler, sosyal ilişki yönü güçlü olması gereken mesleklerin durumu rüzgâr ile kavak ağacı arasındaki ilişki gibidir. Toplum hep uyuma modundaysa, toplumdaki bir yönetici ya da fikir adamı ürettiklerini kime sunması ve ne için mücadele etmesi gerekir çoğu zaman bir paradoks yaşar. Âmâ toplum düşünen sorgulayan doğru ile yanlış arasındaki çizgileri fark eden ve daima bu çizgilerin açıkta olması için çaba harcıyorsa, yöneticileri onlardan bağımsız veya onları hiç dikkate almadan bir yaşam ortaya koymaz ve de koyamaz. Aksi yönde bir tavır geliştirirse, rüzgârın şiddetinin kavak ağacını söküp götürmesi gibi, toplumun rüzgârının da kendisini yok edip imha edeceğini bilir. Onun için kendi yaşamını ve geleceğini durup dururken riske atmaz. Toplumdaki homurdanmalar yönetenlerin ortaya koydukları olumsuzluklardan kaynaklanıyorsa, o halde neden insanlar öylesi yöneticilerine karşı hiçbir ses çıkarmazlar. Zaman zaman insan fizyolojisi içine sindiremediği besinlerin verdiği rahatsızlıklardan kurtulmak için, içine biriken gazları dışarı atıp rahatlamak ister, geğirir ve rahatlar bir daha ki gaz birikmesine kadar. Dolayısıyla metabolizma bu yöntemle yaşamını devam ettirir.

Toplumsal yaşamda kitlelerin içinde de buna benzer ciddi toplumsal gazlar oluşmaya başlar, bu gazlar atılmadığı zaman rahatsızlık sizi yer bitirir. Bunların çabucak boşaltılması gerekir. Toplumlarda oluşan bu gazları boşaltarak insanlara o gazın hiç etkisi olmamış gibi farklı seçenekler sunarak onları normal alışılmış hayatlarına tekrar döndürmenin yolu, yönetenlerin, tebaasının zaafını çok iyi tespit etmesiyle ilişkilidir. Bu zaaflar her gaz birikmesi dönemlerinde ustaca kullanılır ve insanların gazı alınır, toplum yeniden kaldığı yerden iki ileri üç geri adım atmaya devam eder, körler sağırlar birbirlerini ağırlayarak, yol alıp giderler.

Dolayısıyla hiçbir olumsuzluk durup dururken bir toplumun başına gelip talih kuşu gibi konmaz. O talih kuşunun konacağı yuva hakikaten o kuşu ağırlamaya uygunsa talih kuşu gelip orada gönül huzuruyla uykuya dalar. Ataların bazı sözleri, hakikaten yaşam deneyimlerimiz oluştukça, daha bir anlam kazanıyor.” Böyle saça böyle tarak” gibi mesela. Tarağın üzerinde üç dört tane diş kalmış, adam diyor ki, bu tarağı yeni mi aldın, evet peki bunun hali ney dediğinde, siz ona diyorsunuz ki zaten kafamda saç mı var, kafamı kaşımak için aldım diyorsunuz. Yani sizin kafanıza uygun bir tarak almış oluyorsunuz. İşte, hayat tam da böyledir. Tarağın dişleri yoksa sizin kafanızda da saç yoktur, tarak çok güzel ve görkemli ise, kafanızdaki saça önem verdiğiniz için öyle bir tarağı almış olabilirsiniz.

Kendi toplumumuza biraz yaklaştığımız zaman, nelere şahit olmuyoruz ki bu bağlamda. Halk devletin yaptığı zamlardan şikâyet ediyor ama kendisi kiracısına 1000 liraya verdiği daireyi 3000 liraya çıkarıyor. İnsanın alım gücü belli 4000 bin lira maaş alıyor, gelmiş sadece oturduğu evden kira olarak bana 4000 lira vereceksin hayat zorlaştı diyor. Be hey adam(san),hayat zorlaştı diyerek seninle ilişkili olan bir insana hayatı daha da zorlaştıran sensin, sen ona kolaylaştır ki, bir başka yerden de senin hayatın kolaylaşsın. Hale, sebze meyve geliyor, oradan alıp satıyor. Üçe aldıysa 13’e satıyor yahu kardeşim bu nasıl iş, böyle bir satış mı olur dediğiniz zaman, her şey pahalandı, gübre ilaç, nakliye, toplama işçiliği aklınıza gelmeyen gerekçelerle kendisini haklı çıkarmaya çalışıyor. Oysa o bahsettiklerinin hepsini üretici ödüyor ve ürettikten sonra, hale 2,5 liradan vermiş bu da gidip halden alıp getirip tezgâhına koyup satıyor. Kendisi bunu üç liradan almış, Halci kiloda 50 kuruş kazanmış, kendisi de 5 liradan satsa, o ana kadar kazananlardan çok fazla kazanmasına rağmen, gözü aç, raf fiyatını koyuyor 13 lira; be hey Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz bari kendinden birazcık utan, ama nerede!

Bir başka taraftan yönetime bakıyorsunuz, otomatik ayarlama sistemi ile zamlar koyuyor, süratlendikçe zam da süratleniyor. Ne kadar çok tüketirsen o kadar çok ödeyeceksin… Çok çarpık bir algı var orada, mesela bir adam gitse lokantaya bir porsiyon yemek yese sürekli müşteri ise normal fiyattan yer, ama adam her gittiğinde üç porsiyon tüketiyorsa, normal fiyattan pazarlık yapar, satıcı sürümden kazandığı için indirim yapar. Oysa bizim devlet tam bir mantık tutarsızlığı içinde uygulama yapıyor ve herkeste bunu yiyor. Yahu bunlar deli Dumrul’da bile yok… Yani şuraya getirmek istiyorum, rüzgâr çok yıkıcı, kavakta rüzgârla yarış halinde ise, oradan size bir fayda olmaz. Sadece kendi kendinizi yer bitirirsiniz.

Böyle ortamlarda ne kırmızı ışık belli ne yeşil ışık kimin ne zaman nereden geçeceği belli değil, her an karşınıza bir tır çıkıp size toslayabilir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, içimdeki hislerim bana hep kritik kütle teorisine göre yaşamam gerektiğini söyledi, o da bana yalan söylemiş; oysa kırılan sadece benmişim; bunu ancak kütlelerin moloz yığını haline gelen inşaat atıkları gibi, onları toplayıp atacak bir çöp kamyonunun gelmesini beklediklerini gördüğüm zaman anladım.

Fikirler, fikredenler içinde anlam bulur. Bir eserin muhteşemliğini idrak edecek ve onun estetik uyumunu kavrayıp ona muhteşem diyecek süjeler olduğu zaman anlam kazanır. Yani değerlendirme kriterine uygun ölçeğin olmadığı bir yerde, herkes ölçüyü şaşırır ve ölçüsüz bir hayat yaşar. Ölçüsüzlüğün olduğu yerde nesneye dönüşen hayatlardan, siz bir hareket devinim ve tutarlılık beklerseniz sadece beklemiş olursunuz. Onun içindir ki, öncelikle bu toplumda ölçünün şavkının kaydığı görülmeli ve o düzelmeden, olumlu bir yola girmenin imkânsızlığı kavranmalıdır. Ben bunu fark ettiğim anda, kritik kütle teorisinin hayatımda beni yoran en önemli bir kural olduğunu anladım, ondan sonra kendimle barışan beni oluşturmaya çaba harcıyorum. Bilmiyorum ömür yeter mi yetmez mi? Bildiğim bir şey oldu en azından, bir varlık kendisi için Bila bedelsiz ne fedakârlıkların yapıldığının farkına varmıyorsa idrak sahibi olarak, onlar için sarf edilen her eylemin karşılığı sadece ömür tüketir. Ömrünüzü değmeyecek olanlara harcamayın anlamlı hayatlar için harcayabileceğiniz sermayeniz kalsın…

Son olarak şu veciz sözle satırlarımı noktalıyorum.” Demir tava geldi ateş tükendi, akıl başa geldi ömür tükendi…”Rabbim kimsenin aklını ömrünün tükendiği dönemde çalışır duruma bırakmasın… Erken kalkan yol alır, yol almak için, vakit geçmeden, henüz gün batıda seyrederken kendimize gelmenin vakti olsun, yoksa gün batıdan doğarsa yapacak bir şey bulamayacaksınız!

Selam saygı muhabbet hürmet ve dualarımla…

Bahadır Hataylı/19.03.2022/02.43

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!