Teknolojik gelişim ve küresel iletişim kanallarının çok hızlı ilerlemesi, insanlığın hem kültürel hem de ahlaki sonunu da hızlı bir şekilde yaklaştırmaktadır. Teknoloji ve iletişim kanalları kendi marifetiyle bu tahribatı yapamaz ancak kendi ürettiği ürünlerin kullanılma felsefesini oluşturamamış insan, kendi eliyle kendisine en büyük kötülüğü yapar. İnsanın kendisine yaptığı bu kötülük dizginlenemeyen bir arzu, freni patlamış istekler listesi, duyarlılığı imha olmuş bir robot ve kutsalların dip yaptığı bir hayat programını onun eline vermiştir. Bu hal üzere yaşayan bütün bir insanlık kendi kaderini kendisi tayin eder duruma gelmiştir. “İnsana ancak emeğinin karşılığı var ”ayetini dikkate almadan ve anlamadan yaşamını devam ettiren bu küre, hala kendilerini kurtaracak olağanüstü bir müdahaleyi beklemektedir.
Teknolojik iletişim her geçen gün
tahribatlarına yenisini ekleyerek varlık ivmesine hız kazandırırken, insanlığı
imha ederek kendisi de yok olacak bir süreci kovalamaktadır. Duygularının ne olduğunu
anlamayanların, duygularının belirlenmesi için duygu ölçer bir teknolojik
aracın üretildiğini ve yaşadığını biliyorsunuz. Bu araçlar her geçen gün insanın
yerini alarak insanın kendi özelliklerini bunlardan öğrenme isteğini ortaya çıkararak,
insanı yaşamın dışına atmaktadır. Yaşamın dışına atılan insan aslında kendi
eliyle kendisini imha etmektedir. “Başınıza gelen tüm musibetler kendi ellerinizle
yapıp ettikleriniz yüzündendir.”
İnsan, bu süreci tersine çevirecek
bir enerji harcamayı düşünmez ve teknolojiyi yaşamının patronu olarak gördüğü
sürece bu hayat onun için zindana döneceğinden kuşkunuz olmasın. Karanlıklar
durup dururken gelmiyor, insan istiyor, onun için uygun bir zemin oluşturuyor
alçak basınç altında yaşamaya başlayınca, teknolojik yüksek basınçta kaldığı
için karanlıklar bir yağmur gibi her tarafı kuşatır oluyor. Bugünlerimiz bütün
bir evrenimizi kuşatacak karanlıkların haberinin geldiği çağdır, şu an biz de orada
yaşamaktayız. Onun için diyorum ki, bir an evvel uyanalım ve insanlık ailesinin
bir ferdi olarak kendi sorumluluk alanlarımızdaki rollerimizi doğru ve iyi
kullanalım ki, bu olumsuzlukların oluşmasının önünde bir engel olalım yoksa
sonunu düşünmek bile istemiyorum…Çünkü, yaklaşıyor yaklaşmakta olan…!
Geçmiş dönemdeki yaşamlarla
kıyaslanamayacak düzeyde bütün bir insanlık maddi ve manevi bunalımlar
yaşamaktadır. Geçmişte bunlar yok muydu diyenler olacaktır. Elbette bu düzeyde
olmadığını mutlak doğru Allah’ın kitabından öğrenebiliriz. Onlar güç ve kuvvet
açısından sizden çok çok ilerde olmasına rağmen onlar yerin dibine girdi.
Geçmişte suçlar ve günahlar yerel ferdi ve bölgesel olmakla sınırlı iken bugün
günahlar ve suçlar bütün bir evreni kuşatmış durumdadır. Evrenimizin neresinde
ne olmuş, anında bunlardan haberdar olabiliyoruz. Teknolojik iletişim
araçlarıyla içinde bulunduğumuz dijital çağ, bizi günah batağına doğru
sürüklemesine rağmen kimse dijital çağa bu açıdan bakmayı düşünmüyor. Çünkü
onun için şu andaki hayatına ne kolaylıklar sağladığı önemlidir. Teknolojiyle
imkansızlıkları aşan insan, yere saklanmış olan hazineleri bulmak ve onu
yaratılmışların ihtiyaçlarına sunarak onlar için huzurlu bir yaşam alanı oluşturma
derdinde olmadığından evrene kötülük pompalamanın ötesinde bir iş yapmıyor.
Dolayısıyla çok hızlı yaşayarak isteklerine ulaşmaya çalışırken, isteklerin
imha etmeye çalıştığı akıl ve idrakle ilgili de hep gerilere doğru yol almaktadır.
Bu paradoksu aynı anda yaşayan insan hem ruhsal hem de fizyolojik açıdan çatırdama
yaşamaktadır. İnsanın bu kaosun pençesinde can vermesine razı olmadığını
göstermek amaçlı alaylı davranışla, insanlık için hem sağlık hem de yaşamsal
imkanları genişletmek isteyenlerin olduğu anlatılır. Oysa sistemli olarak böyle
bir amaç güdenlerin palavraları dışında kalan lokal çalışmalar ancak insanlık
için çalışır, onlar da hep gölgede kalmış ya da küresel baronlar tarafından
süratle engellenmiştir. İşte böyle bir ortamda teknolojinin insanlık için
faydalı olacağını umut ederek teknolojiye sarılanların, hakikaten ne kadar da
mutlu olduklarını görmek istiyorsanız, teknoloji öncesi ve sonrası sosyal
yaşamlar hakkında çok ciddi araştırmalar yaparak bu durumu anlamak mümkündür.
Önceki toplumsal yaşamlara
baktığımızda bu kadar kolay iletişim ve ulaşım sağlamak mümkün değildi. Ancak
Dijital çağda iletişim ve ulaşım imkanlarının her türlüsünden bütün bir
insanlık istifade eder duruma geldi. Bu durum beraberinde çok farklı sorumluluk
alanları da oluşturdu. Ben Türkiye’de yaşıyorum gücüm buna yetiyor diğerleri
beni ilgilendirmiyor deme lüksünüz kalmadı. Haberdar olduğunuz her şeyden
sorumluluk var insana. Bugün dünyanın gözü önünde Türkistan’da insanlık imha
edilirken ne yapalım stratejik ortaklığımız var bunları dikkate almak
zorundayız deme lüksünüz olamaz. Filistin kan ağlarken sadece bağırarak
korkutacağımızı düşünüyorsak bizim durumumuzun, gökyüzünü kara dumanlar kapladığında
bu dumanlardan korkanların havaya silah sıkarak dumanları dağıtarak korkularını
yendiğini sananlar kadar komik olduğumuzu bilelim. Televizyon ekranlarından acı
yaşayanları izleyerek, kalkalım onlara dua edelim ve onları dualarımızla koruyalım
diyerek oturduğu yerden Filistin’e veya Türkistan’da bulunan mazlumlara yardım
ettiğini sananlar şunu bilmeli ki, kendi basiretlerini kurşunlayarak imha etmektedirler.
Çünkü Teknolojinin bizlere onların durumunu taşıması bizleri onların üzerindeki
kara bulutları dağıtmak için harekete geçirmiyor bir eylem yaparak her taraftan
bu acıyı dindirmek için zalimlere misli ile mukabele edemiyorsak, kara bulutları dağıtmak için havaya silah
sıkanlardan farkımız olmayacaktır.
Ne kadar çok şey bilirsek o kadar
sorumluluğumuz artmaktadır. Ulaşım imkânlarımız var, onların yanında olabilecek
güçte iken biz sadece bağırmayı ve küfretmeyi düşündüğümüz için günahımız da
katlanarak artmaktadır. Yaşamda imkân ve kaynaklarımız arttığı sürece, eğer bizler
sorumluluklarımızı elde ettiğimiz bilgi ve imkanlarla ters orantılı yaşıyorsak,
bu bizim için bir yıkım haberi olacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Yani
burada vurgulamak istediğim mesele bizlerin ihtiyaçlarını karşılayacak imkanlar
çoğalıyor diye bizlerin yaşamları da aynı oranda daha kolay olacak şeklindeki bir
algı insanı yanıltabilir. İnsanlığın buluşlarını, Mucize getiren elçilerden
sonra insanlık mucizesi olarak görmek ve değerlendirmek gerekir. Nasıl ki bizim
inanmamız ve kabullenmemiz için şartlar müsait değil bunların dışında daha ne
var diyen eski toplumlar kendilerine gelen elçilerden olağanüstü isteklerde
bulunarak mucize getirmelerini istiyorlarsa, bugün de ondan farklı değil, bizim
imkanlarımız yok, ne yapalım diyenlere karşı Allah; bu sahip olduklarınız,uçaklarınız,tanklarınız,gemileriniz,uydu
sistemleriniz nedir, bundan sonrasını ve daha başkasını da sizlere armağan
ettik hatta bir anda kimsenin sahip olamadığı insan olmadan kullanabileceğiniz
silahları da, sizlerin kullanımına sunduk ama siz hala ne yapalım diyerek
yerinize oturup kalıp dünyadaki acıları cehennemin ateşine tercih ettiniz değil
mi demekte olduğunu bilmek zorundayız. Yani bunlar bizim için bir mucize olarak
algılanmalı ve görülmeli mucizeler sonrasında eski hallerine devam edenlerin
yıkımı ve yok olması kaçınılmaz olur. Allah böyle yaşayanlara azabı duçar eder.
İnsanlık, kendi yerine teknolojinin
her şeyi yapacağını düşünerek kendisini sorumluluk alanlarının dışında bir yere
konumlandırmak istiyorsa şunu iyice bilsin ki, konumlandırıldığı yerde
çivilenip kalacaktır. “Bir anda donup kaldılar da onlar için gökten bir azap
indirmedik sadece esen bir rüzgâr geldi onları olduğu yerde kuruttu”. Teknolojinin
geldiği süreç insanlık mucizesidir. Bu mucize sonrası gerekenler yapılmaz,
Allah’a hamt edilmez ve yeryüzünde Allah’ın tüm mazlum kullarının imdadına
koşulmazsa, Allah’ın gazabının bütün bir insanlığı imha edeceği bilinmelidir.
Bir de teknolojinin şu boyutuna da dikkat
etmek gerekir, teknoloji insanı bilgi belge ve görüntü bombardımanına tutarak
onun dünyasını hep işgal etmektedir. Bu durum insanın sağlığını ve
psikolojisini çoğu zaman olumsuz etkilemektedir. Çünkü insan duyguları olan ve
etkilenebilecek özelliklere sahiptir. Sizin dışınızdaki acıları ve
olumsuzlukları sürekli izleyerek onlara bir çözüm olup sorunların üstesinden
gelemediğiniz zaman, bunlar sizin ruh dünyanızı sarsar sizleri hasta eder.
Dolayısıyla Teknolojik gelişimin vardığı noktaya her zaman faydalı gözüyle
bakarak kendimizi aldatmayalım. Her hâlükârda bu çağ bizleri daha çok
etkilemektedir. Bu da bizleri yıpratır oldu. Ya sorumluluklarımızı yerine getirir
düzeyde insanca yaşayacağız, ya da insanlığımız unutarak teknolojinin kölesi
olarak kendi insanlığımızı imha ederek pasifize olan insanlığın, küresel
şeytanların cehenneminde yanmasını seyrederek, kendi sonumuzun nasıl yok
olduğuna şahit olacağız.
Zihin kalıplarını kızağa çekmiş, aklı
zihin kalıplarının kaptanlığından alan ve düşünmek istemeyenler, bu hayattan
belki memnun olabilirler. Ancak şunu bilmek gerekir ki, düşünme melekeleri
canlı doğan her günün, sorumluluklarımızı biraz daha arttırdığını idrak edenler
böyle bir hayattan memnun olmazlar. Bu memnuniyetsizliklerini de hayıflanarak
dert yanarak aktarmazlar. Onların şiarı ayağa kalkmak ve yapması gerekenleri
yaparak bütün bir insanlığa örnek oluşturmaktır. Üstat Sezai Karakoç der ki
”Her hareket bir insanın ayağa kalkışıyla başlar…”Benim derdim ise
bunları yazarak rahatlamak değil, yazdıklarımla herkesin benim gibi olmasını
istemiyorum, ama sorumluluk duyarak bütün bir evrenimizi ve insanlığı düşünerek
yaşayacak insanların ayağa kalkışına birlikte şahit olmak istiyorum…
Bizleri böylesi bir sorumluluğun
altında yok olmadan adam gibi yaşayan adam gibi ölen ve Mutlak hükümdarın
karşısında mahcup olmadan duranlardan eylesin rabbim…
Selam saygı muhabbet ve dualarımla…
Erol KEKEÇ/22.05.2021/15.51
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder