Küresel kültürün, ulusal ve bölgesel kültürleri yuttuğu dönemi yaşamaktayız. Bu gücün etkisini hissettirdiği dönemin bu günler olması, sadece bu dönemle sınırlı bir geçmişinin olduğu anlamına gelmesin…Küresel kültür Modernizmle baskın olmaya başlayan ama dijital çağla zirveye oturmuş bir yapıdır. Küresel kültür, ulusal milli devletler içinde kendisini temsil eden ve kendi genlerini taşıyan yeni kültür biçimleri oluşturmasına rağmen, bu külttürler ne yazık ki, ulusların kendi kültürü gibi sahiplenilmiş ve sindirilmesi de o oranda kolay olmuştur.
Dünya son 50 yılda küresel bir köye dönüştü ve bu köyün de
eli sopalı bir çobanı ortaya çıktı. Bu çobanın görevi, patronlarının kendisine
verdiği görevi en iyi şekilde yerine getirme üzerine kuruludur. Çoban Küresel
emperyalizmi temsilen dünyanın her köşesine giderken kendi meşruiyetini kendisi
onaylayarak hareket eder. Başkalarının onun oralarda olmasının meşruiyetini
sorgulaması hiç de önemli değildir. Yani küresel emperyalizm tam bir kültür bombardımanı
yaşatmaktadır. Evlerinizin her odasında onun davulundan çıkan sesler sizi
meşgul etmektedir. Kendi zihinsel süreçlerinizi, iyi bir tahlil ederseniz,
zihin duvarlarınızın oluşumunda da onun etkisinin ve kontrolünün olduğunu görürsünüz.
Peki, bu zihin duvarlarınızda kuluçkaya yatacak olan yumurta ve sperim sizin
kendi genlerinize mi ait yoksa siz farkında olun ya da olmayın, tamamıyla küresel
emperyalizmin tecavüzü sonrası orada döllenen küresel kültürün genleri mi
gelişmektedir.
Şunu kararlılıkla ifade etmeliyim ki, Küresel güç, küresel
köy haline getirdiği dünyamızı kendine göre tasarlamaktadır. Bu tasarımın proje
babaları, para kaynaklarına sahip olan, parayı da sayılarla kontrol altında
tutan dünya Siyonizm’inin kendisidir. Siyonizm’in bu hesabı yeni başlamadı, yüz
yıllar öncesinden tasarlanmış olan bu düşünce proje haline getirilip uygulama
sürecine girilmesi, toplumlara kendi öz toplumsal ve kültürel benliklerini
kaybettirdikten sonra oluştu. Neden bu kadar beklenmiş olabilir diyebilirsiniz
doğal olarak, sizlerin yaşamları atılacak tohumları taşıyabilecek sağlıklı bir
taşıyıcı olmadan bunların yapılması emeklerinin boşa gitmesine neden
olabilirdi. Ancak Teknolojik gelişmelerin çok hızlı bir trende girmesi bunların
işini kolaylaştırmıştır. Teknolojinin zirveye doğru gittiği bu çağın adının
dijital çağ olarak ifade edilmesi öylesine olmadı. Yani sayıların her şeyin
yerini aldığı ve sayılarla insanların zihinlerinde rahatlıkla karargâh
kuracağınız bir döneme gelindi. Fazla duygu ve düşünce boyutlu geniş
açıklamalar yaparak insanları meşgul etmenizin anlamı kalmadı. Dolayısıyla
Düşünce ve fikir taraftarı insanların ayartılması kolay olmadığı gibi, onları
sahip oldukları kemikleşmiş düşüncelerden uzaklaştırmakta öyle sanıldığı gibi kolay
olmayacaktır. Âmâ herkesin önüne sayısal bir denklem koyduğunuzda ölçme
bareminiz sayılarla oluşan bir barem ise herkesi ortak bir noktada toplayabilir
ve onları istediğiniz gibi planlı projelerinizin taşıyanı haline getirebilirsiniz.
Bu öngörüler, öngörü olmanın ötesinde pratik yaşam verileri haline geldi.
“Z” Kuşağı olarak adlandırılan kuşak büyük oranda böyle bir
planın hedefindeki evren olarak tasarlandı. Dolayısıyla bunlar içinden belli
örneklemler alarak onların yaşamı hakkında bir rapor oluşturma gereği duymadan,
dünyanın tüm Z kuşağını doğrudan evren olarak kuşatıcı faaliyetler geliştirildi.
Bu faaliyetlerin hem kapsamı hem de muhtevası bunlar tarafından oluşturulmasına
rağmen, sanki Z kuşağı gençleri kendileri tercih yaparak böyle bir hayatı
seçiyorlarmış gibi de yansıtıldı. Ancak gençler yaşadıkları bu anlamsız ve
hedefsiz yaşamın savrulan kobayları haline geldiklerini göremeden, var olan gelenekselleşmiş
yaşamı da dışlama tarafına eğildiler. Yani küresel emperyalizmin küresel kültürünü
taşıyacak ve sahiplenecek kobayları böylece oluşmuş oluyordu. Bu kobayların her
türlü uyarıcıya açık olan şartlı davranışlara yöneltilecek beyinleri başı boş bırakılamazdı.
Onun için hız ve haz döngüsüne göre yaşayan ve sadece tüketime endeksli,
üretimi düşünmeyen sanal dünyayı gerçek dünya edinen bir yaşam oluşturmalıyız.
İşte, “Z” kuşağı bu yaşama hazır hale gelmiş bir tarla gibiydi. Peki bu tarlada
küresel emperyalizm kendi istediği şekilde istediği ürünleri yetiştirmemesi
olur mu (!)İşte tek tip yaşamın herkes için gerekli olduğu anlatılarak, küresel
kültür genleri bu gençlerle birlikte dünyanın her noktasına ekildi. Böylece eski
kültürlerden kalan ulusal ve bölgesel kültürler bir öcü gibi gösterilerek, bu
kuşağın toplumun gerçek kültürüyle bağları koparılmak istendi. Büyük oranda da
bunda başarılı olundu. Küresel kültür kendi araçları olan internet ve sosyal
ağlar yoluyla, bu kuşağı iyice kuşattı. Kuşatılan bu kuşak sabah akşam yani
günün her saatinde küresel kültürün etkisi altında kalarak farkında olmadan bir
öğrenme gerçekleştirdi. Bu öğrenme zamanla düşünceye dönüştü düşüncelerin
sürekliliği yaşama yansıdı ve “z” kuşağının eliyle toplumun her alanına yayılan
bir kültür halini aldı. Peki orada iş bitmiş mi oluyordu, hayır asıl amacın
gerçekleşmesi için taşıyıcılar da istenilen kıvama gelince, öncelikle toplumda
var olan değerle ile bu kuşağın çatışması amaçlandı ve ilk aşama da çok hızlı
bir çatışma ortamı oluşturuldu. Ancak Ulusal değerleri baskın olan bizim gibi toplumlar,
kendi nesilleriyle çatışma içinde olmaktansa onlarla uyumlu yaşamanın yollarını
aradılar, baktılar ki yeni neslin kullandıkları kelime ve kavramlardan tutun
kullanılan dile kadar bir farklılık var. Kendiliğinden aralarında oluşan
duvarları, yükselmeden yıkmanın yolunu aradılar ancak duvarlar boylarının
hizasına kadar yükselmiş olduğundan duvar arkasından birbirlerine seslendiler
ama gerekli iletişim kuramadılar ve anlaşılmayan dilde farklı mesajlar yollamaya
başladılar. Bu durum yaşamı ciddi anlamda tehdit etmeye başlamıştı ve aileler
ciddi bir travma yaşar oldular ya karşılıklı savaş halinde olan kuşaklar ya da
yeni nesli kaybetmemek için, onları dillerini anlamak ve zaman kaybı
yaşanılacağına onları olduğu gibi kabul edelim dediler ve yaşamın temeline
küresel emperyalizm tarafından konulmuş olan dinamitin ucunu ateşlediler. Bu dinamitin
patlayarak eski kültürel mirası havaya savurması bir an meselesiydi ve de ciddi
bir etkileşimle bu süreçte aşıldı. Yani geldiğimiz noktadan baktığımız da artık
küresel kültür dünyayı bir köy haline getirmeyi amaçlarken hedeflediği kültürü
de yerleştirmiş oldu.
Küresel kültür, denekleri çok iyi yerden seçmişti. Kimlerin
bu kültürün etkisinde kalarak çok rahat içselleştirerek bir taşıyıcı olmanın
ötesinde bu kültürün bir havarisi olacağını çok önceden tespit etmişti. Sadece
bunu uygulamak için uygun ortamlar arıyordu. Dijital çağ ve teknolojideki hızlı
trend bu sürecin kolayca aşılmasını beraberinde getirdi. İşte günümüz çağı ve
bundan sonrası, Teknolojik Dijital çağın kodlarına göre biçimlenecektir.
Dijital çağın en belirgin özelliği, tek tip, küresel emperyalizmin hizmetinde
tüketici bir yaşam oluşturmaktır.”Z” kuşağı bu nesildir. Bundan sonra “Z” nesli,
Küresel kültürün hem taşıyanı hem de savunanı olarak tarihteki yerini almıştır.
Yani küresel kültürün kullanımına uygun hale gelen günah keçisi sadece “Z”
nesli değildir. Ancak en çabuk bu süreci sindirerek benimseyen nesil olma
yönünden önemlidir. Önceki kuşaklar, bu dalgalar karşısında direnerek bu nesil
ile aralarına dalgaların girmesine fırsat vermeden onları anlamak isteselerdi,
bağlar kopmayacaktı. Bağlar kopmadığı zaman her ne kadar anlaşılmayan yönler
olsa da en azından anlamak için bir çaba ve gayret harcanarak verilen emek bir
önem kazanacaktı. İşte bu süreç çok kavgalı geçti. Onun içindir ki eski
kuşaklar gelinen noktada aman ne olursa olsun biz çocuklarımızı kaybetmeyelim
onlara sahip çıkalım diye yeniden bir başlangıç yapmak için, çocukların her
dediğini kabul etmeyi göze alarak onlara sarıldılar. Ne yazık ki, artık çocuklarımız
bir taşıyıcı ve kurban olmuşlar. Bu süreçten elimize geçecek olan küresel
kültürü özümseyen çocuklarımızla aynı ortamı paylaşarak ve onların isteklerine
olur diyerek, yeni yaşamın formatının bizler üzerinde uygulanmasına da onay
vermiş olmaktayız.
Bundan sonraki aşama, hep birlikte cümbür cemaat, küresel
kültür emperyalizminin dişlileri arasında nefes nefese bize tanınan hayatı
sürdürerek yaşamın son noktasını beklemek olur. Hayır böyle kolayca pes etmek
yok diyorsanız, bunun yolu ne pahasına olursa olsun, yaşamımızı kolaylaştırıyor
diyerek dayatılan her tüketim nesnesinin bir tüketen kölesi olmaktan çıkarak, insani
bir duruş ve kendi toplumsal genlerimize ait toplumsal kimliğimizin gereği olan
rollerimizi komplekslere girmeden yaşayacağız. Biz yaşarsak ne olur ki
demeyelim çok şey olur. Küresel emperyalizmin hayat damarlarının canlılık
bulduğu ulusal ve bölgesel kültür kodları daha baskın olmaya başlar.
Dolayısıyla baskın olan kim ise onun diğerini gölgesine alacağı muhakkaktır.
Bizi kendi evimizde yabancılaştırarak bu ev senin değil, senin evin bu
diyenlere dur diyeceğiz. Bir kişinin ayağa kalkması bir hareketin
başlangıcıdır. Ama bir hareketin kervan haline gelmesi için herkesin atını alıp
kervana katılması gerekir.
Nazım’ın deyimiyle,” Sen yanmasan, ben yanmasam, o yanmasa
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…” Aydınlık yarınlara varmak ümidiyle, herkesi
küresel emperyalizmin dilini konuşmaktan ve onun belirlediği yaşamı kültür diye
bir elbise gibi giyinmekten beri olmaya davet ediyorum, inanıyorum ki sizler
zaten berisiniz…Selam ve dualarımla!
Erol KEKEÇ/21/04/2021/0019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder