Çıkar iskelesinden deryaya açılmamış vapurlarda her anlayıştan, ırktan, renkten ve inançtan insan bulabilirsiniz, ancak belli bir çıkarı paylaşmak için iskeleden kalkan gemide ancak çıkardan payı olanları görürsünüz. Toplum yönetimine talip olan siyasal partilerde böyledir. Ya bir grubun çıkarlarını korumak ve onları daha üst düzeyde doyuma ulaştırmayı hedefleyerek iktidar olma arzusu içinde olurlar. Ya da tüm insanların menfaatlerini korumak ve toplumsal huzuru inşa etmek için daha iyi yönetim daha iyi paylaşım daha iyi yaşam ve adalet için yönetime gelmek adına örgütlenirler. Her iki örgütlenme de Demokrasilerde bir siyasi parti örgütlenmesidir. Belli bir grubun menfaatlerini korumak ve kollamak adına örgütlenerek iktidar olma hevesinde olan partilerin anlayış olarak yönetime gelmeleri çok zor olsa da pratiklere baktığımız zaman neredeyse üçüncü dünya ülkelerini yöneten tüm partiler, menfaat iskelesinden denize açılan bir vapuru andırmaktadır.
İktidara gelmeden önce tüm insanların menfaatini gözeterek iktidar olmak isteyen siyasal partiler, İskeleden açılmadan önce herkesi taşıyacağına söz verip denize açıldığında sadece çıkar birliği olanları taşıdığını gördüğümüz vapurlardan hiç de farklı değiller. Çünkü iktidar olmadan parti tüzüklerine yazdıkları manifestolara baktığınız zaman nerdeyse imrenecek duruma geliyorsunuz hele ki bir de seçim beyannamelerine baktığınız zaman ağzınız açık kalabiliyor, ancak o mazbatayı alıp da bir güven oyu aldıktan sonraki icraatlarına baktığınızda acaba acaba dedirtecek soruları sizlere sordurabiliyorlar.
Demek ki, sözlerle kendinizi olağanüstü güzellikler vadeden bir oluşum olarak tanımlamanızın karşılığı icraat alanında sağlaması yapılarak size bir sermaye olarak döneceğini bilmeniz gerekiyormuş. İcraatlarıyla denetimi sağlanmamış hiçbir anlayışın varlık sahnesindeki teorik vatlarının gerçek yaşamda karşılığı yokmuş. Benim şahsi kanaatim odur ki, düşünsel ve zihinsel insani gelişim sürecini tamamlamamış toplumlarda her ne kadar çıkar iskelesinden çıkmadığını iddia eden vapurlar görseniz de onlara binmekte biraz tereddüt etmenizdir.Çünkü,bu tarz siyasal oluşumlar ilkelerden yola çıkmazlar, kendilerince kurallar oluştururlar o kuralları da içinde bulundukları konjonktürel şartlara göre hemen harcamayı göze alırlar, çünkü bunlar daha çok taktiksel hareket ederler yani önceden uzun soluklu bir stratejik planlarına rastlayamazsınız. Stratejik dedikleri de kendi menfaatlerinin nasıl gittiğinin hesabına uygun olup olmadığıdır. Oysa zihinsel ve düşünsel gelişim evrelerini tamamlamış rasyonalite değeri yüksek olan toplumlarda, bu tarz örgütlenmelerin dikkate alındığını bile göremezsiniz, çünkü onlar daha çok yaşam standartlarını bulundukları ortamdan kimler daha yukarıya çıkaracak, sağlık güven ve nesillerinin korunmasında nasıl rol oynayacak, yaşadıkları yerin güvenliği için neler yapacak bunlara bakarak siyasal örgütlenmelere bir değer verirler. Bu durum iktidara gelmek için siyasal örgütlenme içine girecek oluşumların daha dikkatli ve titiz davranmalarını beraberinde getirmektedir. Çünkü bu örgütlenmeler ve liderleri şunu bilirler ki, toplumun onları desteklemesinin arkasında duygusal bağlar değil, daha çok akla dayanan pratik getiriler ön planda olacaktır. Bu da onların bu sorunların detaylı bir analizini yaparak manifestolarını onun üzerinden oluşturmaları gerektiğini ortaya koymaktadır.
Biz ve bize benzeyen toplumlarda siyasal oluşumlar ya öncekilerin yaptığı yanlış ve olumsuzlukları tekrarlamayacağını anlatarak kendisini tanımlar, ya da ezilen hakları gasp edilen ötekileştirilen gruplar varsa onlara dayanarak varlık sahnesine çıkmaya çalışır ama beraberinde kuşatıcılık mesajları vermeyi de ihmal etmez. Ancak şunu anlayamazlar ki, bir gruba dayanarak varlık sahnesinde kendisini tescillettirmeyi düşünenler o mührü yedikten sonra biz şunları şunları da hesap ediyorduk gibi yaklaşımları onların gerçeklikten ve ciddiyetten ne kadar uzak olduklarını da gösterir. İfade edilmemiş hayali haklar ile ifade edilmiş korunaklı yaşamlar kesinlikle aynı terazinin kefesinde değerlendirilemezler. Korunaklı ifade edilenler daima yaşamın içinde hep 2-0 sıfır önde başlarlar yönetime yakınlık karşılaşmasında. Onun için bizim gibi ülkelerin yönetim kademesini işgal edenler her dönemde patolojik bir vaka olarak ele alınıp incelenmesi gerekir. Neden patolojik dediğimi merak etmiş olabilirsiniz, sözleriyle icraata dönüştürülmek istenenler birbirini desteklemiyorsa oradaki gözenekler her zaman virüslerle kuşatılır, virüslerin kuşattığı gözeneklerden faydalı bakteriler olduğunu iddia ederek ortaya koyacağınız yaşam tarzının mutlaka en ince ayrıntısına kadar detaylı tahlilinin yapılması gerekir. Bu tahlil bağımsız laboratuvarlarda olmalıdır.
Son bir yıl içinde ülkemiz içinde yeni kurulan siyasal partilere bakarsanız ya bir kızgınlık sonucu ya paylaşım problemi ya ikinci adam olmama arzusu ya da eften püften meselelerle topluma yenilik getireceğini iddia ederek ortaya çıkmış olduklarını görürsünüz. Onların Parti tüzüklerindeki beyannamelerinin hakikaten toplumsal yaşamın omurgasıyla ne kadar ilişkisinin olup olmadığını anlamak istiyorsanız, toplumun dilini ne kadar bildiklerine ve toplumda öncelikli çözüme kavuşması gerekenin ne olduğunu, ülkede sorun olarak görülebilecek temel ilk on sorunun öncelik sırasına göre ne olmalıdır deseniz, acaba ortaya ne koyacaklar doğrusu çok merak ediyorum. Bunu neden söylediğimi de açıklayayım, Siyasal oluşumlar devletin imkanlarından istifade etmek ve başkaları çok götürdü sıra bize ne zaman gelecek ya da bize bir şey kalmıyor tedirginlikleriyle Milletin alın terini hesapsız kullanabilmenin hesabının yapıldığı yerler olmamalıdır. Siyasal oluşumlar, bu alanda çok ciddi emek harcayan, yaptığı iş dışında oradan bir beklentisi olmadan, ülke insanının ortalamasının yaşam standardının dışına çıkmadan yaşamını devam ettirecek ve ülke insanını öncelikle mutlu etmek ve onlara güven duyacakları bir yaşam ortamı oluşturmak hedefli olması gerekir. Diğer tüm yapacakları bunların üzerine kurulmalıdır.
Yani Ülke yönetimine gelecek olanlar o alanda en hassas ve liyakat ehli, merhametli, duyarlı, kucaklayıcı, ötekileştirmeyen, tüm insanları vatana aitlik kimliği ile değerlendiren, verilen emaneti en şeffaf bir şekilde ve hassasiyetle kullanan ve hesabını da rahatlıkla verebilen emin olmalılar. Emanete ihanet edebilecek olanlar asla ve kat’a devlet
yönetiminin hiçbir kademesinde olmamalıdır. Bal tutan parmağını yalar anlayışında olanlar varsa, onların o parmaklarını acımadan kırabilmelidir.
Biz ve bizim gibi ülkeler eğer toplumsal huzur barış istikrar güven kardeşlik ve mutluluk istiyorlarsa, dışarıdan gelebilecek tehlike paranoyasından öncelikle kurtulmaları gerekir. Kendi içlerinde güven ve mutluluk olanları, dışarıdan gelebilecek tehlikeler teğet geçer ama kendileri olmayanlar ise bu korkuların esiri olarak kendilerinden habersiz reseptörlerini dışarıya çevirerek mutsuzlukta zirve yaparak paranoyak bir yaşamın sürekli taşıyanları olup çıkarlar. “Siz doğru yolda olursanız yoldan çıkmış olanlar size asla bir zarar veremezler…”
Yeni bir açılım olacaksa, Kuşatıcı, dikey, menfaat iskelesine asla yanaşmayacak, yönetimi bir hobi olarak yapacak ama buranın çıkar devşirme ve nemalanma merkezi olmayacağına inanacak ve bunu da yaşamında kanıtlayacak, oraya gelebilmek için milyonlarca paraları parti başkanlarına aktarmayacak sadece ülkesinin daha mutlu ve herkesin güven içinde yaşayacağı bir yer haline gelmesi için önceki konumuna farklı bir prestij yüklemeden bir hizmetkar olarak gece gündüz insanların içinde yaşayacak, insanlar olmaları gerekir. Dokunulmazlık diye bir zırhın arkasında kendini anlatmayacak herkesten önce oraya gelir gelmez kimsenin menfaatini gözetmeden herkes için faydalı olacak yasaların yapılmasında ve uygulanmasında önden koşacak adam gibi adamlar olursa yeni oluşumların varlık sahnesindeki yeri çabuk fark edilir aksi durumda gelen ağam giden paşam ne fark eder, biz zaten gideni uğurlamaya geleni alkışlamaya alışmışız; sizi de alkışlayacak kadar birileri elbet olacak…
“Bizim özlemlerimiz, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak bu sevda bizim,” bu sevdadan bizi ayıran ve bu sevdaya olan aşkımızı kurşunlayan kim olursa olsun hepsine birden “Ben sizi güçlü olan çok bağışlayan Allah’a çağırıyorum aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur, size söylediğimi bir gün anlayacaksınız, o gün keşke benim kavmim Rabbimin beni nasıl nimetlendirdiğini bir bilseydi…” Buyruğu ile noktalamak istiyorum… “Sen hatırlat! Muhakkak ki öğüt iman edenlere fayda verir…”
Erol KEKEÇ/23.02.2021/22.30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder